HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük operasyonun çözüm olmadığını belirterek, “AKP-MHP ittifakı sarsılmakta olan iktidarlarını yeni bir askeri harekat temeli üzerinde sağlamlaştırmaya çalışmaktadır” dedi. Suriye’de ve Irak’ta müzakereyle adımların atılması gerektiğine dile getiren Oluç, “Özellikle Suriye’de iç savaşın sona ermesi ve demokratik bir rejimin gerçekleşmesi için bu adımların atılması gerekiyor. Askeri güçle bölge gücü olunamaz" ifadelerini kullandı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Oluç, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük son gelişmeleri değerlendirdi. Askeri operasyonun çözüm olmadığını belirten Oluç, “Suriye’nin kuzeyine ve doğusuna yapılacak bir askeri harekat bu bölgeye barış, huzur ve demokrasi getirecek özellikte olmayacaktır. Bunu net olarak söyleyelim. Biz bunu ilk defa da söylemiyoruz. Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da çok ciddi sorunlar var ve bu sorunların aşılabilmesi için hangi adımların atılması gerektiğine ilişkin fikirlerimizi söyledik defalarca” dedi.
"Askeri güçle bölge gücü olunmaz"
Suriye’de ve Irak’ta müzakereyle adımların atılması gerektiğine dile getiren Oluç, “Özellikle Suriye’de iç savaşın sona ermesi ve demokratik bir rejimin gerçekleşmesi için bu adımların atılması gerekiyor. Askeri güçle bölge gücü olunamaz. Askeri güçle bölgede hakimiyet sağlama hedefleri tarihsel olarak da baktığımızda her zaman geri tepmiştir. Suriye‘de, Irak’ta, komşularımızda demokratik rejimlerin gelişmesi için Türkiye’nin demokrasiyi, insan haklarını savunan, barış ortamını tesis eden, güçlü ekonomisi ve demokrasisi ile hukukun üstünlüğünü ören örnek ülke olmasıdır gerekli olan” diye konuştu.
"Çözüm askeri harekatta değil, politikadadır"
Oluç’un açıklamalarının devamı şöyle: “Çözüm askeri harekatta değildir. Çözüm politikadadır, çözüm demokrasidedir, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü sağlamaktadır. Özellikle Suriye’de farklı inanç ve etnik kimliklerin varlıklarını ve eşitliklerini korumak ve birlikte yaşam alanlarını genişletmektir. Esas itibariyle böyle bir anlayış üzerine Suriye’de, Irak’ta ve diğer bölge ülkelerinde demokrasi, barış ve huzur sağlanabilir.
"Güvenli bölgeyle toprak bütünlüğü bağdaşmaz"
Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesi, sorunların güçlü yerel demokrasiyle çözülmesi gerekiyor dedik ve bunu söylemeye devam ediyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğü, güvenli bölge anlayışı ile sağlanamaz. Güvenli bölge anlayışı Suriye’nin toprak bütünlüğünün ihlal edilmesi demektir. Bir komşu ülkenin toprakları üzerinde ameliyat yapılmasıdır güvenli bölge anlayışı. Bu nedenle mesele Suriye’nin toprak bütünlüğünün savunulmasıysa, ki biz bunu savunuyoruz, o zaman söyleyelim ki, güvenli bölgeyle bu toprak bütünlüğü bağdaşmaz. Uluslararası hukuk, devletler arası hukuk ve egemen devletler arasındaki ilişkiler açısından baktığınızda güvenli bölge anlayışı toprak bütünlüğü ile uyuşmaz.
"ABD, IŞİD’li esirlerle ilgili açıklamasıyla Türkiye’nin kucağına saatli bomba bırakmıştır"
Komşu ülkenin bir bölgesinde demografik yapının değiştirilmesi anlayışıdır. Bu da o ülkeye huzur, barış ve refah getirmez. Tam tersine o ülkedeki karışıklıkların, kaosun sürmesi ve artması anlamına gelir. Orada yaşanacak her türlü olumsuzluğun da dönüp dolaşıp Türkiye’ye taşınması anlamına gelir. Yapılan açıklamalara dair çok büyük bir tehlikeye daha işaret etmek istiyorum. ABD, yaptığı açıklamayla, IŞİD’li esirlerle ilgili açıklamasıyla Türkiye’nin kucağına adeta bir saatli bomba bırakmıştır.
"Bu konu öyle hafife alınabilir bir konu değil"
IŞİD’li esirler meselesi son derece ciddidir. Avrupa ülkelerinin kendi ülkelerinden gitmiş olan IŞİD’lileri geri almaması uzun zamandır tartışma konusuydu. Ve şimdi ABD’nin ‘bundan sonra IŞİD’li esirler meselesinin sorumluluğu Türkiye’dedir’ demesi son derece büyük bir sorun yaratmıştır. Kaç bin kişidir IŞİD’li esirler? Rivayet muhtelif 3 bin mi, 7 bin mi, 10 bin mi belli değil. Bunların yaratacağı sorunlar Türkiye açısından çok büyük iç huzursuzluklara neden olacaktır. Bu konu öyle hafife alınabilir bir konu değildir. Uyarıyoruz.
"AKP-MHP iktidarı sarsılmıştır"
AKP ve MHP ittifakının iktidarı, özellikle 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinden sonra çok ciddi bir sarsıntı yaşamıştır. Özellikle 23 Haziran seçimlerinden bugüne kadar yapılan kamuoyu araştırmalarına baktığımızda - ki bu araştırmalar sadece iktidar yanlısı şirketler değil diğer şirketler tarafından da yapılmaktadır - güvenilir bütün kamuoyu araştırmaları AKP-MHP ittifakının çok ciddi bir şekilde mevzi kaybettiğini, çok ciddi şekilde irtifa kaybettiğini göstermektedir. Çekirdek oyların yüzde 27 ile yüzde 30 arasında değiştiği bir AKP oy oranı söz konusudur. İşte AKP-MHP ittifakı sarsılmakta olan iktidarlarını yeni bir askeri harekat temeli üzerinde sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.
"Bunların hepsi Türkiye açısından tehdittir"
Bu harekat Suriye’ye huzur, demokrasi getirme harekatı değildir. Türkiye’de AKP-MHP iktidarını sağlamlaştırma harekâtıdır. Bunların hepsi son derece vahim göstergelerdir. Bakın Urfa’da bir otelde bir grup insan toplanıyor ve Suriye Milli Ordusu’nu ilan ediyor. Bu Türkiye’nin alışmış olduğu bir şey değildir. Siz komşu ülkede savaş sürdürecek bir ordunun ilanını kendi ülkenizde yaptırıyorsunuz. Siz Hamza Tümeni ve Süleyman Şah gruplarının askeri eğitimlerini yaptırıp Suriye topraklarına onları gönderiyorsunuz. Bunların hepsi son derece vahim sonuçlara yol açacak olaylardır. Bunların hepsi Türkiye açısından tehdittir.
"Dokunulmazlık tartışması, demokratik siyasete düşmanlık teklifidir"
Bakın bu ortam geliştiği zaman Türkiye nelerle karşı karşıya kalıyor? Başlatılmış olan yeni bir dokunulmazlık tartışması var. Kimin dokunulmazlığı CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı tartışması. Elbette bu başka milletvekillerine de sirayet edecek bir tartışmadır. Türkiye, dokunulmazlıkların Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen kaldırılmasıyla büyük sorunlar yaşamıştır, yaşamaya da devam etmektedir. Şimdi bir kez daha bu konu gündeme getirilmiştir. Yani seçimde yenemediğini, hapse attırarak sorunu çözme teklifidir dokunulmazlıkların tekrardan tartışılması ve kaldırılması. Yani bu tartışma aslında demokrasideki bazı mekanizmaları kullanarak demokrasiyi ortadan kaldırma teklifidir. Demokratik siyasete düşmanlık teklifidir.
"Meclis'te araştıralım"
Bu aynı zamanda AKP ve MHP ittifakının zafiyetini de gösteren bir öneridir. Seçimde kazanamadığını, dokunulmazlık zırhını kaldırarak elde etmek ya da 3 büyükşehire kayyımlar atayarak elde etmek. Bunların demokrasi ile demokratik zihniyetle hiçbir alakası yoktur. Hele hele şu CHP-HDP ilişkilerini araştırma komisyonu kurulması meselesi en ilginç olanıdır. Biz bunu pek ciddiye aldık doğrusu. Hatta diyoruz ki, gelin Meclis’te bir araştırma komisyonu kuralım. Böylelikle bu işi MHP tek başına yapmamış olur. Hep beraber araştırırız.
Türkiye’de yargı reformu ihtiyacı çok açıktır. Çünkü yargıda tuz kokmuştur. Yargı bağımsız ve tarafsız değildir artık. Dolayısıyla yargıda demokratik bir reforma gerçekten ihtiyaç vardır. Ama gelen paket yargıdaki bu demokratik reform ihtiyacına cevap veren bir paket değildir.
Diyorum ki, Suriye’ye yönelik bir askeri harekat Türkiye’de olan gerilimin ve baskının artmasına neden olacak. Son günlerde olan birkaç olaya değineyim. Hafta sonunda Ankara’da KHK ile ihraç edilenlerin toplantıları yasaklandı, toplantı yapmaları zor kullanarak engellenmeye çalışıldı. Bir toplantı yapmakta sorun nedir, belli değil. Öbür taraftan yıllardır haklarını alamayan Soma madencileri haklarını almak için yürüyüş yapmak istiyor, hala engelleniyorlar. Kaz Dağları protestocularına gözaltı yapıldı. Daha sonra bırakıldılar, ama Kaz Dağları meselesini kaşımayın denildi. Bir Amedspor taraftarı ‘Kürt müsün?’ diye sorulup linç edildi. Bir taksi şoförü ‘Kürt müsün?’ diye sorularak polisler tarafından dövüldü.
"Ömer Çelik'in söyledikleri şaka gibi"
Bizim örgütlerimiz, il ve ilçe teşkilatlarımız imza topluyorlar. Ne için; seçme ve seçilme haklarımızın ihlali sona erdirilsin diye. Yani kayyımlarla ilgili operasyonlar sona ersin, görevden alınanlar görevlerine geri dönsün diye imza topluyorlar. İmza toplayanlara gözaltı yapılıyor. Şimdi bütün bunlar yaşanırken, Ömer Çelik diyor ki, ‘Yeni İnsan Hakları Eylem Planı hazırlıyoruz.’ Şaka gibi. Siz bir taraftan askeri harekat yaparken, öbür taraftan buna ilişkin her türlü eleştiriyi ya da toplumsal sorunlara ilişkin her türlü muhalif adımı baskı ve zor yoluyla engelleyeceksiniz, aynı zamanda da İnsan Hakları Eylem Planı açıklayacaksınız. Tamamen bir şaka, bir makyaj.”