HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, olağanüstü hâl (OHAL) durumunda referandum sürecine gidilmesini eleştirdi. Bilgen, “Evet, OHAL’de bazı şeyler daha rahat olur. ‘Hayır’ diyenleri gözaltına almak daha rahat olur, miting yasaklamak daha kolay olur ama bunu yapmaya gücünüz yetse de örneğin OHAL sürecinde ekonomiyi düzeltmeye gücünüz yetmez” dedi.
Bilgen, referandum kampanyalarını OHAL’in oylanması olarak gördüğünü ifade etti.
Bilgen, partilerinin 6 Şubat’ta deklarasyonunu ilan edeceklerini açıkladı.
Partisinin genel merkezinde yaptığı basın toplantısında konuşan Bilgen, şunları söyledi:
Öncelikle şunu ifade etmem gerekiyor; hem Hükümet Sözcüsü’nün yaptığı açıklamalar hem Cumhurbaşkanı’nın referandumun OHAL’de daha rahat yapılabileceğine dair açıklamaları nasıl bir kaosla baskı altında tutulduğumuzu gösteriyor.
Kurtulmuş'a tepki
Numan Kurtulmuş’un açıklamaları, “yanlış anlaşıldı” denilerek ötelenecek sözler değil. Hangi yetkisizlik Türkiye’nin güvenliğini sağlamayı engelliyor? Can güvenliğini ortadan kaldıran hangi yetkisizliktir? Hangi madde geçerse can güvenliğimiz sağlanacak, bunu bilmek toplumun hakkı.
"Sedat Peker de kullanıyor"
Benzer bir söylemi evet kampanyasına verdiği destekle Sedat Peker de kullanıyor. Aynı cümleleri başka bir yerden kuruyor. Bu kampanya, artık evet diyenlerin de hayır diyenlerin de kendi gerekçelerini aşan bütün ülkeyi ilgilendiren bir boyut taşıyor. Siyasi partilerin sorumluluk ve görevlerini artıran ama herkesin kendi geleceği ile ilgili yeni bir karar vereceği bir süreçtir.
"Kimin için rahat olur?"
Biz Cumhurbaşkanının “OHAL’de referandum daha rahat olur” sözünün de en az Hükümet Sözcüsü’nün sözü kadar açıklanması gerektiğini düşünüyoruz. Kimin için rahat olur, o zaman 3 ay 3 ay sürekli uzatmayalım sürekli OHAL olsun, bütün seçimler OHAL’de olsun! Böyle olmaz, OHAL her şeyi tehdit eder. Buraya özgü bir durumdan söz etmiyoruz. Bugüne özgü bir kaygı taşımıyoruz. Genel bir anayasa yapım yöntemi ile ilgili olmazsa olmaza dikkat çekiyor.
"Ekonomiyi düzeltmeye gücünüz yetmez"
Evet, OHAL’de bazı şeyler daha rahat olur; “Hayır” diyenleri gözaltına almak daha rahat olur, miting yasaklamak daha kolay olur ama bunu yapmaya gücünüz yetse de örneğin OHAL sürecinde ekonomiyi düzeltmeye gücünüz yetmez.
Bugün yapılan günü kurtarma çabasıdır. Kimi teşvikler, esnafı geçici olarak rahatlatma girişimleri, kimi yatırım gibi gözüken ama siyasi güven ortamı olmadıkça ekonomik güven sağlamayacak pansuman yöntemidir. Sorun ciddidir.
Kaynaklar da kötü kullanılıyor, araçlar da bir bir heder ediliyor. Yeni borçlandırma ile aşılacak bir durum değil bu geleceğe dair somut kuralların olduğu hukuk devleti olmakla ilgilidir.
"Referandumda OHAL'in kalıcı olup olmayacağını oylayacağız"
Referandum kampanyamızı OHAL’in oylanması olarak görüyoruz. OHAL’i sürdürmekte kararlı iseler biz de halka OHAL’i soracağız. On binlerce insanın hiçbir soruşturma olmadan, yargılama süreci olmadan önce işten atılıp, sonra da önlerine konulan işlevi olmayan mekanizmaları onaylıyor musunuz, onaylamıyor musunuz? Gazetecilerin tutuklanması, televizyon kanallarının ve gazetelerin kapatılması devam etmeli mi yoksa bunu kabul edilemez bir durum olarak mı görüyorsunuz? Biz OHAL’in kalıcı olup olmayacağını oylayacağız.
"Halk baskılara rağmen kendi sözünü söyleyecektir"
Baskılar ne düzeyde olursa olsun bu baskı karşısında demokratik tercihin sadece sandıkta değil anayasa yapım sürecinde de belirgin olması tek çözümdür. Seçime gitme korkusuyla milletvekilleri açık oy kullanmaya zorlanmış ve Meclis’te bir prosedürü tamamlamak için yapılmışsa artık karar halktadır. Biz halkın baskılara rağmen bir yolunu bulup sözünü söyleyeceğini, görevini yerine getireceğini biliyoruz.
Referandum sürecinde HDP'nin yol haritası
Bu kapsamda ziyaretler yapıyoruz. Geçtiğimiz günlerde DİSK, KESK ve TMMOB’u ziyaret ettik. Kapalı toplantılarla öneri ve beklentilerini dinliyoruz. Sözümüzü nasıl ortaklaştırabiliriz, birlikte güçlü bir hayırı çıkararak Türkiye’nin yeni bir anayasa yapma sürecine nasıl gireceğini birlikte tartışıyoruz.
"Kendi parti örgütlerimizle yürüteceğiz"
Biz “herkesin Hayır’ı kendine” ve “hayırda yarışalım” diyerek yolumuzu çizeceğiz. Bu süreç içerisinde kendi parti toplantılarımızı da toplumsal hareketlerle çelişki içerisine düşmeden kendi parti örgütlerimizle kampanyamızı yürüteceğiz.
31 Ocak’ta Diyarbakır’da bir deklarasyon yayımlayacağız. En çok oy aldığımız kentlerde kampanyamızı da böylelikle fiili olarak başlatacağız. 5 Şubat’ta Kadın Meclisimiz kendi tutumunu, tavrını kadın örgütlerinin temsilcileri ile birlikte kamuoyu ile paylaşacak.
6 Şubat'ta deklerasyon
İstanbul’da da bizim oylarımızı arttırdığımız ve önümüzdeki dönemde de Hayır’ın daha fazla güçlenebileceği çalışmaları organize etmek için de 6 Şubat’ta deklarasyonumuzu ilan edeceğiz.
Bu süreçte her yasaklamanın tam da referanduma gölge düşürecek bir not düşme, tarihi kayda girme olacağını baştan ifade ediyoruz. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giderken fiili bir darbe yaşandı. Baskıyla oy alınabileceğine dair bir beklenti oluştu ama 15 Temmuz ve sonrasında yaşanılanlar bu korkunun edebi olarak yönetim biçimine dönüştürülemeyeceğinin göstergesidir.
Anayasa'yı Meclis'ten kurtarmak için ortalığı velveleye verenler Meclis'ten göndermek için neyi bekliyor?
Düzenleme halen Meclis’ten gönderilmemiş. Neden gönderilemediğini bilmiyoruz? Meclis’ten kurtarmak için ortalığı velveleye verenler, komisyonda 5 dakikayı çok görenler genel kurulda sahte oy kullanmaya yelteneneler şimdi aynı aceleci tavrı sergilemiyorlar. Başka bir hesap mı var merak ediyoruz.
Cumhurbaşkanı eğer kampanyayı aktifi bir şekilde yürütecekse bunu hangi imkanlarla yapacağını net olarak ifade etmelidir. Seçim güvenliği aynı zamanda kampanyanın şeffaflığıdır. Eğer şeffaflık yoksa kaynakların nereden kullanıldığı belli değilse, hesap verilmiyorsa, hesap verilebilir bir durum yoksa bu seçimin meşruiyetini tartışılır hale getirir. Bunu AKP mi finanse edecek cumhurbaşkanı konuşacak, yoksa kendi dostlarının katkılarıyla mı yapacak bunu bilmek istiyoruz.
Bu kampanya sadece partilerin yürüteceği bir süreç değildir. Partimiz bu çalışmayı güçlü bir şekilde yürütecektir ama herkes kendi geleceği ile ilgili Türkiye’yi tek adam rejimine mahkum etmeden yeni bir sayfa açmalıdır.
Bilgen gazetecilerin sorularını ise şöyle yanıtladı:
-AKP bir dönem OHAL’i bitiren parti olarak övündü. Bu doğru bir bilgi değil 2002’de bitti ama kendisinden önceki hükümet son kez diyerek uzatmıştı. AKP buna rağmen uzatma yapabilirdi ama yapmadı. O günün şartları ve beklentiler böyle bir tabloyu ortaya çıkardı. Bir taraftan başkasının yaptığı işe sahip çıkıp, bir yandan Türkiye’yi sürekli OHAL’e mahkum etmek doğru değil.
-El Bab’ta ne tür bir manevra yapıldığını bilmiyoruz. Türkiye bir savunma yapıyormuş gibi ele alınıyor. Rejim güçlerine teslim etmek için orada bulunmuyoruz deniliyor. Peki teslim etmeye çalıştığınız çevrelerde yarın bir başkana teslim ettiğinde “bize geri verin” mi diyeceksiniz? Müttefiklerinizin geçmişte yaptıkları ortada teslim aldıkları yerleri bıraktılar. Cumhurbaşkanı’nın sözü El Bab’tan çıkmanın yolunu aramanın itirafıdır.
Türkiye’ Suriye politikasında başından beri yanlış yapıyor. Canı istediğinde manevra yapabileceğini sanıyor. İslam ordusu kurmak o bölgede mezhep çatışmasına taraf olmaktı. Türkiye bunun bedeli yıllardır ödüyor. Şimdi İran ve Rusya ile birlikte başka risklerle karşı karşıyayız. Suudi neredeyse tehdit noktasında açıklamalar yapıyor. yanlış görmek, yanlıştan bir an önce dönmek önemlidir. Bu konuda tutarlı bir tavır izlenmelidir. Bu geri adımlar Kürtlerin kazanımlarını engelleyeme dönük yaklaşımlardır. Kazandıracak olan oradaki sosyolojik gerçekliği kabul etmek ve kendi sınırındaki Kürtlerle çalışarak Demokratik bir Ortadoğu’nun inşa sürecine katkı sunmaktır. Karşı durdukça kendine zarar verdiği açıktır.
-Aynı ülkede yaşıyorsak bir toplum kesiminin bir başka toplum kesimiyle bir arada olması korkulacak bir şey değil, sevinilmesi gereken bir şeydir. Aynı ülkede farklı inançlar, ideolojiler farklı kültürler var. Biz kimliğe dayalı farklılıklarımızla birlikte yaşamda ısrar ediyoruz. Hayatın içerisinde “o onunla gözüküyor” sözünü kamplaştırıcı bir söz olarak görüyoruz. Biz kampanyamızı kendi hayırımız üzerinden örgütleyeceğiz. CHP’lilere bir kampanya çalışmasında bir saldırı gerçekleşmiş. Geçmiş olsun diyoruz. Bu da sürecin nasıl işleyeceğini bir anlamda göstermektedir.
Bizim bu korkuya boyun eğme, bu baskıyla gizli kalma, çalışmamamız gerektiği gibi söylemlerin aslında hayırı parçalamak için kurgulandığını düşünüyoruz. Biz herkesin hayırı kendisine diyoruz.
Sorunların da diyalogla çözülmesini önemsiyoruz. Bugün yaşadıklarımızın bedeli ağırdır. Bu bedeli en ağır şekilde Kürtler ödedi, ödemeye devam ediyorlar. Ancak Türkler de bu işten karlı çıkmıyor. Sokakta kadın hareketi 8 Mart için güçlü bir çalışma yürütmeye başladı ve bir araya gelecekler, çevre grupları da bir araya gelecek. Toplumsal kesimlerin bir araya gelmesini önemsiyoruz.
-İmralı’da Sayın Öcalan ile bir görüşme yapıyor mu yapılıyor mu sorusunun cevabını devlet verir. Bu konuda açıklama yapması gereken devlettir. Zaten Sayın Öcalan avukatı ve ailesiyle görüştürülmüyor, siyasetçilerle görüşmesine imkan verilmiyor. Ya bu yasağı kaldıracaklar, ya da devlet bir açıklama yapacaktır.
Sandığa gitme oranı da en yüksek Kürt nüfusunun yüksek olduğu yerlerde çıkacak. Çünkü Kürtler sadece bir adamın hangi yetkilerle ülkeyi yöneteceğini, onun parti rozetini yakasına takıp takmamasını oylamayacak. Kürtler Taybet ananın cenazesinin günlerce sokakta tutulmasını oylayacak. Bir bebeğin cenazesinin kokmaması için buzdolabına konulmasını oylayacaklar.