20 Mayıs 2019 13:17
HDP, turizm sektöründeki yatırımları teşvik amaçlı hazırlanan ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu’ndan geçen, ikisi yürürlük olmak toplam 12 maddelik, “Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi"ne muhalefet şerhi düştü. Türkiye’nin dört bir yanının, dört mevsimde turizme elverişli bir alan olduğuna dikkat çekilen şerhte ‘demokratik ortam’ vurgusuyla “Turizm sektörü hem iç hem dış politikaların etkilerinin en fazla hissedildiği bir alan olma özelliğine sahiptir. Özellikle bir ülkedeki hak ihlallerinin çoğalması, özgürlüklerin giderek daraltılması, çatışmaların yoğunlaşması, o ülkedeki turizmi doğrudan etkilemektedir” dendi.
HDP, 12 maddelik teklifin, ‘yetki karmaşası’ gerekçesiyle 10. Maddesinde yapılan, Orman Genel Müdürlüğü sabit kıymetine alınan tesisler ile mesire yerleri içerisindeki her tür ve kapasitede konaklama tesislerinin tahsis yetkisini Kültür ve Turizm Bakanlığı’na veren düzenlemeyle ilgili ‘rant' uyarısında bulundu. “Madde ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yetkiyi yeniden tekelleştirilerek sermaye sahiplerinin rant alanına çevireceği malumdur” görüşüne yer veren HDP, “Her çıkarılan kanun ve her yapılan düzenleme ormanlık alanlarımızı mesire yerlerini korumaya yönelik olmalıdır. Yeni bir binayı yapmak ve yıkmak kısa süreli bir işlemdir fakat yok edilen bir ormanı yeniden kurmak yıllar almaktadır” ifadelerini kullandı.
HDP’li Bitlis Milletvekili M. Celadet Gaydalı, hazırladığı muhalefet şerhini komisyon başkanlığına sundu. Genel gerekçe ile maddeler üzerindeki gerekçeler şöyle:
"17.05.2019 tarikinde Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonuna sevk edilen 2/1907 esas numaralı Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin öncelikli olarak AKP geleneği haline dönmüş bir torba yasa değil, bir alan ve ihtisas konusu içeren yasa teklifi olarak sunulmuş olması yasa hakkında daha nitelikli bir tartışmanın yaşanmasını sağlamıştır.
Aşağıdaki başlıklarda Türkiye turizminin sorunlarını inceleyebiliriz.
Demokratik Ortam: Turizm sektörü hem iç hem dış politikaların etkilerinin en fazla hissedildiği bir alan olma özelliğine sahiptir. Özellikle bir ülkedeki hak ihlallerinin çoğalması, özgürlüklerin giderek daraltılması, çatışmaların yoğunlaşması, o ülkedeki turizmi doğrudan etkilemektedir. Dünyanın her yerinde insanlar tatillerini daha güvenli ve istikrarlı yerlerde yapmak isterler. Gündelik hayatın bu kadar anti demokratikleştiği bir yerde turizm gelirlerinin de düşmesi olağandır.
Özellikle çözüm sürecinin sona erdirilmesinin ardından çatışmalı süreç başlamış, hak ihlalleri ve sokağa çıkma yasakları her gün giderek artmış, 15 Temmuzu darbe girişimi ve sonrasında da ülkede olağanüstü hal ilan edilerek bütün siyasal ve demokratik haklar askıya alınmıştır. Toplumsal muhalefeti de bastırmak amacıyla bir kaldıraç olarak kullanılan OHAL halen etkilerini göstermekte, devam eden otoriterleşme ülkedeki demokratik ortamı ve toplumsal huzuru tehdit etmektedir. Ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı dil ile hukukun askıya alınması toplumun bireylerinin kendisini güvende hissetmemesine yol açmış, Türkiye “normal” bir ülke olmaktan çıkmış, artık demokrasinin askıya alındığı bir ülke haline gelmiştir.
Barış ortamı ve demokratikleşmenin sadece toplumsal değil ekonomik gelir konusunda da ne kadar önemli bir durum olduğu gerçeğini göstermektedir. 2018 yılı itibariyle 29 milyar dolar olarak gerçekleşen turizm geliri 2012’li yıllara dönmüş, bu geliri yeniden arttırmak için yapılması gerekenin yeniden hukukun üstün olduğu gerçeğini kabulden geçeceği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi cari açığın kapatılması ancak ülkeye yeni yatırımcılar çekilerek ve turizm sektöründeki katma değeri yükselterek gerçekleşebilir.
Fakat 2014 yılının sonundan beri ülkede yaratılan kaos ortamı ve ardı arkası kesilmeyen seçimler silsilesinden, dış politikada yaşanan tutarsızlıklardan kaynaklı ülkedeki ekonomik krizi gittikçe derinleşmektedir.
Son 6 yıllık turizm gelirleri incelendiği zaman 2012 yılında 29 milyar dolar olan turizm geliri çözüm süreci ve demokratikleşme adımlarının atılarak uluslararası arenada güven uyandırabilecek dönemde giderek arttığı, turizm gelirinin de buna bağlı olarak 2013 yılında 32 milyar doları, 2014 yılında 34 milyar doları aştığı görülmüştür.
Dış Politika: Suriye iç savaşı ve Türkiye hükümetinin ve devletinin ona müdahil olma çabaları da turizmi birçok yönde olumsuz etkilemiştir. Dış politikada uzlaşmacı değil ayrıştırıcı söylemler, beraberinde düşürülen Rusya uçağı krizi 2016 yılı itibariyle turizm gelirlerini ciddi oranlarda düşürmüş ve 22 milyar dolara kadar geriletmiştir.
Bunun dışında doğrudan Suriye savaşının bir yansıması olarak DAİŞ terör örgütünün Diyarbakır’da Antep’te Suruç’ta, Ankara’da gerçekleştirdiği katliamlar ve bunların birçoğunun takipsizlikle sonuçlanması veya cezasız bırakılması ülkeyi güvensizliğe sürüklemiş, hem iç hem dış turist açısından “tehlikeli” hale getirmiştir.
Suriye iç savaşının bir başka boyutu ise mülteciler sorunudur. İç savaştan kaçan ve Türkiye’ye sığınan mültecilere karşı özellikle içeride geliştirilen nefret söylemi ve ırkçı saldırılar da ülkenin turistler tarafından “rahat ve huzurlu” olarak algılanmasını engellemektedir.
Rant Siyaseti: Turizmi Teşvik Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığının yetki alan ve çerçevesinin genişletilmesi, daha önceki uygulamalarıyla birçok sosyal ve ekolojik alan tahribatına neden olan bakanlığa ormanlık alanların, mesire alanların tahsisi, yeni kaygılara da neden olmaktadır. Kıyı kesimlerini rant ve talan ekonomisine kurban eden Kültür ve Turizm Bakanlığının ormanlık ve mesire alanlarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünden alarak kendi bünyesine tahsisi kıyı kesimlerinde yaşanacak yeni doğa katliamlarının da habercisi konumundadır.
Hem kıyı şeritlerini ranta açan hem de ormanlık alanları talan ederek HES’lere veya yandaş şirketlere hibe eden bir anlayış ile doğa turizminden önce doğa katliamına karşı yasaların geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Örneğin Hasankeyf gibi tarihin ve doğanın güzelliklerinin bir arada bulunduğu bir yerleşim yerinin su altında bırakılarak sonrasında da turizmden bahsetmek büyük bir çelişkidir.
Kısaca: Türkiye dört bir yanı dört mevsim turizme elverişli bir alandır. Sahil turizminden dağ turizmine, kültür varlıklarından kış turizmine kadar her alana yayılan turizm çeşitliliğinin ülkenin ekonomisinde ciddi bir kaynak olduğu gerçeği ortadadır. Fakat mevcut ortamda turizmi teşvik politikalarından öte ülkede yaşanan kaos ortamının ortadan kalkması için hem iç politikada hem dış politikada savaş ve kaos politikaları yaratmak yerine öncelikle barış ve huzur ortamının sağlamasıyla turizme en büyük teşvik ve katkı sağlanacaktır.
Madde 1
2/1907 esas numaralı Kanun teklifinin 1. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca turizm tesisleri sınıflandırma çalışmalarında Sınıflandırma Komisyonunda görev alacak sektör temsilcisinin bulunamadığı durumlarda 3 bakanlık kontrolörünün yerine 2 bakanlık kontrolörünün görevlendirilmesi uygun görülmüştür. Söz konusu kontrolör sayısını düşürme sebebi olarak gerekçede ve komisyon çalışmalarında personel sayısı eksikliği ve mevcut personelin verimli kullanılması hedeflendiği defaten belirtilmiştir.
Fakat işsizlik sayısının 4 milyon 668 bini geçtiği ve bu sayının her geçen gün daha da arttığı, insanların devlet kapısında yeni iş bulabilmek adına KPSS sınavları ve mülakatlara defalarca katılmaya çalıştığı böyle bir Türkiye gerçekliğinde yetersiz personel acıkması yapmak doğru bir yaklaşım olmamakla birlikte kontrolör yetiştirmenin uzun sürdüğü gerekçesini kabul etmek mümkün değildir. Devletin ve gerekse bakanlıkların yapması gereken öncelikli hususu yönetimine talip olduğu halkın en temel sorunları arasında yer alan işsizlik problemini çözmesi ve bünyesinde yeterli sayıda personel çalıştırarak gereksinim duyulan iş sahasındaki verimliliği arttırması gerekir. Kontrolör sayısında yapılan düşüş ile verimli çalışılacağı vurgusu yanlış bir ifade durumundadır. Heyet üyesi ne kadar fazla olursa alınan karar da o kadar sağlıklı ve demokratik olur.
Söz konusu sınıflandırma komisyonu Turizm işletmesi belgeli tesislerin; asgari nitelikler, kapasite, fiziki özellikler, kullanılan malzeme standardı, işletme ve hizmet kalitesi ile personelin nitelikleri ve eğitim düzeyi gibi ölçütlerinin sınıflandırma komisyonunca değerlendirilerek, tür ve sınıfının belirlenmesini ifade etmektedir. Dolayısı ile Sınıflandırma Komisyonunda ki sayının arttırılması hem doğru bir sonuca varılması hem de etkin ve hızlı bir çalışmaya katkı sağlayacaktır.
Ayrıca Sınıflandırma Komisyonlarında sektör temsilcilerinin katılımı Sınıflandırma Çalışmalarına İlişkin Değerlendirme Formlarının Hazırlanmasına ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğ’in 5. Maddesi uyarınca bakanlığın uygun gördüğü kişilerin bu komisyona katılabileceğini vurgulamaktadır. Dolayısı ile bakanlık komisyona sektör temsilcilerin katılımı adına gerekli çalışmaların da yapması gerekmektedir.
Madde 1’in 2. Fıkrasında “Personel lojman alanı” tanımı yapılmıştır. Tanıma göre “ Bakanlık tarafından turizm tesisi yapmak amacıyla yatırımcılara tahsis edilen taşınmazların üzerinde yer alan turizm tesislerinde çalışan personelin sadece konaklama ihtiyaçlarının giderilmesi ve yaşam kalitelerinin arttırılması amacıyla: yardımcı hizmet ünitelerinin gerçekleştirilmesi için tahsis edilen, turizm tesisi için tahsis edilen alan dışında kalan ve bu alana bitişik olmayan, denize cephesi bulunmayan ve imar planlarında bu amaçla ayrılan turizm tesis hizmet alanları,” vurgusu yapılmaktadır.
Bakanlık yetkilileri tarafından Personel lojman alanının, tesislere 8 ile 10 km uzaklıkta olacağı belirtilmiştir. Fakat anlaşılması ve söz konusu personelin mağdur edilmemesi açısından ne gibi bir çalışmanın yapılacağı hususuna değinilmemiştir. Örneğin personelden konaklama ücreti alınıp alınmayacağı, bu bahsedilen mesafedeki ulaşımların nasıl sağlanacağı anlaşılmamaktadır. Yine odaların hangi ölçülerde ve kaç yataklı olacağı, temel ihtiyaçlarını giderebilecekleri sahaların yapılıp yapılmayacağı da belirtilmemektedir.
Ayrıca genel olarak itiraz ettiğimiz ve denize cephesi olmayacak kavramı ile ne kastedildiği anlaşılmadığı için söz konusu ifadenin ya açık bir şekilde belirtilmesi ya da madde metninden çıkarılması talebimiz karşılanmamış, madde olduğu gibi kabul edilmiştir.
Madde 2
Madde ile 2634 sayılı Kanunun 8. Maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Söz konusu teklif ile Kültür ve Turizm bakanlığının uygun gördüğü, kültür ve turizm koruma ve geliştirme ile Turizm merkezlerinde bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığının kullanımında yarar gördüğü taşınmazlar iki ay içerisinde Çevre ve Şehircilik bakanlığının olumsuz görüş bildirmemesi ya da tahsisi gerçekleştirmemesi durumunda Kültür ve Turizm Bakanlığına doğrudan tahsis edileceğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda söz konusu Hazineye ait ormanlık sayılan alanlar da yine benzer usulle Kültür ve Turizm bakanlığına tahsisi öngörülmektedir.
Her şeyden önce rant ve talan ekonomisinin ilk yok ettiği alanlar ormanlık alanlardır. Betonlaşmaya dayalı bir turizm gerçekliği düşünüldüğünde doğa katliamları bugün içinden çıkılmaz bir hal almakta, bölgenin biyoçeşitliliği ve doğallığı yok olmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının geçmiş dönem pratikleri göz önüne alındığında söz konusu ormanlık alanlarla ilgili nasıl bir yıkımın gerçekleşebileceği konusunda bir izlenim vermektedir. Bugün Akdeniz, Ege ve Marmara’nın birçok kıyı sahili bu politikalara kurban edilmiştir.
Komisyon çalışmaları süresinde iki ay içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bir cevap verilebileceği varsayılmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yapılan görüşmede bu iki aylık sürenin yeterli olacağı vurgulanmıştır. Fakat Türkiye’de bürokrasi yavaş ve ağır bir biçimde işletilmektedir. İki aylık bir süreç zarfında Çevre ve Şehircilik bakanlığının ormanlık alanların, kültür ve turizm koruma ve geliştirme ile Turizm merkezlerinde bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığının kullanımında yarar gördüğü taşınmazlar ile ilgili bir görüş bildiremeyeceği neredeyse kesin bir durumdur. Bilindiği üzere Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ile birlikte bakanlıkların yazılı soru önergelerine 15 günlük süre içerisinde cevap vermeleri anayasa ve meclis iç tüzüğüne geçmiş fakat bakanlıklardan aylarca önergelere cevap alınamamıştı. Dolayısı ile söz konusu maddede bir zorunluluk getirilmesi en azından kanun ile hüküm altına alınacaktır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının olumsuz görüş bildirmemesi ya da cevap vermemesi durumunda söz konusu talep edilen alanların Kültür ve Turizm Bakanlığına doğrudan tahsis edilmesi aynı zamanda ilerde yaşanacak sorunlardan da Çevre ve Şehircilik Bakanlığını kurtarmakta, tabiri caizse “biz görüş bildirmedik onlar almış” diyerek kendilerini aklayabileceklerdir. Aynı zamanda yaşanabilecek sorunlar karşısında Kültür ve Turizm Bakanlığı “biz izin istedik onlar cevap vermedi” diyerek kendilerini kamuoyunda aklayabilecekledir. Dolayısı ile her iki bakanlığı da yaşanabilecek sorunlar karşısında sorumluluktan kurtaracak böyle bir ibarenin kabulü mümkün değildir. Eğer Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2 ay içerisinde cevap verebilecek durumda ise mutlaka olumlu veya olumsuz fikirlerini almak ve yasa teklifindeki muammayı ortadan kaldırmak gerekmektedir.
Madde 3
Madde 3 ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı turizm koruma bölgesi ile turizm merkezleri sınırları içerisinde ve bu bölge ve merkezlere hizmet verecek, yol, su, kanalizasyon, atık su arıtma tesisi, katı atık bertaraf tesisi gibi altyapı yatırımları yapabilecektir.
5393 Sayılı Belediye Kanunun Belediyenin görev ve sorumlulukları hakkındaki14 maddesi:
“İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor orta ve yüksek öğrenim öğrenci yurtları (Bu Kanunun 75 inci maddesinin son fıkrası, belediyeler, il özel idareleri, bağlı kuruluşları ve bunların üyesi oldukları birlikler ile ortağı oldukları Sayıştay denetimine tabi şirketler tarafından, orta ve yüksek öğrenim öğrenci yurtları ile Devlete ait her derecedeki okul binalarının yapım, bakım ve onarımı ile tefrişinde uygulanmaz.); sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır.”
İbaresi ile belediyelerin görev alanlarını tanımlamıştır. 2634 sayılı Turizmi Teşviş Kanununda yapılmak istenen değişiklik aynı zamanda 5396 Sayılı Belediye Kanunu ile çelişmekte, görev ve sorumluluk süreçlerinde iki başlılık yaratmaktadır.
Aynı zamanda kaybedilen belediyelerin altyapı hizmetlerini alarak belediyelerin çalışma alanları daraltılmakta, demokratik bir şekilde gelen belediyelerin görevleri kanunlarla aşılarak ihaleler yeniden devlet eline geçilmeye çalışılmaktadır.
Komisyon çalışmalarında söz konusu maddenin getirilme sebebinin acil durumların doğması veya belediyelerin yetersiz kalması durumunda Turizm ve Kültür Bakanlığının olası bir mağduriyeti önlemesi amacından bahsedilmektedir. Fakat madde incelendiğinde ne şekilde altyapı hizmetinin bakanlık tarafından yapılacağı hususunda bir sınırlama getirilmemektedir. Bu madde de eğer bakanlık, turizmi olumsuz etkilememek veya altyapı sorununun hemen çözüme kavuşturabilme hedefinde ise ya belediyeye bir kaynak aktarmalı ya da belediyenin onayını almalıdır. Bunun dışında belediyenin görevlerine doğrudan yapılacak bir müdahale söz konusu olacak ve ihaleler yeniden yandaşa gitmeye devam edecektir. Söz konusu altyapı sürecinde belediyenin kesinlikle yapılacak olan iş alımı ve çalışmalara katılımı elzemdir.
Aynı zamanda kurulacak olan atık su artıma tesisi ile katı atık arıtma tesisleri hakkında bir denetim mekanizmasının kurulması ve bu tesislerin denetimi hususunda ciddi adımlar atılmalıdır.
Madde 4-5
Madde 4 Türkiye kara sularında ticaret yapan yabancı bayraklı ticari yatların ticaret yapmasının önü kesilmiş, sadece Türk bayraklı gemilerin ticaret yapabilmesinin önü açılmıştır. Bugüne kadar yabancı bayraklı yatların ülke karasularında ticaret yapabilmelerinin sebebi olarak Türk bayraklı yatların sayısının yetersizliği komisyonda defaten belirtilmiştir. Şu an yeteri sayıda Türk bayraklı ticari yatların olması ve ülke yatçılığını geliştirmek amacıyla bu madde eklenmiştir.
Madde 5 ile de yabancı bayraklı yatların gezi, spor ve eğlence amaçlı olarak kiraya verilmesine imkân veren madde yürürlükten kaldırılmıştır.
Bilindiği üzere ister ticari ister özel yat olsun yatlara çekilen ülke bayrağı uluslararası prestij ve ülke bayrağı korumasının getirdiği olumlu durumlar oluşturmaktadır. Yakın zamanda yapılan düzenlemelere kadar Türkiye’de %18 KDV, %8 ÖTV uygulaması Türk bayraklı yat kullanımı önünde büyük bir engel teşkil etmekteydi. Vergi oranlarının yüksek olması ve Türkiye karasularında ticaret yapabilme özelliği ülke adına ciddi bir vergi kaybı da yaşatmaktaydı. Söz konusu durum yapılan düzenlemeler ile KDV sıfırlandı ve ÖTV %1’e düşürüldü.
Fakat ülke yatçılığını geliştirebilmek, Türk bayraklı yatların sayısını arttırmak gibi bir düşünce var ise söz konusu Türk Bayraklı yatların uluslararası sularda da etkin bir şekilde aktif olması gerekmektedir.
Madde 8
Madde 8 ile işletmelere uygunluk koşullarını yerine getirmemeleri durumunda uygulanabilecek idari para cezaları düzenlenmiştir. Komisyon toplantısına katılım sağlayan Türkiye Otelciler Federasyonu kusurların giderilmesi adına verilen sürenin bir yıla yayılması yönünde görüş bildirmişlerdir. Söz konusu durum sektör temsilcileri ve turizm açısından önem arz edecek bir husus olduğundan sektör temsilcilerinin taleplerinin karşılanması turizm sektörü açısından da önemli olacağı kanaatindeyiz.
Madde 10
Madde ile ormanlık alanlar üzerinde bulunan ve Orman Genel Müdürlüğü sabit kıymetine alınan tesisler ile mesire yerleri içerisindeki her tür ve kapasitede konaklama tesislerinin tahsis yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığına geçecektir.
Gerekçe olarak Bakanlıklar arası yetki karmaşası gösterilmiştir.
Bilindiği üzere 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre “Mesire yerleri, kent ormanları, araştırma ormanları, ağaç parkı (arboretum) sahaları, orman içi biyo çeşitlilik koruma alanları, model orman, muhafaza ormanı alanlarının ayrılması, korunması, işletilmesini ve işlettirilmesini sağlamak” olarak belirlenmiştir. Madde ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yetkiyi yeniden tekelleştirilerek sermaye sahiplerinin birer rant alanına çevireceği malumdur.
Turizm tek yönden betonlaşma ve doğal yıkım olarak anlaşılmamalı, ülkenin kültürel olarak doğa turizmi, tarih turizmi vb. doğal yıkımların yaşanmayacağı turizm anlayışının gelişmesi gerekmektedir. Her çıkarılan kanun ve her yapılan düzenleme ormanlık alanlarımızı mesire yerlerini korumaya yönelik olmalıdır. Yeni bir binayı yapmak ve yıkmak kısa süreli bir işlemdir fakat yok edilen bir ormanı yeniden kurmak yıllar almaktadır. Her zaman olduğu gibi ekolojinin korunması gerektiğini, doğanın insana sunulmuş ekonomik bir kaynak değil, hayatın kaynağı olduğu vurgusunu hatırlatmak isteriz"
© Tüm hakları saklıdır.