Hakan Özyıldız*
Resmi Gazetede yayınlanan 45 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda yeni bir genel müdürlük kurulmuş: Borçlanma Genel Müdürlüğü.
Bir zamanlar Hazine’de Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü yaptığım için sorular yağıyor. Ama ben Hazine’den ayrılalı 16 yıl oldu. Hazine hem fonksiyon hem de yapılanma olarak benim bıraktığım kurum değil.
Zaten son zamanlarda bazı birimlerin İstanbul’a taşınması, bütçe yetkilerini Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile paylaşan yeni birimlerin gündeme gelmesi nedeniyle benzer sorularla karşılaşıyordum.
Türkiye’de genel bir uygulamadır. İşler biraz zorlaşınca idari ve personel değişiklikleri yapılır. Çözüm aranır.
Ancak son yapılanma bana biraz “Kamu borç idaresi” yapılanmasını çağrıştırdı.
Önce “Kamu borç idaresi” kavramını biraz açayım.
Kamu borç idareleri, yürütme içinde, hükümetten bağımsız kuruluşlardandır. Yani merkez bankaları vb. gibi. Bağımsızlıktan kasıt, aynı merkez bankalarında olduğu gibi, hedefi hükümet ile beraber belirlemek. Ama günlük işleri tamamen ondan bağımsız yapmak. Nereden, ne kadar ve nasıl borçlanılacağına dair teknik kararları siyasi etkilerden uzak vermek. Ama sonunda yasamaya ve halka hesap vermek.
Bu yapının olmazsa olmazlarından birisi de yasayla belirlenmiş bir “borçlanma limitidir”. Yasada yapılabilecek yeni borçlanmaya bir üst limit getirir. Bu bir muhasebe kuralı değildir. Yani dönemsel, yıllık olarak hesaplanmaz. Bir siyasi karardır. Yasama yürütmeye bir sınır getirir ve ondan izin alınmadan fazla borçlanmayı engellemeyi hedefler.
Bu bağlamda önemli olan diğer bir husus, bütçe hazırlama sürecidir. Bizde bütçe hazırlanırken önce harcamalar belirlenir. Sonra gelirler tahmin edilir. Açık ne kadarsa Hazine borçlansın denir.
Ancak “bağımsız kamu borç idaresi” yapılanmasında sistem böyle çalışmaz. Önce yetkili idare, yıllık gelirleri tahmin eder. Sonra bağımsız borç idaresi ne kadar yeni borçlanma yapabileceğini belirtir. İkisi toplanır harcamalar buna göre belirlenir.
Böylelikle aşırı borçlanmanın önüne geçilmiş olur. Yüksek faizlerin ekonomide yaratacağı tahribat azaltılmaya çalışılır.
Kamu borç idarelerinin idari yapılanmaları da klasiktir. Bir ön ofisolur. İç ve dış borç veren kuruluşlarla onlar görüşür. Piyasaları onlar izler. Borç ihalelerini onlar yaparlar.
Orta ofis, piyasa riskleri başta olmak üzere riskleri hesaplar ve ön ofistekilerin performansının iç denetimini yapar. Raporlamadan sorumludurlar.
Bir de arka ofis vardır. Onlar iç ve dış borçların kayıtlarını tutarlar. Zamanı geldiğinde taksit ve anapara geri ödemlerini yaparlar.
Görebildiğim kadarıyla yeni kurulan yeni genel müdürlük sanki ön ofis örgütlenmesi gibi. Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğünün iç borçlanma yetkisi ile Dış Ekonomik İlişikler Genel Müdürlüğünün dış borçlanma yetkisi buraya verilmiş. Ama sadece borçlanmaya hazırlık, akit (sözleşme) ve ihraç yetkileri. Diğer yetkileri olduğu gibi kalmış.
En çok sorulan sorulardan birisi şu; “buna neden gerek duyuldu?” Açıklamayı sanırım yetkililer yapacaktır. Bir tahmin yürütmek gerekirse, “bağımsız kamu borç idaresi” gibi bir niyet olmadığı kesin. Türkiye’deki bağımsız kamu otoritelerinin durumunu “dünya, ahret” herkes biliyor. Yanı sıra borçlanma limit aşılalı aylar oldu. Kimseden bir ses çıkmıyor. Bütçe hazırlama prosedürü ise, bırakın değişimi, eskisi biraz daha karışık bir hal alacak gibi.
Aklıma gelen tek şey bazı birimlerin İstanbul’a taşınması. Oradaki birimler, borç verenlere, piyasaya daha yakın olsunlar diye düşünülmüş olabilir. Eğer bu doğru ise dış borçlanma biriminin New York veya Londra’da neden kurulmadığı gibi anlamsız bir soru da insanın aklına gelebilir. Ama dedim ya anlamsız.
*Bu yazı hakanozyildiz.com'da yayımlanmıştır