Hazine devletin koyduğu borçlanma limitini ilk dört ayda yüzde 100 fazlasıyla aşmış durumda.
Ekonomist Mahfi Eğilmez Radikal gazetesindeki yazısında (14.9.2009) bu sorunun giderilmesinde kullanılabilecek üç çözüm yolunu yazdı. İşte Eğilmez’in yazısı:
2002’de çıkarılan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun devletin borçlanma limitini sıkı kurallara bağladı. Kanunun 5. maddesine göre devletin net borçlanma yetkisi bütçenin başlangıç ödenekleri ile tahmin edilen gelirleri arasındaki farkla yani bütçe açığı ile sınırlı. Bu miktar yıl içindeki gelişmelere göre en çok yüzde 10 oranında artırılabiliyor.
2009 yılı bütçe kanununda öngörülen açık miktarı 10.4 milyar TL. Bu durumda ilke olarak Hazinenin yapabileceği borçlanma 10.4 milyar TL ile sınırlı bulunuyor. Buna toplamı yüzde 10’u bulan artırım imkânlarını da eklersek Hazine’nin borçlanma limiti 11.5 milyar TL’ye ulaşıyor. Katılım Öncesi Program (KEP) çerçevesinde hükümet, bütçe açığının 49 milyar TL olacağının beklendiğini resmi olarak açıkladı. Bu yeni resmi tahmine karşılık artan harcamaları karşılamak ve artan açığı finanse etmek üzere TBMM’den ek bütçe kanunu ile ilgili bir talepte bulunulmadı. Yeni açık tahmini 49 milyar TL’ye yükseltilmesine karşılık ek bütçe kanunu çıkarılmadığı için 10.4 milyar TL’lik ilk bütçe açığı tahminine göre yola devam ediliyor. Bu durumda hükümetin borçlanabileceği net borçlanma miktarı 11.5 milyar TL’nin üzerine çıkarılmamış bulunuyor.
Ocak-nisan dönemi Hazine nakit dengesine bakıldığında yılın ilk dört ayında Hazine’nin net borçlanmasının 20.6 milyar TL’nin üstüne çıkmış olduğu ortaya çıkıyor. Buna göre Hazine, bütçe kanununda öngörülen ve yasal olarak değiştirilmemiş bulunan bütçe açığının iki katı tutarında bir net borçlanmayı gerçekleştirmiş bulunuyor.
Buraya kadar anlattıklarımızı özetleyelim: Ortada devletin net borçlanması için konulmuş bir limit, yani bir mali kural var. Bu kural ve onun getirdiği limit değiştirilmemiş bulunuyor. Buna karşılık Hazine bu limiti ilk dört ayda yüzde 100 fazlasıyla aşmış durumda.
Bu sorun nasıl çözümlenecek? Üç seçenek söz konusu olabilir. (1) Anılan kanunda sözü edilen limitler yılsonu için geçerli olduğuna göre ek bütçe yasasını yılsonundan hemen önce çıkarmak ve uygulamayı yasal hale getirmek bir çözüm olabilir mi? İlk dört ayın nakit dengesi tablosundaki rakamlar bu limitin yılsonunda 10.4 milyar TL’de tutulmasının mümkün olmadığını gösteriyor. Kaldı ki hükümetin KEP ile açıkladığı resmi tahmini yılsonunda bütçe açığının 49 milyar TL olacağını öngörüyorsa borçlanmanın da en az bu miktar kadar olması kaçınılmaz bir şey. Bu durumda sorunu yılsonuna kadar ertelemek ‘bütçe hakkı’ ile çelişir. (2) Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik yaparak borçlanma limitini artırmak bir çözüm olabilir mi? Böyle her olayda yasa değişikliğine gidilirse bugüne kadar mali disiplin adı altındaki bütün kazanımlar yok olup gider. Bana sorarsanız IMF ile sıkıntıların bir nedeni de budur. Bir yandan ‘mali kural’ getirilmesini talep eden IMF’nin bir yandan da mevcut tek mali kuralın değişmesini kabul etmesi pek mantıklı görünmüyor. (3) Hemen ek bütçe hazırlayıp tasarıyı TBMM’ne sunarak bütçeyi gerçeğe uygun hale getirip borçlanma miktarını artırmak çözüm olabilir mi? Kesinlikle doğru tek çözüm budur.
Ne var ki bu durumda bütçe açığının 49 milyar TL olduğu ve krizin teğet geçmediği tescillenmiş olur.
İlk iki seçenek doğru çözümler gibi görünmüyor. Bunlardan birisi seçilirse içeride ve dışarıda çok eleştiri çekecek. Üçüncü ve gerçekçi seçenek ise TBMM’de yepyeni tartışmaları gündeme getireceği için hükümeti sıkıntıya sokacak gibi görünüyor. Öyle olunca da çözüm için atılacak adımlar gecikiyor ve hükümet sıkıntıya düşüyor.
Hazinenin yasanın ruhuna uygun düşmeyen borçlanması, IMF ile iyi gitmeyen ilişkiler ve hükümetin krizin teğet geçmediği itirafı anlamına gelecek olan ek bütçe talebi sıkıntısı bir araya gelince kırk katır mı kırk satır mı sorusu yanıtsız kalıyor.