Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz ve Alman parlamentosunun Birleşmiş Milletler Göç Antlaşması konulu genel kurulu Alman gazetelerinde öne çıkan yorum konularını oluşturuyor.Hannoversche Allgemeine Zeitung gazetesi Kırım anlaşmazlığını konu alan yorumunda Almanya'nın arabuluculuk yapma imkânlarını mercek altına alıyor:
"Başbakan Angela Merkel'e özel sorumluluk düştüğünü görmek için haritaya bakmak yeter. Yeniden tırmanmaya başlayan Ukrayna ile Rusya arasındaki gerginlik, küresel istikrarsızlıkları ortadan kaldırmak için işe Avrupa'dan başlamak gerektiğini gösteriyor. Ukrayna için istikrarlı bir çözüm bulunamıyorsa, bunda Avrupa Birliği, Almanya ve Almanya Başbakanı'nın da hatası vardır. Angela Merkel'in yanıtlaması gereken soru aslında Ukrayna krizini aşmaktadır. Almanya küresel güvensizliğin arttığı bir ortamda küresel liderlik rolü üstlenmeye hazır mıdır? Bu Merkel'in son siyasi misyonudur. Başbakanlığının son dönemine girdiği için çok daha rahat kararlar alabilir. Dolayısıyla da ona artık daha fazla uluslararası sorumluluk düşüyor."
Die Welt gazetesi Rusya ile Ukrayna arasındaki krizde, Batı'nın saldırgan tarafa aşırı yumuşak davranmasını eleştiriyor:
"NATO ve Avrupa Birliği gerçi Rus deniz kuvvetlerinin devletler hukukuna aykırı operasyonunu kınıyor, ancak aynı zamanda tarafları "itidale" davet edip, gerginliğin tırmanmaması için ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını söylüyorlar. Bu malûm mekanizma en geç Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesinden sonra durmadan tekrarlanır oldu. Putin "kızıştırıyor", Batı "yatıştırıyor" ve Rus saldırganlığına uğrayanlardan "gerginliğin azaltılmasına" katkıda bulunmalarını istiyor."
Almanya Federal Meclisi Birleşmiş Milletler Göç Antlaşması'nı desteleme kararı aldı. Frankfurter Allgemeine Zeitung antlaşmanın geniş kesimlerince kuşkuyla karşılanmasının nedenlerine ayırdığı yorumda şu satırlara yer veriyor:
"Antlaşmadan duyulan güvensizlik, duvarda çakılı durması istenen un peltesi gibi ideolojik kaynaklıdır. Antlaşma metninin giriş bölümündeki "göç genellikle olumlu sonuç verir" ifadesinin gerçeğe uygun olması için metne "düzenli" kelimesinin de eklenmesi gerekirdi. Tam da bu konuda açık metin kullanılmamış olması ikinci kuşkuya yol açıyor: Göç antlaşmasında göçü yavaş yavaş insan haklarına dâhil edip, herkesin dilediği yerde kalabilmesi mi sağlanmak isteniyor? Böyle bir durum belki Almanya'nın ahlaki otoritesini biraz daha sarsar ama göç politikasına daha fazla kabul ve dayanışma gösterilmesine yararı olmaz."
Süddeutsche Zeitung Federal Meclis'teki göç antlaşmasıyla ilgili genel görüşmede dile getirilen leh ve aleyhteki tezleri şöyle yorumluyor:
"Ana muhalefet partisi Almanya için Alternatif'in (AfD) sözcüsü genel kurulda Truva Atına benzettiği göç paktının gelişmiş ülkeleri fakir ülkelerden gelen herkesi kabul etmeye zorlayacağını öne sürdü. Oysa antlaşma ne göç devrimi öngörüyor, ne somut kararlar içeriyor, ne de hukuki bağlayıcılığı var. Buna rağmen koalisyon ortakları Hristiyan Birlik (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) sağdan gelin eleştiriyi ciddiye almış olacaklar ki, pakta katılmanın bağlayıcı yükümlülükler getirmediğini vurgulama ihtiyacını hissettiler. Meclis kararının tansiyonu düşürmesini beklemek hata olur. Çünkü göçmen ve mülteci politikasıyla ilgili tartışmalara tutarlı tezler değil, önyargılar egemen olacaktır. Gerçi çoğunluk göç antlaşmasını onayladı ama demokrasi düşmanları içinde sakladıkları yabancı düşmanlığı ve insan onuruna saygısızlığı Truva Atıyla genel kurul salonunun ortasına yerleştirmeyi başardılar."
DW, dpa, afp/AG, GA
© Deutsche Welle Türkçe