T24 - Başta Bayrampaşa olmak üzere Ümraniye, Çanakkale ve Çankırı cezaevlerinde jandarma ve mahkûmların hayata dönüş operasyonunda “çektiği görüntüler, ilk kez ‘Simurg’ adlı yarıbelgesel filmle gün ışığına çıktı. Belgeselde, mahkûmların çektiği görüntüler kullanıldı.
VİDEO İÇİN TIKLAYINIZ
“Hayata Dönüş” operasyonları sırasında başta Bayrampaşa olmak üzere Ümraniye, Çanakkale ve Çankırı cezaevlerinde jandarma ve mahkûmların çektiği görüntüler, ilk kez gazeteci-yönetmen Ruhi Karadağ’ın ‘Simurg’ adlı belgesel filmiyle gün ışığına çıktı. Habertürk gazetesinin haberine göre; o yıllarda yayınlanması yasak olan görüntülerde, eylemin çeşitli aşamalarında ölüm orucu koğuşlarından manzaralar yer alıyor. Cannes, Venedik, Locarno gibi film festivallerine de gönderilen yarı-belgeselde, ölüm oruçlarına katıldıkları için ‘Korsakoff’ hastalığına yakalanan 6 mahkûmun öyküsünü temel alarak 14 yıllık bir sürece ışık tutan Karadağ, “Ülke, ölüm oruçları nedeniyle kötü bir sınav verdi. Bu olaya maruz kalıp hastalananlar kaderlerine terk edildi, aileleri travma geçirdi” diyor ve ekliyor: “Devletin bu kişilere en azından bir özür borcu var.”
İnsan manzaraları
Türkiye genelinde aynı anda 20 cezaevinde başlatılan operasyonlar sırasında çekilen ve o yıllarda yayınlanması yasak olan görüntülerde, eylemin çeşitli aşamalarında ölüm orucu koğuşlarından manzaralar yer alıyor. Koğuşlardan dehşet verici görüntüler ilk kez bu filmle ortaya çıkıyor. “Bir insan hakları hikâyesi” olarak nitelendirilen film, cezaevlerinde ve ölüm oruçlarında hayatlarını kaybeden tutuklular ve ailelerine ithaf ediliyor.
109 dakikalık film
‘Simurg’da, F Tipi cezaevlerine karşı ilk kez 1996’da başlatılan ölüm oruçlarına katılan 6 arkadaşın, 2000’deki ölüm oruçları ve Hayata Dönüş Operasyonu’na bakışları yansıtılıyor. Refik Ünal, Cafer Gürbüz, Çiğdem Kazan, Hüseyin Muharrem Gündüz, Ali Ekber Akkaya ve Delil İldan’ın hem 2000, hem de 2010 yılında çekilen görüntülerinin kullanıldığı 109 dakikalık film, onların hikâyesi üzerinden şekilleniyor. Korsakoff hastalığına yakalanan, konuşmakta ve yürümekte zorluk çeken 6 arkadaşın düşünceleri, ‘gökyüzü altında’ çay içmeye duydukları özlem, umutları, tanıklıkları ve bugünleri aktarılıyor.
7 yıl süren eylemlerde 112 kişi öldü
1996 yılında 38 ildeki 43 cezaevinde 2174 tutuklu açlık grevi, 355 tutuklu ölüm orucu eylemine katıldı. Açlık grevleri, geride 12 kişinin yaşamını yitirdiği, 170 kişinin hastalandığı bir bilanço bıraktı. 2000’deki operasyonda ise ikisi asker 32 kişi öldü. 237 tutuklu hastaneye kaldırıldı. Eylem, 7 yıl sürdü. 2 bin 287 gün süren eylem ve operasyonların sonucunda 122 kişi hayatını kaybetti. 500’ün üzerinde kişi hastanelik oldu.
Korsakoff hastalığı nedir?
Açlık ve yetersiz beslenme başta olmak üzere, uzun süre alkol kullanımı ve bazı besin maddeleri ile vitaminlerin eksikliğinden kaynaklanır. Bazı hastalarda denge bozukluğu yürümeye ve hatta ayakta durmaya engel olacak düzeyde olabilir. Göz bozuklukları, kaslarda istemsiz kasılmalar, hafıza kaybı, öğrenme ve belleğe kayıt bozukluğu, el ve ayaklarda uyuşma ve yanmalar, yanan ayak sendromu gibi yakınmalar ortaya çıkar. İleri derecelerde beyinde hücre ölümüne bağlı olarak kalıcı hafıza kaybına yol açar. Tedavisi bulunamayan hastalığın özellikle 50 yaşından sonra görülme sıklığı artıyor.
'En büyük zorluk, belleklerindeki problemdi'
Daha önce çeşitli belgesellere imza atan Ruhi Karadağ, 1996 ve 2000 yıllarında F Tipi cezaevi ve ölüm oruçları çerçevesinde yaşananları ilk kez olayların kahramanları tarafından Simurg’da anlatıyor.
Kendi görüntüleri
Karadağ, F Tipi cezaevlerine karşı ilk kez yaygın bir şekilde 1996 yılında başlatılan ölüm oruçlarına katılan 6 arkadaşın 2000 yılındaki ölüm oruçları ve ‘Hayata Dönüş’ operasyonuna bakışlarını yansıttım. Operasyonlara katılan güvenlik güçlerinin çektiği görüntüler ile mahkûmların kendilerinin çektiği kimi görüntüler de ilk kez ortaya çıkıyor” diye konuşuyor.
Olayı yaşayanlarla çekildi
Filmin olayları yaşayan kişilerle çekildiğini aktaran Karadağ, “1996’da ölüm oruçlarına katılan ve hastalıkları nedeniyle şartlı tahliye edilen 50 kişiyle görüştüm. Bunun sonunda o günleri yaşayan mahkûmlardan 6’sının hayatını mercek altına aldım. Filmde yer alan kişilerin hiçbiri rol yapmıyor, kendilerini anlatıyorlar” diyor.
Aileleri de rol aldı
Karadağ, “Sette bu 6 kişinin mutlaka ailesinden biri daha vardı. Çünkü hepsi de sağlığını yitirmiş kişiler. Onlara bir şey olsa bunun altından kalkamazdım. Çekim er için onların psikolojisine ve sağlık durumlarına bağlı olarak günlük programlar yapıldı.
Ailelerden katkı geldi
Sahneler çekilirken en büyük zorluk oyuncuların belleklerinde problem olmasıydı. Sık sık nerede olduklarını, ne yaptıklarını unutuyorlardı. Aileleri de başlarından geçenleri anlatarak filmin oluşumuna katkıda bulundu” diye konuştu.