T24 -“Hayata Dönüş” adı verilerek toplam 28 kişinin hayatına mal olan operasyonlara ilişkin en önemli dava tam 10 yıl geçtikten sonra başlıyor. 12 kişinin öldüğü, 55 kişinin sakat kaldığı Bayrampaşa Cezaevi'ndeki operasyona ilişkin davanın iddianamesinin hazırlığı yaklaşık 10 yıl sürdü. Davanın ilk duruşması Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 23 Kasım Salı günü yapılacak.
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi'nin hazırlığı 10 yıl süren davanın soruşturma aşamasında karşılaştığı engellere dikkat çekti. Şubeden yapılan açıklamada şu bilgiler verildi:
19 ARALIK’TA NE OLDU?
19 Aralık 2000’de yapılan ve “Hayata Dönüş” adı verilen operasyonlarda 28 kişi öldü. Operasyonları takip eden süreçte ve ölüm oruçlarında toplam 122 kişi hayatını kaybetti, 600’den fazla insan sakat kaldı. Operasyonda, Bayrampaşa Cezaevi’nde 12 kişi yaşamını yitirdi, 55 kişi sakat kaldı. Bayrampaşa’da, 12 kişinin hayatını kaybettiği C-1 koğuşunda bulunan 5 kadının yanarak, birinin de gazdan zehirlendiği bilirkişi raporuyla tespit edildi. 10 yıl sonra, 23 Kasım Salı günü operasyonun Bayrampaşa Cezaevi ayağıyla ilgili davanın ilk duruşması Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Operasyonla ilgili birçok gerçek karanlıkta kaldı, birçoğu ise yargı kademelerine takıldı. Kamuoyu operasyonla ilgili yeterince bilgilendirilmedi ya da olup bitenler dezenformasyona kurban gitti. Şimdi Bayrampaşa davasıyla bir kez daha gerçekleri su yüzüne çıkarma ve topluma duyurma şansına sahibiz. Devletin koruması altında olması gereken hükümlü ve tutukluların başına gelenlerin açıkça ortaya çıkması için bu son fırsat.
Evet, operasyon kamuda olduğundan daha farklı şekillerde yer aldı ya da görmezden gelindi. O nedenle, öncelikle somut gerçekleri sıralayarak bu algıyı düzeltmek mümkün. Bu nedenle sadece bilirkişi raporlarından örnekler vererek olayın ana hatları özetlenebilir.
1.Operasyonların yapılacağı çok önceden belliydi. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün “Operasyona bir yıl önceden hazırlanmıştık” açıklamasının yanı sıra bunu kanıtlayan somut gerçekler de vardır.
Genelkurmay’ın emriyle yapılan Hayata Dönüş Operasyonu’nun özel müdahale planı 15 Aralık 2000’de İstanbul Bölge Jandarma Komutanlığı’nda hazırlandı. Bayrampaşa Cezaevi’ne müdahalede, Ankara Özel Asayiş Komando Birlikleri (JÖAK) kullanıldı. Elazığ JÖAK ve Halkalı Jandarma Komando Alay Komutanlığı’ndan ekipler de bu müdahalede yer aldı.
İfadelere göre, Elazığ JÖAK’tan ekipler, operasyondan 4-5 gün önce İstanbul’a gelip ‘prova’ yaptılar. Ayrıca, hükümlüler görüşme yapan toplulukta yer alan dönemin milletvekili Mehmet Bekaroğlu da “Kandırıldık” diyerek olayı özetlemiştir.
Operasyonun mağdurlarının ifadeleri ve bilirkişi raporlarının ayrıntılı hali, eklerde bulunabilir.
2. Operasyona katılan askerlerin ifadelerine göre, hükümlü ve tutuklular, ateş açarak karşılık vermişti. Ancak, operasyonun ardından Adli Tıp uzmanlarınca yapılan incelemeden sonra yazılan rapora göre, olay yerinde sadece askerlerin tarafından koğuşlara doğru tek yönlü ateş açıldı.
Raporda, ölümlere yol açan silahın da sadece AK-47 ya da G-3 piyade tüfeği olabileceği belirtildi. Üzerinde insanlara karşı ya da kapalı ortamda atılmaması gerektiği şeklinde uyarılar bulunan gaz bombaları da yine kapalı koğuşlara atıldı. Ayrıca olayda bilirkişi raporunda ne olduğu “tam olarak tespit edilemeyen” bir kimyasal madde kullanıldığı da saptandı.
Operasyonun ardından ambulanstan indirilen Birsen Kars’ın fotoğrafları ve “Diri diri yaktılar” seslenişi, yapılanların en büyük kanıtıdır. Bilirkişi raporlarında ayrıca operasyonun hemen sonrasında, delillerin çeşitli şekillerde yok edilmeye çalışıldığı da açıkça görülmektedir.
3. Operasyonlar gerçekleştiğinde iktidarda DSP-MHP-ANAP koalisyonu vardı. Dönemin Genelkurmay Başkanı da Hüseyin Kıvrıkoğlu’ydu. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, operasyonu, “Teröristleri kendi terörlerinden korumaya çalışıyoruz” olarak tanımlamıştı. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk de operasyonla ilgili yaptığı açıklamalar nedeniyle sıkça eleştirilmişti.
Operasyonu “Devletin ayıbı temizlendi” diye tanımlayan dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, operasyonla ilgili açıklama yaparken, yanında Emniyet Genel Müdürü Turan Genç de vardı. F tipi cezaevlerinin mimarlarından olan, dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’a 2004 yılında Devlet Üstün Hizmet Madalyası verildi.
4. Ancak 10 yılda hazırlanabilen iddianamede Bayrampaşa Cezaevi’ne yapılan operasyonun sorumluluğu sadece 39 ere yüklendi. Ne operasyonun talimatını veren siyasilerin ne de bizzat yöneten Ankara Jandarma Özel Asayiş Komando Birliği (JÖAK) Komutanı Albay Burhan Ergin ve diğer yetkililerin adı iddianamede yer almadı.
Soruşturma sürecinde operasyona katılanların isimlerini vermekten 6 yıl boyunca sakınan, sonunda 6 rütbeli personelin ismini savcılıkla paylaşan Albay Ergin’in verdiği isimlerin tümü, sorumluluğu biri silahlı kuvvetlerden firar eden, diğeri de ölen 2 kişinin üzerine atmıştı. Operasyonda kilit görev alan JÖAK’ın ve başındaki Albay Ergin’in o dönemde de gizli tutulmak istendiği, Bayrampaşa Cezaevi Koruma Bölüğü’nde görevli Yüzbaşı Zeki Bingöl’ün daha sonra yazdığı “Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği” adlı kitapta da yer aldı. Yüzbaşı Bingöl kitabında, “Hazırlanan dosyalarla askeri kartal araba ile Jandarma Genel Komutanlığı’na gidildi.
Görüşmede Ankara Özel Harekat Komutanı Albay Burhan Ergin de vardı. Ben operasyona katılanların isimlerini vermem diyordu. Başta adınız geçmeyecek kayıtlarda demişlerdi diye söyleniyordu. Dosyalar bu şekilde savcılıklara gönderildi. Ama operasyonun sıcak çatışma bölümünde olan birliklerin isimleri bildirilmemişti. Çok garipti operasyona katılan birliklerin isimleri savcılardan gizleniyordu. Yani hiç kimse adının operasyon evraklarında geçmesini istemiyordu” diye olanca açıklığıyla durumu anlattı.
5. Cezaevine jandarmanın müdahale edebilmesi için gerekli talebin de “yukarılardan” gelen talimatla gerçekleştiğine ilişkin kesinlik derecesinde şüpheler bulunmaktadır. Çünkü, jandarmanın talep olmadan doğrudan hapishanelere müdahale etmesi prosedüre aykırıydı.
Başlangıçta operasyonun yapılmasına ilişkin tutanağı sorumluluk almamak için imzalamaktan çekinen dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici’nin bu imzayı nasıl attığı da Üsküdar Savcılığı’nda tutulan tutanaktan anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Savcısı Kemal Canbaz tarafından 18.12.2000 tarihinde tutulan tutanakta yer alan ifadeler şu şekilde:
“18.12.2000 günü saat 17.00 sıralarında, Cumhuriyet Başsavcılığımız cep telefonu Adalet Bakanlığınca arandı, derhal İstanbul Jandarma Böle Komutanlığı’na gitmem istendi, oradaki kriptolu telefondan gerekli talimatın verileceği belirtildi.
Bakanlık talimatı uyarınca, İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı’na gidildi, verilen talimat gereği İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici’nin de buraya geldiği görüldü.
Bölge Komutanlğıı’nın kriptolu telefonu Adalet Bakanlığı’nca aranarak ölüm orucunda olanların hastaneye kaldırılması için cezaevlerine müdahalenin bu sabaha karşı 05.00’de yapılacağı, bunun için Jandarmanın cezaevine müdahale talep yazısının İl Jandarma Komutanlığı’na verilmesi istendi.”
Bayrampaşa Cezaevi davası, F tipi uygulamasından ya da operasyonda zarar görenlerden bağımsız olarak bir devlet ayıbıdır. Devlet, kendi koruması altındaki hükümlü ve tutukluları koruyamadığı gibi zarar görmelerine yol açmıştır. Sadece bu nedenle bile, operasyonun toplumun tüm kesimleri nezdinde zedelediği adalet duygusunun tamiri için medya bu davaya gereken önemi göstermek durumundadır. Suçluların toplum vicdanında ve adalet önünde mahkum olması da en az bu denli önemlidir. Tüm bu nedenlerden dolayı, mağdurlarının sesinin kamuoyuna duyurulmasında yazılı ve görsel basının sorumluluğu büyüktür.
Fotoğraflar, operasyon hakkındaki haberler ve konuyla ilgili geniş bilgi için:
www.bayrampasaicinadalet.com