Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, uzun tutukluluk süreleri ve ifade özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntılarla ilgili sorunun yargıçların zihniyetinden kaynaklandığını belirterek, “Mevcut yasalarla ve anayasayla bile bu işleri çözmek mümkün, sorun uygulamadan kaynaklanıyor” dedi. Kılıç, hakkında ömür boyu hapis cezası verilen sosyolog Pınar Selek ile ilgili davanın bireysel başvuru hakkı kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne gelebileceğini söyledi.
Kılıç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yeni adli yıla başlaması töreni için geldiği Strasbourg’ta Cumhuriyet gazetesinden Bahadır Selim Dilek'in sorularını yanıtladı. Kılıç’ın değerlendirmeleri şöyle:
- Bireysel başvuru konusunda ne noktaya geldiniz?
23 Aralık 2012’den önce kesinleşen yargı kararları inceleme dışı olduğu için ilgili arkadaşlarımız “kabul edilemez” kararı veriyor. Zaman yönünden maalesef yetkisizlik söz konusu. 23 Eylül’den sonra kesinleşmişse o kararlara karşı, ona bağlı idari işlemlere karşı dava açabiliyorlar. Yeni başlamasından dolayı eksiklikler çok ve bu eksiklikleri tamamlatmaya çalışıyoruz. AİHM, eksiklik görüyorsa reddediyor artık. Bunun çok doğru olmayacağını düşündük, 15 günlük süre vermek suretiyle bu eksiklikleri tamamlatalım şeklinde bir anlayış gelişti ve yasa da öyle çıktı. O eksiklikleri tamamlamakla meşgulüz, eğer kabul edilebilir bulunursa, işin esası ilgili çalışmalar başlayacak.
- AİHM raporunda yine en büyük sıkıntı uzun yargılama...
Uzun yılların getirdiği bir birikim maalesef. Bu yargıdaki sorunlar birinci sırada yer alıyor, bunların çözümü ile ilgili çok yoğun bir çaba var. Bunu görmek lazım, yargı paketleri ile bu kamuoyuna sunuluyor ve Meclis’ten geçip geliyor ancak bunları yasal düzenlemelerle değil, yargıcın bu konudaki zihniyeti, anlayışı, evrensel ölçülere, değerlere yatkınlığı, bence bunlar çözecek işi büyük ölçüde. Bu sebeple ben hem anayasa için hem yasalar için birinci önceliği yargıçlarımızın anlayışına bırakıyorum. Eğer orada başarılı olabilirsek, mevcut yasalarla ve anayasayla bile bu işleri çözmek mümkün yani, sorun uygulamadan kaynaklanıyor maaselef.
- Pınar Selek davası...
İstanbul 12 Ağır Ceza Mahkemesi, bir karar verdi, bu tekrar temyize gidecektir, arkasından bizim mahkemenin önüne gelme ihtimali de olabilir. Biz bu ihtimali gözetmek zorundayız. Yüksek yargıç olarak böyle bir değerlendirme yapmanın çok doğru olmayacağı kanaatini taşıyorum.
- İşin siyasi boyutu da öne çıkmaya başladı.
O bizim kulvarın dışında...
- Tutuklu vekiller meselesi.
Onunla ilgili bir usül sorunu var şu anda Anayasa Mahkemesi’nin önünde. Biz tutukluluk kararlarının, artık kesinleşmiş yargı kararı şeklinde niteleyebilecek miyiz, niteleyemeyeceğiz mi? Bununla ilgili, bir usül kararının verilmesi gerekiyor. Bu sorunu aştıktan sonra işin esası ile ilgili kararı verecek mahkeme. Bununla ilgili de çok iyi bir çalışma yapıldı. Raportör arkadaşları görevlendirdik, o görevlendirme sonunda çok ayrıntılı raporlar getirdiler. Kısa bir süre içinde o raporlar, üyelerimiz tarafından değerlendirildikten sonra genel kurul olarak toplanıp bu konuda bir ilke kararının çıkacağını umuyorum. Bu ilke kararından sonra artık, bu usul kararını aştıktan sonra daha doğrusu, AİHM bunu kabul ediyor, bir usül sorunu olarak görmüyor, bunu artık kesinleşmiş yargı kararı olarak görüyor ve işin esasına giriyor. Ancak bizim anayasamızda çok açık bir şekilde kesinleşmiş yargı kararlarına karşı, böyle bir davanın, başvurunun, bireysel başvurunun kullanılabileceği yazıldığı için burada bir tereddüt var, sorun var ana davadan ayrı olarak tutuklulukla ilgili verilen bir kararın, kesinleşmiş bir yargı kararı, kesinleşmiş bir karar olup olmadığı konusunda bir sorun var, bir tereddüt var, o tereddütü gidermeye çalışıyoruz.
- Milletvekillerinin tahliyesi beklenebilir mi?
Bir değerlendirmeye girmeyeceğim, bölümlerimiz ne karar verir, onu bilmiyorum. Ama verdiği kararı da yazarken, gerekçesini de yazarken, o ihlalin de nasıl giderileceğini de karara geçirecek yazacak yani, dolayısıyla bilemiyorum, gelecekte ne olur, bilemiyorum. Mahkemelerimiz adına bir karar vermek istemem doğrusu...
- İfade özgürlüğü konusunda da sıkıntılarımız var.
Ben bu ifade özgürlüğü konusunu Anayasa Mahkemesi’ne ilk seçildiğim tarihten itibaren, özellikle siyasi partilerin ifade özgürlüğünden başlamak üzere, çok yoğun ve çok canlı bir biçimde muhalefet şerhlerime geçirdim. Ama ben onu yine sorunu büyük ölçüde uygulamada görüyorum. Eğer uygulamada yargıçlarımız, biraz önce söylediğimiz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki anlayışa ya da diğer uluslararası hak ve özgürlükler ile ilgili sözleşmelerdeki anlayışı içselleştirebilirlerse, ben sorunun çok rahatlıkla aşılabileceği kanaatini taşıyorum.