T24 - 2010-2011 Adli Yılı bugün başlıyor. Adli Yıl açılış töreni, devletin zirvesini bir araya getirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan törene katılmazken, hükümet kanadından da katılım düşük oldu. Törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de katılıyor. Yargıtay Konferans Salonu'nda düzenlenen törende, Yargıtay Birinci Başkanı Hasan Gerçeker açıklamalarda bulundu.
Adli Yıl açılış töreni Yargıtay konferans salonunda başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından başlayan törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yakçınkaya, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Devlet Bakanı Cemil Çiçek, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Askeri Yargıtay başkan ve üyeleri, AYİM Başkanı ve yüksek yargı organları mensupları katıldı.
İşte Gerçeker'in açıklamalarından satır başları:
Ne yazık ki bundan önce de yinelediğimiz sorunlar çoğalarak devam etmektedir. Çözüm aramak durumundayız. Bu yılda yine yargı reformu anayasa değişikliğiyle ilgili konular kamuoyunun gündemini oluşturmuştur. Biz bu değişikliklere, gerek yargı bağımsızlığına, hukukun üstünlüğüne aykırı olduğu düşüncesiyle karşı çıktık.
Adalet en üstün değerdir
Bu kadar önemli kurumsal değişikliklerin toplumsal uzlaşmayla gerçekleşmesi gerektiğini söyledik. Adalet bir toplumda en üstün değerdir ve bu nedenle vicdanlarda özümsenmesi gerekir.
Bağımsız olmayan yargı siyasallaşır
Adil olmayan, yargısını adil çalıştıramayan bir ülkenin uzun süre ayakta duramayacağı bilinmelidir. Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerinde adaletli olmalıdır sözü çok açık bir gerçeği açıklamaktadır. Tam bağımsız yargı sistemini oluşturmamız gerekmektedir. Tarafsızlıkta böyle gerçekleşecektir. Bağımsız olmayan yargı siyasallaşır.
Güvende olunmalı
Hukuk ve yargı sisteminde reform yapabilmenin yolu, öncelikle sorunun saptanmasından geçer. Hukuk devleti olmanın, hukukun üstün tutularak yaşamın her alanında egemen kılınmasının olmazsa olması, yargı erkinin görevini yaparken, hakim ve cumhuriyet savcılarının güvende olmalıdır.
Aynı şekilde HSYK’nın yapısıyla ilgili olarakta yargı bağımsızlığına aykırı bir düzenleme söz konusudur. HSYK’nın yeniden yapılandırılması, etkin bir itiraz sisetmi getirilmesi her adli yıl açılış konuşmalarında dile getirilmektedir.
Avrupa’nın bir çok ülkesinde, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkeleri konusunda, deneyimleriyle yüksek yargı kurumlarının başkanlarının da içinde bulunduğu bir yapılanmanın daha yararlı ve verimli olacağını bir çok kez belirtmiştik.
Tam yetkili olan bu kuruma, Adalet Bakanı’nın yetki etmesi, müsteşarının kurulun doğal üyesi olması, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Anayasa’ya göre egemenlik kayıtsız şartsız milletidir. Türk milleti egemenlik hakkını yetkili organların eliyle kullanır. Adalet Bakanı ve müsteşarının kurulda bulunması, referans olarak gösterilen dış belgelere uygun düşmemektedir.
Yüksek mahkemekerin etkisi azaltıldı
Kurula üye atama yetkisinin, Cumhurbaşkanı’na verilmesi ise eleştirilmektedir. Raporlarda, kurul kararlarına karşı etkin bir başvuruda bulunulması için, anayasa değişikliğinde, farklı bütçe ve yazmanlığa sahip olması, teftiş kuruluna bağlı olması ön görülmektedir. Anayasa değişikliğiyle Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayısı azaltılmış, yüksek mahkemelerin etkileri yok denecek kadar azaltılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6’ncı maddesinin, adil yargılanmanın en önemli unsurunun bağımsız yargı olduğu hükme bağlanmıştır.
Yasama ve yürütmenin yetki alanına girilmemelidir. Bununla birlikte yargının siyasallaşması ortaya çıkar.
İnsan hakları evrensel beyannamesinin 10 ve Avrupa İnsan hakları sözleşmesinin 6’ncı maddelerinde, adil yargılanma için bağımsız ve tarafsız yargının varlığı temel şart olarak görülmüştür. Hakim, diğer hakimlere karlşı da bağımsız olmalıdır. Hakim, yargılananlar için tarafsızlığın bir teminatıdır. Hakim bağımsızlığının teminatı hukuk devleti olmanın temelini oluşturmaktadır.
Yetersizlikler Yargıtay'ı endişelendiriyor
Personel, bütçe yetersizliği gibi sorunların çözülememesi Yargıtay’ı endişelendirmektedir. Davaların uzaması konusunda, manevi sorunlarının yargıya yüklenmesinin yanlış olacağı dile getirilmektedir. Yargı devlet sisteminde asla hafife alınmamalıdır. Yasama ve yürütmenin etkisine girmeden karar vermelidir. Bu kavram zedelendiğinde, adaletin siyasallaşacağı bundan en fazla devletin ve milletin zarar göreceği bilinmelidir. Yeterli istihdam halinde, kararlara ulaşılabilmesi konusunda sorun kalmayacaktır.
Yargıtay bugün iş yükü bakımından ilk derece mahkeme gibi çalışmaktadır. Yargıtay’daki 2009 yılına ilişkin dosya sayısı 1.5 milyonu aşmış durumundadır.
Adli iş yükünün azaltılması için gerekli önlemler alınmalıdır. Sürekli artış gösteren nüfus oranı, hakim ve savcının yetersizliği, maddi hukuka ilişkin bazı yasalarda usül kurallarına yer verilmiş olması da yargıda da sağlıklı sonuçlara ulaşmakta engel olmakta ve davaların uzamasına engel olmaktadır.
Tutuklu sayısının hükümlü sayısından fazla olması toplumda eleştirilmektedir. Büyükşehirlerde, dava sayısının fazla hakim ve savcının az olması, yargısal etkinliği azalttığı gibi hukuk davalarının sürekli artmasına neden olmaktadır. Uyuşmazlıkları önleyici nitelikteki tedbirlerin etkin hale gelmesi sağlanmalıdır.
Vicdanlar insanların mahkemesidir
Vicdanlar insanların içindeki mahkemelerdir. Soyut kurallar vicdanla somutlaştırılacaktır. Çağdaş dünyanın benimsediği, kuvvetler ayrılığı ilkesi bizim de en temel değerlerimizden biridir. Yasama ve yürütmenin birbirinden bağımsız çalışmalıdır.
Ne ön ne arka bahçesidir
Yargı kimsenin ne arka ne ön ne de yan bahçesidir. Meslek saygınlığını her şeyin üstünde tutarak görev yapan Türk yargıçları buna asla izin vermeyecektir. Yargı bir toplumun en büyük değerini oluşturmaktadır. Yargı bağımsızlığına toplumun her kesimini ilgilendiren bir görevdir.
Her kurumda olduğu gibi yargıda da bireysel olarak yanlış yapanlar olabilir. Yapılan usule aykırı işlemler gibi, özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma hakkı ile çelişkili uygulamalar yargıya olan güveni sarsmaktadır. Bunlar elbette gündeme getirilmeli ve eleştirilmelidir. Ancak topyekun bir kurum hedef alınmamalıdır.
Yapılan yanlışlar mutlaka düzeltilecektir. Yeter ki yargı dışı müdahaleler olmasın. Yargının verdiği kesinleşmiş kararlarına uyulması gerekir. Beğenilmese de saygı gösterilip uygulanması gerekir. Kurumsal olarak suçlayıcı sözlerden kaçınılmalıdır. Yüksek mahkemeler yargının öncü kurumlarıdır.
En üst derecede fonksiyona sahip
Anayasa değişikliğinde, birbiriyle ilgisi olmayan konuların ayrı ayrı referanduma sunulması hukuki bir gerekliliktir. Ancak bu da göz ardı edilmiştir.
Nasıl 12 Eylül Anayasasının yargıya aykırı hükümleri eleştirilmişse, bu yapılan değişiklerle Mahkemeler arasında uzlaşmazlık artacaktır. Oysa ki çağdaş özgürlükçü anayasal düzeni benimsemiş ülkelerde yüksek mahkemeler, yargı erki içinde en üst derecede fonksiyona sahip kurumlardır.
Yüksek mahkemeler üstlendikleri görev olarak yargı erkinin adeta beynidir. Yerel mahkemelere yol gösterecek, temel hak ve özgürlüklerin mahkeme kararlarına yansıtılmasında öncü rol oynayacaktır.
Her insanda olması gerektiği gibi Türk yargıçları da onurlu insanlardır. Kimseden el açıp bir şey talep etmekte değillerdir. Yargının gereksinimi olan her şeyi, bu yetkiyi elinde bulunduran idarenin sağlaması en önemli görevidir.
Yargı, yasama ve yürütmeden çok daha az imkanlara sahiptir. Yüksek yargı kurumlarını önemsemezseniz, yok sayarsanız, gerekli olanaklarını sağlayamazsanız, güvenli ve çabuk adalet sağlayamaz.
Bütün bunları bugün için söylemiyoruz. Bugün biz varız, yarın başkaları olacak. Gelecek nesile daha güzel şeyler bırakmalıyız.