T24 - Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, yeni kitabı yayınlanan Orhan Miroğlu'nun "silahları gömmenin tam zamanıdır" sözüne katıldığını söyledi. Cemal, "Hem devlet tarafının, hem PKK tarafının bunca kan ve gözyaşına rağmen bugün hâlâ silahla sonuç alınabileceğini sanmaları, sonu yine hüsranla bitecek büyük ve kanlı bir yanılgıdır" dedi.
Hasan Cemal'in "Silahları gömmenin tam zamanıdır!" başlığıyla yayımlanan (11 Ocak 2012) yazısı şöyle:
Silahları gömmenin tam zamanıdır!
Evet, silahları gömmenin tam zamanıdır diyen Orhan Miroğlu’na katılıyorum.
Evet, silah ve şiddet miadını doldurdu.
Evet, tarihin çarkı artık savaş isteyenlerden yana dönmüyor.
Yeterince acı çekildi.
Yeterince kan ve gözyaşı döküldü.
Şurası kesin:
Kürtler de, Türkler de savaş istemiyor.
Bu, barışın olgunlaşması demektir. Bir yanda devlete, öbür yanda PKK’ya kendini dayatmakta olana gelince, ‘barış koşulları’dır.
Orhan Miroğlu’nun sözleriyle:
“Türkiye’nin yeni siyasi zemininde şiddeti umut olmaktan, bir mücadeleyi korumaya yarayacak bir imkân gibi görmekten vazgeçmek gerekiyor.”
Şiddeti umut olmaktan çıkarmak...
Silahı umut olmaktan çıkarmak...
Artık olması gereken budur.
Hem devlet tarafının, hem PKK tarafının bunca kan ve gözyaşına rağmen bugün hâlâ silahla sonuç alınabileceğini sanmaları, sonu yine hüsranla bitecek büyük ve kanlı bir yanılgıdır.
Orhan Miroğlu’nun yeni çıkan güzel kitabını, ‘Silahları Gömmek’i (Everest Yayınları) okurken alıyorum bu notları.
Öcalan’a çağrı yapıyor:
“Şiddetin sonunu ilan edecek ve bunun gereğini yerine getirecek olan Öcalan’dan başkası değildir. Bu hamle, onu ve partisini yeniden güçlü kılacak yegane hamle olacaktır.”
Öcalan açısından böyle bir tarihi rol oynamanın tam zamanı olduğuna inanıyor.
Sevgili Orhan Miroğlu’nun PKK’ya yönelik ciddi ve haklı eleştirileri var kitapta.
Bir Kürt aydını olarak PKK’yla ilgili böyle eleştirel tutumu sergilemenin hiç de kolay olamadığını not etmek lazım.
Bunca yıldır devam eden ve her geçen yıl kirlenmiş olan bir savaşta eleştiri, özeleştiri hiç kuşkusuz her taraf için, herkes için geçerli.
Kitabın derin devlet-PKK ilişkileri ve hükümet-Kürt sorunu ile ilgili bölümlerini okurken bazı ince ayarlar, ufak tefek rötuşlar ve özellikle hükümete karşı biraz daha eleştirel mesafe koyuşlar gerekli diye düşündüm.
Olabilir.
Ama çok yararlandım Miroğlu’nun kitabından. Kafamda yeni pencereler açıldı.
Acıları kendi hayatında bizzat yaşamış, acılara çok yakından tanıklık etmiş ve bunları olağanüstü bir duyarlıkla kâğıda dökebilmiş, bağımsız durabilmiş bir Kürt aydınına mutlaka kulak vermek lazım diye düşündüm.
Kitabın KCK ile ilgili bölümleri çok uyarıcı. Bu sayfaları, Ankara’da KCK için düğmeye basanların, KCK operasyonlarını savunanların okumalarında büyük yarar var.
Şu satırların altını çiziyorum:
“Otuz binden fazla PKK’li dağlarda öldürüldü, binlerce faili meçhul cinayet işlendi, ama PKK’nin büyümesi durdurulamadı. Aynı şekilde yüz bin KCK’liyi etkisiz hale getirseniz dahi, KCK’yi durdurmanız mümkün olmaz. Çünkü KCK’liler yasal Kürt hareketinin içinde yer alıyorlar, çoğunlukla silahlı değiller ve PKK’yi siyasi manada destekleyen Kürt nüfus içinden bu insanları tamamen tecrit etmek imkânsız.”
Yine bir KCK alıntısı:
“KCK adıyla anılan modele siyasi manada karşı olabilir, Kürt toplumunun böyle bir modelle yönetilemeyeceğini, dahası Türk toplumuyla muhtemel ve kalıcı bir hukukun bu model öne çıkarılarak kabul edilemeyeceğini savunabilirsiniz; ki ben bunu savunanlardanım.”
Devam ediyor:
“Ama bu modelin tutuklama ve operasyonlarla elemine edilemeyeceğini görmek gerekiyor. PKK nasıl ki dağlardan zor kullanılarak indirilemeyecekse, KCK’lileri de hapishanelere tıkarak KCK’yi durdurmak çok mümkün görünmemektedir. Sadece Diyarbakır’da dört yüz bin civarında oy alan bir siyaset ve bu siyasetin içinde bulunduğu bir yapılanmadan söz ediyoruz. Bu bir halkın gerçeği... Dünyanın başka yerlerinde böyle bir realitenin önü kesilmez. Aksine devletin başı daha fazla sayıda vatandaşla derde girmesin ve bu vatandaşların binlercesi karar verip dağlara çıkmasın diye, toplu tutuklamalar yerine, bu vatandaşların önlerindeki hukuki engeller kaldırılır.”
Aynı görüşteyim.
Başından beri diyorum ki:
KCK operasyonları, tutuklama dalgaları siyasete boğucu etki yapıyor; siyasetin alanını daraltırken şiddet ve dağın da yolunu genişletiyor.
Ya da Miroğlu’nun deyişiyle:
“Bu durum, demokratik siyasal süreci zorlayan bir durumdur.”
Orhan Miroğlu’nun üç tane yerinde tespitiyle yazımı noktalıyorum.
Birincisi:
“Türkiye PKK’ye rağmen çözemeyeceği bir sorunla karşı karşıya olduğunun artık farkında. PKK’nin kendisi de artık Kürt sorunu gibi bir realite olarak görülmektedir.”
İkincisi:
“Bugün Türkiye’de hem PKK liderleri, hem devleti yönetenler savaş haline geri dönülemeyeceğinin farkında.”
Üçüncüsü:
“Ama asıl sorun, henüz savaşın yerine geçen tarihsel şartların farkında olmamaları, savaşılmadığında ne yapılacağı sorusuna henüz açık bir cevap bulamamış olmalarıdır.”
Miroğlu böyle diyor.
Eğer öyleyse...
O zaman parmakları tetikten çekip, silah seslerinin duyulmadığı bir ortamda bu sorunun cevaplarını tartışmaktan başka çare yoktur.
Barış ancak böyle gelir.