Hasan Cemal
(Milliyet, 9 Mayıs 2012)
Osman Ulagay’la dostluğumuzun kökleri epey derine ve 1970’lerin başına kadar eskiye gider.
Yıllar içinde çok şey paylaştık.
Ortak yaşanmışlıklarımız bizi bazen birbirimize yakınlaştırdı.
Bazen de aramıza mesafe girdi.
Hayat böyle bir şey.
Her zaman her konuda anlaşamazsın, hızla akıp giden zaman içinde...
Ulagay’ın Türkiye Kime Kalacak? isimli son kitabını okurken de, bu duygu ve düşüncelere kapıldım.
Kitabını bana şöyle imzalamış:
“Sevgili Hasan Cemal’e, yılların içinden geçerek bugün geldiğimiz noktada bir şeyleri paylaşmak umuduyla, selam ve sevgiler, Osman.”
Osman Ulagay, gazete yazılarını da, kitaplarını da kılı kırk yararak yazar. Buna Cumhuriyet gazetesi yıllarından beri tanığımdır.
Çok titizlenir her şeye.
Belki bu yüzden ıkına sıkana yazar, çok akut doğum sancıları çeker.
Bu yazma sürecini de, hiç kuşkusuz, en iyi bilen insanların başında, “Umudun ışığını hiç kapatmayan Meral’e...” diye kitabını ithaf ettiği, benim de kırk yıllık dostum olan sevgili Meral Tamer gelir.
Kitabı okurken, Osman Ulagay’ın umudunu boşa çıkarmadım.
Bugün geldiğimiz noktada kendisiyle paylaştıklarım elbette vardı.
Ama sevgili Osman’dan ayrı düşündüğüm noktalar da yok değildi, okunması gereken güzel kitabın sayfaları arasında.
Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’ye ilişkin bazı eleştirilerine, özellikle demokrasileri demokrasi yapan hoşgörü, tahammül, ifade özgürlüğü gibi konulardaki eleştirilerine ben de katılıyorum.
Ama bununla birlikte Ak Parti’yle -ve Gülen cemaati’yle- ilgili özellikle geleceğe dönük bazı kaygı ve tedirginliklerinde biraz aşırıya kaçtığını belirtmek isterim.
Paylaştığım bir başka nokta, Türkiye’de iktidar alternatifi olarak yaşanmakta olan ve nasıl dolacağı belli olmayan ‘muhalefet boşluğu’dur.
Bu da çok ciddi bir sorun.
Ama bu ciddi sorunun nasıl aşılabileceğini düşünürken, daha güzel bir Türkiye hayal ederken, Osman Ulagay’ın bazı konuları kitabında gerektiği gibi önemsemediği -ya da göremediği- kanısındayım.
Hatta, Türkiye’ye Londra’dan bakan İngiliz centilmeni bir entelektüel gibi yaklaşmış izlenimine bile kapıldım.
Bu ülkede askeri vesayet nedir?
Asker sorunu nedir?
Bu meselenin İttihat Terakki’ye, Cumhuriyet’in kuruluşuna giden milliyetçi kökleri nedir?
Bu köklerin dayandığı İttihatçı ve Atatürkçü zihniyetten kaynaklanan ve Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletini ikinci sınıflığa mahkum eden sorunlar nelerdir?
Bu çerçevenin içinde mesela Kürt sorunu, Dersim, din ve laiklik sorunu, Alevilik sorunu, 1915 ve Ermeni meselesi, Hrant Dink cinayeti nereye oturur?
Yine bu geniş çerçevenin içinde kendine yer bulan 2000’lerin darbe tertipleri, Ergenekon ve Balyoz nedir?
Sevgili Osman Ulagay;
Bunların hiç biri geçmiş değil.
Hiçbiri tarih değil.
Hepsi bugünün meseleleri...
Ve bunlara eğilmeden, kusura bakma ama, ne doğru dürüst Ak Parti tahlili, ne yerli yerinde demokrasi ve istikrar kurgusu, ne de güven verici bir gelecek hayali kurulabilir.
Son söz:
Osman Ulagay’ın, “Türkiye Kime Kalacak? Başbakan’ın yazdırdığı kitap” okunması ve tartışılması gereken bir kitap...