Hasan Cemal
(Milliyet - 21 Nisan 2012)
Türkiye darbecilikle hesaplaşırken, CHP de kendi geçmişiyle hesaplaşmak zorunda
Kılıçdaroğlu’nu izliyorum. “Darbe hukukunu bitirmek siyasinin namus görevidir” diyor.
İyi güzel.
Kürsüden elindeki kitapçığı sallıyor:
“Darbe temizliği için CHP’den demokrasi paketi.”
Bu da iyi güzel.
Ama Taraf’ın manşetinde bir haber:
“CHP Genel Başkan Yardımcısı, Avrupa Parlamentosu’na ‘Uydurma darbe planı’ başlıklı yazı gönderip Balyoz’u savundu.”
Nazlı Ilıcak’ın köşesine bakıyorum.
Konu, 27 Nisan ve CHP.
Askerin E-Muhtırası ile ilgili olarak CHP kurmaylarının tepkilerini alıntılamış.
CHP sözcüsü:
“Tabii bu bir muhtıradır, hükümet gereğini yerine getirmelidir.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı:
“Genelkurmay’ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir, altına imzamızı atarız.”
27 Nisan muhtırası gibi, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı yolunu kesmek için askerle işbirliği halinde icat edilen bir hukuk skandalı, 367 konusunda da Deniz Baykal:
“Anayasa Mahkemesi 367 kararını onaylamazsa ülke çatışmaya gider.”
Anayasa Mahkemesi’nin Abdullah Gül’ün yolunu kesen kararı üzerine CHP Genel Sekreteri:
“Gözümüz aydın, Türkiye’nin gözü aydın.”
27 Nisan Muhtırası’ndan hemen sonraki Cumhuriyet mitinginde konuşan ve seçimlerde CHP milletvekili olan bir profesör hanım:
“Şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa!”
Ve Baykal’ın 28 Şubat’a ilişkin o sözünü anımsıyorum:
“Ordumuz sivil toplum kuruluşu gibi...”
Son olarak da Kılıçdaroğlu’nun 28 Şubat soruşturmasıyla ilgili gerçekten hazin değerlendirmesi aklıma takılıyor.
Şimdi de elinde, “Darbe temizliği için CHP’den demokrasi paketi” kitapçığıyla kürsüdeki Kılıçdaroğlu’nu izliyorum.
Hangisi?..
Hangisi diyorum, zira CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu sürekli kafa karıştırıyor, demokrasiye ilişkin tavırları konusunda.
Bir öyle diyor, bir böyle.
Bir öyle yapıyor, bir böyle.
Neden?..
Nedir bu zig zaglar?..
Bu arada kendisini anlayamayanlara da, kendisini eleştirenlere de kızıyor, tepki gösteriyor Kılıçdaroğlu.
Bu yakınlardaki bir grup toplantısında bir zamanların Ecevit’i gibi konuştu:
“Aydın geçinenler...”
Rahmetli Ecevit’in iniş grafiği çizdiği, yalnızlaştığı dönemlerdeki eleştirel söylemiydi bu...
Medyaya da kızıyor Kılıçdaroğlu:
“Bir yalaka medya var. O yalaka medyayla beraber bir de ödlek olanlar var, korkuyorlar. CHP’ye gelince hepsi tam gaz, AKP’ye gelince ellerinde kalem titriyor.”
Aydın geçinenler...
Yalaka medya...
Ödlek medya...
Bunlar hiç hayra alamet değil. Böylesine kavgaların bir siyasetçiye bugüne kadar herhangi bir yarar sağladığını görmedim. Bundan sonra da farklı olacağını sanmıyorum.
O klasik soru yine:
Ne yapmalı CHP?
Ne yapmalı ki kitlelerin gözünde inandırıcı olabilsin, kitlelerde güven uyandırabilsin?
Bunun bir ayağı ‘geçmiş’le ilgili.
Diğer ayağı da ‘gelecek’le.
Bu ikisi içi çedir. Geçmişini halledemezse, önü açılmaz CHP’nin...
Türkiye darbelerle, darbeci zihniyetle hesaplaşırken, CHP de kendi geçmişiyle hesaplaşmak, yüzleşmek zorundadır.
Bunu göz ardı edemez.
Bunu geçiştiremez.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana, hatta İttihat Terakki’ye kadar uzanan zaman diliminden beri yaşananları eleştirel bir bakış açısıyla gözden geçirmek zorunda CHP.
Bir başka deyişle:
Bu tarihin neresinde eksiler, neresinde artılar vardır yerli yerine oturtamayan bir CHP geleceğe dair güven veremez.
‘Tarihin yükü’nden kurtulması gerekir.
Özgürleşmesi için şarttır bu.
Yoksa CHP’nin bugünkü etkisizliği belki daha da derinleşerek devam eder gider.