Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça ile birlikte Yüksel Caddesi’nde "İşimi geri istiyorum" diyen oğlu Veli Saçılık’a destek vermek için yaşadığı Çorum’daki köyden Ankara’ya gelen Kezban Saçılık, "Hani cennet anaların ayağının altındaydı, biz polislerin ayağının altında kaldık. Semih’in annesine çok işkence ettiler" dedi.
Gözaltındaki Veli Saçılık'ın annesi: Oğlumun kolunu aldınız, daha neyini alacaksınız?
Burdur Cezaevi’nde 5 Temmuz 2000 günü düzenlenen ‘Hayata Dönüş’ operasyonu sırasında dozerin kepçe darbesiyle kolu koparılan, OHAL kapsamında çıkarılan KHK ile görevinden ihraç edilen sosyolog Veli Saçılık’ın annesi Kezban Saçılık, İnsan Hakları Heykeli önünde polis tarafından yerlerde sürüklenmişti.
Cumhuriyet gazetesinden Ozan Çepni'nin haberine göre, yerlerde sürüklendiği anları aktaran Saçılık, oğluna yapılan sert müdahaleyi engellemek istediğini belirterek "Polis bana ‘geri çekil’ dedi. Birisi başıma tekme vurdu. Birisi küfür etti. Ağıza alınmayacak şeyler söylediler. Ben çok çabaladım ama başıma tekme vurdular, ayaklarıyla sırtıma, başıma. Hem sürüklüyorlar, hem vuruyorlar" dedi. Oğlu Veli Saçılık’ın gözaltına alındığı sırada "Kolunu aldınız, daha neyini alacaksınız" diyerek isyan eden anne Saçılık, "Sonra Velim için çabalamaya devam ettim. ‘Velimi bırakın, Velimi bırakın’ diye. Onlar oğlumu soyunca ben dayanamadım. Koştum arabanın yanına, o merdivenlere koştum. Velime, Semih’in annesine vurarak arabaya koydular. Hani cennet anaların ayağının altındaydı, biz polislerin ayağının altında kaldık. Semih’in annesine çok işkence ettiler” dedi.
"Kuşlar gibi çırpınıyorlardı"
Polisin gözaltı aracına gaz sıkarak kapıyı kapattığını ve oğlunu kurtarmak istediğini aktaran Saçılık, "Arabaya koydular, içine gaz sıktılar. Ondan sonra kapısını kapattılar. İçerde kuşlar gibi çırpınıyorlardı. Vurdum elimle, camı kırayım onlar hava alsın diye. Vurdum, vurdum. Açamadım ben kıramadım. Orada sivil polisin biri boynuma neyle vurduysa, kemiklerim çok kötü olmuş. Hala küfür etmeye devam ediyorlardı" diye konuştu.
"Haksız olsa gelmezdim"
Saçılık oğluna verdiği destek için "Tabii ki benim oğlum haklı. Ben destekliyorum oğlumu. Zaten benim oğlum haksız olsa, memurken eğer ekmeği elinden alınmadan oraya çıksaydı ben gelmezdim. Ama şu durumda her zaman oğlumun arkasındayım. Biz devletten birşey istemiyoruz. Sadece elimizden aldıkları lokmamızı geri istiyoruz" dedi.
Saçılık, Gülmen ve Özakça’nın tutuklanmasına çok üzüldüğünü belirterek, "Devlet bu çocuklarımı ölüme terkediyor. Hele ki Semih’i Nuriye’yi. O durumdaki bir insanı tutuklamak, öldürmektir. Onların ölümü çok kötü olur. Onların canı bizim canımız. Yıllardır aynı. Neyiz biz? Katil miyiz, biz kimiz? Benim için anne olarak Veli ile Semih, Nuriye fark etmiyor. Hepsi için acım aynıdır ve onlar benim bir parçamdır" ifadelerini kullandı.
"Yine geleceğim"
"Oğlunun haklı olduğu mücadelesine her zaman destek vereceğini" belirten Saçılık, “Evinize gidin oturun diyorlar. Ev kira olursa, elektirik, gaz para olursa, benim oğlumun çocuğu da var, evde nasıl oturalım. Öldürsünler bizi. Ben yakında yine geleceğim. Biz terörist değiliz. Benim orada ne işim var, Veli’nin orada ne işi var. ‘Eve gidip oturun’ diyorlar. Bu çocuğun işe girmesi yasak, ekmek yok. Pasaportunu elinden aldı dışarı gitmesin diye. Ne yapabiliriz? Oturmayacağım, yine geleceğim. Her zaman geleceğim” dedi.
"Hiç unutmam eteğim yeşildi"
2000 yılında Burdur Cezaevi’ndeki mahkumlara yönelik ‘Hayata Dönüş’ operasyonu sırasında oğlu için yine yollara düşen Kezban Saçılık, orada yaşananları unutamadığını ve oğlunun kolunun koptuğunu öğrendiği anları şöyle anlattı: “Sonra avukat cezaevinden çıktı, o benim kabusumdur, her gün rüyamda gördüm. Dedi ki: ‘Veli Saçılık kolu kopmuş, ağır yaralı’ dedi. Dayağı yedik, yanımda damadım da gözaltına alındı. Cezaevi önünde başımı demir kapıya vurdular. Ben Isparta’ya tek gittim, tek başıma buldum. Üzerimdeki etek de düşmüş, çantam yok, param yok. Çevik kuvvet suyu sıktığında daha ben hiçbirşey duymamıştım çocuğumla ilgili. Ama her yerim yaralıydı ve kanlar akıyordu. Herkes bana acıdı ama benim bir yerim acımıyordu. Hiç acı hissetmedim. Dedim ki, siz boşuna bana acıyorsunuz çünkü benim bir yerim acımadı. Kan çoktu ama acımadı, çünkü yüreğim çok acıdı. Kendi acımdan çok yüreğim acıyordu benim.”
Saçılık, o günlere ilişkin “Ispartayı buldum, dolmuşa bindim ama param da yoktu. Oraya vardık, gece parkta kaldım tek başıma. Sabah savcıya çıkılacakmış, gittim. Savcı hiç bana bakmadan elinin tersiyle salladı. Eşim de gelmişti. Dedi ki, ‘Biriniz girin, biriniz durun’ dedi. Ben de ellerimi masaya vurdum, dedim ki 'Ben annesiyim, bu da babası hangimiz duralım' dedim. ‘Çık dışarı’ dedi, ben de masasını devirdim. Nasıl dışarı çıkarıldığımı bilmiyorum” diye konuştu.
O eteğin hikâyesi
17 yıl önce gittiği cezaevi önünde uğradığı şiddet sırasında eteği sıyrılan ve bir daha etek giyemeyen Saçılık, “Cezaevi önünde su sıktılar ve eteğim de orda sıyrıldı. O gün bu gündür pantolon giyerim, pijama giyerim ama asla etek giymedim. Bazen dükkanların önünden geçerken arada bir hevesleniyorum. Hiç unutmam eteğim de yeşildi, orada kalmış. Zaten oraya gidiş paramı hemşirenin birinden almıştım Malatyalı. Gelişimde de zaten param yoktu. Benim param olsaydı orada kendime etek alırdım. Onu alacak dahi param yoktu” dedi.