-Halkımız populist politikalardan çok çekti ANKARA (A.A) - 08.12.2011 - Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye'nin yakın dönem makroekonomik tarihine bakıldığında gerçekçi ve güven veren orta vadeli programların öneminin daha iyi anlaşılacağını belirterek, ''Ülkemiz, geçmişte uygulanan popülist politikalardan çok çekmiş ve bu yüzden halkımız ağır bedeller ödemiştir'' dedi. TBMM Genel Kurulu'nda Maliye Bakanlığı 2012 yılı bütçe sunuş konuşmasını yapan Mehmet Şimşek, Türkiye'nin küresel kriz dönemi ve sonrasında kredibilitesi yüksek Orta Vadeli Program geliştirip, bunu uygulamaya koyan nadir ülkelerden biri olduğunu, her ne kadar küresel şokları öngörmek zor olsa da belirsizliklerin arttığı bir dönemden geçildiğinin farkında olduklarını söyledi. Şimşek, bu nedenle 2012-2014 Orta Vadeli Programını ihtiyatlı bir anlayışla hazırladıklarını kaydetti. Hükümetin uygulamakta olduğu Orta Vadeli Program çerçevesinde belirlenen makroekonomik ve yapısal politikaların, Türkiye'yi dış şoklara karşı dirençli hale getirdiğini anlatan Şimşek, şöyle devam etti: ''Türkiye'nin yakın dönem makroekonomik tarihine baktığımızda, gerçekçi ve güven veren orta vadeli programların önemini daha iyi anlarız. Ülkemiz, geçmişte uygulanan popülist politikalardan çok çekmiş ve bu yüzden halkımız ağır bedeller ödemiştir. Nitekim AK Parti Hükümetlerinden önceki dokuz yıllık dönemde, üç büyük kriz (1994, 1998-99 ve 2001) yaşanmıştır. Bütün bunlardan daha önemlisi, ülkemizde siyasi istikrar ve güçlü bir hükümet vardır. AK Parti Hükümetlerinden önceki 79 yıllık Cumhuriyet tarihimizde 57 hükümet kurulduğu dikkate alınırsa, bizden önceki hükümetlerin ortalama ömrünün yaklaşık 16 ay olduğu görülür. Böyle bir ortamda sorunlara orta ve uzun vadeli bir perspektifle yaklaşmanın ve yapısal sorunlara çözüm üretmenin ne kadar zor olduğu ortadadır. Son dokuz yıllık dönemde elde edilen kazanımların arkasındaki temel etken, siyasi istikrar ve güçlü iradedir. Oysa bugün gerek Avrupa'daki borç krizinin büyümesi gerekse istikrarın beşiği gibi görünen ABD'deki sıkıntılar esas itibarıyla siyasidir.'' -Türkiye'nin düşük risk primi- Türkiye'nin makroekonomik temellerinin sağlam olduğunun bir diğer göstergesinin de nispeten düşük risk primi olduğunu anlatan Şimşek, Türkiye'nin CDS (Kredi Temerrüt Takası) primi 15 AB üyesinden daha düşük olduğunu söyledi. Şimşek, ayrıca Türkiye'nin uluslararası piyasalarda AB üyesi ülkelerin yarısından daha ucuza borçlanabildiğine dikkati çekerek, bazı AB ülkelerinde iç borçlanma ihalelerinde talep yetersizliğinin yaşandığı, Avrupa Merkez Bankasının müdahalesinin gerektiği ve risk primlerinin rekor düzeye yükseldiği bir dönemde, Türk Hazinesinin bugün yüzde 1 'in altında reel faiz oranlarıyla borçlanabildiğine vurgu yaptı. ''Oysa 2002 yılında reel faiz oranı yüzde 25 civarındaydı. Benzer şekilde, 2002'de yüzde 10'un üzerinde olan 10 yıllık avro cinsinden borçlanma faizimiz, 2011 Kasım sonu itibarıyla yüzde 5,6'ya düşmüştür'' diyen Mehmet Şimşek, yüksek cari açık problemine karşın Türkiye'nin risk priminin oldukça düşük olduğunu kaydetti. Bunun, içeride ve dışarıda Türkiye'ye olan güvenin bir göstergesi olduğunu dile getiren Şimşek, ayrıca küresel kriz döneminde birçok ülkenin kredi notları birkaç kademe düşürülürken, Türkiye'nin kredi notunu iki kademe artırılan ender ülkelerden biri olduğunu söyledi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, şunları kaydetti: ''Tabiidir ki ülkemizde her şey mükemmel değil, bazı konjonktürel ve yapısal sorunlarımız bulunmaktadır. Türkiye ekonomisinin en önemli iki yapısal sorunu, yüksek cari işlemler açığı ve işsizliktir. İlk olarak, ülkemizde cari işlemler açığı önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Yüksek cari işlemler açığımız, kısmen konjonktürel kısmen yapısal sebeplerden kaynaklanmaktadır. 2010 yılında yüzde 26 artan global emtia fiyatları 2011 yılında da aynı oranda yükselmiştir. Özellikle enerji fiyatlarındaki yüksek artışlar, cari işlemler dengemizi olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, Brent tipi ham petrol varil fiyatları 2009'da ortalama 61,1 dolar iken 2010 yılında 77,2 dolar, bu yılın ilk 11 ayında ise 110,1 dolar olmuştur. Her 10 dolarlık artışın, cari açığımızı yaklaşık 4-4,5 milyar dolar artırdığını düşünürsek, bu etkinin boyutu daha iyi anlaşılabilir. Cari işlemler açığındaki kötüleşmenin temel sebebi son yıllarda azalan yurt içi tasarruflarımızdır. İkinci olarak, ülkemiz çok büyük ölçüde enerjide dışa bağımlıdır ve son yıllarda doğal gaz ve petrol fiyatlarında yüksek artışlar yaşanmıştır. 2002 yılında 9,2 milyar dolar olan enerji ithalatımız, bu yıl muhtemelen 50 milyar dolara ulaşmış olacaktır. 2002 yılından bu yana toplam 279,3 milyar dolar cari açık veren Türkiye'nin, aynı dönemde enerjiye ödediği tutar 275,1 milyar dolar olmuştur. Son 10 yıl içerisinde, dünyada doğal gaz ve elektrik talebinin Çin'den sonra en fazla arttığı ikinci ülke konumundayız.'' Şimşek, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde de enerji talebi artışının yüksek olacağını vurgulayarak, ''Yüksek enerji maliyetleri, uluslararası rekabet gücümüzü olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Üçüncü olarak, AB ülkeleriyle kıyaslandığında, Türkiye'de yüksek ve orta üstü teknoloji sektörlerinin hem üretimdeki hem de ihracattaki payı oldukça düşüktür. Orta ve uzun vadede cari işlemler açığını daha makul seviyelere düşürmek için ülkemizin yurt içi tasarruf oranlarını artırması, enerjide dışa bağımlılığı azaltması, katma değeri yüksek mal ve hizmet üretiminde yoğunlaşması ve beşeri sermayesini güçlendirmesi gerekiyor. Hükümet olarak cari açık probleminin yapısal boyutlarını önemsiyoruz'' diye konuştu. -Tüm tedbirleri aldık- Bu sorunların çözümü için gereken bütün tedbirleri aldıklarını, almaya da devam ettiklerini, Orta Vadeli Programın cari açığa kalıcı çözüme yönelik birçok yapısal düzenlemeyi içerdiğini belirten Mehmet Şimşek, ilk olarak Ak Parti hükümetleri döneminde kamu tasarruflarında artış sağladıklarını bildirdi. Şimşek, 2002 yılında kamu tasarruflarının GSYH içindeki payı negatif yüzde 4,8 iken 2005 yılından itibaren küresel kriz yılı hariç pozitif olarak gerçekleştiğini, ar-ge'ye önemli kaynak aktardıklarını, markalaşmayı, özgün ürün geliştirmeyi ve geleneksel sektörlerin fiyat avantajı sağlayacağı bölgelere taşınmasını teşvik ettiklerini, enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak için yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını harekete geçirdiklerini, uluslararası rekabet gücü endeksinde Türkiye'nin 2002 yılında 80 ülke arasında 65'inci sırada iken 2011'de 142 ülke arasında 59'uncu sırada yer aldığını, yolcu ve yük taşımacılığının yüzde 90'ından fazlasını sağlayan karayollarına büyük oranda kaynak ayırdıklarını, brüt okullaşma oranlarında önemli iyileşmeler kaydettiklerini anlattı. Türkiye'de eğitimin kalitesinin artırılması için başlattıkları Fatih Projesi ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim okullarındaki derslikleri internet, akıllı tahta ve diğer bilgi teknolojileri ekipmanlarıyla donattıklarını anlatan Şimşek, ihracatı artırmak ve cari işlemler açığının finansman kalitesini yükseltmek için küresel doğrudan yatırımları ülkemize çekecek birçok yapısal düzenlemeyi uygulamaya koyduklarını da hatırlattı. Maliye Bakanı Şimşek, şöyle devam etti: ''Yukarıda özetlediğimiz yapısal tedbirler, orta ve uzun vadede ülkemizin cari açığını daha makul, yönetilebilir düzeye çekecektir. Ancak kısa vadede de cari açığı kontrol altına almak için önemli adımlar attık, atıyoruz. Yılın ilk yarısında yüzde 40-50 aralığında olan kredi hacmindeki genişleme (13 haftalık hareketli ortalama, yıllıklandırılmış ve kur etkisinden arındırılmış) BDDK ve Merkez Bankasının aldığı tedbirlerle ciddi bir yavaşlama sürecine girmiştir. Kredi büyümesindeki normalleşmenin iç talebi yumuşatmada önemli etkisi olacaktır. Ayrıca kurda son bir yıldır önemli bir düzelme yaşanmıştır. Kriz sonrası yüzde 20 değer kazanan reel efektif döviz kuru (Baz yılı 2003=100; Mart 2009=109; Kasım 2010=131), geçen yıl Kasım ayından itibaren düşme eğilimine girerek Kasım sonu itibarıyla (Kasım 2011=110) bir önceki yıla göre yüzde 16 değer kaybetmiştir. Kasım 2011 itibarıyla reel efektif döviz kuru geçen yıla göre yüzde 16, yoğun rekabet içinde olduğumuz gelişmekte olan ülkelere oranla yüzde 18 düşmüştür. Ayrıca 2012 yılında mali disiplini güçlendirerek sürdüreceğiz. Genel devlet bütçe açığının GSYH'ye oranını yüzde 1'den yüzde 0,8'e indirmeyi hedefliyoruz. Önümüzdeki aylarda cari açıkta daralma başlayacaktır.''