9 ay önce Suriye ordusunun eline geçen Halep'te, savaştan önce nüfus 4.5 milyonken 2016’da bu rakam 1.5 milyona düştüğü kaydedildi. "UNESCO Dünya Mirası" olan Halep'in "tamamiyle bir harabeye dönüştüğü" aktarılırken, şehri terk edenlerin de geri dönmeye başladığı belirtildi. Halep'teki yaşamın Şam'daki kadar "umut dolu" olmadığı, söylenirken, kente yeni dönenler için, "Savaşa rağmen hayat' diye yaşamıyorlar, öfke dolular" izlenimleri aktarıldı.
Hürriyet'ten Zeynep Bilgehan ve Sebati Karakurt'un izlenim haberi aynen şöyle:
Uzun bir ablukadan sonra aralık ayında Esad'ın kontrolü sağladığı Halep’e gittik. Kadim kent, harabe binaları ve kasvetli sokaklarıyla hayalet bir şehri andırıyor. Kentte hayat varsa da moral yok. Çatışma döneminde ayrılanlar yavaş yavaş şehre dönüyor. Burada yaşayanlar Şam’daki gibi rahat değil. ‘Savaşa rağmen hayat’ diye yaşamıyorlar. Daha görünür öfkeleri var.
Kadim kent Halep’e girerken gördüklerimiz bir savaş filmini andırıyor. Suriye’nin sanayi başkentinin girişindeki kasabaların hepsi paramparça. Bazıları askerlere üs olmuş. Diğerleri tamamıyla terk edilmiş. Issız fabrikaların ardından şehre yaklaştıkça görüntü daha da korkunçlaşıyor. Endüstri mahallesi Safa’da çatışma ve bombaların tüm izleri görünüyor.
Nüfusun üçte biri düşmüş
Yıkık evlerin içinde tek tük hayat belirtisine rastlıyoruz. Şehrin tarihi merkezinin haliyse bir trajedi. İstanbul’un, Ayasofya ile Sultanahmet Camisi’nin de içinde yer aldığı tarihi yarımadasına eş değerdeki Halep’ten geriye sağlam olarak yalnızca ‘UNESCO Dünya Mirası’ tabelası kalmış. Tabelanın altı da asker kontrol noktası olmuş. Enkaz binaların oluşturduğu sokaklarla bölge hayalet şehir gibi. Üstelik daha düne kadar hayat varmışçasına yerde fişlere, fatura ve başka gündelik belgelere rastlıyorsunuz. Halep’in yerle bir olmamış kısımlarındaysa hayat var. Şehir geçen aralık ayında, uzun bir abluka döneminden sonra tamamıyla Esad'ın eline geçmişti. Savaştan önce şehrin nüfusu 4.5 milyonken 2016’da bu rakam 1.5 milyona düşmüştü.
Şehre dönüş başlamış
Ordunun girmesinin ardından 10 gün içinde halk şehre dönmeye başlamış. Çatışmaların bütün izlerini ve enkazın bütün toz dumanını taşıyan sokak ve binalar arasında aileler pazar alışverişi yapıyor. Çocuklar bisiklete biniyor. Ancak şehir ‘normallikten’ çok uzak. Binaların hepsinde çatışma izi var. Gece şehir karanlığa gömülüyor. Elektrik sürekli gidip geliyor. Sokaklarda dev jeneratörler bulunuyor. Bununla birlikte binaların çatılarında ve meydanlarda güneş panelleri görüyoruz. Elektrik sıkıntısı şehri alternatif enerjiye yönelmeye zorlamış. Pilot uygulaması merkezde ve üniversitede yapılan güneş enerjisi sistemi tüm şehre yayılacak.
Kalanlar için tek yol savaş
Halep, savaş boyunca en kuvvetli çatışmalara sahne olmuştu. Kaç kişinin hayatını kaybettiğiyle ilgili net rakam verilmiyor. Bir taksi şoförü şehrin abluka dönemindeki halini, “On binlerce kişi öldü. Çok sayıda kişi şehri terk etti. Çünkü kalanlar için iki taraftan birinde savaşmaktan başka çare yoktu. Ben üç yıl asker olarak cephede savaştım. Diğer üç yıl da insani yardım işleriyle uğraştım” diye anlatıyor. Hayalet semtlerde her yıkık binanın hikâyesi var.
Sabah matematik akşam nöbet
Eğitim savaş boyunca kesilmediği Halep Üniversitesi’nin 130 bin öğrencisi varken bu sayı şimdi 70 bin. Savaşın en şiddetli döneminde üzerine 50 füze düşen okul, evleri yıkılan ailelere de sığınak olmuş. Kampüste yaşamak zorunda kalanlardan biri, üniversitenin Öğrenci Birliği Başkanı Huny al Hamdan. Sabah matematik dersine giren öğrenciler, akşam ise nöbet tutuyor. Huny al Hamdan şunları anlatıyor:
“Burada 2500 aile kaldı. 120’den fazla öğrenci yaşamını yitirdi. Hastaneler yetmeyince tıp fakültesinde okuyan öğrencilerden 300 kişilik gönüllü ekibi kurduk.”
Görünmeyen kurbanlar: Kayıplar
Halep’teki savaşın ölenleri ve yaralılarıyla birlikte bir de görünmeyen kurbanları var: Kayıplar. Şehit ve yaralı sayısında olduğu gibi kayıplarda da net rakam verilmiyor. Nasıl kaybolduklarını da açıklamıyor. Bir kısmı silahlı gruplara rehin düşmüş, bazıları ülkeden kaçarak ortadan kaybolmuş. Belki Ege’de boğularak kimsesizler mezarlığına gömülmüşler... Diğerleri kendi rızalarıyla örgütlere katılmış. Kayıpları bulma görevi 2012’de kurulan Uzlaşma Bakanlığı’na ait. Bakanlığın Halep temsilcisi Faadi İsmail, “Meçhullerin kimin elinde olduğunu bulmamıza imkân yok. Bazıları bunu ticaret olarak yapıyor. Kaçırdıkları insanların videoları ailelerine gönderiliyor. Maddi gücüne göre fidye isteniyor. Gruplar rehineleri bazen de birbirlerine satıyorlar” diye konuşuyor.
Halep şehri, çarşıları, camileri ve tekkeleriyle yukarı Mezopotamya’nın büyük Osmanlı şehri Antep’in ve Urfa’nın bile bağlı olduğu bir merkezdi.
Olmayacak isteklere pazarlık
Rehineler, farklı değiş tokuş operasyonlarıyla kurtarılıyor. Ancak İsmail, son zamanlarda örgütlerin tutumunda değişiklik olduğunu söylüyor:
“Birkaç ay önce başarılı operasyonlar yapıyorduk. Şimdilerde değiş tokuşa gönüllü değiller. Rehineler karşılığında öldükleri bilinen savaşçılar gibi olmayacak isteklerde bulunuyorlar. Kaçırılan bir subaya karşı 50 adam istiyorlar.”
İsmail, rakam vermek istemiyor ama birçok askerin örgütlerin elinde rehin olduğunu ima ediyor. Kayıp ilanı gelenleri sınırda, hastane ve karakollarda arıyorlar.
Şam'a nazaran görünür öfke hâkim
Yıkık Halep’i dolaşırken etrafta askerler var ama Şam’daki kadar yoğun kontrol noktaları yok. ‘Sosyetik’ mahalle Mokambo’da gece geç saatlere kadar gençler restoranlarda yemek yiyor, nargile içiyor. Ancak insanlar Şam’daki gibi rahat değil, ‘Savaşa rağmen hayat’ diye yaşamıyorlar. Daha görünür öfkeleri var. Müzikli bir restoranda keyifli görünen bir gruba yaklaşıyoruz. Şu aralar şehri yeniden imar etmek için çalışan bir müteahhit olduğunu söyleyen İsmail Tarrab, “Evimi basıp anne babamı ve iki kız kardeşimi öldürdüler” diye isyan ediyor.