Aydın Engin*
Biliyorum, biz gazeteci tayfasının bitip tükenmek bilmeyen ve bitmeyeceğe benzeyen tutuklanma, yargılanma, gözaltına alınma, hapse tıkılma, beraat edememe, yılan hikâyesi gibi sürdür Allah sürdürülen dava haberlerinden bıktınız.
Biz de öyle.
Tutuklanmaktan, yargılanmaktan, gözaltına alınmaktan, hapse tıkılmaktan, beraat edememekten, yılan hikâyesi gibi sürdür Allah sürdürülen duruşmalara katılmak ya da izlemekten bıktık, usandık.
Üstelik bizler, ustalarımızdan “Gazetecinin kendisi haber oluyorsa orada biryanlışlık vardır” öğüdüyle yetişmiş gazetecileriz. O yüzden sadece girip çıkmaktan, duruşma salonlarına taşınmaktan bıkıp usanmadık, eksikleniyoruz da.
Ülkede ve dünyada onca olay varken ve bizim işimiz o olayları doğru ve mümkün olduğunca derinlemesine sizlere iletmekken hemen her gün kendimizden söz eden haberlerle karşınıza çıkmaktan eksikleniyoruz.
Ama ne çare?
***
Bakın size önümüzdeki 10 günün “gazeteci haberleri takvimini” aktaracağım; sonra da bu Tırmık’ın başlığını bir kez daha yineleyecek ve “Hangisine yetişelim biz bunların” diye soracağım...
Dün gazeteci arkadaşımız Murat Çelikkan tahliye edildi. 67 gündür Kırklareli hapishanesinde volta atıyordu. Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacıyla düzenlenen “Bir günlük yayın yönetmenliği” etkinliğinde yer almış, o gazetede sembolik olarak bir günlüğüne yayın yönetmenliği yapmıştı. 1 yıl 6 ay hapse mahkûm edildi. Sessiz sedasız girdi, sessiz sedasız çıktı.
Daha Murat Çelikkan’ı kucaklayamadan bir başka arkadaşımız, Tuğrul Eryılmaz “aynı suçu” işlediği için 1 yıl 3 ay hapse ve 6.000 TL ödemeye mahkûm edildi. Ceza ertelendi ama Tuğrul’un tepesinde sallanan bir “Demokles kılıcı” oldu. Hani “Bir daha aynı suçu işlersen katmer katmerödersin” der gibi...
Biz bir yandan bunları haberleştirip sayfalarımıza yerleştirirken bir yandan da önümüzdeki günlere hazırlanmaya başladık.
İki gün sonra, 24 Ekim Salı günü BirGün’den Mahir Kanaat, Dicle Haber Ajansı’ndan (DİHA) haber müdürü Ömer Çelik ve Diken Haber Sitesi’nden Tunca Öğreten 267 gündür volta attıkları Silivri mapusdamından çıkıp tutuksuz yargılanan arkadaşları Derya Okatan, Metin Yoksu ve Eray Sargın ile birlikte ağır ceza yargıçlarının karşısına çıkacaklar.
Haklarında düzenlenen iddianame mi?
Boş verin...Halkın haber alma hakkını meslek görevi bellemenin suç olduğu bir Türkiye’deyiz. Bu altı meslektaşımızın “suçları” da bundan ibaret.
Hemen ertesi gün, 25 Ekim günü, Büyükada’da muhbir çevirmene kanıp baskın düzenleyen polis gözaltısının ardından mapusdamına tıkılan 11 hukuk, adalet ve özgürlük savunucusu, Özlem Dalkıran, Peter Steudtner, Ali Gharavi, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser, Nalan Erkem, İlknur Üstün yargıç karşısına çıkacaklar. (Ulan, bu devlet Oya Baydar’ın kumkuması Özlem Dalkıran’a da terör örgütü üyeliği yakıştırdı ya, daha ne diyeyim...)
Bu davanın iddianamesini merak ediyorsanız, internetten kolayca bulursunuz. Okuyun, çok eğleneceksiniz (Ama belki de “Vay benim ülkem, ne hale geldi” diye ağlayabilirsiniz de...)
Sonra birkaç gün soluklanırız diye umut ediyorum. Sadece birkaç gün. Çünkü 31 Ekim’de de bizim Cumhuriyet davasının duruşması var.
İyi ki var. Öyle ya duruşma salonunda, Cumhuriyet’in yazıişleri dışındaki bütün sıkıcı, zorlu görevlerini sırtlamış götüren can arkadaşım Akın Atalay’ı, Murat Sabuncu müdürümü, bizim para pul işlerini yürüten Emre İper’i ve başımın belası, gözümün nuru Ahmet Şık’ı göreceğiz. Biz tutuksuz sanıklar jandarmanın göz yumduğu kadarıyla belki sarılıp şakalaşabileceğiz de.
Duruşma sonunda ne olur?
Valla bilmiyorum, artık umut etmekten de yoruldum. Hep birlikte göreceğiz işte...
***
Size 10 günün takvimini sundum. Ortadoğu kaynarken, AKP Reisi, AB’sinden Trump’una dünya ile papaz olurken kendimiz haber olmaktan hiç de hoşnut değiliz, mutlu değiliz.
Ama Türkiye’yi de bu hale biz getirmedik ki?
Haber niyetine bizim gazeteci tayfasının davalarını da okumaya devam edeceksiniz.
Kusura bakmayın...
*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.