Söyleşi

GYV Başkanı Yeşil: Koç, Eczacıbaşı ve Sabancı'nın da kapısını çaldık

Fethullah Gülen, Türkiye'de hâlâ bir darbe olabileceğini düşünüyor mu? Cemaatin çaldığı kapıları açmayanlar kimler? 1915'in 100. yıl dönümü için çalışma yapılıyor mu?

07 Ocak 2013 03:29

 

Hazal Özvarış

[email protected]

 

Mustafa Yeşil, Fethullah Gülen cemaatinin kurumsal yüzü olarak bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın (GYV) Başkanı olarak söylediği sözler dikkatle takip edilen bir isim. Gülen hareketi, bazı gizli dinlemelerden Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın tutuklanmasına, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın siyasi iradenin talimatıyla yaptığı PKK ile görüşmeler için sorgulanmak istenmesinden bazı gazetecilerin tutuklanmasına uzanan geniş bir yelpazede iddialara muhatap oldu.

Bu iddiaları bir kez daha muhatabına sormak ve iddiaların cemaat cephesindeki yankılarını dinlemek, bu arada GYV’nin güncel çalışmaları hakkında bilgi almak için Mustafa Yeşil'in kapısını çaldık.

1985’te Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan Yeşil, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptıktan sonra çeşitli bölgelerde Zaman gazetesinin koordinatörlük görevini üstlendi. 2003’te gazetenin İngiltere temsilciği ardından Almanya’da World Media Group Company’nin yönetim kurulu başkanlığı yapan Yeşil, yaklaşık son beş yıldır GYV'nin başkanlığını yürütüyor. Yeşil daha önce T24'e verdiği söyleşilerde "28 Şubat sürecinde Necmettin Erbakan'a Başbakanlık'tan istifa etmesi çağrısında bulunduğu için Fethullah Gülen'in üzgün olduğunu" söyleyen, "misyonerlerin de ifade özgürlüğü çerçevesinde faaliyet göstermesi gerektiğine inandığını" açıklayan ve Alevilerin "cem evlerine ibadethane statüsü tanınması" yönündeki taleplerine kulak verilmesi gerektiğine işaret eden bir isim.

Peki, Gülen hareketi 2013’te "diyalog" faaliyetleri çerçevesinde nasıl bir yol haritası izlenecek, kimlerin kapısını çalacak? Cemaate ilişkin yazdığı kitabın ardından bir yıl tutuklu kalan gazeteci Ahmet Şık hakkında ne düşünülüyor? Fethullah Gülen, Prof. Murat Belge ve KONDA Araştırma Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem gibi, Türkiye'de darbe yapılmasını hâlâ bir ihtimal dahilinde görüyor mu?

T24 olarak yönelttiğimiz bunlar ve benzeri sorulara cevap veren Yeşil, "hizmet”in projeler kapsamında Mustafa Koç, Bülent Eczacıbaşı ve Ali Sabancı gibi isimlerin kapılarını çaldığını söylerken, Ahmet Şık'a da "Gelsin bizimle söyleşi yapsın, cevaplarını verelim" çağrısı yaptı. Yeşil, "Türkiye'de bir darbe ihtimali kalmadığını" söyleyenler arasında yer almazken, aksine yeni bir sivil anayasa yapılmazsa kazanımların kaybedilebileceğine işaret etti.

Sözü uzatmadan T24'ün sorularını yanıtlayan GYV Başkanı Mustafa Yeşil'e bırakalım:

 

‘Pennysylvania’da dinlenmelere karşı tedbir alma zarureti yok'

 

- Söyleşiye başlamadan soralım, Gülen cemaati bünyesinde de böcek araması yapıldı mı?

Biz, halka açık hizmet veren bir sivil toplum kuruluşuyuz. Buranın, böcek konup dinlenecek kadar önemli bir yer olduğunu düşünmüyorum.

- Konsa da sorun olmaz mı? 

Tabii. Burada sivil toplumla alakalı çok farklı kesimlerden gelen kişilerle farklı projeler ve meseleler konuşuluyor. Burası ne ev gibi mahrem, ne de memlekete dair sırların mevzubahis olduğu kritik bir yer. Burada konuştuklarımız zaten daha sonra kamuoyuna bir şekilde yansıyor. Ama insanlar, serbest konuşma ortamlarında söylediklerini bazen dostunun bile duymasını istemeyebilir; insanları dinlemek hakikaten yakışık alan bir şey değil.

- Fethullah Gülen’in de ortam dinlemelerinden rahatsız olduğunu DGM döneminde yargılandığı zaman avukatlarının yaptığı açıklamalarda öğrenmiştik. Gülen’in kaldığı evde böcek kontrolü yapıldı mı?

Hocaefendi’nin böyle bir şey yaptırıp yaptırmadığını bilmiyorum. Ama özellikle de Amerika gibi bir yerde dinlemek için böceğe ihtiyaç duyulduğunu zannetmiyorum. Dolayısıyla “Böcek yoksa dinlenmiyor, böcek varsa dinleniyor” gibi bir durum söz konusu değil artık. Ama dinlenme endişesi herkesi rahatsız eder mi, eder. Sonuçta, şeffafiyet hareme kadar her şeyi ortaya dökmek demek değildir.

- Buna rağmen bir tedbir alınmadığını söylüyorsunuz.

Hocaefendi yıllarca konuşmuş ve yazılar yazmış bir insan. Türkiye de on yıla yakın süren mahkeme sürecinde de faaliyet ve beyanlarında suç unsuru bulunmamış bir kişi. Bu manada bir zaruretin olmadığını düşünüyorum.

 

‘Eygi ile buluştuk; bazen hicivlerimde haksızlıklar olabilir, dedi’

 

- GYV olarak 2013 yılında "diyalog" faaliyetleri çerçevesinde davet edeceğiniz, buluşacağınız sürpriz isimler var mı? Mesela “kadrolaşma”, “fuhuş yapılan otellerde iftar açma” eleştirilerinin yanı sıra cemaati Katolik örgütlenme “Opus Dei”ye benzeten Mehmet Şevki Eygi listenizde mi?

Mehmet Şevki Eygi büyüğümüzün bunu neye dayanarak söylediğini bilmiyorum. “Kulağı uzun olan her canlı birbiriyle örtüşür” iddiasından yola çıkarak hizmet ile Opus Dei arasında eğitimi önemsemek gibi benzerlikler çıkarılabilir, ama ayrıştığı birçok yan da var. Ama bizim bu toplumda kapısını çalamayacağımız kimse yok, herkesle görüşürüz.

- Eygi’nin kapısını çaldınız mı?

Eygi’yi ziyaret ettik. Belki yakında bir kere daha ziyaretine gideceğiz.

- Kim, kimi etkiledi?

Mehmet Şevki Eygi Bey, çok beyefendi, çok nazik, sanat merakı, estetiği olan bir insan. İslami açıdansa “Müslümanların güzel taraflarını sıklıkla söyleyip de onları uyuşturmaya gerek yok. Eksikliklerini gündeme getirerek onları hep uyanık ve ayakta tutmak gerekir” anlayışıyla bakıyor. Bu bir tercih. Ama kendisini ziyaret ettiğimde, o cümlesini bizatihi kendisinden de duydum. “Elbette ki...” dedi, “her Müslüman gibi benim de hatalarım olabilir. Bazen hicivlerimde haksızlıklar olabilir.” O yönde de bir irfanının olduğunu gördüm.

- Dolayısıyla, GYV otellerde iftar etkinlikleri yapmaya devam edecek?

Geçen sene 18. iftar programımızı yaptık, çok farklı kesimlerden 800-900 kişilik davetlerde bulunduk. Bu kadar farklı insanı bir araya getirebileceğimiz hem nezih, hem ulaşım açısından başka mekan bulmamız oldukça zor. Ki biz sadece otellerde değil; mahallelerde, okullarda, yurtlarda, en fakir halka kadar hizmetin iftar düzenlediği kamunun malumudur. 

 

‘Bize kapılarını açmayanlar muhafazakârlar dahil her kesimden çıkabilir’

 

- Çalmanıza rağmen kapısını sizlere açmayanlar kimler oldu?

İsim söylemeyim ama yaptıklarımızı okumadan, bizi tanımadan, birebir bir mecliste bir araya gelip hasbihal etmeden önyargılarıyla kendi dünyalarına mahkûm olmuş insanlar. Bu noktada yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok diye düşünüyorum.

- Bir nebze de olsa somutlaştırmak için soralım; hangi çevrelerden, hangi ideolojik mensubiyete dahil isim ve kesimlerden söz ediyorsunuz?

Böyle insanlar her kesimden çıkabilir, muhafazakâr kesimden de. Sadece şunu diyebilirim; demokratik anlayışa sahip insanların içinden bu tipler çok zor çıkar.

 

‘Hizmetin gündeminde devlet veya rejim hedefi yok’

 

- Peki, laiklerle empati yapmanızı istesek, "Siyasal İslam'a karşı kaygılarını anlıyorum" der misiniz?

Ben esasında, laiklerin kendi pencerelerinden baktıklarında siyasal kaygılarının nereden kaynaklandığını anlıyorum. O kaygılar doğru kaygılar, ama değerlendirmeler yanlış.

- Açar mısınız? Kaygılar neden doğru, değerlendirmeler neden yanlış?

İslam’ı ve Müslümanlığı kendi kaynaklarına bağlı şekilde bilen ve yaşayan örneklerimizin azlığından ve var olan örneklerin de gerçeğiyle temsilden yoksun olduğundan bu endişeler olabilir. Değerlendirmelerinde önyargı ile yaklaşıp toptancı bir zihniyetle “Bu dindarlar sayı ve etki olarak arttıkça yaşam tarzımız imkansız hale gelecek” değerlendirmeleri yanlış.

- Kaygılı olan çevreler için cevabınız önemli; Gülen hareketi için hedef, Türkiye’de İslami bir rejim mi?

Hizmet hareketinin gündeminde hiçbir zaman devlet ve rejim gibi bir hedefi olmadığı gibi varlık gerekçesiyle de örtüşmez. Hizmet farklı ülke ve kültürlerde birlikte yaşama kültürünü oluşturmada eğitim ve diyalog yolunu tercih etmiştir. Ve bu alanda teşvik edici olduğu kadar da projeler üretmeye gayret etmektedir.

- Örnekleyelim; "Belediye tesislerinin ardından müzik festivallerinde de alkollü içki yasaklanıyor, imam-hatiplerin yolu açılsın diye 4+4+4'le eğitim sistemi değişti, klasik romanlar bile artık 'müstehcen' bulunuyor" diyerek laiklik ve hayat tarzına müdahale konusunda hassasiyetlerini  ifade eden insanların endişelerini nasıl giderirsiniz?

Şunu derim, “Rahat olun. İslamiyet, temelde hem insani hem de ahlaki bir yapı üzerine müesses bir dindir. Gönüllere girmesi için hiçbir zaman bir tazyike ihtiyacı yoktur. Zaten gönüllülük ile güç arasında ters bir ilişki vardır. Gücün dayatması ters teper. Bugün, devletin toplumsal çözülmelere sebebiyet verecek, örneğin uyuşturucuya, sigaraya karşı önlemler alması da gayet normal. Ama ferdî hayat tarzı bağlamında hükümetlerin, devletlerin bir dayatmaları olamaz."

 

‘Çamlıca tabiat olarak bir mabet’

 

- Çamlıca’ya yapılması planlanan cami sizce İstanbul'a bir dayatma mı?

Çamlıca’daki camiye taraf olmayan muhafazakâr kesimden de çok isim oldu. "Bırakın, orası yeşil kalsın" dediler. Orası tabiat olarak bir mabet. Ancak gelecekte beton blogların işgaline uğrayacaksa estetik bir camiyi tercih ederim.

- Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’ın köşesinden bir soru: Gülen cemaati, diğer İslami cemaatlerle de diyalog kuracak mı? Mesela Menzil ve İsmailağa gibi cemaatlerle diyalogta mısınız?

Kuruyoruz zaten. Bizim ister eğitimde, ister medyada güzel faaliyetler yapanlarla ya dostluklarımız, ya komşuluğumuz ya da ortak alanda birlikteliğimiz olmuştur. Bu ülkenin güneşinden istifade eden insanlar olarak ortaklıklarımızdan dolayı ziyaret ettiğimiz, onların da zaman zaman bizi ziyaret ettiği kişiler çok. Buna Menzil cemaati de dahil, İsmailağa cemaati de, Süleyman Efendi’nin talebeleri de, Osman Topbaş Hocaefendi ile görüşmelerimiz de. Bu ülkenin maddi - manevi temel dinamiklerine hizmet eden bu insanların, sadece bizi ziyarete gelmeleri değil, bizim onları ziyarete gitmemizi de vazife görüyoruz. “Peki, bu yeterli mi?” derseniz, mesafeden değil, ama karşılıklı iş yoğunluğumuzdan kaynaklanan aralıklar olabiliyor. Keşke sık gidip gelmeler daha yoğun olabilse.

 

Hizmetin ve diğer cemaatlerin ayrıştırıcı özellikleri ne?

 

- Peki sizden dinleyelim; Gülen cemaatini diğer cemaatlerden ayıran kriterler neler?  

Öncelikle Hocaefendi’nin ismine izafe edilerek yapılan bir tanımlamadan kendilerinin hoşnut olmadığını, bu yakıştırmanın da bir haksızlık olduğunu defalarca dile getirilmiştir. Cemaat tabiri alışılagelmiş bir tabir. Ancak camia ve hareket tabiri daha kuşatıcı olabilir.

- Bu duruma Ekrem Dumanlı da alışamamış olabilir mi; geçen hafta yazdığı “AKP ile aramızda doğal bir ittifak var” içerikli yazısında “hizmet” veya “hareket” tabiri yerine “cemaat” nitelemesini kullandı.

Bunu bilmiyorum, ama hareket, bugün uluslararası tanımlamalarda ve akademik analizlerde “hizmet hareketi” olarak geçiyor ve biz bunu tercih ediyoruz. Sorunuza gelirsek, hizmetin, diğer oluşumlarla kıyaslandığında inanç olarak önemli bir farkı yoktur; özellikle de dayandığı muhafazakâr taban itibariyle. Ancak bu hareketin en çok öne çıkan yönü eğitim oldu; yatırımlar eğitim üzerinden çoğaldı. Tabii diğer oluşumlar da eğitimi destekledi, ama daha farklı yaklaşıldı. Örneğin, İsmailağa cemaati Kuran kurslarında önemli hizmetlerde bulundu. Hizmetin ikinci özelliği de bu eğitimi uluslararası boyuta taşıyabilmesi oldu. Belki en dikkat çeken özelliği bu. Ayrıca, Türkiye’de belli kesimler tarafından farklı algılansa da, birlikte yaşama kültürünü oluşturma adına önemli diyalog faaliyetleri yapıldı.

- Peki, Türkiye’de hizmet dışında etkin üç cemaati saysanız hangileri olur; onların temel özelliklerini nasıl sıralarsınız?

Geçenlerde Türkiye’de cemaatler üzerine yapılan bir analizde etkin cemaatler arasında Süleyman Efendi’nin talebelerinin oluşturduğu cemaat yer aldı. Süleyman Efendi’nin talebeleri hakikaten Türkiye’de çalışmalarıyla çok eskiye dayanan, faaliyetleriyle güçlü bir cemaattir. Daha çok Kuran kursları ve öğrenci yurtlarında çok yoğunlar. Bildiğim kadarıyla yurt dışında da çalışmaları var bu manada.

- Topbaş cemaatini ayrıştıran özellikler neler?

İmam-hatip tarzı okullarda, ilahiyat öğrencilerine ciddi manada destek faaliyetlerinde öndeler. Biliyorsunuz Altınoluk dergileri var, İslami yayın ve kitapçılıkta çok güzel hizmetler yapıyorlar. Yurt dışında da, Ortadoğu’dan Afrika’ya imam - hatip ve ilahiyat tarzı okullar açıyorlar, bu yönleri güzel.

Menzil cemaati de yurt içinde ve dışında kursları, yurtları ve hem medya sektöründe, hem yayıncılıkta güzel gayretleri ile biliniyor. Tabii iş dünyası açısından da faaliyetleri var.

- Hizmet hareketinin enternasyonalliği diğer cemaatlere yol gösterici mi oldu?

Herkes birbirinden güzel şeyleri örnek alır.

 

‘Bazı refleksler hâlâ varken tek taraflı şeffaflık beklemek ne kadar doğru’

 

- “AKP’nin Gülen cemaatine karşı Menzil’e daha yakın durduğu” sizin katılacağınız bir iddia mı?

AKP muhafazakâr tabandan ciddi manada oy alan, Türk siyasi tarihinde belki İslamî cemaatlerin hemen hemen ekseriyetle desteklediği bir parti olma özelliğine sahip. Cemaatler arasından bir tanesinin öne çıkarılmasının, diğerlerinde kısmi de olsa rahatsızlığa sebebiyet verebileceğini düşünürler kanaatindeyim. Dolayısıyla, ben AKP’nin cemaatler arasında ayrım yapmadığını ve her birinin faaliyetlerini kolaylaştırma manasında her hükümetin yapabileceği manada meşru, makûl destek verdiğini düşünüyorum.

- Söylediklerinizi güncellediğimizde şu yoruma da ulaşıyoruz muyuz: “Biz gözden düşmedik; bugün tam da olması gereken şekilde hükümetle diğer cemaatler arasındaki eşit mesafede yerimizi aldık.”

Belki şu açıdan bakılabilir; bugün cemaatlerin hükümetle ilişkilerinin her biri beklentileri düzeyinde farklılaşabilir. Ama ta başından bu yana, bu hizmet ülkenin demokratikleşmesi, belli vesayet zincirlerinin kırılması, özellikle referandumdaki duruşu ve temel hak ve özgürlükleri açısından bir duruş sergilemiştir. Bunu yaparken de hükümetten, bir hükümetin halkına yapacağı vazifelerin üstünde herhangi bir özel talebi olmamıştır. Beklentilerin olmaması açısından hareketin bu noktada “Biz gözetilmedik” tarzında bir cümlesinin olduğunu düşünmüyorum. Ama diğerleri ne beklemiş, karşılığında ne bulmuşlardır onlara sormak lazım.

 

Kamuda çalışan hizmet mensupları tasfiye mi ediliyor? 

 

- “Şeffaf olmamak”la eleştirilen Gülen cemaatine kıyasla bu cemaatler hayli içe kapanık ve kendilerine dair bilgiler çok kısıtlı. Sizce neden?   

Düne kadar bu ülkede bu hayır kurumlarına destek verenlerin takibe alındığını veya bir yere mensup olmanın bir kişinin devlet kademesinde soruşturulmasına neden olduğunu düşündüğünüzde bu normal. Bazı reflekslerimizi hâlâ unutamadığımız bir dönemde, tek taraflı şeffaflık beklemek ne kadar doğru olur. Şeffafiyet güvenle alakalı bir meseledir; güven olmayınca da “Endişesiz olun” demeniz zordur.

- “Hâlâ” dediniz; bugün, hizmet hareketine mensup kamu çalışanlarının tasfiyesi gibi bir durum söz konusu mu?

Sayın Başbakan’a “Hareketle aranızda bir çatışma var mı” diye soruldu ve “Ben gülüp geçiyorum” dedi, ama arkasından da “Etrafımdaki bazı arkadaşlarımın bundan etkilendiğini endişeyle izliyorum” benzeri bir ifadesi olmuştu. Bazen üst taraflarda bu denli bir gerginlik olmadığı halde aşağı doğru inildiğinde insanlar kendi hissiyatlarını katarak hizipçi bir yaklaşımla muamele edebilir mi? Bu mümkün. Ama bunun bir hükümet politikası olmadığını bizatihi Sayın Başbakan’ın kendi ifadelerinde görmek mümkün.

- İhtiyatla konuşan bir isim olarak “Alt kadrolarda tasfiye mümkün” mesajını vermeniz eşittir “Tasfiyeler hükümetten bağımsız yürürlükte” anlamına geliyor mu?

Havaya kendini kaptırıp ve şahsi birtakım tavır ve davranışlarda bulunanlar olabilir mi? Olabilir. Ama “Bildiğin bir şey var mı” dersen, yanıtım olumsuz olur. Hep magazin konuşuyoruz, biraz da projelerden bahsedelim.

- Bunlar elbette magazin değil ve sizden gelecek cevapları daima merak edilegelen konular. Ama onu da soralım; Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 2013 yol haritasında neler olacak?

Çok farklı projeler hazırladık. Şubat’ta “Türkiye Üzerine Farklı Bakışlar” başlığıyla 28. Abant toplantımızı yapacağız. Buraya katılacakların hepsi Türkiye’de üniversitelerde görev yapan yabancı akademisyenler olacak ve Türkiye meseleleri üzerine konuşulacak. 29’uncusunu da Haziran ayında yapacağız; üç konu gündemde: 20. yılında Kopenhag kriterleri, Türkiye’de geçmişten geleceğe milliyetçilik kavramı veya Türkiye’de entelektüel derinlik.

Bir diğer projemiz, "BarışTIR." Türkiye'nin 5 bölgesinde bir tırla, tarihten bu yana barışın temin edilmesi için insanlar neler yapmış, barış için ne tür değerlere sahip olmak lazım gibi bilgileri içeren bir tır-müze tasarlıyoruz. Bu tırla halkın, üniversitelerin vs. olduğu yerleri ziyaret edecek ve birlikte yaşama düşüncesini anlatmak üzere seminerler düzenlenecek. 

“İslam Medeniyeti'nde Birlikte Yaşama Tecrübeleri ve Çağdaş Yorumlar" projemizle özellikle Ortadoğu gibi çok renkli bir coğrafyada birlikte yaşama tecrübelerinin mayalanmasını sağlayacak. Dinimiz aslında çoğulculuğu ve farklılığı emrediyor. Kuran'da diyor ki; "Biz isteseydik sizi tek dil ve tek din üzerinden yaratırdık. Ama her birinizi farklı millet ve kabile olarak yarttık ta ki, tanışasınız diye." Yani vuruşalım diye değil! Belli ki bu farklılıklar birbirimizi sevmek için var, bu projede bu anlayışla İslam coğrafyasında birlikte yaşamanın yeniden yorumlanması 

Tiyatro projemiz, Alevilerle ilgili “Sema-Semah” gecemiz var. “Affet ve Sar Kürsüsü” projemizde örneğin bir Kürt, bir Alevi iki entelektüel, “Bugüne kadar ne hata yaptık, ne yapmalıydık” sorularına yanıtlar verecekler; bu birbirimize yaklaşmak için kullanacağımız bir müzakere kürsüsü olacak.

 

‘Mülteci politikaları ciddi şekilde revize edilmeli’

 

- Bu proje kapsamında kapısı çalınan siz olsanız ve hizmetin kadın bir mensubu sorsa; "Biz neden görünür değiliz?"

(Mustafa Yeşil gülüyor ve önündeki katalogdan bir sonraki projelerini gösteriyor; ismi: Türkiye'de Hizmet Hareketi'nin Kadın Üzerinde Etkileri) Türkiye'de hizmete gönül veren kadınların sivil toplum olarak ciddi anlamda dernekler kurduklarını, federasyon oluşumuna gittiklerini biliyorum. Onların da özellikle Türkiye'de kadın hareketlerini, hizmetin kadınlara artıları ve eksilerini konuşacağı bir çalışmamız var.

Bir diğer proje konusu da, mülteciler. Türkiye'nin mülteci politikaları açısından kendisini çok ciddi revize etmesi gerekiyor. Kaldıkları yerler, mülteci kabul edilip edilmeme şart ve standartları vs. ciddi olarak gözden geçirilmeli. 

 

‘Yıllık proje giderimiz 2-4 milyon civarında’

 

Ayrıca, çok önemli uluslararası bir projemiz var. Biliyorsunuz, GYV, 24 Temmuz 2012 tarihi itibariyle BM’nin ECOSOC programındaki “genel statü” danışmanlığını aldı ve bu statü Türkiye’de ilk defa GYV’ye verildi. Bu statüyle ECOSOC’ta ekonomik ve sosyal meselelerde BM’ye danışmanlık yapabilme, gündem oluşturma, proje teklif etme gibi şanslarımız olacak. Biz de bir tane çok çarpıcı proje hedefi koyduk önümüze. International Conflict Resolution Project Competition (Uluslararası Çatışma Çözüm Proje Yarışması) projesi kapsamında 150 ülkeye çağrıda bulunarak master ve doktora öğrencilerine “Dünyanın temel problemlerinden herhangi birinde sizin çözüm teklifiniz nedir” diye soracağız. İsrail-Filistin sorunundan açlığa birçok problemin ele alınabileceği BM’yle ortak yapmayı planladığımız bu proje için geri dönüşleri eleyip, ilk yirmiye girenleri sergiye alacağız. İlk üçe girenlere de ödüller vereceğiz.

- Tüm bu projeler hayli yüksek bütçe de gerektiriyor. GYV'nin bütçesi ne?

Rakam olarak yıllık yaklaşık proje giderimiz 2-4 milyon civarında. Bunların her biri için işadamları ile görüşüyoruz; bazılarını birini, bazılarını diğerlerini alıyor. İşadamlarına diyoruz ki, "Bu proje 300 bin lira, var mısınız?"

- Peki bu işadamları sadece TUSKON üyesi mi, yoksa TÜSİAD'dan isimler de var mı?

Her kesim olabiliyor. Bizim hiçbir çekincemiz yok.

- Örneğin, Mustafa Koç kapısını çaldığınız bir isim mi?

Mustafa Koç, Bülent Eczacıbaşı, Ali Sabancı gibi isimlerin kapısını çalarız.

- Çalar mısınız, çaldınız mı?

Çaldık.

- Sonuç ne oldu?

Görüşmelerimiz devam ediyor. Neticede, bu projeler tüm dünyayı ilgilendiren projeler ve bu ülkede yaşayan herkesin bu projeleri duymaya hakkı var.

- Peki, "AKP-Gülen cemaati hattı gergin" algısı işadamlarının size temkinli yaklaşmasına neden oluyor mu?

Biz öyle bir şey sezmedik.

 

‘1915’in 100. yıldönümü ile ilgili çalışma yapıyoruz’

 

- Doğan Akın, California’da düzenlediğiniz Türkiye festivaline oradaki Ermeni diasporasının iki yıl sponsorluk yaptığını yazmıştı. Ermeni diasporasıyla ilişkiniz devam ediyor mu?

Tabii, buraya da geldi o zat.

- Malum, 2015’e 2 sene kaldı. Bu konuda bir çalışma yapıyor musunuz? 1915'te yaşananlara dair hizmetin yaptığı kelimelendirme ne?

Ermeni meselesinin 2015’e gelindiğinde Türkiye'nin başını ağrıtmasına karşı çözüm odaklı neler yapılabilir üzerine bir çalışma yapıyoruz. Ne diasporanın o sert ve kırıcı üslubu, ne de öbür tarafın her şeyi inkâr eden bir üslubuna kapılmadan, orta yol, yani çözüm adına nerede durulabilir ve nasıl bir söylem ihtiyacı var? Kelimelendirme, süreçte yapılır. Şu an iki tarafı da dinliyoruz.

- "Soykırım" denmesi de ihtimaller arasında mı?

Şu an ne çıkar bilemiyorum. Biz olayın, tarihte ne olduğu kadar; nasıl algılanıyor, bu algının bir barış sürecine dönüşümü hangi yollarla olabilir boyutu üstüne de gayret ediyoruz.

 

‘Dink cinayetinde yargı, kamu personeli dahil tüm kanalları kullanmalıydı’

 

- Türkiye’de 1915 meselesinde en yapıcı konuşan isim, bu ayın 19’unda ölümünün 6. yılında anacağımız Hrant Dink olmuştu. Yapılan somut ihbar ve resmî istihbarat yazışmalarına rağmen göz göre göre öldürülmesinden sonra, AİHM’de Türkiye’nin mahkûmiyetine de neden olacak bir sonuçla, kamu yetkililerinin etkin soruşturulmaması sizde de rahatsızlık yarattı mı?

Bence, Hrant Dink cinayetinde ciddi bir kurgu vardı. Bunu ortaya çıkarmak için de hukukun tüm ihmal ve kasıtların takibini yapabilmesi gerekiyordu.

- Bu kamu personeli arasında, adı cemaatle anılan dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek de Yasin Hayal’in Dink cinayetinin planlanma aşamasında İstanbul’a geldiğini bir sene öncesinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne iletmesine rağmen ne tanık, ne de sanık olarak dinlendi. Akyürek de bu takibe dahil olması gereken isimlerden biri mi sizin için?

Yargı bütün kanalları kullanabilseydi, cinayete dair birçok bilgi alınabilirdi.

- Yani Dink cinayeti, sizin zaviyenizden de adaleti tesis edebilecek, bütün sorumluları ortaya çıkarabilecek şekilde aydınlatılamadı mı?

Bu menfur cinayetle ilgili araştırmalar maalesef derinleştirilemedi. Gerçek sebebini bilemiyorum. Bürokratik dayanışmanın engel olduğunu ifade edenler var. Ama zihinlerde ki kuşkular giderilmeli idi...

 

‘Güneydoğu’nun her il ve büyük ilçelerinde okulumuz var’ 

 

- Kürt meselesinde bugün çözüme dair atılan İmralı adımlarını siz nasıl izliyorsunuz?  

Kürt meselesinin hem siyasal boyutunu, hem güvenlik boyutunu hükümetin sorumlulukları olarak görüyoruz, ve tabiatıyla çağırdıkları zaman biz de fikirlerimizi paylaşıyoruz. Biz sivil toplum kuruluşu olarak Kürt meselesinin çözümü ile ilgili Erbil’de, İstanbul’da, Mardin’de değişik toplantılar yaptık ve entelektüel camianın duygu, düşüncelerini ilgi duyanlarla paylaştık.

Bunun dışında hizmet hareketinin Güneydoğu’da eğitim faaliyetleri ile halkın eğitim düzeyine katkıyı önemsiyoruz. Biliyoruz ki bir halkın fakirlik, cahillik ve iftirak (ayrılma, bölünme) gibi bu üç temel problemine çözüm üretemediğiniz sürece oradaki gözyaşlarını, kanı durduramazsınız.

- Güneydoğu’da kaç okulunuz var?

Güneydoğu’nun her ilinde ve büyük ilçelerinin tamamında okulların olduğunu biliyorum. Ancak hepsini görmedim. Ayrıca, dershaneler, ücretsiz etüt merkezleri var. Okul faaliyetlerinin orada da sahiplenilmesinden sonra Güneydoğu’da üniversiteye girme oranlarının ciddi oranda arttığını söylemek mümkün. Eğitim o coğrafyada en önemli mesele.

İkinci mevzu da, o coğrafyadaki gelir imkânlarının mutlak manada artırılması. Bu, PKK’nın suistimallerini de engelleyen bir yol açar. Hareket, yerelde işadamları derneklerinin kurulmasına öncülük ederek küçük esnafın bir araya gelme ve dışa açılma gibi ihtiyaçlarında rehberlik yaptığını biliyoruz.

 

‘Anadilde eğitim değil, yerel dilde de eğitim öneriyoruz’

 

- Birinci önceliği eğitime veren Gülen Cemaati’nin anadilde eğitim konusunda tavrı ne?

Hareketin yurt dışındaki okullarında hiçbir dilin üstün olmadığı dört dille eğitim yapıyoruz. Biz bunu öneriyoruz.: Yerel dil, bölgesel dil, İngilizce ve Türkçe.

Biz anayasa programını teklif ettiğimiz zaman da Kürtçenin yerel bir dil olarak öğretilmesinin önünde anayasal bir engelin olmaması gerektiği tezini teklif olarak uzlaşma komisyonuna sunmuştuk. Bu manada Güneydoğu’daki halkımızın istekleri doğrultusunda, o okullarda bu tarzda eğitime göre müfredatın düzenlenmesi olması gerekli olan bir şeydir. İstanbul’da da Kürtçe dili tercihli yapılabilir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın buna kapalı olmadığını düşünüyorum. Ama öncelikle Kürtçe dili eğitimini yapabilecek kadroların yetişmesi, altyapının hazırlanması gerekiyor. Ama siz şimdi kalkar “Biz matematiği Kürtçe verelim, şunu Kürtçe verelim” dediğinizde bu sefer Türkiye’de yapacağınız umumi imtihanlarda otomatik olarak o çocukları saf dışı bırakırsınız. Bu sefer başka bir ayrımcılık karşınıza çıkar.

- Hüseyin Gülerce, gazeteci kimliğiyle Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmüştü. Sizin Kürt meselesinin çözümünde diyalog kapsamında örneğin Öcalan’ın avukatlarıyla da görüşme girişiminiz olur mu?

Bir kere, Türkiye’de mazlum ve mağdur insanların kendi mazlumiyet ve mağduriyetlerinde seslerini duyurabilmek için en uzak durmaları gereken şeylerin başında kendilerinin zalim olmamaları gerektiği yer alır. Elini kana bulayan bir mazlum, en haklı davasında bile kendini ifade edemez, karşı tarafı ikna edemez. Meseleye sivil toplum açısından yaklaştığımızda da Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmemin bizim için bir mana ifade etmeyeceğini düşünüyorum. Bununla ilgili alınacak önlem ve kararları siyasal yapıyı ilgilendiriyor.

 

‘Savcının Fidan’ı neden çağırdığını bilmek en çok cemaatin faydasına olur’

 

- Yine de sizin şahsi fikrinizi sorsak; Sırrı Sakık’ın son dönemde “Helal olsun” dediği Hakan Fidan’ın Başbakan’ın talimatıyla Kürt meselesinde attığı adımların savcılık tarafından sorgulanıyor olması sizce normal miydi?

Bence, esas mesele şu: “O sorgulamanın gerçek sebebi nedir?” Bunu bilemediğimiz için yaratılan “hükümetin Kürt meselesini müzakeresine karşı bir operasyon” algısının doğru olduğunu düşünmüyorum. Hükümet, meseleyi çözme adına kendine ait sorumluluğun ve bilincin gereği adımlar atıyor. Bunun neticeleri ve yansımaları karşımıza çıkacak. Entelektüeller arasında bunu tasvip edenler de var, endişe ile bakanlar da. Ama hükümetin bir tarafta silahla karşımıza çıkanlara karşı güvenlik güçleriyle mücadele, öbür tarafta kanın durmasını sağlamaya matufen barış yoluyla adım atma kararlılığı değerli. Ümit ederiz ki, bundan hayırlı bir sonuç çıkacaktır. Bu kanın durmasını herkes istiyor.

- Söylediklerinizden şu dileği çıkarmak sanıyoruz yanlış olmayacak; "Savcının Hakan Fidan'ı ifade vermeye çağırma gerekçesi keşke ortaya çıksaydı.”

Bu sebep açıklanmayınca olanlar hizmet üzerine yıkılmaya kalkışıldı. Neticede savcının yaptığı, gerekçeleri itibariyle doğruysa hukuken iş devam eder, yanlışsa da hukuken sorgulanır. Hakikaten devlet sırrı kapsamına giren bir bilgi varsa bilemeyiz, ama sebebin açıklanması, sanıyorum ki, en çok hizmetin faydasına olacaktır. Çünkü açıklanırsa üstü kapalı yorumlar bu vesileyle bertaraf edilir.

- Sizce Savcı Sadrettin Sarıkaya'nın davadan alınması hukuken yanlış yaptığının doğrulaması mı, yoksa hakkaniyetsizlik miydi?

Bunu bilemiyorum. Hüküm verme noktasında değiliz, elde delil olması lazım.

 

‘KCK taramalarında haksızlığa uğrayanlar olabilir, ama elimde belge yok’

 

- KCK davaları için bir parantez açsak; siz burada haksızlıklar yapıldığını düşünüyor musunuz?

Hayır. 

- Büşra Ersanlı, T24’ten Sibel Yerdeniz’e verdiği söyleşide “Hüseyin Gülerce’nin kendisini aradığını ve ‘Siz bizi zor günlerimizde desteklediniz, biz sizi desteklemedik, özrümü kabul edin’ dediğini” aktarmıştı. Ayrışıyor musunuz?

KCK operasyonlarının dayandığı mesnet doğrudur, ama bazıları o taramalar içerinde haksızlığa uğramış olabilir; ama bunu demek için de elimde belgeler olması lazım, dolayısıyla bilemiyorum. Büşra Ersanlı, bizim faaliyetlerimize uzun zaman yer almış bir insandır. Hapisteyken de arkadaşlarımız ziyaret etti.

- Kim ziyaret etti Büşra Hanım'ı?

Erkam Bey.

- Başka cezaevi ziyaretleriniz de oldu mu?

Hayır.

- Zamanı tasarruflu kullanma adına hızlıca okuyucular için özetleyelim; MİT krizi, Ahmet Şık’ın tutuklanması gibi davaların ardından Gülen cemaatine yöneltilen emniyet, yargı gibi temel kurumlarda kadrolaşma iddialarına şu çizgide yanıt veriyorsunuz:

"Biz hizmet mensuplarını kamuda çalışmaları için de teşvik ederiz. Bu ülkenin her evladı gibi bu kişilerin de devlet kurumlarında çalışmalarından daha tabii ne olabilir? Ancak kadrolaşma bir suçtur. Ve bu durumda kim olursa olsun, hak dışına çıktıklarında hukuken sorgulanmadır."

Ancak bu açıklamalarınıza itibar eden bazı isimlerin aklını şu soru karıştırmaya devam ediyor: "Peki, kilit davalardaki yanlışlıklar neden Gülen cemaatinin medya organlarında savunuluyor?"

Hiçbir yayında kadro endeksli bir  müdafaa olmadı. Yayınlarda tamamen konu endeksli yaklaşımlar oldu.

 

‘Zaman gazetesinin duruşu net’

 

- Kastımız yayınlarda kadrolaşmanın savunulması değil; KCK, Ergenekon, Balyoz gibi davalardaki bazı maddi hataların yayınlarda es geçilmesi ve tek taraflı tutum. Örneğin, sizin ihtiyatlı üslubunuzla Zaman gazetesinin bu gündem maddelerindeki “ısrarlı” yayınları ne kadar uyuşuyor?

Sadece Zaman veya Samanyolu’nda değil; tüm medya bu davalarda ikiye bölündü. Örneğin, KCK’yı bir kısım dağın siyasallaşması sürecinde bir ara devre olarak yorumlarken, Zaman dahil öbür kısım "Bunlar terörün şehir yapılanmalarıdır" dedi ki Başbakan’ın durduğu nokta da buydu. Dolayısıyla Zaman'ın bu konuda durduğu nokta dediklerimle çatışan bir yerde durmuyor. Zaman'ın aldığı yer, "KCK, dağın şehir yapılanmasıdır. Bu noktada yapılan operasyonlar isabetli operasyonlardır" oldu. Zaman, bu pozisyonu kadroların hatırına sergilemedi. Zaman’ın çizgisi ülkenin demokratikleşmesinde yatar; vesayet, terör ve şiddete prim vermemek konusunda net bir duruşu vardır. Bu bir tercihtir.

- Bu tercihin şöyle sonuçları da oldu; özel yetkili mahkemelerde (ÖYM) değişikliklere gidilirken "darbeciler çıkacak, intikam alacaklar" duruşu, Ergenekon davasında İlhan Selçuk'un ses kayıtlarının fuzuli detaylarının verilmesi, Pınar Doğan ve Dani Rodrik'in Balyoz davasına ilişkin Zaman gazetesinden derlediği bazı problemli haberler serisi... Zaman'ın bahsettiğiniz net politik duruşu, gazeteciliğe dair soru işaretlerini de beraberinde getirmiyor mu?

Türkiye'de Ergenekon bir hayal ürünü diyen de bir zihniyet var. Burada da azımsanmayacak bir kadro var. Zaman burada Ergenekon'a “faso fiso” diyen zihniyete karşılık bir meselenin altını çiziyor. Bu da taraftarlıkla değil, ortadaki deliller ortaya koyularak yapılıyor. Ben Samanyolu haber merkezindeki arkadaşlarla konuştuğum zaman "Ergenekon'la ilgili haberleriniz dikkat çekiyor, 'ısrarcı' bulunuyor" deyince, bir cümle söylediler: "Biz sadece savcının ortaya koyduğu delilleri ortaya koyuyoruz. Başka hiçbir ilavemiz yok."

- Tam da bu noktada karşı taraftan size şu yanıt gelse; “Masumiyet karinesi yürürlükteyken, haberlerde sanıkların veya avukatlarının sözlerine yer vermeden sadece savcının iddianamesinin okumak mı doğru olan?”

Şuna hiç dikkat ettiniz mi; gazete ve televizyonlarda haberler verilirken "İddianamede iddia ediliyor" denmesine çok titizlik gösteriliyor. Çünkü birileri iddianamedeki iddiaları görmezden gelirken, Zaman o iddianameyi paylaşıyor. Bunu paylaşmak kadar meşru ve makul bir şey yokken buna "tamamen düzmece" diyenler neden sorgulanmıyor?

- Elbette bu önemli, ancak bu sorgulamayı Ergenekon davasını yok hükmünde değerlendiren kişilerle söyleştiğimizde yapıyoruz. Ancak burada GYV’nin başkanı olarak sizinle sorgulamak istediğimiz, Zaman'ın sunmaktan öte savunmaya geçen yayın çizgisinin ne derece gazeteciliğe tekabül ettiği?

Haberlerde iddianamede olmayan bir şey verildiyse, abartıldıysa işte bu sorgulanabilir.

 

'Garip olan hareketten güncel olaylarda tek tip görüş beklemek’

 

- Cengiz Çandar, yaptığımız söyleşide, “Gülen cemaatinin güvenlik ve yargıda güçlü olduğuna dair birtakım belirtiler var, ancak buralarda çok tehlikeli gördüğüm davranışları yapanlarla benim tanıdığım cemaatten kişiler onlara benzemiyor. Yine de cemaatin yayın organlarında bunları savunan tavırlar görüyorum” demiş ve “iki Gülen cemaati” okuması yaptığını söylemişti. Bu soruya sizin vereceğiniz cevap ne, kaç tane Gülen cemaati var?

Öncelikle şunu söyleyelim; hizmet hareketinin ilke ve değerleri bellidir. Buna gönül verenler vardır. Hareketin bunun dışında farklı bir mecra olduğunu iddia edenlerin buna dair ortaya koyacakları herhangi bir isnat yok, olamaz.

Hizmet uluslararası alanda faaliyet gösteren bir harekettir. Bu kadar geniş bir hareket günlük olaylarda tek mantıkla, tek düşünceyle hareket edebilir mi? Herkes kendi hür iradesiyle olay ve hadiselere farklı yaklaşıp, değerlendirebilir. Bu hareketin çoğulculuğudur. Eğer siz hareketteki herkesi tek tip insan formatına koyarsanız, hareketin 150 ülkedeki renkli yapısını görmezden gelirsiniz. Asıl garip olan, hareketten niye tek perspektiften bakış beklendiği. Hizmete gönül verip çalışan insanların bazı siyasal konularda farklı düşünmeleri çok normaldir.

- Mesela hangi konularda farklılaşıyorsunuz?

Başkanlık meselesi. Hizmetin başkanlık sistemine karşı duruşu tek olabilir mi?

- Sizce cemaat içindeki başkanlık sistemi gibi konularda farklı yaklaşım yeterince dışa vuruluyor mu?

Olayına göre değişiyor. Hareketin içinde farklı düşünce vardır, ama bazılarının ifade etme imkânı varken bazılarının yoktur. Vakfın yönetim kurulunda da, gazetenin yayın kurulunda da istişarede çok farklı düşünceler dile getirilir. Hareketten tek tip bakış bekleyenlerin hareketi anlamadığını düşünüyorum.

- Cemaat içindeki çok seslilik sizce kamuoyuna yansıyor mu?

Farklı düşünceleri duyunca da "Hangi Gülen cemaati" diyorsunuz! İlkeler ve değerler birdir, ama bir tarafta sizin, bir tarafta gazetenin, bir tarafta da televizyonun bakışı siyaset gibi akan hadiselerde farklı olabilir. 

- Zaman'ın genel yayın yönetmenliği koltuğunda Ekrem Dumanlı yerine siz oturuyor olsaydınız farklı bir Zaman görebilir miydik?

Kişilerin istişare ettiği heyette farklı düşünceler olabilir. Ama neticede Zaman hiçbir zaman antidemokratik bir çizgide olmayacaktır. Bu net.

- İki alıntıyla girizgâh yapacağız; geçtiğimiz günlerde Habertürk'teki köşesinde “Soner Yalçın’ın yüzüne bakabilecek durumda değilim” diye yazan Serdar Turgut, “Bunca zamandır daima gerekçelerimi belirterek desteklediğim oluşumun Türkiye'deki bazı haksızlıkların temelinde olması ihtimali içimi kemiriyor. (...) Ortada hala kanıt yok ama Türkiye'deki bazı haksızlıkların temelinde cemaatin olduğu şüphesi toplumun her kesiminde var" derken Nur cemaati çevresinde yetişen ODTÜ öğretim üyesi Prof. Yasin Ceylan da şu görüşü dile getiriyor:

"Gülen cemaatinin kamusal alandaki güç mücadelesi İslam’a zarar veriyor. (...) Cemaatin faaliyet biçimini, İslam anlayışını beğenmeyen birçok dindar var."

Bu değerlendirmeleri cemaate alerjik insanlardan değil de, cemaate yakın insanlardan duymak içeride muhasebeye neden oluyor mu?

Hizmeti yakından tanımayan, eserlerini görmeyen ve kaynaklarını okumayan kişilerin, hariçte oluşan algı etkisiyle veya farklı yaklaşımlarıyla değerlendirmeleri normal. Konuşanlar delil diye hep “Ama algı böyle” diyorlar. Peki algı ne kadar doğruyu ifade ediyor. Bir örnekle anlatacağım; Fenerbahçe olayı patladığı zaman bütün medya "Hareket Fenerbahçe'yi ele geçirmek istiyor" dedi. O zaman da bana gazeteciler sordu; "Efendim, Fenerbahçe'yi ele geçirmek mi istiyorsunuz, toplumda böyle bir algı var." Ama bu algıya nereden sahip belli değil. Muhtemelen kendi çevresindeki insanlar böyle konuşuyor, ama benim çevremdeki hareketi tanıyan herkes de “Bunda hareketin işi yok” dedi.

"Kamuoyu öyle düşünüyor" diyenler acaba Aziz Yıldırım, bir önceki genel kurulda 5 bin 127 oy alırken, "Cemaat Fenerbahçe'yi ele geçirecek" dendikten sonraki seçimde rekor düzeyde (5 bin 269) oy almasının muhasebesini yaptı mı? Bu ülkede insanların fısıltıları araştırmadan söylenenlere inanma zaafını görüyoruz. Bu çok tehlikeli.

 

‘Aziz Yıldırım, Fethullah Gülen’i aradı’ 

 

- Fatih Altaylı, bir iddia olarak Aziz Yıldırım’ın Gülen'i aradığını yazdı. Bu bilgiyi teyit ettirebildiniz mi, doğru mu?

Evet.

- Peki Gülen cemaati, Fenerbahçe taraftarıyla nasıl barışacak?

Taraftar şunu düşünmeyecek mi; “Biz nasıl böyle düşündürüldük?” Milyonlarca taraftar, aslı astarı olmayan bir işle alakalı olarak günlerce aleyhte sözler söylediler.

- Fenerbahçe taraftarlarına aslında siz mi kırgınsınız?

Kırgınız demiyorum, ama taraftarlar şunu düşünmeli: "Böyle yanlış bir söyleme bizi kim itti?"

 

‘Türkiye normalleşme sürecini tamamlamadı’

 

- Bu noktada sizler de "Kendimizi daha iyi anlatmalıyız" diyor musunuz?

Tabii ki. Hizmetesorulanlar.org sitesi tamamen bununla ilgili. Ayrıca, bu projeye ses kaydı da ekleyeceğiz, görüntü de. Merak edilen soruların cevaplarını her biçimde yayımlayacağız. Ama unutmamak lazım ki Türkiye'de dezenformasyon kaynakları, toplumu manipüle eden gazete ve gazeteciler hala var. Türkiye hala normalleşme sürecini tamamlamış bir toplum değil.

- Bu durumda açıklamalarınıza itibar eden ve size karşı özenli bir dil kullanmaya çalışan Serdar Turgut ile Cengiz Çandar da harekete karşı manipüle edilenler arasına mı giriyor?

Öyle bir şey diyemem. Bir kanaat izhar ediyorlar. Geçmişteki değişik kanaat izharları gibi. Ama bana göre yaklaşım doğru değil. Ben hizmetin iradi ve bilinçli olarak hiç kimseye haksızlık yapacağını düşünmem. Hizmet hiç bir gayri meşruluğun içinde de, komploların aracısı da olamaz. Ancak her zaman ifade ettiğim gibi bireyler, yanlışlar yapabilir ve bu yanlışları da müdafaa etmem mümkün olmadığı gibi hizmete mal edilmesi de söz konusu değildir.

 

‘Ahmet Şık’la söyleşi yapalım, gelsin sorularını sorsun’

 

- Ahmet Şık, Hilmi Hacaloğlu'nu programında cemaatin kendisiyle temas kurduğunu, ancak bu görüşmenin olmadığını, ardından GYV'nin üst düzey bir yöneticisinin kendisine "Fethullah Gülen'in tutuklanmasına üzüldüğünü" ilettiğini söyledi. Gülen'in söylediklerinden Şık'ın gadre uğradığını düşündüğünü çıkarmak ne kadar yanlış?

Cemal Uşak (GYV Başkan Yardımcısı), Ahmet Şık ile bir konferansta karşılaştığını söyledi. Orada konuştuklarından haberim var. Hocaefendi'nin mağduriyet ve mazlumiyetlere taraf olan bir yaklaşımı olduğunu hepimiz biliyoruz. Hayatını adalet ve iyilik adına harcamış olan bir insanın haksız yere mağduriyete uğramış bir insana duyarlılık göstermemesi mümkün değil. Zaten twitter’dan da mealen “Her ne kadar yaşadıklarını bize izafe ediyorsa da, yazdığı yazıdan dolayı içeriye alınmışsa üzülürüm” dedi.

Yargı bile nihai kararını vermemişken, bütün faturayı Gülen ve arkadaşlarına kesmek ne kadar ahlakî, sorgulanmalı. Kendisinin ihtimaller perspektifinde yargılanmasından şikâyet eden Sayın Şık, hareketle ilgili sağda solda söylediklerini araştırma ihtiyacı hissetti mi? Burada hareket üzerine araştırma yapan insanlar var. Bir gün gelip de buradaki kişilerle bu konuları neden sormadı? Neden “Bilgimi check etsem" demedi?

- Şık’ın topyekûn Gülen cemaatine değil, “cemaat içinde bir çeteleşme” iddialarına işaret ettiğini ve elindeki bilgileri cemaat mensubu emniyet personeline de sorduğunu kitabında not ettiğini hatırlatalım. Ve soralım, siz, Ahmet Şık'la yayımlanmak üzere bir söyleşi yapar mısınız?

Tabii ki. Sorularını sorsun. Neticede burada hareketi anlamak isteyen insanlara sunulmak üzere bir zemin var.

 

‘Birçok meseleyi cemaate izafe etmeye çalışan çeteler var’

 

- Peki, Gülen'i üzen başka tutuklanan isimler de var mı?

Biliyorsunuz, Cüppeli Ahmet Hoca'ya kitap imzaladı. Aziz Yıldırım'la içeride bulunduğu süreçte onun da "Acaba beni harekete mensup insanlar mı içeri aldı" mevzuu içini kemirmiş. Bir Cübbeli, bir Aziz Yıldırım buna nasıl inandırılabilir? Bence, evet, değişik çeteler var; hareketle hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen, birçok meseleyi cemaate izafe etmeye çalışan çeteler var. Bu çeteler hareketin içindeki çeteler değil; harekete karşı ciddi husumeti olan çeteler.    

- Sizce kim bu çeteler? Ergenekoncular mu?

Ergenekoncu da olur, başka "cular" da. Adı, markası hiç önemli değil.

- Kimler olduklarını araştırıyor musunuz?

Neyi araştıracağız? Bunu yapacak olanlar yine yargı, yine emniyet. Biz sadece toplumsal hayattaki yansımalarını görüyoruz.

- Cemaatin bu kadar zan altında tutulduğu bir dönemde sizin "Acaba kim" yoklaması yapmamanız çoğu akla yatmayacaktır.

Neden öyle diyorsunuz? Biliyoruz ki bazı işler fısıltı yoluyla hazırlanır. Bu ülkede psikolojik harekâtlarla toplum darbelere hazırlandı, manipüle edildi. İktidardaki partiler bunları bulabildiler mi, bunlara karşı at sürebildiler mi? Biz ne yapabiliriz ki? En fazla daha fazla aydınlatma, olanı ortaya koyma, ilişkilerimizle doğru bilginin akmasını sağlamak. Bunun dışında ne yapabiliriz?

 

Fethullah Gülen Türkiye’de hala darbe olabileceğini düşünüyor mu?

 

- Darbe deyince aklımıza düştü; Fethullah Gülen’in Erdoğan'ın "Geri dön" çağrısına "Türkiye emin, güvenlikli bir yer değil” sözlerini içeren bir cevap vermesi ardından Murat Belge ve Tarhan Erdem başka bağlamlarda Türkiye’de hala darbe olabileceğini söyledi. Gülen de Türkiye'de hâlâ bir darbe olabileceğini düşünüyor mu?

Hocaefendi, Türkiye'ye davet için yaptığı değerlendirmede sırasıyla bütün yaşadığı darbeleri ifade ederken "Hiçbir zaman şahsım adıma endişe duymadım" dedikten sonra, yüzde bir ihtimalle bile olsa hem hizmetler, hem de idareyi zor durumda bırakacak bir duruma razı olamayacağını ve bu endişelerin bertaraf olması durumunda da yine arkadaşlarıyla istişaresine bağlı olarak gelebileceğine değiniyor.

Endişe kavramıyla ve yüzde birlik bir ihtimalle bile olsa sıkıntıya vesile olmak istemediği vurgusunun önemli olduğunu düşünüyorum.

- “Türkiye’de artık darbe olmaz” rehavetinin yeni anayasa sürecinde motivasyonu düşürdüğü kanaatine katılıyor musunuz?

Türkiye’de darbeler üzerine gidilmesi adına ciddi adımların atıldığı ve sorgulanmaları noktasında da önemli mesafeler alındığı ortada. Belki bu çalışmalar hepimizde "Artık darbe olmaz. Yeterli dersler alınmıştır" gibi bir kanaate da sebep olmuş olabilir. Ancak hala darbe anayasasını değiştiremediğimiz ve onunla yönetildiğimiz unutulmamalı... Yeni anayasa adına başlatılan seferberliğin hız kesmesi endişe verici bir durum.

Son on yılda kazanılan mesafelerin anayasal garanti altına alınmadığı sürece, iktidara bağlı iyileşmelere rağmen çok zaman kaybedildiğinin örneklerini çok yaşadık. Bu yönden tarihin tekerrür etmemesi önemlidir ve bir yönüyle de yeni bir anayasaya bağlıdır...

 

‘Gülen sonrasında fertlerde çürüme olursa halk desteğini çeker’

 

- Hizmetesorulanlar.org'da Gülen'in vasiyetini yenilediği de yazıldı. Gülen'in kendisinden sonrası için cemaate bir telkini var mı?

Yok. Gülen kendisinden sonrası için şunu söylüyor; “Hareket şahıslara bina edilmez, kendine ait ilke ve prensipleri içerisinde yürür, gider. Ben milletimin bana verdiği krediyi, milletime dair projelerde kullandım.”  

- Bu cümleleri, "Gündelik meselelere dair farklı düşüncülerimiz var" sözünüzle birlikte okuduğumuzda çıkan soru şu; Gülen sonrasında cemaatin geleceğinde pusulayı kaybetme riski var mı?

Hocaefendi’nin asrımıza dair yorumları, değer ve prensipler açısından söyledikleri bizim için çok değerli. Ve tüm bunlar kayıt altına alındı. Gülen de zaman zaman şunu söyler: "Ben söyleyebileceğim çoğu şeyi söyledim, hatta defalarca tekrar ettim." Dolayısıyla, bugün Hocaefendi'nin ortaya koyduğu duygu ve düşünceler kayıtta ve kitaplardadır. Zaten hizmet sadece fikir olarak değil, aksiyon olarak da belli bir seviyeye ulaşmıştır. Ben diyorum ki, fertlerde çürüme olmadığı müddetçe bu hareket insanlığa hizmetine devam eder.

- Çürüme ihtimalini es geçmiyorsunuz? 

Tabii ki. Fertler çürürse, hedef ve anlayışlarda kayıplar yaşanır ve halkın güveni kaybolur ve desteğini çeker.      

- Peki, sizce fertlerde çürümeye ne yol açabilir?

Bu hareket ilk dönemden bugüne gelinceye kadar gönüllülerle ve onların fedakarlıklarıyla vücut buldu. Her bir insanın kendi güç ve imkanı nispetinde katkısı esastır. Cürüme, fedakarlığın yerini, yolsuzluk anlayışı, diğergamlığın yerini; bencillik Allah rızasının yerini de dünyevi hazlar ve hevesler aldığında gerçekleşir.

- Söyleşiyi sonlandırmadan soralım; Şubat ayında ABD'ye giden Erdoğan ile Gülen'in görüşme ihtimali var mı?

Bilmiyorum.

- Her partiye aynı mesafede durma prensibini vurgulayan Fethullah Gülen’in cenazesine katılamadığı için üzüntü duyduğu iki isimden biri Bülent Ecevit’ti. Gülen’in Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesi planlar dahilinde mi?

Hocaefendi’nin böyle bir düşüncesinin olup olmadığını bilmiyorum. Ancak biz vakıf olarak görüştük. Programlarımıza davet ettiğimiz bütün siyasi partiler gibi CHP’den de vekil ve yetkili zevat iştirak ediyor. Ve bütün siyasilerimize de teşekkür ediyorum.