Gündem

“Güvendeyim” demenin ağırlığı

Güvenlik durumu aplikasyonundaki liste hızla uzuyor: “güvendeyim”, “güvendeyim”, “güvendeyim”. Ama değiliz işte...

11 Aralık 2016 23:04

Aslı Tunç*

O lanetli cumartesi gecesinde yine pek çok insan, sevdiklerinden haber almak için sosyal medyadaki bilgi çöplüğünü deşiyor. İstanbul’un tam orta yerinde, herkesin yaşamına dokunan bir bölgedeki dev patlama, bildiğimiz ancak alışmamak için direndiğimiz o travmayı geri getiriveriyor. Korkuyoruz. Düpedüz korkuyoruz; ölmekten daha çok gözü dönmüş bir nefrete sevdiklerimizi yitirmekten. Sosyal medyayı kılpayı o mekândan geçmiş insanların öyküleri dolduruyor: “Daha 10 dakika önce sarı dolmuşla oradan geçtim”, “maçtaydım, biraz önce oradan ayrıldım”, “benzin aldığım için oyalandım, yoksa tam oradan geçecektim” ve daha niceleri. Ölümcül rastlantılar ölçülüp biçiliyor, yaşamın anlamsızlığı, teröre karşı öfke mesajlarına karışıveriyor.
 
Ana akım medya Anayasa paketinin ve gelmekte olan Başkanlık sisteminin coşkusunda. Ertesi günkü yandaş gazeteler(!) çarşaf çarşaf “Hayırlı Olsun!” “Tarihî Adım”, “Milletin Anayasası” manşetleriyle çıkıyor. Kendilerini “gazeteci” diye adlandıran bu insanların vicdanlarını nasıl sıfırladıklarını görüyoruz böylece. Televizyon ekranları 38 şehit, 166 yaralı olduğunun bilgisini geçiyor. Düzinelerle ölüyoruz, geri kalanlarımız sevdiklerinin güvende olup olmadığını Facebook’tan arıyor. Güvenlik durumu aplikasyonundaki liste hızla uzuyor: “güvendeyim”, “güvendeyim”, “güvendeyim”. Ama değiliz işte.
 
Kıyısındayız ölümün. Rastlantıların incecik ipleri sayesinde tutunuyoruz hayata. Oysa sosyal medyanın algoritmaları bizim ruh hâlimizi anlamaktan çok uzak. Patlamanın hemen ardından beklenen yayın yasağı geliyor. Bu uygulamaya kimse şaşırmıyor artık. Böylece terör uzmanları televizyon ekranlarında sonsuz saçmalama haklarını kullanabilirler fütursuzca.


 
Haber alma hakkımız elimizden alınmışken biz her terör olayının ardından sevdiklerimizin izlerini umutsuzca sosyal medyada arayıp duruyoruz. Sıradan masum insanları birbirine bağlayan dijital platformların terörizmle karnesi pek parlak değil aslında. Terör örgütlerinin sosyal medya üzerinden eleman devşirdikleri ve bu ekosistemde cirit attıkları artık bilinen bir gerçek. Sosyal medya şirketleri bu durumla yeterince baş edemediği için yıllardır eleştiriliyor.
 
Cumartesi gecesi yaşanan patlamadan birkaç gün önce dört teknoloji devi Facebook, Microsoft, Twitter ve YouTube “İnternette terör propagandasını engelleme” kampanyası başlattığını açıkladı. Bu dört şirket İnternette yayılan ve “terör propagandası” olarak kabul edilen içerikleri engellemek adına ortak hareket edeceklerini kamuoyuna duyurdular.
 
Söz konusu projeye göre dijital parmak izlerinden oluşan bir veri tabanı kullanılarak, “terör propagandası” içerikli videolar ve görüntüler anında tespit edilebilecek ve şirketlerin bunları internetten kaldırması kolaylaştırılacak. Bu uygulamayı daha önce Microsoft çocuk pornografisini İnternetten kaldırmak için kullanmıştı. 2017 bu projenin devreye sokulacağı bir yıl olacak anlaşılan.
 
Ancak bizler bu coğrafyada sosyal medyayı uzun süre sevdiklerimiz sağ mı, güvende mi diye araştırmak için kullanacağız gibi görünüyor. Tıpkı patlamada yitip giden 21 yaşındaki Tıp öğrencisi Berkay’ın ailesinin sosyal medyada tüm gece oğullarının fotoğraflarını paylaşması gibi. Oğullarından haber alamayınca ailenin feryatları sosyal medyada yankılandı durdu tüm gece. Sosyal medya bir yandan teröristlerin şeytanca amaçları için ustaca kullandığı, bir yandan şirketlerin aynı platformda onların peşine düştüğü, bir yandan da ölüme teğet geçen yaşamların buluştuğu şizofren bir ortam olarak kalacak.
 

Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.