Ekonomi

Güngör Uras'ın Ayşe Hanım teyzesi

Yıllardır ortalıkta bir Ayşe Hanım Teyze adı dolaşıyor. Hatta TBMM müzakerelerinde bile Ayşe Hanım Teyze’den söz ediliyor.

14 Aralık 2008 02:00

Halkın sorunları gündeme geldiğinde, çok kişi Ayşe Hanım Teyze’nin sorunlarından söz ederek örnek veriyor. Ayşe Teyze halk temsilcisi oldu.

Kamuoyu 25 yıldır Ayşe Hanım Teyze’yi tanıyor, izliyor. Ayşe Hanım Teyze, Milliyet yazarı Güngör Uras’ın yazılarında halkın soru ve sorunlarını irdelerken yarattığı, memleket meselelerini düşünen, duyarlı, sevimli ve en önemlisi yatırımcı bir teyze. Halktan biri. Bir miktar tasarrufu var. Vurgun veya rant peşinde değil. Birikiminin erimemesini, mümkünse biraz da kazandırmasını istiyor.
Ekonomide bir gelişme ortaya çıktığında, şimdi ne yapması gerektiğini hemen Güngör Uras’a soruyor. Uras, Ayşe Teyze’yi yanıtlarken, milyonlarca kişinin kafasındaki sorulara da yanıt vermiş oluyor.

Milliyet gazetesinden İbrahim Ekinci, Güngör Uras’la bu ünlü teyzesinin hikayesini konuştu:

Kim bu Ayşe Hanım Teyze?

1982 yılında Güneş gazetesinin ekonomi bölümü sorumlusu Necati Doğru’ydu. O yıllar halkımız ekonomide olan bitenle bugünlerdeki kadar ilgilenmezdi. Neyin ne olduğu pek bilinmezdi. Necati Doğru’nun teşviki ile ben “Olaylarla Alaylar” isimli bir köşe hazırladım.
Önce karikatürist (Rahmetli) Mıstık’ın, daha sonra (şimdilerde Milliyet’te birlikte çalıştığımız) Haslet’in çizimleriyle ekonomide güncel olayları basitleştirerek, mizaha büründürerek yazmaya başladım. İlgi gördü. Necati Doğru, Güneş’ten ayrılıncaya kadar devam etti.
Olaylarla Alaylar’da ekonomiyi sorgulayan yaşlı kadın Zehra Hanım Teyze idi. Zehra, benim annemin adıydı.

Konuları Zehra Hanım’a sorgulatmak daha mı iyi bir teknik oldu?

Ben ekonomi yazıyorum. Yazılarım bilgi vermeyi, haber vermeyi amaçlıyor. Her yazımdan okuyucularımın bir şeyler alabilmesini isterim. Yazıda ‘İşte bunlar bilgi, haber alın yararlanın’ demek çözüm değil. Okuyucu yazıyla verilmek istenilen bilgiyi, haberi anlayabilmeli, hazmedebilmeli. Yazıda en orijinal, en yararlı bilgi ve haber varsa bile, eğer anlaşılabilir biçimde ifade edilmemişse okuyucu yararlanamıyor.
Ben kendim için yararlı gördüğüm, ilgimi çeken, araştırarak öğrendiğim, derlediğim bilgileri ve haberleri yazıya dökmeye çalışıyorum. Emek verdiğim, önemine inandığım bu bilgi ve haberlerin de her düzeyde okuyucum tarafından okunması için onları kolay okunabilir hale getirmeye çalışıyorum.
Benim yazılarımdaki bilgiler, haberler başka yazılarda da yer alabiliyor. Benim yazılarımın farkı, basitliği, kolay okunabilirliği.
Her kesimi ilgilendiren bilgi ve haberler üzerinde durulması. Başkalarının önem vermediği, basit gördüğü konuların, saf ve bakir Anadolu halkının sorunlarının işlenmesi.

Farklı bir aş pişirmek istiyorsunuz da okuyucunun ilgisini nasıl izleyebiliyorsunuz?

Yazılarımı okuyan bir büyüğüm beni uyarmıştı. Demişti ki, “Eğer yazdıklarını okuyanlar, o yazıdan bir şeyler alabiliyorlarsa, o yazıya gönderme yaparak okuduklarını öğrendiklerini başkalarına aktarırlar. Okuyucular o yazıdan ne kadar söz ederse o yazı o kadar başarılı demektir.”
Ben bu uyarıyı hiç unutmadım. Okuyucu bilmediği, merak ettiği şeyleri okuyor. Eğer yazı, bu bilgi ve haberleri anlaşılabilir, okuyucuyu zorlamayacak biçimde verebiliyorsa ilgi uyandırabiliyor.

Zehra Hanım, daha sonra nasıl Ayşe Hanım oldu?

Annem vefat edince, Zehra Hanım Teyze anlatımını Ayşe Hanım Teyze’ye dönüştürdüm.

Ayşe Hanım’dan önceki Zehra Hanım madem ki gerçek kişi, onu biraz anlatır mısınız?
Annem 1909’da Kabataş’da doğmuş. Babası Osmanlı Subayı. Annem küçüklüğünde cumaları Yıldız Camii’e gelen padişahı selamlamaya gider, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırmış.
Ama Milli Mücadele’de büyükbabam Anadolu’ya geçince onlar da arkasından gitmiş. Milli Mücadele’yi, Mustafa Kemal devrimlerini yaşamış. Harf inkilabında eski Türkçe’den yeni Türkçe’ye geçmiş. Padişahım çok yaşayı unutmuş, Mustafa Kemal Paşa’ya alkış tutmuş. Cumhuriyet devrimlerine sahip çıkmış.
Sadece annem değil, annesi de başlarını açmışlar. Babamla evlendikten sonra Halkevleri kadın kollarında çalışmış. Cumhuriyet Baloları’na katılarak dans etmiş. Yaşlılığında beş vakit namazı kaçırmazdı ama, namaz dışında başını hiç örtmezdi.
Bizim evde TV yokken ajans dinlenir, mutlaka 2 gazete okunurdu. TV döneminde haber bültenleri izlenmeye, çok sayıda gazete okunmaya başlandı. Annem gazeteleri benden önce okur, ilginç konularda beni uyarır, anlayamadıklarını basitleştirerek anlatmamı isterdi.
İşte önemli konuları önce okuyup anladıktan sonra basit olarak anlatma alışkanlığını böyle edindim.

Ayşe Hanım Teyze nasıl bir Türk kadını?

Zehra Hanım’dan görevi devralan Ayşe Hanım Teyzem, 60 yaşın üzerinde, okuması yazması olan, eşini kaybetmiş bir Türk kadını. Kuran okuyor, namaz kılıyor ama bunları gösteriş için değil, kendi için yapıyor. Atatürk’ü seviyor. Devrimlere yürekten bağlı. Eskiden İnönücü, Ecevitçi idi... Sonraları CHP’den ümidi kesti. ‘Ülkeyi geriye götürmeyecek, iş ve aş için çalışacak partiyi desteklerim’ diyor. Türbanın ve çarşafın politikacılar tarafından istismarına kızıyor.

Ekonomik durumu nasıl ?

Ayşe Hanım Teyzem kocasından emekli maaşı alıyor. Devletin sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanıyor. İstanbul’da eski bir mahallede, eskiden yapılmış üç katlı bir eve sahip. Evin alt katındaki dükkanı bir bakkala kiraya vermiş. İki katında oturuyor.
Kızı evli. Damadı özel sektörde çalışıyor. Geliri emekli maaşı ve dükkan kirası. Üç beş kuruş ölüm kalım parası var.
Her gün 2 gazete alır. Politikayı ve ekonomiyi izler. TV kanallarında haberleri kaçırmaz. İlgi alanı geniştir. Anlamadığını, anlamadan duramaz. Şeytan tüyü vardır. Mahallede herkes onu sever. Derdi ve sorusu olan ona koşar.

Yazılarınızda Ayşe Hanım ile birlikte başka isimlerden de söz edersiniz...

Ayşe Hanım Teyzem’den sonra en fazla emekli Ali Rıza Bey Amcam ilgi görüyor. İşçi Memed, bakkal Coşkun, şoför Rauf Baba, çiftçi Recep ve sekreter Sema pek ilgi görmedi.

Bir de ‘Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu’ var.

O benim işte!.. Besim Hoca (Prof. Dr. Besim Üstünel) takılır, ‘Kazık yiye yiye, senin saflığın falan kalmadı’ der ama ben kendimi her zaman kazık yemeye hazır ‘saf ve bakir Anadolu çocuğu’ olarak görürüm. Anadolu kültürüyle yetişenler, ne kadar kazık yeseler de saflıktan kurtulamıyor.
Saf ve bakir Anadolu çocuklarının bir de kendi kendilerini avutmak için sık sık sarıldıkları özürleri vardır “Burası Türkiye abicim” derler. Sonra da eklerler “Burada olmaz, olmaz.”
Her şeye hazır olacaksın. Sonra da tevekkülle, ‘Her ne ki olmuştur, vardır onda bir hayır... Her ne ki olmamıştır, vardır onda bir hayır” diyerek kaderlerine razı olurlar. Büyük Türk Büyükleri’ne hürmetleri bâkidir.

Ayşe Hanım Teyze anlatımının tek özelliği basitliği mi?

Basitlik demeyelim de anlaşılabilirlik diyelim. Belli bir eğitim düzeyinde olanların bile her konuda bilgi sahibi olmalarına imkân yoktur. İnsanlar dinledikleri ve okudukları konuları anlayamazlarsa ilgi de geliştiremezler.
Ortalıkta o kadar çok öğrenilecek şey var ki, insanların bunların hepsini anlayacak uzmanlığa sahip olmaları beklenemez. Ben şunu yapmaya çalışıyorum:
Okuyucularımın ilgi duyacaklarını tahmin ettiğim konuları önce ben öğreniyorum. Bilenlere ulaşıyorum, araştırıyorum. Sonra Ayşe Hanım Teyze anlatımına döküyorum. Anlatımın basit, anlaşılabilir olması, önemini ve ciddiyetini küçültmüyor.

Günlük ekonomi yazılarınızda da basit ve anlaşılabilir anlatım var ama Ayşe Hanım Teyze devreye girince, yazılarınız daha çok ilgi görüyor.

Ben size bir itirafta bulunayım. İmkân olsa her yazıda Ayşe Hanım Teyzem’i devreye sokarım. Ama o zaman Milliyet Ekonomi Müdürü olarak beni ‘ciddiye almazsınız.’

Ayşe Hanım Teyze’yi ciddiye almamak olur mu?

İzninizle içimde kalan bir hevesi bu vesileyle belirteyim. Belki birkaç yazıda bu hevesimi de tatmin fırsatı verirsiniz. Ben en ciddi ekonomi anlatımını bile mizaha büründürerek yazmak isterim...
Kendimle, çevremle, daha doğrusu ekonomiye bulaşan başbakandan bakanlara, bankacılardan işadamlarına herkesle (basit anlatımıyla) dalga geçerek ekonomide olan biteni okuyuculara anlatmak çok mu çok hoşuma gider.
Yabancı basını izleyen okuyucular Art Buchwald’u hatırlarlar. İşte ona benzer bir yazı yazma özlemi duyarım. Ama her halde Genel Yayın Müdürümüz böyle bir yazıya izin vermez. Daha doğrusu bir iki yazıya ses çıkarmaz da... Her gün gayri ciddi ekonomi yazısından hoşlanmaz.

Ekonomi güleryüzle neden anlatılamasın?

Genelde insanlarımız birçok şeyi, bu arada ekonomiyi ciddiye alır. Ciddiyetin ölçüsü de asık yüzdür. Mümkün oldukça yüzünüzdeki çizgiler sert olacak ki karşınızdakini etkileyebilesiniz. Bir konuyu güleryüzle anlatmaya çalıştığınızda ‘adam sırıtarak konuşuyor’ diyerek küçümsenir. Mizah karıştırdığınızda ‘adam sulandırıyor’ denilir.
Bu gerçekleri bilmeme rağmen en ciddi konuları güzleryüzle, mizah karıştırarak ifade etmekten hoşlanıyorum.

Üniversitede ders verirken de Ayşe Hanım’dan söz eder misiniz ?

Öğrencilerime sadece bir konuyu öğretmeye çalışırım. Üretimin önemi. Üretim olmadan hiçbir şey olmayacağını, üretimin nasıl artırılacağını anlatırım. Ekonomide olan biteni anlayabilmeleri, ekonomniyi izleyebilmeler için gerekli temel bilgiyi veririm. Anlatımı basitleştirmek için Ayşe Hanım devreye girer.

Ayşe Hanım Teyze hayatınızı nasıl etkiliyor?

Ayşe Hanım’la özdeşleştik. Tanımadıklarım ‘Merhaba Ayşe Hanım Teyze’ diye yakınlık gösteriyor. Hiç yadırgamıyorum. ‘Ben Ayşe Teyze değilim’ demiyorum. Merhaba diyorum. Hiç tanımadıklarım, sempati göstermek, ilişki kurmak için ‘Ayşe Teyze nasıl?’ diyerek söz atıyor. ‘İyidir, selamı var’ diyorum...
Uçakta hostes hanımın yanıma gelerek “Kaptanımız Ayşe Hanım Teyzesine selam gönderdi” demesi hoşuma gidiyor.
Ayşe Hanım Teyzem’e gönderme yapılarak güncel konularda sorgulanırım. Krizden önce en çok sorulan sorular, ‘Dolar fiyatı ne zaman artacak, dolar alalım mı, satalım mı? Ev almanın zamanı mı?’ gibi sorulardı. Şimdi ‘Dolardan YTL’ye geçelim mi, Ayşe Teyze altın mı alsın, ev alacaktı, biraz beklesin mi?’ gibi oldu.

Ayşe Hanımlar size nasıl ulaşıyor ?

Çok becerikliler. Telefon çalıyor, ‘Ben sizin Ayşe Hanım Teyzenizim. Bankada 20 bin lira mevduatım var. Altın mı alayım, döviz mi?’ diye soruyor.
Bu konularda tavsiyede bulunmak çok zor. Her yatırımın olumlu veya olumsuz yanlarını anlatıyorum. Bir başka arayan ‘Ben Ayşe Teyzeniz, kiracımla sorunum var, nasıl çözeceğim?’ diyerek akıl soruyor. Her konuda bilgi sahibi olamayacağımı anlatmaya çalışıyorum.
Genelde çok anlayışlılar. Çoğu aradığında, merak ettiği konulardan söz ediyor, ‘Gazetede yazın da neyin ne olduğunu anlayalım’ diyorlar.

Ayşe Hanım Teyze üst yaş grubunun sorunlarını dile getiriyor. Ali Rıza Bey Amca, Bakkal Coşkun, İşci Memed, Çiftçi Recep de öyle. Gençliğin bir temsilcisi neden yok? Neden bir ünüversite öğrencisi Berk veya Sema yok?

Çok önemli bir noktaya dikkat çektiniz. Doğrusu bugüne kadar düşünememiştim. Uyarınız önemli. Sayfa yöneticisi olarak da önem taşıyor. Gençlerin sorunlarını ve sorularını cevaplamaya çalışacak bir söyleşi modeli geliştirmeliyim. Bu modelin içinde de bir genç kız ve bir genç erkek olmalı.

Rahmetli Vehbi ve Nejat Bey de yüreklendirdi

1980’li Yıllarda Zehra Hanım Teyze anlatımını televizyona da taşımışsınız...


O yıllarda henüz özel TV kanalları piyasaya çıkmamıştı. TRT 2 ilgi gören bir kanaldı. Bu kanalda da haftada bir gün 19.00 haberlerinden sonraki saatlerde “Olayların İçinden” isminde 45 dakikalık bir söyleşi programı yaptım.

Güncel olaylarla ilgili önde gelen isimleri ekrana çıkararak uzmanı oldukları konularda izleyenlere bilgi vermelerini sağlıyordum. Konular çok kişiyi ilgilendirecek konulardı. Örneğin milli gelir nedir, gelir bölüşümü nedir? Enflasyonla pahalılık arasındaki fark nedir gibi konular...
Bu programlar canlı yayınlanırdı. Katılımcı halkın anlayamayacağı biçimde karışık anlatıma yönelince uyarırdım. ‘Bu programı Zehra Hanım izliyor. Lütfen onun anlayacağı şekilde anlatınız’ derdim.

Anlatımı basitleştirmezlerse müdahale ederdim ‘Yani siz şunu anlatmak istiyorsunuz değil mi?’ dedikten sonra basitleştirerek tekrarlardım. Bu yaklaşım ve anlatım çok tuttu.
O tarihlerde rahmetli Vehbi Koç, rahmetli Nejat Eczacıbaşı bu anlatım şekli için beni yüreklendirdiler, “Zehra Hanım Teyze anlatımı söylenenlerin izlenmesine ve konuların anlaşılmasına yardımcı oluyor” dediler.

Bırakalım herkes kendi Ayşe Hanım Teyzesini hayal etsin

Ayşe Hanım Teyze bir çizgi kahramanı, bir film kahramanı olarak canlandırılabilir mi?

Çizgi kahramanı belki ama film kahramanı olamaz. Milliyet’deki Ayşe Hanım yazılarının bazılarında başörtülü, eli bastonlu bir Ayşe Hanım çizimi kullanılıyor. Bana göre bu çizim Ayşe Hanım’a benzemiyor. Ama benzeyenine kadar idare ediyoruz. Film kahramanı hiç olamaz. En iyisi bırakalım herkes aklında kendi Ayşe Hanım’ını hayal etsin.
Çünkü Ayşe Hanım, Türkiye’nin ortak aklına sahip, ortak sorunlarını yaşayan, ortak coşkuları, sevinçleri, kederleri paylaşan bir Türk kadını. Annelerimiz, teyzelerimiz, karılarımız...

Politikacılar da konuşmalarında adını anıyorlar...

Çok ilginçtir, politikacılarımız Ayşe Hanım’ı seviyor. Normalde selam vermeyen, konuşmayan politikacılarımız, özellikle bakanlarımız beni gördüklerinde ‘Ayşe Hanım Teyze nasıl?’ diye söze giriyor sonra ekonomiyle ilgili konularda Ayşe Hanım’ın ne düşündüğünü soruyor.
Ben de bu fırsatı değerlendirerek, ekonomi konularında yararlı gördüğüm bilgileri aktarmaya çalışıyorum.

Bizde orta ve alt sınıflar sahipsiz, sesleri duyulmuyor

Ayşe Hanım’ın dostları, arkadaşları yeterince öne çıkamıyor...

Doğrudur. Bunun farkındayım. İsterim ki, çiftçi Recep’in, bakkal Coşkun’un şöför Rauf Baba’nın, işçi Memed’in dertlerini daha çok yazıya dökebileyim. Özellikle şu kriz döneminde işten çıkarmalar nedeniyle işçi Memed’in anlatmak istediği çok şey var. Ama siz sayfa sorumlusu olarak gazetedeki yer sorununu daha iyi biliyorsunuz. Ekonomi sayfalarında bana (her şeye rağmen cömertçe ayrılan) yerde Ayşe Hanım’dan sık sık söz ederken Ayşe Hanım Teyzem’in anlatımı içinde onun kadar dertli olan Ali Rıza Bey Amca’mın, İşci Memed’in sorunlarına da değinmeye çalışıyorum.

Bizde orta ve alt sınıflar sahipsiz. Sorunlarını kimseye anlatamıyorlar. Dikkat buyurunuz, seslerini duyuranlar finans çevreleri, büyük sanayiciler, bir ölçüde KOBİ’ler...
Eskiden sendikalar aracılığıyla işçiler seslerini duyururdu. Şimdi sendikalar işcileri boşadı. İşçi sahipsiz. Çiftçi örgütlenemedi. Emekliler, dullar, yetimler, güçsüzler unutulmuşlar grubunda. Bunların hepsinin annesi, karısı var... Ayşe Hanım Teyze, bunların ortak anası, karısı olarak bazı sorunlarını dile getiriyor. Bu nedenle o bir temsilci...



Ayşe Hanım Teyze’ye ilham kaynağı olan Zehra Uras, Güngör Uras’ın annesi. Güngör Uras, annesini “Osmanlı kadını, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırıyor. Beş vakit namaz kılıyor ama Atatürk devrimlerine de bağlı” diye tanımlıyor. Yukardaki üç fotoğraftan en soldakinde Zehra Uras, oğlu Güngör Uras’la birlikte. 1940’lı yıllar Düzce’de çekilmiş. Ortadakinde Zehra Uras, oğlu Güngör ve eşi Halit’le birlikte (1950-Ankara). Sağdakinde torunu Elif Uras’la, 1980’ler...