Ekonomi

Güneydoğu Anadolu: Olağanüstü faiz bölgesi!

Aynı bankalar, bölgedeki risk algısı sebebi ile senelik faiz oranında 3-4 puana kadar fark uyguluyor

13 Aralık 2015 20:34

Çözüm sürecinin devam ettiği 2.5 yıllık sürede toparlanma aşamasına gelen bölge ekonomisi, yeniden çöküşe geçti. 22 STK temsilcisinden oluşan Diyarbakır İş Konseyi, randevu alabilmeleri halinde Başbakan Ahmet Davutoğlu'na özellikle bankaları şikayet edecek. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Üyesi Süleyman Yıldırhan, aylık olarak yayımlanan Diyarbakır merkezli Kürtçe Türkçe ekonomi dergisi Abori'de,  Doğu ve Güneydoğu'da bankaların çifte standart uyguladığını yazdı. Yıldırhan, "Aynı bankanın farklı illerdeki şubelerinin kredi kullandırma aşamasında bölgede oluşan risk algısı sebebi ile senelik faiz oranında 3-4 puana kadar fark uyguladıklarını görmekteyiz" dedi.

Yıldırhan'ın yazısı şöyle: 

Bölgemiz, uzun yıllar süren savaşın etkisi ile ekonomik ve soysal gelişmişlik bakımından olması gereken düzeyin çok gerisinde kalmıştır. Kalkınma Bakanlığı’nca yapılan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında; 81 il içinde Diyarbakır 67. sırada yer almaktadır. Nüfus açısından yapılan büyüklük sıralamasına göre 12. sırada; kent merkezlerinin büyüklük sıralamasına göre ise 10. büyük kent olmasına karşın, nüfusun yığıldığı bu merkezin sosyo-ekonomik performansının ve buna paralel olarak istihdam olanaklarının yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Ayrıca, aynı durumu bölgemizdeki diğer illerde de görmekteyiz.

 

En büyük sorun finansman

 

Abori'nin Aralık sayısıEkonomik gelişmişlik, sanayi, istihdam, istikrar,eğitim ve sosyal refah birbirini tetikleyen olgulardır. Ekonomik gelişmişlik üzerine bölgede faaliyet gösteren işletmelerin karşılaştığı yapısal sorunları sıralayacak olursak; Finansman İhtiyacı, Kalifiye Eleman İhtiyacı, Yetersiz Teknoloji, Yüksek Maliyetler, Kurumsallaşamama ve  Olumsuz Rekabet gibi başlıklar altında toparlayabiliriz. Bölge firmaları, yukarıda saymış olduğum temel sorunlarından biri olan finansman ihtiyacını karşılamakta oldukça zorlanmaktadır. Finansman ihtiyacı olan işletmelerin büyük bir kısmı, ihtiyaçlarını öncelikle kendi öz kaynaklarından, çevrelerinden borçlanarak, banka kredilerinden veya devlet desteklerinden temin etmektedirler. Mevcut temin yöntemlerini sırası ile inceleyecek olursak bölgede faaliyet gösteren firmaların öz kaynak oranının yeterli oranda olmadığını ve genelde yeni faaliyet göstermeye başlayan firmaların büyük bir çoğunluğunun daha ilk yıllarında faaliyetini sonlandırdığını gözlemlemekteyiz.

 

Devlet desteği yetersiz kaldı

 

Bölgemizde tabiri caiz ise ahbap-çavuş ilişkililerinin çok yoğun olmasından dolayı mevcut firmaların, finansman ihtiyacının bir kısmını çevrelerinden borçlanarak karşıladığını gözlemliyoruz. Bölge firmalarının finansa erişim noktasında en çok zorlandıkları yöntemler ise banka kredileri ve devlet destekleridir. Devlet desteklerinin, uzun yıllar süregelen savaşın etkisi ile olması gerektiği gibi bölgeye yansıtılamadığı ve ülke geneline yayılan teşvik sistemlerinin aslında bölgenin temel sorunlarına çözüm olamadığını gözlemliyoruz. Bölgesel sorunlara veya kaynaklara göre oluşturulması gereken teşvik sisteminin genele yayılması sonucunda ‘doğru reçetenin doğru hastaya verilmemesi’ gibi durumlar ortaya çıkmıştır. Aslında bu durum, birçok alanda olduğu gibi ekonomi alanında da yerinden yönetim modeline ihtiyaç duyulduğunu ve yerinden yönetim modelinin merkezi yönetim modeline kıyas ile  ülkemize ne kadar uygun ve gerekli olduğu gerçekliğini de bir kez daha ortaya koymaktadır. Yazının başlığının ortaya çıkmasını sağlayan en önemli finansal erişim yöntemi ise banka kredileridir.

Ülke genelinde çatışmasızlık ortamının oluşması ve çözüm sürecinde yaşadığımız süre dışında kalan tüm zamanlarda bölgede kredi vermek sureti ile bulunan birçok finans kuruluşunun, bölge firmalarına ne yazık ki negatif yaklaşımları söz konusu olmuştur. Özellikle 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrasında ülkemizin yaşamış olduğu siyasi belirsizlik ve devamında bölgemizde yaşanan toplumsal olaylar, bu kurumlar tarafından bölge illerinde faaliyet gösteren firmaların daha riskli değerlendirilmesine neden olmuştur. Aynı durumun sigortacılık sektöründe de yaşandığını ve birçok sigorta branşında çok yüksek prim tutarları ile karşılaşıldığını ya da sigorta şirketlerinin sigorta yapmaktan kaçındığını da belirtmek gerekiyor.

 

Bankalarda çifte standart

 

Bölge illerinde faaliyet gösteren bir firma ile ülkemizin batı illerinde faaliyet gösteren başka bir firmayı finansa erişim noktasında kıyaslayacak olursak; bankalar tarafından ekspertiz yöntemi ile gayrimenkul değerlemesi aşamasında bölgemizde 1 milyon TL tutarında satın alınan bir gayrimenkulün en iyi ihtimalle %10-15 daha eksik bir değerlendirme yapılarak fiyatlandırıldığını ve kredilendirme aşamasında istisnai firmalar dışında birçok firmaya mevcut gayrimenkulün çıkan ekspertiz değeri sonucunda %70 i oranında limit açıldığını, aynı durumda batı illerinde faaliyet gösteren banka şubelerinin kredi verme konusundaki iştahlarından ötürü gayrimenkulün değerinin %10-15 fazlasına kadar değerlendirilebildiği görülebilir ve çıkan ekspertiz değeri sonucunda birçok firmaya gayrimenkulün ekspertiz değerinin 1.25 katına kadar limit açıldığını görebiliriz. Dolayısı ile aynı değerde gayrimenkullere sahip olan 2 firmanın aynı bankanın farklı şubelerinde 2,5 kata kadar  limit farklılıkları ile karşılaştıklarını görmekteyiz. Ayrıca yine aynı bankanın farklı şubelerinin kredi kullandırma aşamasında bölgede oluşan risk algısı sebebi ile senelik faiz oranında 3-4 puana kadar fark uyguladıklarını görmekteyiz. Tabi kredi aşamasında sigorta yaptırma zorunluluğu ve bu zorunluluğun oluşturduğu yüksek maliyetleri de göz önünde bulundurduğumuzda hem finansa erişim noktasında hem de paranın maliyeti konusunda bölge firmalarının haksız  rekabete maruz kaldığı  açıkça görülmektedir.

 

Sosyal kırılmalar yaşanıyor

 

Ayrıca, yaşamış olduğumuz bu dönem bahane edilerek bazı özel bankaların bölgede aktif ticari faaliyetine devam eden firmaları desteklemek yerine, firmaların limitlerini tamamen kapatmakta ya da limitleri kısmaktadırlar. Mevcut durumun sonuçları  firma iflasları, küçülmeler ve işten çıkarmalar olacağından sosyal kırılmaların ortaya çıkacağı da açıkça görülmektedir.

Bölgede devam eden toplumsal olaylara bir de finans sektörünün bölge firmalarına karşı adeta taarruza geçmişçesine davranmasının eklenmesi bölge ekonomisini durma noktasına getirmiştir. Bu durumda yapılması gerekenler sivil toplum örgütlerince defalarca dile getirilmekte ancak siyasi belirsizlik sebebi ile bir karşılık bulamamaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının da düzenledikleri ortak basın açıklamasında belirtmiş olduğu bir acil eylem planı oluşturulmalı ve hasta düşmüş bölge ekonomisine, doğru reçete uygulanmalıdır. Bu reçete, bir bütün halinde uygulanmalı ve bir an önce hayata geçirilmelidir.

Kobilere, esnaf ve sanatkârlara; Reyhanlı’da da yapıldığı gibi faizsiz, ötelemeli can suyu kredisi verilmesi gereklidir. Esnafın yükümlü olduğu vergi, stopaj ve kredilerin 1 yıl ötelenmesi ve faizin tümünün ya da bir kısmının hazine tarafından karşılanması esnafın krizi atlatmasına yardımcı olacaktır. Son olarak sıkıntı yaşayan işletmelerin işçi  çıkarmasının önüne geçilebilmesi için bölgede uygulanan teşvik sistemin eski yatırımlardaki SSK primlerini de kapsaması  gerekmektedir.