Gündem

Güneş yazarı: Mahçupyan beyin yıkamaya uğraşıyor

Kayahan Uğur: Algı operasyonun bir yöntemi aşamalı iknadır

11 Ocak 2016 19:05

AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun "Özerklik de olur, özyönetim de… Ama yönteminiz yanlış" sözlerini alıntılayan Etyen Mahçupyan'ı eleştiren Güneş yazarı Kayahan Uğur, "Kifayetli Bay Mahçupyan,  'Özerklik de olur, öz yönetim de' şeklinde ifade edilen cümle kırpıntısını aslında bölünme fikrini meşrulaştırmak için hatırlatıyor ve beyin yıkamaya uğraşıyor" dedi.

Kayahan Uğur'un Güneş gazetesinin (11 Ocak 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

İnsanları ikna etmeye yönelik algı operasyonlarının çeşitleri vardır. Bunlar iletişim biliminin teknikleridir. Ayrıca bu alanda tartışma sanatı olan  “retorik” bulunur ki, felsefe aslında bu sanata karşı gelişmiştir. Eski Yunan’da zenginlerin parayla tuttukları bazı tartışmacılar yarıştırılır, daha önceden seçilen her hangi iki karşıt görüş üzerinde nutuklar atılır, en parlak, en tumturaklı cümleleri kuranlar aslında haksız da olsalar galip ilan edilirlerdi. İşte, gerçek bilginin sadece münazaradan ibaret olmadığını savunan “bilgelik severler”, yani filozoflar bu profesyonel cambazlara karşı felsefeyi başlatmışlardır.   

Algı operasyonu nasıl yapılır? 

 Algı operasyonun bir yöntemi aşamalı iknadır. İlk aşama parmak şaklatmadır. Bir fikri doğrudan savunmak yerine önce hatırlatmalar, akla getirmeler yapılır, empoze edilmek istenen fikir bahis konusu edilir. Örneğin, “filancanın falanca konuda dediği gibi” şeklinde söze başlanarak hemen başka konuya geçilir. Aslında verilen örneğin o andaki söylemle ilgisi yoktur, o örnek sadece insan beyninde bir kıvılcım çakmaya yarar. Burada amaç, o fikrin ilk aşamada doğuracağı tepkiyi yumuşatmak, bir hava yastığı açarak ilk şokun atlatılmasını sağlamaktır. 

Daha sonraki aşama tartışmadır. Bu aşamada açıkça bu konunun ele alınması istenir, bu yapılırken de sadece tartışmadan söz edilir ve demokrasilerde tabu olmadığı söylenir. Daha sonra da zaten iyice alıştırılmış olan fikrin açık savunusu aşaması gelir ki bunun ayrıntılarına girmiyorum. 

Mahçupyan’ın özerklik algısı 

Kifayetli Bay Mahçupyan, 10 Ocak tarihli Akşam gazetesindeki yazısında algı operasyonu taktiklerinin muhteşem bir örneğini vermiştir. Yazısı demokratik rejimdeki yönetim biçimlerinden biri olarak başkanlık sistemiyle ilgilidir ve kendilerinin “Kürt sorunu” diye adlandırdıkları konuyla hiçbir ilintisi yoktur. Ama Mahçupyan yazının başında birdenbire şöyle diyor: 

“Geçenlerde Galip Ensarioğlu PKK/HDP’nin stratejisini değerlendirirken şöyle demişti: “Özerklik de olur, özyönetim de… Ama yönteminiz yanlış.” Yazar, daha sonra başkanlık sistemi konusundaki yazısına devam ediyor ve Ak Parti’ye muhalefetle anlaşması vaazını veriyor. Vermeye versin de, Ensarioğlu’nun HDP eleştirisi bu yazıda ne arıyor? Yöntem tartışmasına başka örnek mi bulunamadı?  Galip Bey’in belirli bir kontekstte, belirli bir amaçla söylediği sözleri saptırarak Başkanlık sisteminin savunulmasındaki yöntem tartışmasına bağlamak ince bir algı operasyonudur. Kifayetli Bay Mahçupyan,  “Özerklik de olur, öz yönetim de” şeklinde ifade edilen cümle kırpıntısını aslında bölünme fikrini meşrulaştırmak için hatırlatıyor ve beyin yıkamaya uğraşıyor. 

Kıvrak oyunlar 

Aslında kifayetli Bay Mahçupyan’ın benzer fikirlerini Zaman gazetesi yazarlığı döneminde çok duymuştuk. Kendisinin FETÖ’yle olan ilişkileri benim konum değildir ve yanlış anlaşılmasın bu tür istihbari işler benim ilgi alanımın dışındadır. Ama yukarda örnek verdiğim taktik, bir 19’uncu yüzyıl darbımeseli olan canlı kurbağanın kaynatılışı olayıdır. Isı yavaş yavaş arttırılırsa tenceredeki kurbağa sıcağa alışır ve sıçrayıp kaçmaz. Biz de üç oradan, beş buradan, biraz Mahçupyan’dan, biraz Boyner dönemindeki arkadaşlarından özerklik, özyönetim şu, bu gibi sözcükleri işiterek alışacağız, öyle mi? 

Gerçi Mahçupyan’ın yazısında adına paralojizm, sahte mantık denilen başka örnekler de var. Bakın kifayetli yazar ne diyor: “Bugün Kürtlerin haklı taleplerinin PKK yüzünden meşruiyet zaafına uğraması AKP için de uyarıcı olmalı. Yönetim sistemi tartışmasında yöntem demokratik norm ve teamüllerin dışına çıkarsa, bunun maliyeti içerikten fedakârlık olarak tecelli eder.” Burada yazar, geçerli bir karşılaştırma yani sillojizm yapar görünürken, kasıtlı olarak paralojizme başvuruyor. Halkın yarısının oyunu almış, ülkeye hükümet eden meşru bir partiyle, tüm dünyadaki terör örgütleri listesinde bulunan PKK’yı karşılaştırıyor. Buradaki asıl amacı da yukarda anlattığım, PKK’ya can simidi atma şeklinde bir algı operasyonundan ibarettir. 

Markaj ve sabotaj 

Mahçupyan, yazısında başkanlık sistemi önerisinin sırasıyla Ak Parti’nin kendi içinde, mecliste muhalefetle, Türkiye’de toplumla ve dünya kamuoyuyla tartışılarak olgunlaştırılmasını istiyor, aksi takdirde hiç de “demokratik” olmazmış. Yazarın hiç de karşı olmadığını birkaç hafta önce açıklayıverdiği başkanlık sistemi önerisini aslında sabote etmeye çalıştığı fazlasıyla belli oluyor değil mi? Bu yaklaşımla, hele CHP’den onay bekleyerek bu iş çıkmaz ayın son Çarşambasına kalmaz mı? Durun gülmeyin, Nasrettin hocanın koyunlarının çalılara takılan yünlerinden para kazanabilirsiniz! 

Yiğit Bulut haksız mı? 

Saygın yazarımız nasıl ve hangi alanda yaptığı bilinmeyen fahri danışmanlık görevinde Ak Parti’nin iç mutfağı konusunda herkesten daha bilgili olmalı ki, yapılacak işleri de şöyle sıralayabiliyor: “Birincisi parti içindeki ikna sürecidir. Erdoğan’ın karizması sayesinde tüm partinin başkanlık sistemini savunacağı beklentisine oturan bir bakış, olayın hazmedilmesini zorlaştıracağı gibi, başkanlık savunusunu bir kariyer ve oportünizm fırsatı haline getirebilir ve bu da parti içi ilişkilerin yozlaşması demektir. AKP’nin bu bağlamda açık ve samimi bir tartışmaya, ihtiyaç olan sahici koordinasyona fırsat yaratan bir ortama ihtiyacı var. “  

Ak Parti içinde neler oluyormuş, neler sayın okuyucular! Gazeteci olarak bizim bunlardan haberimiz yok. Demek ki fahri danışmanın bir işi de böyle ifşaatlar yapmakmış. Buna da retorik sanatında epidiktik (övme-kötüleme) yöntemi derler. Mahçupyan, kimi övdüğünü ve kimi överken kötülediğini “saygın” bir biçimde ifade etmek için tüm kifayetini göstermiş. Ama işte elimizde bir spatula var, kazıyınca bakın altından neler çıkıyor. Bu bakımdan, medya okuryazarlığı çok önemlidir. Okuyucularımıza ne yazıldığı ve ne demek istendiğinin anahtarlarını vermeye devam edeceğiz. Çünkü demokrasinin özü bilginin paylaşımıdır, bilgi üzerinden vesayetçilik yapmak değil!