Özel Dosya

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı'nın 17 Aralık ifadesinin tam metni

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız’ın TBMM Soruşturma Komisyonu'na verdiği ifadenin tam metni...

27 Kasım 2014 13:05

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız’ın 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk iddiaları sonrasında TBMM Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadeye T24 ulaştı. Altunyaldız, Gana’dan Atatürk Havalimanı’ndaki sürecine kadar yanlış beyanlar verilen 1,5 tonluk altın yüklü uçakla ilgili milletvekillerine, uçağın kargosunu bilmediğini söyledi. Eski Gümrük ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın Özel Kalem Müdürü Onur Kaya’nın aramasıyla konudan haberdar olduğunu söyleyen Altunyaldız, “Onur Kaya beni aradı. Benim konuyla ilgili bir vukufiyetim yok, konuşmanın gidişatından anladığınız üzere bu konuyu ben Onur Kaya’dan öğreniyorum; böyle bir uçak geldiğini, beklediğini, bekletildiğini” dedi. Vekillerin, Onur Kaya’nın telefonda kendisine, “Bizimki de biraz önemsediği için” sözleriyle kimi kastettiği sorusuna müsteşar, “Ben Sayın Çağlayan’ın olduğunu düşünüyorum” yanıtı verdi.

Meclis’te dinlenilen Gümrük Müsteşarı Altunyaldız’ın ifadesi şöyle:

 

‘Böyle bir uçağın geldiğini Çağlayan'ın Özel Kalemi'nden öğrendim’

 

“Gümrük Müsteşarı pek çok konuya muhataptır. Sorunu olan herkes arayabilir ki ben dış ticaret kökenliyim, bu konuda herkesin sorununa açık olduğumu ve herkesin bana ulaşabileceğine dair de bir çalışma prensibim vardır. O yüzden de sorunu olan herkes bana ulaşabilir. Bu çerçevede, Onur Kaya beni aradı. Onur Kaya aradığı zaman doğrusu zaten şeylerden de görüyorsunuz benim konuyla ilgili bir vukufiyetim yok, konuşmanın gidişatından anladığınız üzere bu konuyu ben Onur Kaya’dan öğreniyorum; böyle bir uçak geldiğini, beklediğini, bekletildiğini. Her sorunu olan vatandaşa ifade ettiğim gibi, Evet, bakarım, ilgilenirim demişim, doğal olarak.

 

'Konuyla ilgili müdahale alanı olmadığını öğrendim'

 

Ben hukukçuyum, yasalar çerçevesinde ve kanunların bize verdiği yetkiler çerçevesinde ülkemize ve kamuoyuna -yasalar çerçevesinde- hizmet etmek için oradayım. Konuyu incelerim, bakarım. Bu olayda da arkadaşlarımdan bilgi istemişim, bilgi istedim yani. Bu bilgi sonucunda böyle bir uçağın İstanbul’a indiği, uçakta eksik belgeler olduğu, bu belgeler nedeniyle uçağın beklediği ve belgelerin tamamlanmasıyla birlikte işlemlerin yasalar çerçevesinde yürütüleceğine dair bilgi geldi ve bu bilgi üzerine gördük ki konu kendi mecrasında yürüyor.

Eksik belge var, eksik belgelerin tamamlanması istenmiş ve idare yasalar çerçevesinde işlemi ve süreci yönetiyor. Bu durumda konu benim için bitmiştir ve konu kendi sürecinde yürüyecektir yasalar çerçevesinde. Bilgi aldıktan sonra konuyla ilgili herhangi bir müdahale alanının olmadığını tespit ettik yani belgeler geldi de bekletiyor, yok, işte, uzatıyor veya işte, ilave şeyler istiyor, bu anlamda bir tespitimiz olmadı. İdare bu süreci yürütüyordu ve bilgiyi aldık ve konuyu idarenin yönetimine o hâliyle bıraktık. Benim konuyla ilgili yaptığım budur.”

 

'Kimseye bir şey söylemedim'

 

Altunyaldız, milletvekillerinin, Onur Kaya’yı kastederek, aldığı bilgiler için “Geri dönüş yaptınız mı” diye sorusuna, “Kimseye söylemedim. Sadece bilgi aldım. Bilgiye göre işlemler idare tarafından yasalar çerçevesinde yürütülüyordu. O yüzden de kimseye bir şey söylemedim. O yüzden de geriye dönüp şöyle bir işlem yaptım, böyle bir konuşma yaptım noktasında olmadım çünkü böyle bir işlem de yapmadım, konuşma da yapmadım. Kendi mecrasında idare işlemleri yürütüyordu” yanıtı verdi.

 

‘Bizimkinin’ Çağlayan olduğunu düşünüyorum’

 

Komisyon üyeleri, Onur Kaya’nın, uçakla ilgili “Bizimki de biraz önemsediği için, o yüzden ‘Direkt söyle.’ dedi, seni aradım ağabey” dediğini hatırlatarak, “Burada “bizimki” kimdir sizce? Sorusuna, “Ben Sayın Çağlayan’ın olduğunu düşünüyorum” yanıtı verdiği ifade edildi.

 

‘Rıza Sarraf’la bağ kurulmak isteniyor’

 

Ziya Altunyaldız, Onur Kaya’nın Reza Zarrab’a, “Rıza Bey, şimdi direkt müsteşarın kendisiyle görüştüm. O şimdi ilgilenecek yani şimdi adama söyleyecek veya işte inşallah yarın bu sıkıntıyı çözecekler” hatırlatmasına, “Onur Kaya’nın nasıl emin olduğuna dair yorum yapma imkânım yok ancak ben şunu ifade edeyim. Bir defa kişiler arasındaki konuşmalardan fezlekede -üzülerek ifade edeyim ki- müsteşarın aradığına dair bir şey çıkarılıyor. Bu konuda en ufak bir delil yok, tespit yok, hiçbir şey yok ama böyle bir illiyet bağı kurulma gayreti güdülüyor maalesef” diyor.

 

Altın miktarı 1.208 kilogram

 

Altunyaldız, uçaktaki altının beyanlarda 1.500 gözüktüğünü ancak gümrük memurlarının yaptığı tespitte, 1.208 kilogram olduğunu söyledi.

İşte Ziya Altunyaldız’ın TBMM Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadenin tam metni şöyle:

 

11 Kasım 2014 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.37

BAŞKAN: Hakkı KÖYLÜ (Kastamonu)

BAŞKAN VEKİLİ: Yılmaz TUNÇ (Bartın)

SÖZCÜ: Mustafa Kemal ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)

KÂTİP: İlknur İNCEÖZ (Aksaray)

-----0----

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, hepinize hoş geldiniz diyorum.

Toplantı yeter sayımız vardır, toplantımızı açıyorum.

Bugünkü gündemimize göre davet etmiş olduğumuz tanıkları Komisyonumuzda dinleyeceğiz.

Tanıklardan şu saate kadar 5 kişinin geldiği bildirildi. Sırayla çağırıyoruz.

Ziya Altunyaldız…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, gündeme geçmeden önce şunu belirtmek isterim: Bundan önceki toplantımızda da biz, Adalet Bakanlığından tayin edilen, gönderilen uzmanların bu Komisyonun bağımsızlığıyla bağdaşmadığını belirtmiştik, onun üstünde durmuştuk  önemle. Bu itirazımızı muhafaza ediyoruz. Bu uzmanlar tarafından yazılacak raporun bizim tarafımızdan da kabul edilemeyeceğinin burada altını çizmek isterim. Bu konuyla ilgili olarak Metin Feyzioğlu’nun Meclis soruşturmasıyla ilgili yazdığı kitaptan size bir bölüm okumak istiyorum.

Şöyle diyor kitapta Metin Feyzioğlu: “Soruşturma komisyonunun CMK hükümlerini görmezden gelerek yalnızca İç Tüzük 30/2’ye dayanmak suretiyle uzmanların yardımından yararlanılması hukuka aykırıdır. Çünkü, savunma makamı uzmanların kim olduklarını, tarafsız olup olmadıklarını, komisyona sundukları görüşleri öğrenemeyecektir. Bu hâlde CMK’nın bilirkişiliği düzenleyen maddeleri ihlal edilmiş, çelişme yöntemi uygulanmamış ve savunma hakkı hiçe sayılmış olacaktır. Öyleyse, İç Tüzük madde 30/2’nin ‘Komisyonlar fikirlerini almak üzere, uzmanlar çağırma yetkisine sahiptirler.’ düzenlemesini bilirkişi görüşüne başvurma şeklinde anlamak ceza muhakemesinin temel ilkeleri açısından zorunludur. Kaldı ki komisyonun Türkiye Büyük Millet Meclisi dışından bir kişiyi görevlendirebilmesi için zaten CMK’ya dayanması zorunludur. Çünkü, İç Tüzük’le TBMM dışındaki kişilere yükümlülükler getirilemez. Başka bir anlatımla, komisyon, yalnızca İç Tüzük madde 30/2’ye dayanarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışmayan bir kişiye soruşturmada görev veremez.”

Bizim görüşlerimiz de aynen buna paralel görüşlerdir. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışmayan bir kişiye soruşturma komisyonunda görev verilmesi hukuka aykırıdır. Dolayısıyla, bu kişiler tarafından yazılacak rapor da hukuka aykırıdır, bizim bakımımızdan  kabul edilemez bir rapor olacaktır. Yani, Komisyonun sonuçları Türkiye Büyük Millet Meclisi dışından getirilen uzmanların yazdıkları raporlara konu olamaz. Bunun altını çizmek istedim.

Bu vesileyle bir şey daha belirtmek istiyorum zabıt kâtipleri bakımından. Çünkü, İstanbul’a alt komisyon gittiği zaman, zabıt kâtiplerini de kendisi dışarıdan, oradan kimi bulmuşsa çağırdı. Bu da yanlış bir prosedürdür, yanlış bir usuldür. Çünkü, gene Feyzioğlu’nun kitabında der ki: “CMK madde 32,  zabıt kâtiplerinin de hâkimler gibi tarafsız olması gerektiğini ve hâkimler gibi reddedilebileceklerini veya çekilebileceklerini hükme bağlamaktadır. CMK’nın hâkimlerin tarafsızlığına, reddine ve çekilmesine ilişkin hükümleri, memurlar, raportörler ve stenograflarla ilgili olarak CMK madde 32 aracılığıyla değil, doğrudan İç Tüzük madde 109/4 göndermesiyle uygulanacaktır.” Bu nedenle, İstanbul’da yapılan uygulama da bizim kanımızca doğru bir uygulama olmamıştır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Çok kısa ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Bence de kısa olsun çünkü epey bekleyen kişi var.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Kısa olacak, kısa olacak.

BAŞKAN – Önce Erdal Bey, buyurun.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sayın Başkan, ben de  Komisyondaki arkadaşları saygıyla selamlıyorum.

Daha önce de aslında belirttiğimiz gibi taleplerimiz vardı bazı konularla ilgili. Birincisi: Tabii, bu alt komisyon raporları konusunda “Edinebilecek miyiz?” dediğimizde siz “Onlar hazırlandı, verilecek.” dediniz. Hiçbir girişimde de bulunmuyoruz zaten artık, o konularda, eğer hazır bir şey varsa, verecekseniz alalım onları.

BAŞKAN – Hazır olması lazım.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – İkincisi: Dinleme raporları veya o tarz şeyler, içinde neler varsa, dosyaların incelenmesi konusu var. Çünkü, bilgi notlarında şunları gördük: Bazı dosyaların incelendiğini, alakalı olup olmadığını, tasniflerinin yapıldığını orada belirtmişsiniz, onun gerekçelerini de görürsek oradan da bir bilgi ediniriz.

Tabii, Rıza Bey müfettişlerle ilgili konuyu söyledi ama geçen toplantıda da ben söyledim, bir ön inceleme raporu gibi bir şey hazırlanacaktı, bize ışık tutsun tarzında bir şeydi, öyle konuşulmuştu. Eğer öyle bir rapor varsa alalım onu.

BAŞKAN – Rapor şeklinde değil, dosya incelemesi şeklinde.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – İnceleme varsa. Yani, rapor demek doğru olmaz zaten. Notlar varsa, ne varsa yani. Onları ne zaman alacaksak…

BAŞKAN – Hazır onlar, değil mi?

ADALET BAŞMÜFETTİŞİ CİHAN YILDIZ – Sizinle bir istişare edelim de Başkanım yani…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bir dakika ya. Böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Ben son şeklini göreyim.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –  “Başkanla istişare edelim.” ne demek?

BAŞKAN – Bir saniye. Tabii canım, hayır öyle değil. Ben bakacağım ondan sonra.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Yani, siz istişarenizi Komisyonla yapmak zorundasınız. “Başkanla istişare edelim.” ne demek?

BAŞKAN – Hayır, ben son şeklini göreyim dedim onlara da yazdı. Arkadaşlar bir eksik varsa tamamlasın, o bakımdan söyledim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sayın Başkan, ben tamamlayayım onu, ondan sonra…

Onu da daha önce geçen hafta zaten bir vesileyle inceleme notları tarzında… Rapor olarak zaten siz de itiraz etmiştiniz “rapor değil” diye bununla ilgili. Ben de kabul ediyorum rapor olmadığını, inceleme olarak varsa notlarınız alalım onları.

BAŞKAN – Tamam.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bir de biz dosyaların örneklerini istedik her şeye rağmen, siz de “Olabilir.” demiştiniz. Bu 11 klasörün de…

BAŞKAN – Oradan gelenlerin.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Hayır.

BAŞKAN – Bizim çıkardıklarımızı diyorsunuz.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Hayır, avukatların alıp bizim alamadığımız yani burada incelemek zorunda kaldığımız dosyaların birer örneğini istemiştik onunla ilgili olarak. Bunu çok önceden beri de istiyoruz, geçen toplantıda da istemiştik bununla ilgili. “Onu değerlendirelim.” tarzında bir yaklaşımda bulunmuştunuz o zaman, bir onun değerlendirilmesi lazım.

Bu mal beyanları konusunda biz hiç şey yapmadık.

BAŞKAN – Bir eksiklik gördü arkadaşımız, bazı şeylerin eksik olduğunu söyledi. Biz yeni ilave bir yazı daha yazdık.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Mal beyanları  konusunda mı?

BAŞKAN – Mal beyanı değil de mal varlığının araştırılmasıyla ilgili. Mal beyanını bu arkadaşlarımız veriyor, onlar tamam. Ama, bir de mal varlığı araştırması yapıyoruz ya, Gelir İdaresi Başkanlığına yazı yazmıştık, o gün size okudum burada. Oradan gelen cevapla bilirkişi bunun incelemesini yaparken “Bazı eksiklikler var, yeniden şunları da istememiz lazım.” dedi. Onun için biz yeni bir yazı daha yazdık ve bütün bankalara yazdık hesaplar, eksik gelen kısımlar olmasın diye.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Onları da eksikler konusunda, biz duyabilecek miyiz neyin eksik olduğu konusunda?

BAŞKAN – Göreceğiz tabii, onlar gelsin bakacağız hepsine, birlikte bakacağız.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bilgi olarak soruyoruz yani bunlar nedir, ne değildir diye.

BAŞKAN – Tabii, tabii. Yani, eksik olduğunu söyledi, biz o zaman bankalara yeniden yazı yazdık, o günkü toplantıdan sonra söyledi arkadaşımız, yazı yazdık tekrar.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bir de çağırdığınız bu 10 tanıkla ilgili olarak geriye dönen olmadı mı size, herhangi bir iletişim kuruldu mu bunlarla ilgili?

BAŞKAN – Ne açıdan?

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Mesela “Tanıklardan 5 tanesi burada var.” dediğiniz için…

BAŞKAN – Şu anda 5 tane. Bunların tahminime göre 8 veya 9 tanesi gelmiş olacak.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bunlarla bire bir iletişim kuruldu mu?

BAŞKAN – Kurduk. Bir kısmını, mesela 2 tanesini ben aradım telefonla, müsteşar ile Belediye Başkanı Fatih Tekin’i, diğerlerini de savcılık tespit etti, onları gönderecek. Tebligat yapıldı yani savcılık tarafından.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Örnek şöyle: 17 Aralık soruşturmasının takipsizliğine itirazla ilgili Orhan Bey’in avukatı ile bizim avukatımız görüşmüştü bu takipsizlikle ilgili başvurunuz nedir diye. Onlara herhangi bir tebligat gitmediğini ifade etmişler.

BAŞKAN – Orhan Bey’i İstanbul’dan arayacağız. Şimdi biz buraya yazdık ya yazıyı, burası da bize o konuda zaten şey vermedi “Biz onu bulamadık, İstanbul’da olduğu söyleniyor, burada değil.” dedi. Onu tekrar isteyeceğiz.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ona bir açıklık getireyim ben çünkü daha önceki ifade ettiklerinden söylüyorum avukatının. Daha önceki takipsizlik kararıyla ilgili de normalde kendisine yapılan tebligatın daha önceki adreslere yapıldığını, MERNİS’te aslında adres düzeltmesini yaptıklarını -kendilerinin ifadelerine dayanarak söylüyorum- o adrese yapılmadığını ifade ettiler. Bir kontrol edip onlarla…

BAŞKAN – Biz onu buluruz, ondan endişeniz olmasın.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ben bulabildiğime göre  Komisyon rahatlıkla bulur yani.

BAŞKAN – Tahminime göre görev yerine bunlar göndermişler, oradan “Buradan, görevden ayrıldı kendisi.” demişler. O şekilde bize bilgi verdiler.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Orhan İnce’yle ilgili olarak kendisinin tebligat adresini ben size verebilirim.

BAŞKAN – Buluruz, hiç endişe etmeyin siz. Rıza Bey, varsa verin tabii ki.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Siz aramayın, bulamazsınız. Onun için siz aramadan ben vereyim size..

BAŞKAN – Tamam, olur. Hayhay.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bu söylediklerimiz eğer not alındıysa, onlarla ilgili o  zaman biz de bilgiler alalım.

BAŞKAN – Tamam.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyelerim.

Şimdi, az önce de değinildi konuyla alakalı. Gerçekten, biz şu noktada özellikle Komisyonumuza uzman olarak çağrılan Adalet Bakanlığından gelen müfettişlerin şahıslarıyla bir işimiz yok ama bugün Soruşturma Komisyonundaki varlık nedenlerinin ne olduğu konusunda bizim kafamızda bir şüphe oluşmaya başladı. Arkadaşlar uzun zamandır çalışıyorlar ama ne çalışmalarından Komisyona bir bilgi veriyorlar…

Bakın, bugüne kadar dosyalar kapsamında ne yapıldığına, dosyalarda nasıl bir inceleme yaptıklarına ve dosyalardaki bu inceleme sonuçlarından ne gibi bir rapor hazırladıklarına, Komisyona şu an nasıl faydalı bir çalışma içinde olduklarına dair benim hiçbir bilgim yok. Bilmiyorum diğer Komisyon üyelerinin bilgisi var mı? Benim bir bilgim yok. Az önce de, çok enteresan “Biz Başkanla tekrar görüşelim, bu konuda son raporumuza son şeklini verelim…”

BAŞKAN – Rapor değil o. Dosya inceleme tutanakları var.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Yani, dosya inceleme tutanağı da olabilir. Yani, düşünce dahi yanlış Başkanım.

BAŞKAN – Belki olabilir yani.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bakın, burada, Soruşturma  Komisyonunda milletvekillerinin her birinin yetkisi aynıdır. Ama, biz Adalet Bakanlığından, gerçekten, gelen… Şu tanık dinlenmesinden önce arkadaşlarımız bugüne kadar bu dosyalar kapsamında Soruşturma Komisyonu için ne yaptılar bize anlatsınlar bir. Ne yaptılar, nasıl bir çalışma yaptılar anlatılsın, bizim kafamızda da bir şüphe varsa bu şüphe giderilsin. Yani, bir rapor mu hazırlandı, bir tutanak mı tutuldu ya da dosyalar kapsamında neler yapıldı, size nasıl bilgiler verildi? Çünkü, bize bir bilgi verilmedi, bizim herhangi bir bilgimiz yok, arkadaşların nasıl bir çalışma yaptıklarını, usullerinin ne olduğunu, ne sonuçlara vardıklarını biz bilmiyoruz.

BAŞKAN – Onlar bir sonuca varmayacaklar. Sonuca varacak olan biziz.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – O zaman burada bulunma nedenlerini ve bu nedenler kapsamında yaptıklarını bize bir anlatsınlar.

BAŞKAN – Dosyaları incelettik arkadaşlara, dosya inceleme tutanağı tanzim ettiler. Yani, bu dosyalarda ne var, ne yapılmış, ne gibi işlemler yapılmış onları… Biliyorsunuz siz, dosya inceleme tutanağı yargıda…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – 16 Ekimdeymiş toplantımız, bir ay önceki toplantıda konuştuğumuzda, bunun birkaç gün içinde biteceği bize söylendi. Ama, o toplantıdan bugüne yaklaşık bir ay zaman geçti. Şimdi bizim merak ettiğimiz konu şu: Bizim kesinlikle kimsenin emeğine bir saygısızlık yaptığımız da yok, gerçek dışı bir ithamda bulunma niyetimiz de yok ama arkadaşlarımız yaptıklarını bize anlatsınlar. Yani, Soruşturma Komisyonunda sizin tarafınızdan, ki istişareyle değil, sadece sizin iradenizle görevlendirildiler,  buraya geldiklerinden beri yaptıklarını bütün Komisyona bir anlatsınlar, bizim de şüphelerimiz giderilsin. Yani, talebin de makul bir talep olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Mesut Bey, buyurun.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Komisyon üyesi tüm arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Komisyonumuz kurulduğu günden ve çalışmaya başladığımız, toplantılara başladığımız süreler içerisinde, mal varlıklarının tespitlerinin tekrar yapılması noktasında bir çalışmanızın olduğundan, onların sonuçlarının bize geleceğinden bahsetmiştiniz, daha hâlâ bir haber çıkmadı herhâlde. O konuyla ilgili…

BAŞKAN – Şöyle söyleyeyim: Şimdi o konuda bilirkişi tayin ettik, bu arkadaşımız bunları inceledi. İnceleme sonunda “Bazı eksiklikler gördüm ben burada, bazı yerlerden, özellikle bankalardan bazı bilgiler eksik gelmiş, arada boşluklar var, bunları yeniden sormamız lazım.” dedi yani net bir cevap verebilmemiz için. Biz de onun için yeniden yazı yazdık, ilave bilgi istedik. O bilgiler de geldikten sonra birlikte değerlendireceğiz, raporu bizim önümüze getirecek arkadaşımız.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Onu da bekleyeceğiz tekrar demek ki.

Diğer bir konu: Bakanlıktan gelen uzman arkadaşlarımızın bilgi notları hâlâ bize ulaşmış değil. Biz de merak ediyoruz yani hakikaten ne iş yapacak arkadaşlarımız, Komisyon üyelerinin çalışmalarına nasıl bir katkı sağlayacak, ben hâlâ anlamış değilim onu. Çünkü, Komisyonumuzun ikinci süresi de bitmek üzere herhâlde Başkanım, kaç günümüz kalmış oldu bugün itibarıyla?

BAŞKAN – Kırk beş, kırk altı gün. Yani, son on günü saymayalım, on günü rapor yazmaya ayırırız, o zamana kadar soruşturmayı tamamlamamız lazım.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Bunun dışında da İstanbul’dan sizin dinlemiş olduğunuz, tanık olarak çağırmış olduğunuz kişilerin de bilgi notları daha bize ulaşmadı, onlar da…

BAŞKAN – Onlar da var, onlar hazır burada.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Hazır ama bizim hiçbir bilgimiz yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – İsteyen arkadaşa veriyoruz onu, Rıza Bey istedi yanılmıyorsam.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Ama dağıtacağınızı söylemiştiniz siz daha önceden. Oradaki çalışmaların, harcamış olduğunuz mesainin sonuçlarını  bildiren bir bilgi notu, rapor diyemiyorum da bilgi notu diyorum…

BAŞKAN – Tamam. Orada yaptığımız işlemleri verelim.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Yani, şu ana kadar bir Komisyon üyesi olarak bir bilgi notu, herhangi somut bir şey bizim elimize geçmedi. 

BAŞKAN – Tamam, onları verelim. O zaman biz çıkarıp herkese tek tek onları takdim edelim.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Peki, teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum.

Bengi Bey, buyurun, son olarak.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Doğrusunu isterseniz Sayın Başkanım, arkadaşların belirttiği bütün kaygıları ben de paylaşıyorum, tekrarlamak gereksiz bir şey. Yani, şu an itibarıyla da hem dosyalara erişimimiz, tabii ki pratik olarak erişimimiz…Yani, orada evimize gittiğimizde eğer iki saatimiz varsa, İnternet’teki bilgi ve belgelerden çok kendi özel, özgün dosyalarımıza baksak çok daha iyi olur. Yoksa, evet, iletişim şeyinde İnternet’te vesair dökümler, şunlar, bunlar var ama biz herhangi bir vatandaş değiliz ki oraya erişim anlamında aynı. Şu andaki konumumuz biraz öyle oldu. Bizim dosyalara erişim konusunda sıkıntımız var. Yani, teknik olarak ya buraya gelmemiz lazım ya da erişemiyoruz. O birinci mesele.

İkincisi: Gerçekten de arkadaşların mesela çalışmalarını önemsiyoruz, bizim işimizi kolaylaştıracaklarını düşünüyoruz ama şu ana kadar pratik olarak bunun bir karşılığı yok bizde. Yani “Sayın vekillerim, şöyle bir çalışma yaptık…” Çünkü, siz demeden de bizimle paylaşmaları lazım ama öyle görülüyor ki Başkanım, sizde bir tekel oluşmuş, arkadaşlar da sadece size karşı kendilerini sorumlu hissediyorlar. Bu da sıkıntılı bir durum.

BAŞKAN – Öyle değil.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Bir bürokrasi gibi bir işleyiş var burada. Onu aşmak lazım. Yani, bilgilere, belgelere… Bu işi kolaylaştıralım gerçekten. Yani,  bilgi sahibi olarak fikir sahibi olalım, yoksa diğerinde hepimiz kendi konumumuzdan bir görüş belirtebiliriz. Dolayısıyla da bu derlemelerin, bilgilerin bir an önce bize ulaştırılmasını talep ediyoruz.

En önemlisi, Erdal Bey söyledi, o kanunu tekrar bir gözden geçirseniz Sayın Başkanım. Yani, gerçekten bu dosyalara farklı bir atmosferde, kendi özgün koşullarımızda ulaşmanın imkânlarını yaratırsanız çok iyi olur çünkü zaten belirli bir aşamaya geldi yani. Şimdi belirtiniz orada, topu topu kırk günümüz kalmış. Hiç olmazsa Parlamentodaki arkadaşlardan bir farkımız olsun diyoruz, biz soruşturma komisyonundayız, şu kadar hâkimiz biz bu olaya. Bunun koşullarını yaratırsanız çok memnun oluruz, bu saatten sonra olsa da yine de iyidir diyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Evet,  Ziya Altunyaldız’ı çağıralım.

Ziya Bey, hoş geldiniz.

Ziya Bey, sizi tanık olarak çağırdık, biliyorsunuz ne için çağırdığımızı. Gümrük ve Ticaret Bakanıyla ilgili dosyada, bazı yerlerde…

Sen Gümrük Bakanlığında Müsteşarsın değil mi?

ADALET BAŞMÜFETTİŞİ CİHAN YILDIZ –  Ekonomi…

BAŞKAN – Ekonomi miydi? Pardon.

Siz Gümrük Bakanlığında Müsteşarsınız değil mi?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Gümrük ve Ticaret Bakanlığında Müsteşarım.

BAŞKAN – Tamam işte, onu diyorum, Gümrük ve Ticaret Bakanlığında.

ADALET BAŞMÜFETTİŞİ CİHAN YILDIZ –  Ama Zafer Bey’in…

BAŞKAN – Kafam karıştı ya.

Şimdi, önce kimliğinizi bir tespit edelim. Bize bir kimlik sureti getirdi arkadaşlar.

Ziya Altunyaldız, baba adı Kasım, ana adı Ümmü, 1963 Konya Bozkır doğumlusunuz, değil mi?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Doğru Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi,  telefon konuşmalarında bir yerde sizin isminiz geçiyor, onu ben size okuyacağım. Siz bu olaylardan dolayı şüpheli filan durumuna düşmediniz değil mi, sizin hakkınızda bir soruşturma açılmadı?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Yok efendim.

BAŞKAN – Açılmadı, yok, peki. O zaman tanıklık yapmanıza bir engel hâliniz yok.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’la yakın bir akrabalığınız yok.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Yok efendim.

BAŞKAN – Peki, engel hâli yok.

Şimdi soracağımız sorulara namus ve vicdanınız üzerine doğru cevap vereceğinize yemin eder misiniz?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Yemin ederim efendim.

(Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız ayağa kalkarak yemin etti)

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

Olay şu: Bir…

ADALET BAŞŞMÜFETTİŞİ CİHAN YILDIZ – Sayın Başkanım, CMK 48’inci maddeye bakar mısınız?

 BAŞKAN – 48’inci maddeyle bir bağlantısı yok. Ben bakıyorum.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Size ne arkadaşım? Size ne kardeşim? Ya, sizinle ne alakası var?

BAŞKAN – Bir saniye, sakin olun, ben bakıyorum.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hatırlatmak bizim görevimiz ama.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ama Sayın Başkan bir şey sordu “Sizinle ilgili herhangi bir dava var mı?” dedi, doğruyu yaptı zaten kendisi.

BAŞKAN – Tamam, ben görüyorum onu.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ben de duyuyorum.

BAŞKAN – Sakin olun. Ben görüyorum yani 48’inci maddeyle ilgili bir sorun yok. Daha önce şüpheli değil. Şunu size hatırlatacağım tabii ki: Yani, vereceğiniz ifade… Bu olayın içinde şahitsiniz, size telefon edilmiş, siz bazı yerlere telefon etmişsiniz, o söyleniyor. Yani, vereceğiniz ifadede aleyhinize sonuç doğuracak bir şey olursa o kısmına cevap vermeyebilirsiniz, onu hatırlatayım. (Gürültüler)

Tamam arkadaşlar.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Sayın Başkan sordu ama.

BAŞKAN – Arkadaşlar, tamam.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) - Sizin konuşmanız yanlış.

BAŞKAN - Bir saniye, tamam, anlaşıldı.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Ama olur mu ya!

BAŞKAN – Eksik kalırsa söyleyeceğiz.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Hayır, böyle söz keserek… Hayret bir şey ya!

BAŞKAN – Hayır, hayır, eksik…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ama bak ne dedi: “CMK 48’e bakar mısınız?”

BAŞKAN – CMK 48’inci madde, tabii, bazı şeyleri hatırlatmamızı gerektiriyor. Ben baktım burada, bir sorun yok yani onu belirteyim.

Onur Kaya; tanıyor musunuz Sayın Müsteşar?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Tanıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, Onur Kaya, Zafer Çağlayan’ın isteğiyle sizi aramış, gümrükte Gana’dan gelen bir uçak bulunduğunu ve uçağın içinde altın bulunduğunu ancak bir evrak eksikliğinden bahisle orada alıkonulduğunu ve uçağın kalkışına izin verilmediğini, bu konuyla ilgilenmeniz gerektiğini size söylemiş, iddia bu yani Onur Kaya size söylemiş. Onur Kaya herhâlde Zafer Çağlayan’ın Özel Kalem Müdürü? Öyle bir şey, değil mi?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Doğrudur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yani, Zafer Çağlayan ona söylemiş, o da size “Böyle bir şey var, bununla ilgilenir misiniz?” demiş. Siz de “Peki, ilgilenirim.” demişsiniz yani buradaki telefon tutanaklarında bu yazıyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Başkanım, bir şeyi düzeltebilir miyim efendim?

BAŞKAN - Buyurun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Orada altın olduğunu söylemiyor.

BAŞKAN – “Maden” diyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Değerli maden” diyor.

BAŞKAN - Evet.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Altın olduğu gayet açık.

BAŞKAN – Pardon, doğru, “Değerli maden yüklü uçağın.” demiş ama altın da var uçakta, tabii, o sonradan anlaşılıyor.

Siz de “Tamam, ben bir ilgileneyim.” demişsiniz, telefondaki konuşma bu. Siz, bu konuyla ilgili kiminle konuştunuz, ne konuştunuz? Bir de size bu konuda “Ne pahasına olursa olsun bu işi hallet.” diye bir baskı yapan oldu mu? Yani, bu olayla ilgili sizin bilginiz nedir? Önce bunu soruyorum.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Sayın Başkan, şahsınızı ve Komisyonun çok değerli üyelerini öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Ben Dış Ticaret Müsteşarlığında -Sayın Çağlayan Bakanımızdı- İhracat Genel Müdürlüğü ve Müsteşar Yardımcılığı yaptım. Onur Bey de Özel Kalem Müdürü Sayın Çağlayan’ın. Gümrük Müsteşarı oldum. Daha sonra, malumunuz, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı oldu. Gümrük ve Ticaret Bakanlığında daha sonra Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı olarak tensip edildikten sonra bu görevi sürdürdüm.

Gümrük… Takdir edersiniz, Gümrük Müsteşarı pek çok konuya muhataptır. Sorunu olan herkes arayabilir, ki ben dış ticaret kökenliyim, bu konuda herkesin sorununa açık olduğumu ve herkesin bana ulaşabileceğine dair de bir çalışma prensibim vardır. O yüzden de sorunu olan herkes bana ulaşabilir. Bu çerçevede, evet, Onur Kaya beni aradı. Onur Kaya aradığı zaman doğrusu -zaten şeylerden de görüyorsunuz- benim konuyla ilgili bir vukufiyetim yok, konuşmanın gidişatından anladığınız üzere bu konuyu ben Onur Kaya’dan öğreniyorum; böyle bir uçak geldiğini, beklediğini, bekletildiğini. Her sorunu olan vatandaşa ifade ettiğim gibi, “Evet, bakarım, ilgilenirim.” demişim, doğal olarak. Sonuçta, konuyu öğrenmeden, bakmadan, incelemeden bir şey söylemek mümkün değil. Bir konu size iletilmiş, sizin de doğal cevabınız “Bakarım.” olacaktır. Bu kapsamda, benim yaptığım şudur: Ben hukukçuyum, yasalar çerçevesinde ve kanunların bize verdiği yetkiler çerçevesinde ülkemize ve kamuoyuna -yasalar çerçevesinde- hizmet etmek için oradayım. Konuyu incelerim, bakarım. Bu olayda da arkadaşlarımdan bilgi istemişim, bilgi istedim yani. Bu bilgi sonucunda böyle bir uçağın İstanbul’a indiği, uçakta eksik belgeler olduğu, bu belgeler nedeniyle uçağın beklediği ve belgelerin tamamlanmasıyla birlikte işlemlerin yasalar çerçevesinde yürütüleceğine dair bilgi geldi ve bu bilgi üzerine gördük ki konu kendi mecrasında yürüyor. Eksik belge var, eksik belgelerin tamamlanması istenmiş ve idare yasalar çerçevesinde işlemi ve süreci yönetiyor. Bu durumda konu benim için bitmiştir ve konu kendi sürecinde yürüyecektir yasalar çerçevesinde. Bilgi aldıktan sonra konuyla ilgili herhangi bir müdahale alanının olmadığını tespit ettik yani belgeler geldi de bekletiyor, yok, işte, uzatıyor veya işte, ilave şeyler istiyor, bu anlamda bir tespitimiz olmadı. İdare bu süreci yürütüyordu ve bilgiyi aldık ve konuyu idarenin yönetimine o hâliyle bıraktık. Benim konuyla ilgili yaptığım budur.

BAŞKAN - Bu kadar diyorsun yani.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Bu kadar.

BAŞKAN - Peki, ondan sonra geriye dönüş yaptınız m? Yani, ilgili kişiye “Peki, ben tamam, söyledim, gerekeni yapıyorlar.” filan.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Kimseye söylemedim.

BAŞKAN - Söylemediniz.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Söylemedim ki, nasıl söyleyeyim. Yani, kimseye bir şey söylemedim, sadece bilgi aldım. Bilgiye göre işlemler idare tarafından yasalar çerçevesinde yürütülüyordu. O yüzden de kimseye bir şey söylemedim. O yüzden de geriye dönüp şöyle bir işlem yaptım, böyle bir konuşma yaptım noktasında olmadım çünkü böyle bir işlem de yapmadım, konuşma da yapmadım. Kendi mecrasında idare işlemleri yürütüyordu.

BAŞKAN – Peki, arkadaşlar, soru sormak isteyen var mı?

Erdal Bey, buyurun.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ziya Bey, merhaba, hoş geldiniz tekrar.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Sağ olun efendim, teşekkürler.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Nasılsınız, iyi misiniz?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Allah’a şükür, çok sağ olun.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Şimdi, konu, size aktarıldığında, sizin dediğiniz gibi, aslında o mecrada, bizim gördüğümüz de o mecrada dönmüş bir konu.

Peki, daha sonrasında birinci sorum şu: Bu değerli madenin altın olduğu size daha sonra aktarıldı mı herhangi bir yerden?

İki: Bunun bir transit ticaret olarak yapılma iddiası da vardı bir yerde ama evraklarla ilgili herhangi bir müfettişe bir inceleme yaptırdınız mı daha sonra? Çünkü iddiaların içerisinde daha önce de bu “invoice”lerin birtakım, hep sıkıntılı ve sahte olduğuna dair bazı belgeler olduğu iddia edildi. Notere gönderilen birtakım konşimento numaralarının da Gana’da olmadığı iddia edildi bunların hepsi.

Bir: Müfettiş raporu gördünüz mü hiç bu konularla ilgili bugüne kadar veya inceleme gereği duydunuz mu?

İkincisi de şu: Uçak havalandı ve hangi belgelerle havalandığı konusunda bir bilginiz var mı veya nereye gittiği konusunda ve gelen malla gidip gitmediği noktasında herhangi bilgi size ulaştı mı?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Şimdi efendim, arz edeyim.

Daha önce ifade ettiğim gibi, konu idare tarafından yasal çerçevede yürütülüyordu ve yasal çerçevede yürütüldüğü, idare kendi mecrasında konuları yönettikten sonra, bilgilerden 18 Ocak itibarıyla uçağın Dubai’ye ayrıldığını öğreniyoruz ve notlarımızdan da bunu biliyoruz. Bu arada 15/2/2013 tarihinde Bakanlık makamı konunun incelenmesi için bir müfettiş görevlendirdi. Bu müfettiş 18/3/2013 tarihli raporunu tamamladı ve Bakanlığa sundu. Bu rapordaki tespitleri çok kısaca arz edeyim. Müfettişin tespitlerinde 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun çerçevesinde işlem tesis etmek üzere konunun savcılığa, yine Türk Ceza Kanunu’nun evrakta sahtekârlık hükümleri açısından konunun başsavcılık tarafından değerlendirilmek üzere oraya gönderilmesi, yine gümrük vergilerinden muaf eşyanın gümrük işlemine tabi tutulmaksızın -müfettişin değerlendirilmesi bu, onu okuyorum tespit olarak- yurda sokulmasına teşebbüs edilmiş olması sebebiyle Gümrük Kanunu’nun 239’uncu maddesi uyarınca CIF değerinin onda 1’i oranında para cezası uygulanması teklif edildi. Bunun üzerine bahse konu rapor gereğinin takdiri için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına, görev alanları itibarıyla da değerlendirilmek üzere Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığına gönderildi. Daha sonra, alınan rapor neticesinde Atatürk Havalimanı Gümrük Müdürlüğünce -firma isimlerini doğru okuyamayabilirim, o yüzden kusura bakmayın- Monster Sara Import Export, Duru Döviz ve Kont Group Kozmetik firmalarına haklarında iştirak hükümleri nedeniyle ayrı ayrı 11 milyon 450 bin 685 TL para cezası tatbik edilmiş, -bu idare tarafından yapılıyor demin ifade ettiğim gibi- muhatapların yaptıkları itirazlar reddedilmiş idare tarafından ve şu anda konu vergi mahkemesinde devam etmektedir. Eksik kaldı mı bilmiyorum Sayın Başkanım?

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Daha sonra hangi evraklarla uçtuğu konusunda müfettiş raporlarında bir şey var mı?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Müfettiş raporlarında ve belgelerde daha sonra özet beyanın verildiği ve transit beyanın verildiği ve bunlarla işlem yapıldığına dair bilgiler ve dosyalar üzerinden bu bilgileri görüyoruz. Müfettiş raporlarında da bunlar zikrediliyor.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Müfettiş gerekenleri yazmış yani orada hepsini.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Yani, tespitleri bunlar, arz ettiğim gibi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türmen.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, hoş geldiniz.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Teşekkür ederim efendim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben de şunu sormak isterim: Şimdi, böyle bir uçak geliyor. O uçağın ne manifestosu var ne konşimentosu, hiçbir şeyi yok. İçinde ne olduğu belirsiz ve üç dört gün bekliyor havaalanında. Gümrük müdürü uçağı mühürlüyor çünkü içinde ne olduğu belli değil, böyle esrarengiz bir durum var ortada. İçinde ne olduğu belirsiz bir uçak Gana’dan gelmiş üç gündür orada bekliyor. Ondan sonra size Ticaret Bakanının Özel Kalem Müdürü telefon ediyor, diyor ki: “Herhangi bir işlem yapılmıyor, üç dört gündür bekliyormuş, içinde değerli maden falan varmış.” Hâlbuki altın var içinde; 1,5 ton altın. “Mühürletmiş, zarar ediyormuş.” Tabii, kim zarar ediyormuş meselesi…

BAŞKAN – Uçak orada beklediği her gün için para mı alıyor, öyle midir?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “‘Yani, burada boşuna bekletmesin.’ diyorlar. Bizimki de biraz önemsediği için, o yüzden ‘Direkt söyle.’ dedi, seni aradım ağabey.” diyor. Şimdi, burada “bizimki” kimdir sizce? Sayın Onur Kaya’nın söylediği “Bizimki de biraz önemsediği için sizi direkt aradım ben.” diyor size. Sizce bu “bizimki” kimdir acaba?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Ben Sayın Çağlayan’ın olduğunu düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Çağlayan bu işle kişisel olarak ilgileniyor demek ki. “O yüzden ‘Direkt söyle bana.’ dedi, onun için sizi aradım.” diyor. Yani, Sayın Çağlayan bu işle şahsen ilgilenmiş ve demiş ki Özel Kalem Müdürüne “Sen Sayın Müsteşarı ara, bu işi halletsin.” Ondan sonra bu gümrük müdürüne bir tayin çıktı mı acaba bu olaydan sonra, bu işi güçleştiren gümrük müdürüne?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Şimdi arz edeyim efendim.

Burada, sanırım kamuoyunda da yer aldı memur Teoman diye, onu kastettiğinizi düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Memur Teoman evet, memur Teoman.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Memur Teoman orada müdür yardımcısı efendim. Bizim yer değiştirme yönetmeliğimiz var ve bu yer değiştirme yönetmeliğine göre bölgeler arası her memurun değişik bölgelerde görev yapma zorunluluğu var. Memur Teoman’ın İstanbul’daki bölge görevi tamamlanmış ve biz her haziranda, öncesinden memurlara görev yapabileceği diğer alanlarla ilgili tercih yapmasını öneririz ve bu tercihlerine bilgisayar sistemiyle tayin yapılır. Memur Teoman da bu tercih döneminde tercihini yapmış ve yaptığı tercihler arasında GAP Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğüne 28 Haziran 2013 tarihi itibarıyla atanmış, diğer arkadaşları gibi. Dolayısıyla, burada normal süren, yer değiştirme yönetmeliğine göre süren bir süreç var, devam eden bir süreç var.

Ayrıca, ek bilgi olarak şunu arz edeyim: Memur Teoman geçtiğimiz günlerde açmış olduğumuz gümrük müdürlüğü sınavını da kazanmış, şimdi müdür olarak tayin bekliyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, efendim, bir şeye daha değinebilirsem, Onur Kaya gene aynı gün yani 4/1/2013 günü sizinle görüştükten sonra Rıza Sarraf’ı arıyor, diyor ki Rıza Sarraf’a: “Rıza Bey, şimdi direkt müsteşarın kendisiyle görüştüm. O şimdi ilgilenecek yani şimdi adama söyleyecek veya işte inşallah yarın bu sıkıntıyı çözecekler.” Rıza Sarraf “Pek çok teşekkür ederim.” diyor ve sıkıntı çözülüyor. Yani, Onur Kaya bu sıkıntının çözüleceğinden son derece emin ve bunu Rıza Sarraf’a söylüyor. Bu konuda acaba ne söylemek istersiniz?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Onur Kaya’nın nasıl emin olduğuna dair yorum yapma imkânım yok ancak ben şunu ifade edeyim: Bir defa kişiler arasındaki konuşmalardan fezlekede -üzülerek ifade edeyim ki- müsteşarın aradığına dair bir şey çıkarılıyor. Bu konuda en ufak bir delil yok, tespit yok, hiçbir şey yok ama böyle bir illiyet bağı kurulma gayreti güdülüyor maalesef.

Ayrıca, şunu ifade edeyim: Dikkatlerinizi çekmiştir belki, “tape”lerde Onur Kaya beni 4/1/2013’te 20.55’te aramış, 20.55’te. Ancak, bu konuşmalara baktığımız zaman, aynı gün yani 20.55’in öncesinde bu konuşmalar “Ankara’dan birileri aradı. İşte, müdür tamam, bunu bırakalım.” dedi falan gibi laflar ediliyor iki konuşma arasında ve bu saat 19.30 akşam yani ben daha ne konudan haberdarım ne konuyu biliyorum ne Onur beni aramış. Dolayısıyla, tamamıyla gerçek dışı şeyler.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, bunlar tabii hâkim kararıyla ilgili…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Kurguyu Onur mu yapıyor? Sizinle konuşmadan Onur bir kurgu yapıp mı karşınıza çıkıyor?

BAŞKAN – Onur mu yapmış, yoksa polis memuru mu yapmış?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hâkim kararıyla yapılmış dinlemeler bunlar tabii.

BAŞKAN – Bir saniye, bir yanlış anlaşılma var herhâlde.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada enteresan olan şey şu…

BAŞKAN – Şimdi, Rıza Bey, “O kişi Ziya Bey’i aradığını ve ilgileneceğini söyledi. ‘Senin iş tamam gibi dedi.’” dediniz değil mi siz?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet.

BAŞKAN - Ziya Bey de diyor ki: “Ben senin iş tamam demedim, ilgileneceğim dedim. Bu kadar.” diyor. Şimdi, nerede bir yanlışlık çıktı yani?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada “Tamam.” demiyor. Yani, Ziya Bey’in söyledikleri…

BAŞKAN – Ziya Bey’in daha ötesiyle ilgili söyledikleri şu anda gereksiz yani öyle bir şey sormayın zaten.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, burada yazılanlarla Ziya Bey’in söyledikleri birbirini tutuyor, aynı şey.

BAŞKAN – Tutuyor, evet. Daha ötesi…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, ondan sonrası önemli.

Şimdi, şöyle bir üçgen var: Onur Kaya diyor ki: “Bakan benden rica etti sizinle konuşmamı, kendisi önem veriyor. Onun için sizi arıyorum. Bizimki buna çok önem veriyor.” Ondan sonra, Sayın Altunyaldız “Ben bununla ilgileneceğim.” dedikten sonra, Onur Kaya, Bakanı aramıyor, Rıza Sarraf’ı arıyor. Rıza Sarraf’ı arıyor, diyor ki: “Tamam, ben Müsteşarla konuştum, bu iş halledilecek.” Nitekim de hallediliyor. Yani, böyle bir üçgen var aslında.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Özür dileyerek bir açıklama yapmak istiyorum. Demin ifade etmeye çalıştım, tekrar ifade etmek isterim. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki her vatandaş bana konusuyla ilgili ulaşır ve ben “Konuya bakarım.” derim. Burada da dikkatinizi çektiyse “Konuya bakarım.” demişim.

BAŞKAN - Burada sizin açıklamanız gereken bir durum yok yani şimdi Rıza Bey’in konuştuğuna göre.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Dolayısıyla, buraya ekstra bir önem atfetmem söz konusu değil, bunun altını çizmek istiyorum.

İkincisi: Konuyla ilgili olarak benim alanımda olan hususu demin arz ettim, onun dışında üçüncü kişiler arasında geçen konuşmalarla ilgili ne bilgim olabilir ne dahlim olabilir ne de bu konuyla ilgili bir yorum yapabilirim ama sonuç şu: Benim burada ne yaptığımı ben sizlere arz etmeye çalıştım. Bilgi aldım ve konuyu idare yürüttüğü için idarenin yürütmesi çerçevesine hiçbir şey yapmaksızın bıraktım.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ederim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sayın Başkan, ben bir şey daha ilave etmek istiyorum.

Bir saniye, Mesut Bey söz istemiş.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum.

Ziya Bey, hoş geldiniz diyorum.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Sağ olun efendim.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Bu göreviniz zarfı içerisinde, dönemi içerisinde Rıza Zarrab’ın yapmış olduğu bu ticaretle ilgili uçakların gelip ve gitmesi noktalarında bu Sakanlığın veya başka bakanlığın buradaki gümrükleme işleriyle ilgili olsun veyahut da yurt dışına giriş çıkışlarla ilgili olsun sizleri arayıp da sizden başka bir ricaları olmuş mudur, başka bakanın veyahut da bu konuyla ilgili soruşturması yapılan şu andaki bakanlarla ilgili?

Teşekkür ederim.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Hiç olmamıştır efendim.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Yani, tek konuşma “tape”si bu. Bunun dışında da başka hiç olmadı mı?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Hayır, olmadı.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Ve son olarak buyurun Erdal Bey.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ziya Bey’i ben tanıdığım için de, hani ben sizin dürüstlüğünüzle ilgili konulara güvenen bir insanım. Geçmişten beri de tanıyorum sizi, gördüm.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Sağ olun efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Şimdi, anlattıklarınızdan baktığım şu, benim gördüğüm: Müfettiş raporları… Şener Bey’di galiba ya da öyle, tam aklımda değil.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Mehmet Eryılmaz Bey.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Müfettişin raporlarında söylediği: Bir, bu “invoice”lerin çoğunda problem var, tamamlanmış konular var. Gelen malın tam gitmediği noktasında aslında birtakım sıkıntılar var. Siz de söylediniz, bunlara bazı işlemler, cezai işlemler de yapıldı. Siz bugüne kadar böyle bir olayla hiç karşılaştınız mı? Yani, böyle bir uçakla ya da altın duyumu daha önce almış mıydınız veya ondan sonra hiç aldınız mı? Çünkü bunun altın olduğu ayyuka çıktıktan sonra, ben olsam merak ederim: Ya, arkadaş, bir vesileyle gümrüklerde bunlar benden sorumlu sonuçta öyle veya böyle, acaba geçmişte buna benzer olaylar yaşanmış mı tarzında çünkü ona benzer olayların yaşandığına dair bazı emareler orada da belirtilmiş bazı konularla ilgili, gördüğüm kadarıyla, raporlarda.

Bir de, tabii, yani bu kadar cezalar büyük rakamlar bunlar, küçük rakamlar da değil, büyük cezalar yani ortadaki rakamlar büyük yani müfettişin…

BAŞKAN - Toplam 50 milyon lira civarında…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Çok ciddi rakamlar var ortada. Bunlar da kamu görevlileri sonuçta yani orada bilirkişi, siz de bir vesileyle kamu görevi yapıyorsunuz, hepimizin adına görev yapıyorsunuz. Bunları merak edip araştırdınız mı? Bir bu.

İkincisi: Gerçekten böyle bir şeyle karşılaştınız mı?

Bir de; 1,5 ton diye gelen bir malın, mesela 290 küsur kilo -298 yanlış hatırlamıyorsam- indirildiği konusunda, size böyle bir belge geldiğinde onun nereye gittiğini de araştırdınız mı hiç? 298 kilo olabilir.

BAŞKAN - Eksik diyorsunuz öyle mi, 298 kilo eksik olduğundan bahisle öyle mi?

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Evet, evet.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Şöyle arz edeyim: Biliyorsunuz, 2013 yılı ve daha önceki yıllarda da altın ithalatı ve ihracatı konusunda rakamlar ciddi olarak yüksektir yani Türkiye'nin dış ticaretinde altın önemli bir kalemdir. Bu nedenle bu olayın bizim için herhangi bir olaydan bir farkı olmamıştır çünkü Türkiye altın ithal eden ve ihraç eden bir ülkedir, bu da diğer gümrük işlemleri gibi bir işlemdir.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sayın Müsteşarım, yoğunluk bazı ülkelerde değişiyor. Baktıysanız yıllara göre İnternet’ten, -ben baktım, biliyorum tabii ben bunları da- İran yoğunluğu ve diğer ülkeler yoğunluğu yer değiştiriyor.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Burada altın miktarına gelince hem müfettiş raporlarından hem idarenin işlemlerinden şunu anlıyoruz: Beyanlarda 1.500 gözüküyor ancak gümrük memurlarının yaptığı tespitte, fiilî tespitte bu rakam ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, fiilî tespitler şu anki rakamları söylüyor yani orada tartılmış, tartılma sonucunda ortaya çıkan rakam…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ne kadar rakamlar?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – 1.500 olarak beyan edilmiş, net olan 1.208 kilogram.

BİLAL UÇAR (Denizli) – Yani, eksik mi çıkmış?

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – 292 kilosu eksik gözüküyor.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Ama uçaktan gümrük memurlarının yaptığı tespit, net tespit 1.208. Öbürü sadece beyan, onu bilmiyoruz.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Yani, şimdi, ilginç olan şu, şunu söylemek istiyorum: Şimdi, sonuçta, esas olan gelirken tespitte yani çünkü uçakta sonradan tespit edilen rakam bu. İlk gelende tespit yapılmıyor.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Tek bir tespit var.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Tamam, ilk gelende tespit yok, beyanda “1.500” diyor, 1,5 ton…

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Tek bir tespit var. Bir beyan var, bir tespit var. Beyan o, tespit bu; o kadar, başka bir tespit yok.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ne kadar zaman geçiyor beyan ile tespit, o uçağı orada bıraktıktan sonra tespitin yapıldığı zaman arasında?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Doğrusu, inanın, o zamanı tam verebilecek durumda değilim.

BAŞKAN – Peki, ben bir şey sorayım: Bu eksik olmasının gereği, müeyyidesi nedir? Yani, bu bir kaçakçılık mı sayılır sizce, yoksa mevzuata aykırılık olarak mı değerlendirilir ya da bu transit bir şeyse başka bir müeyyidesi mi vardır yani gümrük mevzuatına göre nedir bu?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Sayın Başkan, bu konuda gümrük müfettişi gerekli değerlendirmeleri yapmış ve müfettiş, kaçakçılığa dokunan bir husus olmadığını da raporunda belirtmiş. Dolayısıyla, diğer tespitleri ve teklifleri yapmış, o konuda herhangi bir tespit yapmamış ve bunu da beyan etmiş. O bakımdan, müfettiş raporlarına itibar ederek biz Bakanlık olarak işlemleri bu şekilde yürüttük.

BAŞKAN - Ondan sonra savcılığa intikal etti zaten değil mi?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Tabii efendim.

BAŞKAN – Peki, savcılık dosyası da var zaten.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkanım, ben bir hususu daha merak ediyorum, iki hususu daha doğrusu.

Bir tanesi, Sayın Altunyaldız’ın sözünü ettiği rapor dosyada var mı acaba, yoksa…

BAŞKAN – Var, var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Var mı dosyada?

BAŞKAN – Var, var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Görebiliriz yani.

BAŞKAN – Tabii, tabii var, müfettiş raporu var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – İkincisi de, Onur Kaya Sayın Müsteşarla görüştüğü zaman Ziya Bey siz uçağın kargosunu biliyor muydunuz?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Bilmiyordum, konuşmadan zaten o anlaşılıyor. Ben ilk defa orada vâkıf oluyorum yani böyle bir olay olduğunu ne biliyorum ne de bilgim var.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Ziya Bey.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Efendim, ben teşekkür ediyorum.

Saygı sunuyorum.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - İkinci uçak az evvel Erdal Bey’in sorduğu, o uçak değil.

BAŞKAN - İkinci değil, bir tane uçak var.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bir şey soracağım.

Tabii, şunu da belirtmek gerekiyor: Aslında zamanı belirtmek gerekiyor. Uçağın Türkiye'ye iniş ve Türkiye'deki tespitlerinin yapıldığı süre arasındaki geçen zamanı biliyor musunuz? Yani, oradaki gümrük görevlisi tespiti ne zaman yapmış? Uçak ne zaman bekletilmiş? Eksikler olduğu için daha o zaman mal tespiti yapmamışlar ilk önce. İlk önce belgeler eksik çünkü. Belgeler eksik olduğu için daha sonra tespite girişiyorlar, arkasından belli bir zaman geçiyor. O zamanın ne kadar olduğunu biliyor musunuz diye sordum?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ - Bana bir dakika müsaade ederseniz belki şu notlarım arasında söyleyebilecek durumda olabilirim.

Efendim, burada notlardan -bundan yüzde yüz emin değilim, onun altını çizmek istiyorum- uçağın 1 Ocakta geldiği malum, 4 Ocak gibi gözüküyor ama bu yüzde yüz emin olmadığım bir bilgi.

BAŞKAN – Tespit mi 4 Ocak?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Evet, öyle gözüküyor ama yüzde yüz emin olmadığım bir bilgi, onu söyleyeyim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum, sağ olun.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI MÜSTEŞARI ZİYA ALTUNYALDIZ – Ben teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Biz Fatih Belediye Başkanını çağırdık tanık olarak. Şunu da söyleyeyim de: Onun dosyası tamamen ayrıymış, başka bir şey, Bayraktar dosyasıyla hiçbir bağlantısı yokmuş. Onun ben bir yerde ismini görünce irtibatı var diye düşünmüştüm ama hiç irtibatı yok. Tamamen belediyeyle ilgili başka bir şey yani Bakanlıkla hiç bağlantısı olmayan bir şeymiş. Ona da takipsizlik kararı vermişler zaten orada ama çağırdık. Aslında çağırmamamız gerekir yani bizimle hiç irtibatı yok. Fakat illaki “Buraya kadar gelmişken dinleyelim.” derseniz -onu size soruyorum- dinleyelim, gelmiş.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ne soracağız adama?

BAŞKAN – Bakalım, gelmiş buraya kadar, isterseniz bir şey sorabilirsiniz. Soralım arkadaşlara, “Yok, gitsin.” derseniz gitsin.

BİLAL UÇAR (Denizli) – Vakit kaybettirir bize.

BAŞKAN – Yani onun bu dosyalarla hiç bağlantısı yok ama gelmiş buraya kadar.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Konuyla bir alakası yok.

BAŞKAN – Yok, alakası yok. Oradaki şey, Marmaray’la ilgili, bir yerde eski tarihî eser yıkılmış, yapılmış bir şey var. Bir de gene eski bir binanın yıkılması, yapılmasıyla ilgili bir şey var.

Buyurun Mustafa Bey.

Evet, Mustafa Demir, Mehmet Hanefi ve Şerife’den olma, 1959 Dicle doğumlu. Şu andaki adresiniz nedir, oturduğunuz adres?

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Seyitömer Mahallesi, Feyzullah Efendi… Arkadaşlar, yeni taşındığımız bir yer ama biraz sonra bildirsek olur değil mi?

BAŞKAN – Hâlen Fatih Belediye Başkanısınız?

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Fatih Belediye Başkanıyım. Vatan Caddesi, Fatih Belediye Başkanlığı binası.

BAŞKAN – Belediye Başkanlığı Vatan Caddesi’nde mi?

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Evet, orayı tarif ediyorum. Yeni taşındı oraya Başkanım.

BAŞKAN – Bir daha söyler misiniz?

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Vatan Caddesi, Fatih Belediye Başkanlığı binası.

BAŞKAN – Fatih Belediye Başkanlığı binasında görev yapar.

Peki, sizi biz şeyle ilgili çağırdık aslında, Erdoğan Bayraktar dosyasıyla ilgili. Mademki geldiniz, bir şeyler soracağız. Yalnız şunu da söyleyeyim: Siz kendi açınızdan, bir dosyada şüpheli olarak ifade vermişsiniz ve hakkınızda soruşturma yapılmış, bu soruşturmadan dolayı takipsizlik kararı verilmiş.

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Evet, mart ayında.

BAŞKAN – Ancak, şimdi soracağımız sorulara vereceğiniz cevaplar takipsizlik kararı verilmiş olsa bile aleyhinize sonuç doğuracaksa tanıklık etmeyebilirsiniz ve size zarar verecek sorulara cevap vermeyebilirsiniz, bunu size hatırlatayım. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 48’inci maddesine göre siz tanıklık yapacaksınız, sorulara cevap vereceksiniz, öyle anlaşılıyor.

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Evet.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bizimle alakası yok onun.

BAŞKAN – Yok, aslında, neyi soracağız ki ben de şimdi düşünüyorum yani neyi soracağız şimdi?

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Yoksa sorulacak soru var ama kendi davasıyla ilgili, burayla alakalı değil.

BAŞKAN – Ben de onu söyledim, bizimle ilgisi yok, biz yanlışlıkla çağırmışız Başkanı, onu demek istedim.

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Sayın Başkanım, aslında geçen hafta zatıaliniz aradığında ben bu çağrılmayı hakikaten kamuoyundaki bir sürü bilgi kirliliğine açıklık getirecek, yaşanan bu kirli sürecin doğru algılanmasına katkıda bulunacak ve şahsımın…

BAŞKAN – Şimdi, Başkan, yok, öyle değil. Yani seninle ilgili olan, senin hakkındaki, bakanları hiç ilgilendirmeyen, sadece senin hakkındaki iddialara bir cevap vereceksen ona ihtiyacımız yok burada.

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Zaten sadece benimle ilgili burada.

BAŞKAN – Zaten biz de sabahtan beri onu söylüyoruz.

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Ben de bunu bir fırsata dönüştürmeye…

BAŞKAN – Yok, burası fırsata dönüştürme yeri değil. Bizim işimize yaramayacaktır senin söyleyeceklerin, onun için…

FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR – Bir de evvelsi gün tekrar görüştüğümüzde sonradan şunu söylediniz bana: “Aslında sizin bizim soruşturma konusuyla ilginizin olmadığını anladık, isterseniz gelmeyebilirsiniz.” Nezaketle söylediniz, ben de zaten, algıda bir sürü sıkıntı var, sizin bu talebiniz veya beni davetiniz basına yansıdı, eğer ben son telefon görüşmemize istinaden gelmemiş olsaydım muhtemelen dışarıdaki basındakiler de “Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir Meclis Soruşturma Komisyonuna gelmedi, onları       -tabiri caizse- takmadı.” demesinler diye geldim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ben bir şey sorabilir miyim? Merak ettiğimiz için, madem gelmiş, bir tane soru-cevap yapalım.

BAŞKAN – O zaman, tutanaklara geçmesin merak ettiğiniz şeyse.

(Kayıt, Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Mustafa Bey’in konumuzla alakası olmadığı anlaşıldığından tanıklık yaptırmaktan vazgeçildi.

Teşekkür ediyorum.

Başkanım, kusura bakma, yorduk seni buraya kadar.

Evet, Onur Kaya’yı çağıralım bakalım.

Tanık Onur Kaya, Osman ve Fevziye oğlu, 1978 Ankara doğumlu.

ONUR KAYA – Evet.

BAŞKAN – Nerede oturuyorsunuz, söyler misiniz tam adresinizi?

ONUR KAYA – Kırkkonaklar Mahallesi, 352’nci Sokak, 6/8 Çankaya/Ankara.

BAŞKAN – Hâlen ne görev yapıyorsunuz?

ONUR KAYA – Ekonomi Bakanlığı Bakanlık Müşaviriyim.

BAŞKAN – Sizi ne için çağırdığımızı biliyor musunuz? İzah edeyim ben şimdi: Siz Zafer Çağlayan’ın Özel Kalem Müdürü müydünüz?

ONUR KAYA – Evet.

BAŞKAN – Onunla ilgili yaptığımız bir soruşturma var. Bu soruşturma kapsamında sizin de isminizin geçtiği bazı olaylar var. Bu olaylardan dolayı sizin tanık olarak şu anda beyanınıza başvuracağız. Ancak siz burada aynı zamanda şüpheli durumunda olmuşsunuz, İstanbul Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü aynı konuyla ilgili soruşturmada şüpheli olarak görünüyorsunuz ve bundan dolayı, size zarar verebilecek, sizi zora sokabilecek veya hakkınızda soruşturmayı devam ettirebilecek sorulara cevap vermekten ve bu konuda tanıklık etmekten çekinebilirsiniz, bu hakkınız var.

ONUR KAYA – Ben bu hakkımı kullanmak istiyorum, tanıklıktan çekinme hakkımı.

BAŞKAN – Yani “Soracağınız sorulara vereceğim cevaplar beni zora sokar.” diyorsun, öyle mi?

ONUR KAYA – Benim için verilmiş -gerçi daha tam netleşmedi ama- bir takipsizlik kararı var, o yüzden ben konuşmak istemiyorum. Hatta, bununla ilgili bir dilekçeyi de makamınıza sunayım.

BİLAL UÇAR (Denizli) – Ne diyor Başkanım?

BAŞKAN – Tanıklık yapmayacağını söylüyor, cevap veremeyeceğini söylüyor sorulara, “Sıkıntıya düşerim, başım derde girebilir.” diyor. O onun takdiri, ona bir şey diyemiyoruz artık.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 sayılı soruşturma no.lu dosyasında Onur Kaya, Osman oğlu, Fevziye’den olma, 1978 doğumlu, Çankırı ili Ilgaz ilçesi Kıyısın köyü/mahallesi, 45 cilt, 36 aile, sıra numarası 43’te nüfusa kayıtlı ve Ankara Kırkkonaklar’da oturan Onur Kaya’nın şüpheli olduğu görüldü.

Tamam, çıkabilirsin, yapacağımız bir şey yok.

ONUR KAYA – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Mehmet Şenol Çağlayan…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Takipsizlik kararı kesinleşirse bence yeniden değerlendirmek lazım. Çünkü o zaman şüpheli sıfatları ortadan kalkacak.

BAŞKAN – Takipsizlik kararından sonra yeni bir delil ortaya çıkarsa takipsizlik kararını savcı hemen kaldırıp yeniden dava açabiliyor. O olduğu için, beraatla sonuçlanmasının dışında başka bir şey kurtarmaz.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Dava açılmamış, dava yok ki ortada. Sayın Başkan dava olsa…

BAŞKAN – Ben de diyorum ki beraat ancak… Kanun “şüpheli” diyor zaten, şüpheli demek soruşturma altındaki kişi demektir zaten.

Mehmet Şenol Çağlayan, öyle mi?

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Evet efendim.

BAŞKAN – Baba adı Mehmet Salih, ana adı Muhlise, Muş 1965 doğumlu, öyle mi?

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Evet.

BAŞKAN – Nerenin nüfusuna kayıtlısın?

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Ankara Çankaya.

BAŞKAN – Harbiye Mahallesi, öyle mi?

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Harbiye değil, Alacaatlı Mahallesi.

BAŞKAN – Alacaatlı Mahallesi’nde nüfusa kayıtlı ve aynı yerde oturur.

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Evet.

BAŞKAN – Zafer Çağlayan’ı tanıyor musun?

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Kardeşiyim.

BAŞKAN – Peki, şunu hatırlatayım sana: Biz Zafer Çağlayan’la ilgili bir soruşturma yapıyoruz, eski Bakan. Şimdi, iki şeyi hatırlatacağım, birincisi: Kardeşin olduğu için tanıklıktan çekinme hakkın var. İkincisi: Aynı olaydan dolayı sen de soruşturma geçirmişsin, cumhuriyet savcılığı tarafından verilen takipsizlik kararında şüpheli olarak görünüyorsun. Bunların her ikisini birden değerlendirdiğinde ya da birini, fark etmiyor, tanıklıktan çekinme hakkın var. İster bu hakkını kullanırsın ister tanıklık edersin. Tanıklık edersen doğru söyleyeceksin, yemin de ettireceğiz gerekirse sana. Tanıklık yapacak mısın, yoksa…

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Ben çekinmek istiyorum.

BAŞKAN – Çekinmek istiyorsun.

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Başkanım, dilekçem var, dilekçe vermek istiyorum size.

BAŞKAN – Çekinmekle ilgili mi?

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Evet.

BAŞKAN – Tamam, getir, dilekçeni de getir, havale edelim.

Peki, Zafer Çağlayan’ın kardeşin olduğuna dair yemin eder misin?

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Yemin ederim.

(Mehmet Şenol Çağlayan ayağa kalkarak yemin etti)

BAŞKAN – Tamam.

MEHMET ŞENOL ÇAĞLAYAN – Teşekkür ederim, kolay gelsin.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Şimdi, tanık geldiği için söylemedim de burada enteresan olan konu: Tanıklar geliyor, “Ben konuşursam ileride sıkıntıya düşebilirim.” diyor, “Hakkınızda soruşturma açılabilir.” deniyor, böyle bir dosya ortada, böyle bir durum var ama buna rağmen İstanbul’daki savcı zerre kadar şüphe görmeyip takipsizlik kararı veriyor, enteresan olan konu bu işte. Yani “Konuşursam sıkıntı yaşarım.” diyor ama İstanbul’daki savcı zerre kadar şüphe görmeyip takipsizlik kararı veriyor.

BAŞKAN – Salih Kaan Çağlayan…

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – Evet.

BAŞKAN – Mehmet Zafer oğlu, Songül’den olma, 26/9/1986 Ankara doğumlu, doğru mu?

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – Doğrudur Başkanım.

BAŞKAN – Nerede oturuyorsun?

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – Ankara Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tam adresi söyler misin?

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – 2432’nci Cadde, 3037’nci Sokak, No 3, C Blok, 41 numaralı daire, Çayyolu Ankara.

BAŞKAN – Apartmanın ismi var mı?

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – Royal City.

BAŞKAN – Zafer Çağlayan baban, öyle mi?

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – Doğrudur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sana da soracağım aynı şeyi. Yaptığımız soruşturma babanla ilgili. Aynı zamanda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yapmış olduğu soruşturmada şüpheli durumundasın. Her iki hâlde de tanıklıktan çekinme hakkın var. İstersen tanıklık yaparsın, istersen tanıklık yapmayabilirsin. Takdir senin. Tanıklık yaparsan doğru söyleyeceksin.

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – Tanıklıktan çekinme hakkımı kullanmak istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tanıklıktan çekinme hakkını kullanıyorsun.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 sayılı soruşturma no.lu dosyasında Salih Kaan Çağlayan, Mehmet Zafer oğlu, Songül’den olma, 1986 doğumlu, Ankara ili Çankaya ilçesi Harbiye Mahallesi, 38 cilt, 126 aile sıra numarası, 4 sıra numarasıyla nüfusa kayıtlı olduğu ve şüpheli olarak dosyada yer aldığı görüldü.

Peki, Zafer Çağlayan’ın baban olduğuna dair yemin eder misin?

SALİH KAAN ÇAĞLAYAN – Yemin ederim Sayın Başkanım.

(Salih Kaan Çağlayan ayağa kalkarak yemin etti)

BAŞKAN – Peki, tamam, gidebilirsin.

Emrah’ı çağır bakalım.

Evet, tanık Emrah Sarıyüce.

EMRAH SARIYÜCE – Evet efendim.

BAŞKAN – Mahmut Bilal ve Safiye’den olma, 1/1/1983 Sungurlu doğumlu, öyle mi?

EMRAH SARIYÜCE – Evet efendim.

BAŞKAN – Nerenin nüfusuna kayıtlısın?

EMRAH SARIYÜCE – Çorum Sungurlu.

BAŞKAN – Sunguroğlu Mahallesi nüfusuna kayıtlı… Nerede oturuyorsun, tam adresini söyler misin?

EMRAH SARIYÜCE – Efendim, ben Çamlıca Mahallesi, Polis Lojmanlarında oturuyorum, 14 B Blok, Daire 5, Yenimahalle Ankara.

BAŞKAN – Bu olaylardan dolayı sen şüpheli veya sanık olmadın değil mi, senin hakkında bir soruşturma filan yoktu?

EMRAH SARIYÜCE – Hayır efendim, olmadım.

BAŞKAN – Tamam, peki.

Tanıklığa engel hâli yok.

Doğru söyleyeceğine namusun, vicdanın üzerine yemin eder misin?

EMRAH SARIYÜCE – Yemin ederim.

(Emrah Sarıyüce ayağa kalkarak yemin etti)

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

Sen Zafer Çağlayan’ın koruma polisi… Senin rütben nedir?

EMRAH SARIYÜCE – Ben başkomiserim efendim, ben koruma amiriydim.

BAŞKAN – Şimdi, sana soracağım şey şu, arkadaşlarım da gerekirse sana soru soracaklar: Bir olayda senin ismin geçiyor. Yurt dışından bir saat getirilmesi olayı var. Bu saat herhâlde en son sana teslim ediliyor, sen de Bakan Bey’e ulaştırıyorsun. Nedir bu saat işi, bunu bir anlatır mısın bize? Yani sen ne biliyorsun, neresinden itibaren biliyorsun saati, en son ne yaptın?

EMRAH SARIYÜCE -  Bakan Bey’in Özel Kalem Müdürü Onur Kaya beni aradı, dedi ki: “Böyle bir emanet alınacak, telefon numarası bu.” Kıymetli bir şey olduğunu söyledi.

BAŞKAN – Ne kadar kıymetli, onu da söyledi mi?

EMRAH SARIYÜCE – Onu söylemedi, yok.

“O yüzden hani siz alırsanız uygun olur.” dedi. “İyi” dedim, ben de memurumu görevlendirdim, işte irtibat numarası verdim, işte uçağın iniş saatini söyledim, kişiyi söyledim “Bundan gidip alacaksın, dikkatli ol, onu muhafaza et.” dedim. Buna benzer şeyler olur böyle yani işte getir, götür ve benzeri gibi. O kişiyle ben görüştüm, adı Murat’tı herhâlde, onunla görüştüm, “Senden bir emanet alacakmışız, ne zaman geliyorsun?” dedim. Ne zaman geleceğini sormak için tabii ki uçak saatini falan bilmiyordum. Onur Bey de “Sorup öğrenirsin.” demişti. “Gece on iki gibi falan ineceğiz Ankara’ya.” dedi. O şekilde ben de memurumu görevlendirdim, gitti, aldı, daha sonra da Onur Bey’e teslim etti.

BAŞKAN – O da Bakan Bey’e teslim etti, öyle mi?

EMRAH SARIYÜCE – Öyle olmuştur, teslim etmiştir.

BAŞKAN – Parasıyla ilgili bir şey biliyor musun? Parasının alınıp verildiği, kimin aldığı, kimin verdiği konusunda?

EMRAH SARIYÜCE – Yok, onları bilemiyorum.

BAŞKAN – Kıymeti ne kadarmış, onu sordun mu?

EMRAH SARIYÜCE – Kıymetini medyadan öğrendim eğer doğruysa.

BAŞKAN – Ne kadarmış?

EMRAH SARIYÜCE – 700 bin lira olduğunu medyadan öğrendim eğer doğruysa.

BAŞKAN – Kimin aldığını, kimin getirdiğini falan o taraflarını biliyor musun yani saatin?

EMRAH SARIYÜCE – Bu, Murat Bey’le daha önce görüşmüştük. Bu, Reza Sarraf’ın asistanı gibi bir şey, gemi kaptanı olduğunu söylemişti, öyle bir muhabbet etmiştik daha önce. Asistanı gibi öyle yanındaydı. Onu daha önce bir kere görmüştüm yani o.

BAŞKAN – Saati birileri getirdi…

EMRAH SARIYÜCE – Birileri getirdi, Bakan Bey’in olduğu söylendi.

BAŞKAN – Sen, yani Sarraf’ın işte adamı neyse…

EMRAH SARIYÜCE – Saati ben daha sonradan öğrendim, ona bir açıklık getireyim de. Ne olduğunu ben bilmiyordum çünkü biz korumayız, o bir zarf da olabilir, bir evrak da olabilir, bir reçete de olabilir, başka bir şey de olabilir, onun içine vâkıf değiliz. Yani bize bir talimat geliyor “Şuradan şunu alacaksın, bana getireceksin.” Biz de onu yaptık.

BAŞKAN – Gizli, belli değil yani sonuçta.

EMRAH SARIYÜCE – Evet efendim.

BAŞKAN – Orada ihtilaf yok zaten.

Soracağımız soru var mı arkadaşlar? Saat zaten alındı, verildi o konuda itiraz falan da yok da…

Buyurun.

BİLAL UÇAR (Denizli) – “Bu kişinin Rıza Sarraf’ın elemanı olduğunu biliyordum, daha önce görüştüm.” dediniz. Rıza Sarraf, Bakanlığa bu tür hediyeler gönderiyor muydu veya hiç görüşmek için geldi mi, siz tanıyor musunuz, gördünüz mü kendisini Bakan Bey’le münasebeti veya Bakanın oğluyla böyle bir emanet geliş gidişi başka oldu mu?

EMRAH SARIYÜCE – Birden fazla soru sordunuz ama…

BİLAL UÇAR (Denizli) – Yani Rıza Sarraf’ın elemanı, size bu saati… Onu biliyorum dediniz, Rıza Sarraf’ın elemanı olduğunu. Peki, Rıza Sarraf’ın elemanları veya kendisi Bakanlığa veya sizin bulunduğunuz yerlere başka hediye getirip götürme olayı oldu mu?

EMRAH SARIYÜCE – Bundan başka bir şey olduğuna ben şahit olmadım.

BİLAL UÇAR (Denizli) – Bakanlığa geliyor muydu sık sık, gördünüz mü hiç? Rıza Sarraf’la Bakan Bey görüşmüş mü?

EMRAH SARIYÜCE – Rıza Sarraf’ı Bakanlıkta gördüm, evet, görüşmeye geldiğini görmüştüm daha sonra veya daha önce, tam hatırlamıyorum.

BİLAL UÇAR (Denizli) – Yani bu birkaç kez mi yoksa bir kere mi gördün?

EMRAH SARIYÜCE – Açıkçası, birkaç kez mi, bir kere mi tam hatırlamıyorum yani. Bir kere görmüştüm yani geldiğini, Bakanlığa geldiğini görmüştüm.

BAŞKAN – Başka soru var mı?

Buyurun.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Gerçi Bilal Bey sordu ama bir kere gördüğünüz bir adamın asistanı olduğunu nereden biliyorsunuz, Murat’ın?

EMRAH SARIYÜCE – “Bakanlıkta” demişti, daha önce İstanbul’da…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – İstanbul’da, oradan tanıyorsun.

EMRAH SARIYÜCE – Ben o yüzden dedim hani teker teker, karışmasın diye.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – İstanbul’da da bir münasebetten dolayı…

EMRAH SARIYÜCE – İstanbul’da bir münasebetimiz olmuştu. Nasıldı tam hatırlamıyorum yani bayağı bir zaman geçti. Orada işte “Ben gemi kaptanıyım.” Yani yanında gelmişti zaten asistanı veya koruması gibi. İşte muhabbet ederken sigara, ayaküstü muhabbeti. İşte gemi kaptanı olduğunu söylemişti, tekneden falan bahsetmiştik, havadan sudan. O şekilde aşina olmuştum yani tanımıştım, adının Murat olduğunu biliyordum, o şekilde.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ama bir kere değil tabii, birkaç kere gördünüz herhâlde öyle mi, onu İstanbul’da?

EMRAH SARIYÜCE – Tabii yani birkaç kez gördüm, evet.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Peki, o görüşmeleriniz esnasında Rıza Sarraf, Sayın Bakanla görüşüyor muydu?

EMRAH SARIYÜCE – Evet.

BAŞKAN – Mesut Bey, buyurun.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum.

Emrah Bey, rütbenizin başkomiser olduğunu söylediniz ve Zafer Çağlayan Bey’in de koruma koordinatörü, müdürü olduğunuzu söylediniz.

EMRAH SARIYÜCE – Amiri, evet.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Bu olaylardan sonra görevinizde bir değişiklik oldu mu, şimdi ne iş yapıyorsunuz?

EMRAH SARIYÜCE – Olaylardan sonra yani aralık ayında…

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Evet, bu olaylardan sonra, şimdiki görev yeriniz neresi, ne oldu o tarihten bu zamana? Görevinizde bir değişiklik oldu mu?

EMRAH SARIYÜCE – Ben şu an Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde çalışıyorum, orada büro amiriyim. Evet, değişiklik oldu, ondan sonra görev değişikliğim oldu.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Peki, teşekkürler.

BAŞKAN – Buyurun.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum.

Soru soruldu da iyice anlamlandırmak açısından, bu, “tape” kayıtlarında şu şekilde geçiyor: Murat Bey, yani aranızda bir hukuk olduğu belli oluyor konuşmaların dökümlerinde, şunu söylüyor: “Çocuklara çikolata falan göndereyim mi?” diyor,  böyle hediyeler falan getireyim mi tarzında bir şey soruyor ve siz de şunu  söylüyorsunuz: “Hayır, hayır, gerek yok, kesinlikle böyle bir şeye gerek yok.” diyorsunuz. Yani Murat Yılmaz’ın bu tarz, polislerle veya işte Zafer Çağlayan’ın, Bakan Bey’in yakınında olan insanlarla bu tarz yani yurt dışından onlara çikolata getirecek kadar, hediye getirecek kadar bir hukuku olduğu anlamını ben çıkartıyorum. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?

EMRAH SARIYÜCE – Ben üç senedir evliyim, henüz çocuğum yok yani çocuğum olmadığını bilmiyor. Onu herhâlde herkese söylediği bir cümle olarak söyledi çünkü benim çocuğum yok. Ben de hediye kabul etmeyi sevmeyen bir insanım yapım gereği, orada da istemedim. Daha önce de öyle olabilir mesela biz polis olduğumuz için gelirimiz belli “Sana bir çikolata getireyim, bir şey getireyim.” yani bunlar laf söz olabileceğini düşündüğüm için ben hep “Hayır, teşekkür ederim.” derdim, bu yani.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Şahsınızla ilgili sormadım ama yani bu soruyu siz neden kabul ettiniz, kabul etmediniz babında sormadım. Yani Murat Yılmaz’ın Zafer Çağlayan’ın yanında çalışanlara bu şekilde veyahut da daha açık anlamda sorayım, Rıza Sarraf’ın çalışanı olduğunu bildiğiniz bir kişinin Bakanlıktaki personelle bu kadar yakın ilişkileri var mıydı?

EMRAH SARIYÜCE – Ben onu anlatmaya çalıştım önce. Benim çocuğum yok, onu bilmiyor mesela yani o kadar bir tanışıklığımız yok. İnsanlar nasıl bir yaklaşımda bulunuyor, belki haddi olmadan öyle konuştu. Biz bir kere veya en fazla iki kere görüşmüşüzdür ondan önce. O şekilde.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim.

Buyurun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Emrah Bey, şimdi size deniyor ki Onur Kaya tarafından: “Bir emanet gelecek, çok kıymetli bir şeydir bu, dikkat edin, size verilecek o yüzden.” diyor. Yani kıymetli olduğu için size veriliyor aslında yani siz çünkü…

EMRAH SARIYÜCE – Herhangi bir şoför de gönderilebilirdi ama bizden isteniyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Siz herhangi birisi değilsiniz.

EMRAH SARIYÜCE – Silahımız var, polisiz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Siz böyle güvenilir bir insansınız çünkü mevkiniz itibarıyla, göreviniz itibarıyla siz güvenilir bir insansınız, onun için size veriliyor bu, yoksa Bakana verilen her şey sizden geçmiyor tabii.

EMRAH SARIYÜCE – Tabii ki.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu çok kıymetli olduğu için sizden geçiyor aslında. Siz de işte bunu belirli bir saatte, böyle gecenin bir yarısında alıyorsunuz, bir memurunuz vasıtasıyla galiba alıyorsunuz, size bizzat verilmiyor da galiba bir memurunuz vasıtasıyla bunu görevlendiriyorsunuz.

EMRAH SARIYÜCE – Evet, bir memurum…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, size biraz garip gelmedi mi bu? Böyle bir iş adamı çok kıymetli bir hediye yani Bakana çok kıymetli bir hediye gönderiliyor ve o kadar kıymetli ki sizden geçmesi isteniyor bu, başka kimseye de güvenilmiyor, siz güvenilir olduğunuz için. Yani gece yarısı böyle varılıyor ve uçaklardan iniyor falan hediye size. Ne düşündünüz yani bu hediyeyi alırken?

EMRAH SARIYÜCE – Kişisel fikrimi sordunuz, söyleyeyim. Ben hüsnüzanda bulundum yani öyle bir, tamam, polisim, her şeyi hesaplıyorum, evet ama Bakan Bey’in ekonomik durumu da ortada yani sipariş vermiştir, o an adam oradadır çünkü yani bir adam gönderilmiştir veya… Bana şey bahsetmişti mesela, “Sürekli tekneyi gezdiriyorum, Avrupa’ya falan gidiyorum.” demişti mesela onu hatırlıyorum. Ben hüsnüzan yapmıştım orada, bilmiyorum doğru mu, yanlış mı. Yani oradayken o adam belki orada o an, onun getirmesi kolay olmuştur yani Bakan Bey bunun parasını ödemiştir diye bir hüsnüzanda bulundum, içeriğini bilmiyorum.

BAŞKAN – Zaten sonuçta orada bir ihtilafımız yok yani bir saatin geldiği, yerine teslim edildiği konusunda bir ihtilafımız yok çünkü Bakan onu kendisi söylüyor, bizim araştırdığımız başka kısımlar.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, bir soru sordum. “Sizin aracılığınızla böyle hediyeler verilir mi?” diye. Bu tabii, olağanüstü bir hediye. Hediyenin verilmesinin başka bir anlamı var.

EMRAH SARIYÜCE – Ben de onu düşündüm ama pek bir bilgi sahibi değiliz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Başka her verilen şeyde komiser olmaz tabii.

EMRAH SARIYÜCE – Olmaz tabii.

BAŞKAN – Bengi Bey, buyurun.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Emrah bey, ben de şeyi merak ediyorum: Sayın Bakan diğer iş adamlarıyla da bu şekilde birden çok kez bir araya gelebiliyor mu? O iş adamlarıyla Bakanın çocukları arasında böyle bir hukuk oluşuyor mu? Siz onun özel koruma polisi olduğunuza göre, yakın koruması olduğunuza göre bunları izliyorsunuzdur. Yani bu sizce doğal bir ilişki mi veya diğerlerinden daha bir samimi durum mu vardı sizce?

EMRAH SARIYÜCE – Bakan Bey mevkisinden dolayı herkesle veya çeşitli iş adamı olsun veya başka sivil toplum kuruluşu olsun görüşebiliyordu.

Diğer sorunuz, işte ailesiyle hukukunu, onu bilmiyorum. Ailesiyle bir hukuk geliştirip geliştirmediklerini, ne kadar, akrabalar mı, değiller mi, yakınlıklarını, muhabbetlerini bilemiyorum. Yani Bakan Bey görüşür herkesle veya işiyle alakalı kimselerle görüşür ama biraz geniş bir soru sordunuz, ben de geniş bir cevap verdim.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Bakanın görüştüğü bir iş adamıyla onun çocuklarının veyahut da kardeşlerinin de görüşmesi sizin sık rastladığınız bir durum mudur bu iki üç ay içerisinde yoksa bu özel bir durum mudur diye soruyorum ben de.

EMRAH SARIYÜCE – Kiminle ilgili soruyorsunuz yani kimin üzerinden mesela?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Mesela bir hediye geliyor, değil mi, onun çocukları, özel kalem müdürleri diyor ki: Sizin de tanıdığınız Rıza Sarraf’ın danışmanları veyahut yakınındaki insanlar hediye getiriyor, böyle bir hukuk oluşmuş. Sayın Bakanın diğer iş adamlarıyla da böyle bir ilişkisi var mı veya çocuklarının diğer iş adamlarıyla da böyle bir ilişkileri var mıdır yoksa size göre veyahut izlediğiniz kadarıyla bu daha samimi bir durum mudur yani o anlamda sordum.

EMRAH SARIYÜCE – Sayın Vekilim, sorduğunuz soruya cevap vermek istiyorum ama çok genel bir soru sordunuz. Mesela, örnek vereyim, evet, bir iş adamıyla yirmi senelik hukukları vardır, kapı komşusu mesela, böyle birisi var, görüşüyorlar. Şimdi, bu da iş adamı ama öyle bir soru sordunuz ki ben yani bilmiyorum yani ailece mi görüşüyorlar, bu iş adamlarıyla hukuku ne. Bu sorunuza pek sağlıklı bir cevap veremeyeceğim, üzgünüm.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Peki, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, burada bitti herhâlde ifadeniz.

Teşekkür ederim, zahmet oldu.

BAŞKAN – Salih Barış Kıranta…

SALİH BARIŞ KIRANTA – Doğrudur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ertuğrul ve Meliha’dan doğma.

SALİH BARIŞ KIRANTA – Doğrudur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – 20/8/1975 İstanbul doğumlu.

SALİH BARIŞ KIRANTA – Doğrudur  Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Trabzon Sürmene Baştımar Mahallesi nüfusuna kayıtlı, öyle mi?

SALİH BARIŞ KIRANTA – Doğrudur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Nerede oturuyorsun şu anda, oturduğun yerin tam adresini söyle.

SALİH BARIŞ KIRANTA – Keçiören’de efendim.

BAŞKAN – Tam adres söyle.

SALİH BARIŞ KIRANTA – İncirli Mahallesi…

BAŞKAN – Zapta geçiyor, sen söyle.

SALİH BARIŞ KIRANTA – Adresi hatırlayamıyorum da efendim, bir arkadaşımın yanında kalıyorum burada. Ailem İstanbul’da.

BAŞKAN – Geçici olarak mı kalıyorsun yoksa…

SALİH BARIŞ KIRANTA – Hayır, ikametim burada da efendim, adresi bilmiyorum, arkadaşımın yanında kalıyorum.

BAŞKAN – Peki onu sonra verirsin.

Şu anda nerede çalışıyorsun?

SALİH BARIŞ KIRANTA – İçişleri Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dışişleri Daire Başkanlığında Veri Hazırlama ve Kontrolü İşletmeniyim.

BAŞKAN – Peki, o da tutanağa geçti.

Ne için çağırdığımızı biliyorsun değil mi?

SALİH BARIŞ KIRANTA – Doğrudur efendim.

BAŞKAN – Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’le ilgili yaptığımız soruşturmayla ilgili seni çağırdık.

Burada şunu da hatırlatayım, yalnız, sen de bu olaydan dolayı sorgulanmışsın, şüpheli durumdasın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yapmış olduğu soruşturmada. Bunu nazara alarak aleyhine olan hususları veya aleyhine olabilecek ihtimalleri düşünerek tanıklıktan çekinme hakkın var. Yani istersen tanıklık yapabilirsin, bu konuda sorulara cevap verebilirsin, istersen “Soracağınız sorular beni zarara uğratır, bana zarar verir.” düşüncesiyle cevap vermeyebilirsin. Anladın mı?

Tanıklık yapacak mısın?

SALİH BARIŞ KIRANTA – Çekinme hakkımı kullanmak istiyorum efendim.

BİLAL UÇAR (Denizli) – Görevin neydi?

SALİH BARIŞ KIRANTA – Bakanlık Müşaviriydim efendim.

BAŞKAN – O zaman Bakanlık Müşaviriydi.

BİLAL UÇAR (Denizli) – Muammer Güler’in mi danışmanıydın?

SALİH BARIŞ KIRANTA – Evet efendim, Muammer Güler Bakanımızın danışmanıydım.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Yani konuşursam ileride sıkıntılı sonuçlar doğabilir benim için diyorsun.

SALİH BARIŞ KIRANTA – Anayasal hakkımı kullanıyorum efendim.

BAŞKAN – Peki.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma no.lu dosyasında “Salih Barış Kıranta, Ertuğrul oğlu, Meliha’dan olma, 20/8/1975 doğumlu, Trabzon ili Sürmene ilçesi Yeniay Mahallesi, 8 cilt, 165 aile sıra no ve 20 sıra no.da nüfusa kayıtlı. İncirli Mahallesi…”

Burası mı senin şu anda hatırlayamadığın adres?

SALİH BARIŞ KIRANTA – Evet efendim, doğrudur. İncirli Mahallesi, Keçiören Ankara.

BAŞKAN – “İncirli Mahallesi, Yunus Emre Caddesi, No: 33, İç Kapı No: 1, Keçiören Ankara’da ikamet eder.”

SALİH BARIŞ KIRANTA – Doğrudur efendim.

BAŞKAN – “Olarak yazılı Salih Barış Kıranta’nın şüpheli olduğu görüldü.”

Tanıklıktan çekiniyorsun.

SALİH BARIŞ KIRANTA – Evet efendim.

BAŞKAN – Tamam, gidebilirsin.

SALİH BARIŞ KIRANTA – Teşekkür ederim.

(Karşılıklı konuşmalar)

BAŞKAN – Tanık, Sadık Soylu, Neşat-Emriye oğlu, değil mi?

SADIK SOYLU – Evet.

BAŞKAN – 17/11/1969 Of doğumlu, Trabzon Of Çamlı Mahallesi nüfusuna kayıtlı, doğru mu?

SADIK SOYLU – Evet.

BAŞKAN – Nerede oturuyorsunuz, tam adresinizi söyleyin.

SADIK SOYLU – Şu an Ankara’da oturuyorum. Tam adres mi?

BAŞKAN – Tam adres, evet.

SADIK SOYLU – Ahmet Taner Kışlalı Mahallesi, Ümitköy Çayyolu Sitesi, 13/25, Çankaya Ankara.

BAŞKAN – Adresinde oturur.

Ne için çağırdığımızı biliyorsun herhâlde, değil mi?

SADIK SOYLU – Evet.

BAŞKAN – Erdoğan Bayraktar, önceki dönem Çevre ve Şehircilik Bakanı hakkında yaptığımız soruşturmayla ilgili olarak sizi tanık olarak buraya çağırdık.

Siz o zaman Bakan Danışmanı imişsiniz, şu andaki durumunuzu bilmiyoruz ama onu da soracağız. Şu anda ne iş yapıyorsunuz, neredesiniz, göreviniz nerede?

SADIK SOYLU – Şu anda Emlak Konutta uzman olarak çalışıyorum.

BAŞKAN – Emlak Konutta uzman olarak çalışıyorsunuz.

Şimdi, size soracağımız sorulara vereceğiniz cevaplar… Burada şüpheli durumundasınız, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasında şüpheli olarak görünüyorsunuz, takipsizlik kararı verilmiş ama. Vereceğiniz cevaplar aleyhinize sonuç doğurabilir. Bunu nazara alarak isterseniz sorularımıza cevap vermekten imtina eder, çekinirsiniz, isterseniz tanıklık yaparsınız.

SADIK SOYLU – Tanıklık yapabilirim efendim.

BAŞKAN – Yapabilirsiniz, peki.

Tanıklık yapacağını söyledi.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 50’nci maddesine göre yeminsiz olarak soruldu.

Soruları soruyorum, ona cevap vereceksiniz, sonra arkadaşlarımız da size soru soracak.

Sizin hakkınızdaki iddia veya bilgileriniz her neyse şöyle. İddia burada değil, biz iddia kısmına bakmıyoruz artık. Şimdi, şöyle bir şey var: Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun bazı plan değişikliklerinin baskıyla onaylatıldığı söyleniyor. Neyle ilgili, onu da söyleyeyim size, Zorlu Center yapımıyla ilgili olarak diyor ki burada: “Projede imar planlarına aykırı olarak yaklaşık 86 bin metrekare fazladan inşaat alanının yapıldığı, bu durumun yapılacak denetimlerde tespit edilmesinin engellenmesi için gerçeğe aykırı raporlar yazdırılarak Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun onaylanmasının sağlandığı…” Böyle bir iddia var. Ayrıca, “Yeni yapılacak binaların yüksekliğinin kademeli olarak 75, 85, 88, 100 metre yapılması ve 100 metreyi aşmaması gerekirken tüm yeni yapıların yüksekliğinin 100 metre olduğu, bu durumun İstanbul 3 no.lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulunca onaylanan proje notlarına da aykırı olduğu. Yine projede sosyokültürel tesis adı altında yaşlılar evi ve turizm kongre merkezi adı altında servis apartmanı olarak adlandırılan kullanımların inşaat alanının toplamda yüzde 40 olarak hesaplandığı ve bu şekilde yapı ruhsatı alındığı hâlde tapu sicil müdürlüğüne kat irtifakı kurulması için gönderilen projede söz konusu yaşlılar evi ve servis apartmanı kullanımlarına konut olarak bağımsız bölüm numaraları verildiği ve plan notlarına aykırı olarak ilave edilen 125 adet  mülkiyete sahip satılabilir alanlar ihdas edildiği, iddia edilmektedir.” Nedir bu konu yani Zorlu Center’la ilgili bu yapılmak istenen şey? Doğru mudur, değil midir?

SADIK SOYLU – Benim o konuyla ilgili bilgim yok. Yani spesifik bir şey soruyorsanız orada benim şahsen onunla ilgili hiçbir bilgim yok.

BAŞKAN – Bu konuya ilgili hiç bilgin yok mu senin?

SADIK SOYLU – Hiçbir bilgim yok.

BAŞKAN – Yani Zorlu Center tarafından yapılması gereken ancak Koruma Kurulunun kararına aykırı olduğu düşünülen yere birtakım numaralar çevrilerek…

SADIK SOYLU – Hayır, hiç onunla ilgili benim bir bilgim yok.

BAŞKAN - …planda değişiklik yapıldığıyla ilgili hiç bilgim yok diyorsun.

SADIK SOYLU – Hayır. Kamuoyundan duyduklarımı biliyorum yani o görev esnasından hiçbir bilgim yok.

BAŞKAN – Peki, bir şey daha var, onu da soracağım sana.

İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Ahmet Ayyıldız’ı aradığın söyleniyor burada. Bu görüşmede “Zorlu’nun işi tamam mı, şimdi açılış yapacak mı?” diye Ahmet Ayyıldız’ı arayıp sormuşsun, Ahmet’in de herhâlde “Şimdi tamam. Biz gittik -ya Bakan Bey’le beraber- onlar da tezlerini koydu, biz de bir şeyler yaptık orada, Bakan Bey beni çağırdı ‘Ahmet, helal olsun, güzel çalışma yapmışsın.’ Yani, biz onun kusurlarını falan söyledik, bizim haklı olduğumuz çıktı.” dedi. Tabii, kelimelerde düşüklük var, ben yanlış okumuyorum da. “Bizim haklı olduğumuz çıktı da yardımcı olun, artık bitsin bu iş.” dedi. Kim diyor bunu? “Bakan Bey bize böyle söyledi.” diyor. “Artık, biz de yardımcı olup bu eksiklik neyse bitsin, bu iş uzadı.” şeklinde bir şeyler konuşmuşsunuz kendi aranızda Ahmet Ayyıldız’la. Bu nedir, bu konuştuğunuz konu nedir?

SADIK SOYLU – Orada benim şahsımın sorması… Yani, tabii, bizim telefonlarımız dinlenmiş fakat işlerine gelen kısmı bize sorulmuş. Yani, bilmiyorum ne kadar zaman içerisinde -ben Bakan Bey'in aslen basınla ilgili kısmıyla ilgileniyordum ve Emlak Konutta çalıştığım için Emlak Konutla ilgili kısmını bilirim biraz- Milliyet gazetesinden beni aradılar “Zorlu açıldı mı açılmadı mı?” diye. Ben de cevaben, Ahmet Bey’i aradım, açıldı mı açılmadı mı diye sordum, Ahmet Bey de detayına girdi. Ama, işin diğer kısmını bilmiyorum.

BAŞKAN – Yani, Ahmet Bey detaylarına mı girdi dedin?

SADIK SOYLU – Yani, detayı dediğim…

BAŞKAN – Burada anlattığımız şekilde?

SADIK SOYLU – Evet. Yani, bu telefon “tape”lerinde de efendim, bilmiyorum, beni ilgilendiriyor mu ama istedikleri kısmı alıp istedikleri kısmı koymuşlar yani işlerine gelen kısımlar konmuş bu telefon “tape”lerine, öncesi, sonrası, hiçbiri konmamış, burada yok yani. Yarım saat öncesinde Milliyet gazetesinden beni arayan kişiyi bana sormuyorlar fakat “Neden Ahmet Ayyıldız’ı aradın?” diye soruluyor bana. Yoksa bu iş imarla…

BAŞKAN – Onu ayrı geçelim de seninle ilgili soruların cevapları zaten İstanbul’da vardır, orada vardır.

SADIK SOYLU – Cevap vermişim zaten.

BAŞKAN – Şimdi, burada, mesela, senin bu kişiyle yaptığın konuşmada şu söylediklerimiz…

SADIK SOYLU – Az önce efendim, bana sordunuz ya “Bu konuyu biliyor musun?” Ben “Bilmiyorum.” diye cevap verdim. Siz daha sonra bana “Konuştunuz bak.” diye söylediğiniz için ben Komisyon karşısında yanlış cevap vermeyeyim diye bu ayrıntıya girdim aslında. Yani, ben ondan dolayı Ahmet Ayyıldız’ı aradım, o konuda biliyorum açılıp açılmadığını.

BAŞKAN – Tamam, ona bir şey demiyorum zaten, aramışsın tamam da yani aradın, Ahmet Ayyıldız da diyor ki “Biz Bakan Bey’le beraber gittik orada…”

SADIK SOYLU – O konuyu ben bilmiyorum efendim yani onları bilmiyorum.

BAŞKAN – Diyor ki bir yerinde, ikinizin arasındaki konuşmada geçtiği söyleniyor bunun “Bakan Bey beni çağırdı ‘Ahmet, helal olsun, güzel çalışmışsın. Biz onun kusurlarını falan söyledik, bizim haklı olduğumuz ortaya çıktı.’ dedi.”  Yani, herhâlde orada bir aksama olmuş başlangıçta, her neyse, Bakan Bey diyor ki: “Biz onun kusurlarını söyledik, biz haklı çıktık.” diyor. Ondan sonra ne yapıldıysa orada onu bilmiyoruz biz, ne işlem yapıldıysa.

SADIK SOYLU – Onu ben de bilmiyorum efendim.

 BAŞKAN – “‘Yardımcı olun, artık bu iş bitsin.” dedi.” Ahmet diyor bunu. Bakan Bey “‘Yardımcı olun, bu iş bitsin.’ dedi bana.” diyor, bu burada bitiyor.

Bu kadar mı senin bu olayla ilgili bildiğin şey?

SADIK SOYLU – Evet efendim.

BAŞKAN – Ne yapılmış orada, Zorlu Center’da peki? Yani, sonradan bildiğin nedir? Orada bir inşaat mı yapıldı, ne yapıldı yani?

SADIK SOYLU – Zorlu Center orada zaten inşaat yapmış şu anda orada efendim, inşaat yapılmış, bitmiş.

BAŞKAN – Yani, usulsüz mü yapıldı, usule uygun mu yapıldı, ne yapıldı, onu bilmiyor musun?

SADIK SOYLU – Yani, efendim, onun bizim Bakanlıkla ilgisi zaten yok. Onun ruhsatı falan Bakanlıktan verilmedi efendim, benim bildiğim İstanbul Belediyesi tarafından verilmiştir zannediyorum. İmarı İstanbul Belediyesi tarafından verildi. En son ruhsatının Bakanlık tarafından verildiğini ben biliyorum. Yani, bizim Bakanlıkla da çok ilişkisi yok efendim oranın, Zorlu’nun. Benim bildiğim, Bakanlıkla çok ilişkisi yok.

BAŞKAN – Ne ruhsatı veriyor Bakanlık?

SADIK SOYLU – En son işletmeye açılmasıdır Bakanlığın verdiği ama ruhsatını, emsal inşaat yapım işinin bizim Bakanlıktan olduğunu zannetmiyorum, Bakanlıkla ilişkisi yok oranın efendim, ben öyle biliyorum.

BAŞKAN – Belediyeyle ilgili bir mesele diyorsun.

SADIK SOYLU – Bizim Bakanlıkla bir ilişkisi yok Zorlu’nun. Sadece, işletmeye açılmasıyla ilgili olabilir. Çok da bu teknik konularda bilgim yok efendim benim.

BAŞKAN – Peki.

Erdal Bey, buyurun.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sadık Bey, hoş geldiniz.

SADIK SOYLU – Hoş bulduk efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Emlak Konutta ne uzmanısınız?

SADIK SOYLU – Yönetim Kurulu Başkan Danışmanıyım orada efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Mesleğiniz ne?

SADIK SOYLU – Lise mezunuyum efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Şimdi, şundan merak ettim, teknik konulara hâkimiyetiniz yok anladığım kadarıyla, onu bilmiyorsunuz.

SADIK SOYLU – Evet efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Siz özel kalem müdürü olarak çalıştınız.

SADIK SOYLU – Özel kalem müdürü olarak çalışmadım, danışman olarak çalıştım.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Danışman olarak çalıştınız.

SADIK SOYLU – Evet.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Peki, bu Zorlu’yla ilgili söylediğinizde bizim algıladığımız aslında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin normalde buradaki bu plan tadilatlarının hepsine karşı çıktığı noktasında bir direnç gösterdiği, siz tam tersinde bir şey söylüyorsunuz. Bir bilginiz olduğu için mi söylüyorsunuz bunu?

SADIK SOYLU – Efendim, bilgim şöyle, ben Erdoğan Bayraktar’la beraber yirmi sene çalıştım, İstanbul Belediyesinden beri çalışıyorum. Tabii, çok teknik olarak bilmiyorsam bile, zaten biz Çevre ve Şehircilik Bakanlığına da başladığımız zaman Zorlu Center’in inşaatı başlamıştı efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Peki, benim anladığım kadarıyla bu soruların sizde cevapları yok, 550 bin metrekare olan yerin 680 bin metrekareye çıkartılması…

SADIK SOYLU – Onları ben bilmiyorum.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bakırköy 46 projesiyle alakalı bildiğiniz bir şey var mı? Onlarla da bir alakanız yok.

SADIK SOYLU – Yok efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Peki, sizi neyle suçladılar ve niye…

SADIK SOYLU – Beni suçlamalarının sebebi çete üyesiyim ben. Ama, ben şu an tanık olarak geldiğim için ona cevap vermek istemiyorum.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Efendim…

SADIK SOYLU – Tanık olarak geldiğim için, Erdoğan Bayraktar’la ilgili bana soru sorulacağını bildiğim için onlara çok girmek istemiyorum. Ama, ben bu davada çete üyesi olarak yargılandım efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – İşte, ben de onu anlatmaya çalışıyorum zaten yani sizi suçladığım bir şey yok, ben öyle bir şey demedim. Sizi neyle suçladılar diye…

SADIK SOYLU – Ben de “Suçladınız.” demedim efendim, sadece bizi çete üyesi…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Mesele çete üyesi ama bu çete ne yapmış? Siz bu çetede, mesela, ne gibi görevdesiniz, size hangi görevi vermişler?

SADIK SOYLU – Öyle bir çete olduğunu kabul etmiyorum zaten efendim.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Hayır, siz her konuda “Bilgim yok.” diyorsunuz, hangi konuda bilginizin olduğunu anlamaya çalışıyor Erdal Bey.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Şimdi, şöyle bir durum da var: Mesela, bu telefon kayıtlarında söylenen, işte, Sayın Bakanın sizi arayıp “Sadık kaç, polis gelecek, seni alacak bir vesileyle.” diye bir diyalog var, bu diyalog geçti mi aranızda?

SADIK SOYLU – Geçti efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Peki. Şunu demek istedim ben de: Size bir vesileyle… Diyelim ki bu çete…

SADIK SOYLU – Telefonun devamında “Efendim, ben bir kafede oturacağım, orada bekleyeceğim.” dedim. Kaçmadım zaten.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Hayır, var onlar da, bundan dolayı demedim.

SADIK SOYLU – Kolay kolay kaçmayız yani.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ya, ben soracağım soruyu, sen sonra cevap vereceksin, ilk önce ben soracağım, ondan sonra sen cevap vereceksin.

SADIK SOYLU – Buyurun efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ben şunu demek istedim: Yani, sonuçta seni savcılığa çağırdılar bir vesileyle, aldılar ya da götürdüler gözaltına aldılar, savcılıkta sana hangi suçla ilgili isnatta bulundular diyorum, suçun içeriği, nüvesi ne yani onu demek istiyorum.

SADIK SOYLU – İşte, az önce söylemiş olduğunuz efendim, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, İstanbul Belediyesine müracaat ettiler veya ilgili belediyelere müracaat ettiler iş adamları veya müteahhitler, ilgili belediyeler de üç ay içerisinde ruhsatı verilmeyen yerlerin… Daha sonra o ilgili kişiler Bakanlığa müracaat edip onların işini hallettiğimize dair, bir ekip oluşturduğumuza dair bir hayal ürünü ortaya koydular efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Siz de o ekibin bir üyesi olarak yani son adı çete olan bir ekibin üyesi olarak… Öyle mi suç isnadında bulundular?

SADIK SOYLU – Evet efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Orada siz ne yapıyorsunuz o zaman? Bakanla bunların irtibatlarını sağlayan kişi olarak mı?

SADIK SOYLU – Bakan Bey’in buraya gelen fezleke dosyasında böyle bir çete üyesinin… Tek bir telefon görüşmem var şu anda Bakan Bey’in fezleke dosyasında, o da Trabzon’da yerel bir konuşmam, bir de “Kaç Sadık.” diye konuşmam. Başka hiçbir konuşmam yok Bakan Bey’le, hiçbir telefon “tape”m yok. İki sene beni dinlediler. İki sene içerisinde adam karısının aleyhinde konuşur başkasına yani iki sene içerisinde beni dinlediler. Öyle bir şey oldu. İki sene dinlendim, Erdoğan Bey’le alakalı fezleke dosyasında tek bir “tape”m var, o da yerel siyasetle alakalı tek bir “tape”m var, başka hiçbir “tape”m yok. Bir de son gün “Kaç Sadık.” diye var. O da doğaldır, Erdoğan Bey benim babam gibidir, yirmi sene beraber çalışmışım onunla “Kaç Sadık.” demiştir. Ben de “Efendim, kafede otururum.” dedim. “Yok, yanıma gel, beraber gidelim Bakanlığa.” dedi. Bu efendim.

BAŞKAN – Mesut Bey, buyurun.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sadık Bey, hoş geldiniz.

SADIK SOYLU – Hoş bulduk efendim.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Şimdi, sorulan sorulara vermiş olduğunuz cevapları dikkatle dinledim. “Tek bir “tape”m var o da seçim bölgesiyle ilgili bir konuşma.” dediniz. Peki, niye siz? Bakanlıklarda çalışan veyahut da Bakanın yanında çalışan birçok çalışma arkadaşları olmasına rağmen niye sizi seçmişler?

SADIK SOYLU – Hayal efendim, hayal. Yirmi senedir Erdoğan Bayraktar’ın yanındayım, işte, ondan dolayı. Hayal kurmuşlar yani ütopya kurmuşlar kendilerine göre, ütopyaya da inanmışlar birileri.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ama, tape içeriklerini kabul ediyorsunuz.

SADIK SOYLU – Buyurun efendim.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – “Tape”lerde geçenleri, “Kaç Sadık.”ı veya diğerlerini kabul ediyorsunuz.

SADIK SOYLU – Hiçbir şey kabul… Telefon görüşmesi efendim bu, bir kısmını almış bir kısmını almamış yani. Hayır, bana “Kaç Sadık.” demiş bir taraftan, bir taraftan da kafede oturacağım denmemiş, orada bir korkaklık vardı, orada da bir delikanlılık var yani onu da söylemesi lazım onu diyenlerin.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Peki, teşekkür ediyorum ben.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bu birkaç tane… Mesela, Hüseyin Avni Sipahi gibi kişileri, bunları tanıyor musun, bu tür adamları?

SADIK SOYLU – Efendim, ben İstanbul Büyükşehir Belediyesinde KİPTAŞ’ta çalışıyordum, Hüseyin Avni Sipahi de Taşdelen Belediye Başkanıydı, oradan tanıyorum. Tanıyorum yani Hüseyin Bey’i.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Peki, yoğun bir mesai trafiği var mıydı Bakanla, sadece Bakanlığa gelip gider miydi?

SADIK SOYLU – Yok efendim.

Sadece şöyle: Erdoğan Bey’le, Sayın Bakanımızla aynı sitede otururlardı, oradan da tanıyorum. Yani, eşi Erdoğan Bey'in eşiyle de görüşüyordu. Biz de danışmandık, başka da bir şey yok yani. Ayrıntı istiyorsanız…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Yok, ayrıntı istediğimden değil. Ben sadece şunu soracağım: Bir de iş dünyasından, mesela, Ali Ağaoğlu gibi, buna benzer…

SADIK SOYLU – Ali Ağaoğlu hemşehrimiz, onu tanımayan yok zaten, biz de tanıyoruz. Emlak Konutta da Emlak Konutun Yönetim Kurulu Başkan Danışmanıyım ben. Zaten Ali Ağaoğlu’nun bu meşhur Maslak 1453 denen meselesi Emlak Konut ile devletin yapmış olduğu bir iş. Tanıyorum yani Emlak Konutun işi, oradan tanıyorum, biliyorum zaten. Bir taraftan da benim Bakanlıktaki asli görevimin bir kısmı da Emlak Konutun finans belgesiyle olan işlerinin devlet kademelerindeki yürüyüşünü, imzalarını yürütmektir.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Söylediniz ya şimdi bunların işlerini halletmek gibi bir şey, mesela, orada Zorlu projesiyle ilgili, otoparkla ilgili birtakım, aslında, konuşmalar da geçiyor. Onlarla ilgili bilginiz var mı? Otoparkın aslında sonradan yapıldığı, üzerine eklendiği, otopark yerlerinin dükkân yapıldığı, aslında böyle bir şeye İstanbul Büyükşehir Belediyesinin karşı çıktığı, var mı bilginiz öyle bir şeyde?

SADIK SOYLU – Yok efendim, sadece Erdoğan Bey'in konuşmalarında, işte, bu şeylerden… Yanındaydım ben Erdoğan Bey'in, orada işte çuvalla para aldık meseleleri var. Hep bunlar döndürülmüş, kamuoyunda algı yönetmeye yönelik şeyler bunlar efendim. Ataşehir’den çuvalla para almışız. Sanki, Erdoğan Bayraktar çuvalla para almış.

BAŞKAN – Yok, öyle denmiyor zaten, Bakanlık veya Belediye olarak, her neyse.

SADIK SOYLU – Hayır, işte, “Çuvalla para aldık.” demiş orada yani onu Erdoğan…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ben onu sormadım zaten, onları geç yani onları söylemiyorum zaten.

SADIK SOYLU – O da öyle efendim, o da öyle, algı yönetimi efendim. Yani, Zorlu Center’le ilgili… Bizim Bakanlıkla ilgili ben duymadım yani bir Bakanlıkla ilgili bilgisinin bir…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Onu sormadım, bakın, dedim ki 550 bin metrekare olan alanı 680 bin metrekareye çıkarken bir otopark…

SADIK SOYLU – Onu teknik olarak bilmiyorum efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Büyük patron kim biliyor musunuz?

SADIK SOYLU – Nasıl büyük patron?

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Hiç öyle bir şey duydunuz mu yani büyük patron meselesini?

SADIK SOYLU – Yok efendim.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Peki, tamam, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederiz.

Bir kişi kaldı arkadaşlar, onu da çağıralım.

Mehmet Ali Kahraman, değil mi?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Evet.

BAŞKAN – Hoş geldiniz.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Hoş bulduk.

BAŞKAN – Tanık, Mehmet Ali Kahraman, Halis ve Hanife oğlu, 3/10/1973 Ankara doğumlu, Ankara Polatlı Yassıhüyük köyü nüfusuna kayıtlı. Doğru mu?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Evet.

BAŞKAN – Şu anda nerede oturuyorsunuz, tam adresinizi söyler misiniz?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Tepealtı Mahallesi Sevgi Sokak 82/3 Yenimahalle/Ankara.

BAŞKAN – Mehmet Ali Bey, ne için çağırdığımızı herhâlde biliyorsun.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Evet.

BAŞKAN – Erdoğan Bayraktar’la ilgili konularla ilgili olarak senin tanıklığa başvuracağız. Önce şunu hatırlatayım: Bu olaylarla ilgili sen de şüpheli olarak İstanbul Cumhuriyet Savcılığının dosyasına girmişsin. Dolayısıyla, sorulara vereceğin cevaplar senin soruşturmaya dâhil olmana veya soruşturma altında kalmana veya her neyse, cezalandırılma durumuna sebep olabilir. Bundan dolayı, bu konuda tanıklık etmeyebilirsin veya edebilirsin, takdir senin.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Etmek istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tanıklık etmek istiyorsun.

Tanıklık edeceğini söyledin.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 50’nci maddesi gereğince yeminsiz olarak dinlenmesine karar verildi.

Ne iş yapıyordun Bakanlıkta?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Bakanlık kurulduğu tarihte Müsteşar Yardımcısı Vekili olarak Bakanlıkta göreve başladım. Yaklaşık üç ay Müsteşar Yardımcısı Vekilliği görevini yürüttüm. İki buçuk seneye yakın da Mekânsal Planlama Genel Müdürü olarak görev yaptım.

BAŞKAN – Peki.

Bak, şimdi, senin bilebileceğin, seninle ilgili olan konularla ilgili sorular soracağım, arkadaşlarım da ayrıca soru soracaklar.

Bu Ağaoğlu Bakırköy 46 isimli bir proje varmış, bu projeyle ilgili “illegal bir şekilde imar izni alınması karşılığında maddi menfaat temin edilmesi” diye bir başlık var, öyle bir iddia var. Nedir buradaki şey? Çekmeköy eski Belediye Başkanı Hüseyin Avni Sipahi’nin, Abdullah Oğuz Bayraktar’ın, Sadık Soylu’nun devreye girerek bu arsayı 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/g maddesi uyarınca özel proje alanı ilan ettirerek, Bakanlık yetki kapsamına alarak Büyükşehir Belediyesini devre dışı bıraktıkları diye bir iddia var. Yani, burayla ilgili ne biliyorsun sen, neler oldu yani Ağaoğlu’nun bu projesiyle ilgili?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Sayın Başkanım, bu konuda tabii çok detaylı olarak Emniyette de sorular soruldu ve bildiğimiz kısımlarını anlatmaya çalıştık. Burada da şöyle arz etmeye çalışacağım.

Bakanlığımızın kurulmasıyla beraber Bakanlığın yetki alanları, tabii, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de sayılmıştır. Bu çerçevede 2/ğ maddesi şöyle hüküm etmektedir: “Bakanlıkça belirlenen finans ve ticaret merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi şehirlerinin marka değerini artırmaya ve şehrin gelişmesine katkı sağlayacak özel proje alanlarına dair plan, ruhsat işlemlerinin gerçekleşmesini sağlamak görevler arasındadır.” Burada Bakanlığımıza bir başvuru yapıldı 2012 yılında. Bu başvuru çerçevesinde söz konusu araziyle ilgili bir inceleme yaptık. Bu arazinin 1960’lı yıllardan beri sanayi alanı olarak kullanılan fakat bugün metruk ve köhnemiş bir hâlde olduğu; yine, üst ölçekli, 1/100.000 ölçekli planlara uygun olarak sanayinin desantralizasyonu kararları çerçevesinde sanayinin dönüşümünün amaçlandığı ve bu tip hususlar çerçevesinde özel proje alanı ilanı konusunu kendi aramızda tartıştık Bakanlık bünyesinde ve bunun özel proje alanı ilanını sağlayıp özel proje alanı ilan edildikten sonra da ilgili Bakırköy ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerine bilgi verdik ve daha sonra da plan çalışmasını yürüttük. Burada plan çalışması yürütülen arazi sadece Ali Ağaoğlu’na ait parsel değil, aynı zamanda, bu bahsettiğim köhneleşmiş sanayi alanlarının tamamını kapsayacak şekilde özel proje alanı ilan edilmiştir. Bununla birlikte, yine içerisinde kamu mülkiyetlerinin yer aldığı, Devlet Demiryollarına ait arazilerin olduğu birtakım yerler bulunmaktadır. Bu çerçevede plan çalışmalarımızı sürdürdük.

Burada, tabii, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin onaylamayıp Bakanlığın onayladığı gibi bir ifade kullanılmaktadır iddianamede. Bakanlığımızın onayladığı plan ile İstanbul Büyükşehir Belediyesinin onayladığı planlar aynı planlar değillerdir. Bakanlık kurulduğu tarihten itibaren özellikle emsal dışı kullanımları minimize etme yönünde bir çaba göstermiştir. Mevcutta 2 emsalli bir ticaret alanıdır burası. 2 emsalli ticaret alanı, 2,5 emsal konut artı ticaret yapılmıştır, belediyeye yapılan teklif ise 4,5-5 emsaller civarındadır. Bakanlığımıza da tabii aynı şekilde teklifte bulunuldu fakat biz bunu süreç içerisinde çevre yapılanma koşullarını gözeterek belli bir noktaya getirdik.

BAŞKAN – Yani, Bakanlığın yetkisinde olan bir şey miydi?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Bakanlığın yetkisinde olan bir husustur.

BAŞKAN – 4,5-5 istediler 2,5 olarak mı kapandı?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Evet efendim, sonuç olarak onaylanan odur.

BAŞKAN – Yani, burada kimse bir maddi menfaat filan almadı mı diyorsun sen?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Maddi menfaat olup olmadığını ben bilmiyorum ama ben görev yaptığım kendi şeyimde böyle bir hususla karşılaşmadım.

BAŞKAN – Peki, şimdi devam ediyoruz.

Bir de bu Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı’na ait bir arazi varmış, oraya da Taşyapı İnşaat Şirketi tarafından bir proje yapılmak istenmiş ve dolayısıyla o projeyle ilgili olarak özel proje alanı olarak ilan edilmesi için bir girişimde bulunulmuş. Bu girişimle ilgili de seninle konuşanlar var burada. Mesela, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Genel Müdür Murat Kurum seni aramış ve seninle konuşmuş. İşte, “Buraya şu kadar milyonlar para verildi, niye bu iş yürümüyor?” falan diye. Nedir bu, buradaki olay nedir?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Efendim, burası 2010 yılında azınlık mallarının iadesi kanunu kapsamında Bulgar Vakfı’na iade edilmiş bir arazi. Yine, burası üst ölçekli planlarda Şişli merkezi iş alanı olarak görülmekte ve yüksek emsalli alanlardan bir tanesi ve de mevcut imar planlarında “Avan projeye göre uygulama yapılır.” şeklinde yani daha yüksek yapılaşma koşullarını içerebilecek ifadeleri olan bir yer. Burası da yine Bakanlığımıza Bulgar Vakfı’nın başvurması sonucunda özel proje alanı ilan edilmiştir. Yine, ilgili belediyelere gönderilmiştir bilgisi. Bu itibarla, gerek Şişli Belediyesinden gerek Büyükşehir Belediyesinden cevaplar alınmıştır. Yine, çevre yapılanma koşullarını gözetecek şekilde ve hatta çevre yapılaşma koşullarının –yani, o bölgeyi pek çoğumuz biliyoruz- çok çok altında bir yapılaşma koşuluyla bu plan da onaylanmıştır. Burada da Bakanlığın prensipleri çerçevesinde herhangi bir şekilde emsal dışı kullanıma izin verilmemiştir. Bununla beraber, yaklaşık 15-20 bin metrekare civarında bir yeşil alan terki söz konusu olmuştur. Fakat, bu planın sonuçlanma aşaması biz görevden ayrıldıktan sonra oldu yani ilk askıdan sonra tekrar bir itirazlar, daha sonra Bakanlık tekrar bir revizyon yaptı diye biliyorum bu konuyu.

Burada Emlak Konut Genel Müdürü Murat Kurum’la konuşmamız şu şekildedir: Bu projenin doğrudan Emlak Konutla bir alakası yoktur fakat bahsedilen kişinin Emlak Konutla daha önceden olmuş bir davası ve bununla ilgili süren bir alacak davası vardı. Dolayısıyla, bu konuda Emlak Konut bir uzlaşma aramak istiyordu. Yaptığımız görüşme bununla ilgilidir.

BAŞKAN – Bu “50 milyon verdik.” meselesi ne?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Yani, Emlak Konutla olan dava konusunu çok iyi bilmiyorum efendim. Daha önceki yıllarda yapılmış bir uygulamanın mahkeme süreci de devam etmektedir şu anda, tam içeriğini bilmiyorum.

BAŞKAN – Yani, ikisinin arasında, Emlak Konut’la başka birisinin arasında mı bir dava var burada?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Emlak Konutla buranın müteahhidi olan Taşyapı firmasının arasında bir dava var.

BAŞKAN – Bu para meselesi onlarla ilgili diyorsun.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Para meselesi onlarla ilgili. Hatta, bizim Emlak Konut Genel Müdürü Murat Kurum’la konuşmamız da yani buradan bu firma bir şey kazanacak ama bizim ödememiz konusunda bize zorluk çıkarıyor gibi bir şey söylemiştir bana.

BAŞKAN – Peki, burada bir şey daha var. Diyor ki: “Buradan geleceksin, sen 100 trilyon, 200 trilyon rant alacaksın, imar planını değiştireceksin.” Mehmet Ali’nin de “Neyse, o zaman ben onu Bakan Bey’e ileteyim, Bakan Bey bir şey yaparsa…” Beni ilgilendirmez mi dedi ne dediyse artık orada kesmişler. Bu nedir?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Efendim, bu aynı konunun devamı. Yani, bu konu iki tane bağımsız konu aslında yani birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan konular. Fakat, Emlak Konut Genel Müdürü de kendi alacağını düşünerek belki bir pazarlık şeyi olabilir yani mahkemeden vazgeçebilir mi acaba bu kişi gibi bir şeyde bulunuyor, ben de bu konuyu Bakan Bey’e ileteceğimi söyledim. Yani, bu konuda bizim zaten elimizden gelecek bir konu yoktu.

BAŞKAN – Bir şey daha var burada. Bir de sağlık tesisi yapımı için imar verilen Taşyapı İnşaata ait olan arsaya sonradan otel yapımıyla ilgili olarak bir imar düzenlemesi yapıldığı iddia ediliyor ama bu belediye tarafından reddedilmiş ama Bakanlık tarafından kabul edilmiş veya hâlen Bakanlıkta bunun dosyası deniyor, o konuda ne diyorsun?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Efendim, bu konu sonuçlandırılmamış konulardan biridir ve bu konuda –yani, ben bunu özellikle burada anlatmak istiyorum- Bakanlığımız kurulduğu tarihten itibaren imar düzenlemelerinde şeffaflığı ve usul dışı kullanımları önlemeye yönelik özel bir gayret göstermiştir. Burada firmanın bize sunduğu ilk teklifte “huzurevi” adı altında birtakım plan notları yazılıydı. “Huzurevi” adı altında diyordu ki: “Huzurevi adı altında bağımsız üniteler yapılabilir, bunlar apart, konaklama üniteleri gibi satışa da konu edilebilir.” Aslında, bu esasen bir kılıfa sokularak başka bir amaca dönük kullanım içermekteydi. Biz bunu engellemek için, bu tip şeyleri Türkiye genelinde engellemek için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz eliyle bir genelge çıkarttırdık. Buna benzer uygulamalar, örneğin, Bodrum’da, Antalya’da ya da İstanbul'un başka yerlerinde “turizm imarı” adı altında yapılarak konuta dönüştürülüp satılan yerler için de geçerli. Burada da benzer bir  durum söz konusuydu. Yani burada “huzurevi” adı altında turizme daha yönelik bir tesis yapılıp, bunun satılması gibi bir niyet vardı. Biz bu niyeti tespit ederek, hatta bu konuda benim Sayın Bakanımızın diğer oğluyla yaptığım bir görüşme de var, dalga geçiyoruz, yani bu konuda diyoruz ki “Yani bu kadar da abartılmaz bu konu.” diye. Biz dedik ki: “Sizin maksadınız ne? Siz burada otel yapmak istiyorsanız, kanun otel yapmaya izin veriyor, otel olarak plan teklifinizi getirin, ‘huzurevi’ adı altında böyle yanlış kullanımlar içeren şeyler yapmayın.” Bunun üzerine teklif otel olarak revize edildi ve imar şeyi de sonuçlanmadı, yani sonuçlanmamış idi. Ama dosyada tabii tam tersi olarak yer almaktadır, yani “illegal imar izni verilmesi” şeklinde.

BAŞKAN – Peki, bir şey daha sorayım şurada, onunla ilgili ne var?

Bir de Ataköy’de bir şey varmış; sahil kenarında bu Özyazıcı İnşaat tarafından imar planına aykırı olarak yapılan bir projeye izin verilmesinden bahsediliyor. Bu nedir? Bu konuda senin bildiğin nedir?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Sayın Başkanım, bu konu, tabii imar planına aykırı olma hususu da doğru değildir, bunu da kısaca açıklamak istiyorum. Ataköy sahil şeridinin imar planları 1991 yılında Turizm Bakanlığı tarafından yapılmıştır. Burası turizm bölgesidir, turizm bölgesi ilan edilmiş bir bölgedir fakat bu arazide aynı zamanda hem doğal sit vasfı taşıyan ağaçlar hem de kültürel yapılar olduğu için burası aynı zamanda Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’na tabidir. 2011 yılında Bakanlık kurulduktan sonra hem doğal sit hem de kültürel yapıların olduğu çakışan alanlarda yetki Bakanlığımıza geçmiştir, biz de Bakanlık olarak…  Burada emsal değerleri 2’dir Sayın Başkan, Kültür Bakanlığının onayladığı 1991 yılı planlarında ve o zamanki planlarda yine kıyıdan çekme mesafesi 10 metre ya da 20 metredir fakat biz, Ataköy sahilinin halka açık bir şekilde kullanılmasını teminen imar planları yapılaşma koşullarını plan değişikliği yapmadan, sadece Tabiat Varlıkları Komisyonu kararıyla yaklaşık 1,4-1,5’e çektik. Bununla beraber kıyıda bir 10 metrelik yürüyüş yolu ve 40 metrelik de bir çekme mesafesi oluşturulmasını zorlayan birtakım tedbirler koyduk; işin ana özeti budur efendim.

BAŞKAN – Peki, arkadaşlar sorularını sorsunlar ve ondan sonra devam edelim.

Buyurun.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, 644 sayılı KHK’dan bahsettiniz; gerçekten yerel yönetimlerin yerine geçerek Bakanlığın yetki kullandığı durumlar oldu. Bu dosya içerisinde de bunlardan bahsediliyor, siz de bu konuda bilgi verdiniz.

Şunu öğrenmek istiyorum: Bu tarz size gelen taleplerle ilgili, bu anlattıklarınızla alakalı yetkiniz olduğu muhakkak. Bakanlığın imar değişikliği, emsal değişikliği, yoğunluk artırımı noktasında yetkiniz olduğu muhakkak fakat yerel yönetimlerden bu konuda herhangi bir karar çıkmadan Bakanlığın işi üzerine alarak bu noktada bir çalışma yapması, ne kadar kanunda yeri olsa da… Neden belediyelere müracaat etmeden Bakanlığa müracaat ediyor vatandaşlar? Neden işlerini Bakanlıkla halletmek istiyorlar da yerel yönetimlerin bu konuda… Çünkü KHK, yerel yönetimlerin yetkisini kaldırmıyor diye biliyorum, belediyelerin de yetkisi devam ediyor. Fakat insanlar sizin kanalınızla bu işleri çözmek istiyorlar, Bakanlıkla bu işleri çözmek istiyorlar. Bunu neye bağlıyorsunuz?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Efendim, bu yetkinin, özellikle özel şahıslara ait arsa ve arazilerde imar planının Bakanlığa başvuru yetkisinin birkaç tane koşulu var. Bunlardan en önemlisi, sizin de arz ettiğiniz gibi, belediyelerce sonuçlandırılmamış işlemlerin ya da hatta kanunda açıkça “üç ay” gibi bir ifade vardır; üç ay içerisinde sonuçlandırılmamışsa Bakanlık burada yetki sahibi olabilir, devreye girebilir. Dolayısıyla, burada muhakkak bir belediyeye başvuruyu biz arıyoruz ve Bakanlığımıza bu madde kapsamında yapılan başvurulardan yaklaşık yüzde 85’ini biz de reddettik, yani çok cüzi bir oranda onay yaptık. Yaklaşık bugüne kadar, daha doğrusu ben, iki buçuk senelik görev sürem zarfında 900 civarında plan onayladığımızı hatırlıyorum, biliyorum tam rakam olarak. Bunların sadece 15 ya da 20 tanesi bu kapsamda onaylanmış planlardır ve yine o yaklaşık 900 tane planın da hepsi yine İmar Kanunu’ndaki diğer aleniyet hususları sağlanacak şekilde askıya çıkarılmıştır, itirazları değerlendirilmiştir hatta bu işlemler yapılırken de belediyelere bu konuda görüş de sorulmuştur “Siz bu konuyu neden sonuçlandırmadınız ya da neden bu konuda kararınız olumsuz oldu?” gibi. Bunlar dikkate alınarak bu işlemler sonuçlandırılmıştır.

Burada tabii önemli olan, tahmin ediyorum, yani bu yasa, 644 sayılı KHK düzenlenirken bir şekilde yatırımların bazen belediyelerin keyfiliğinden ya da vatandaşların belediyeyle olan diyaloglarının uzun sürmesinden kaynaklanmış olabilir. Yani Bakanlığa da böyle bir idari vesayet yetkisi verilmiş olabilir diye düşünüyorum. Yani bir üst otoriteye müracaat etmek gibi. Dediğim gibi, biz de hani otomatik olarak her gelen şeyi kabul etmedik, yüzde 85-90 oranında da bu tip talepleri reddettik.

BAŞKAN – Bengi Bey, buyurun.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Doğrusunu isterseniz bunu sırf merakımdan dolayı söylüyorum. Bilmiyorum, arkadaşımız İstanbul’u biliyor mu?

1985’ten itibaren, en azından benim yaşadığım dönem itibarıyla söyleyeyim, Silahtarağa’dan Eyüp Sultan’a, Balat’a, bütün o sahil şeridinden Bakırköy’e kadar bu sizin tabirinizle “Köhneleşmiş sanayi alanları” yıkıldı, yıktırıldı ve oralar park ve bahçe hâline getirildi, nefes alınacak alanlar yaratıldı, Zeytinburnu da dâhil olmak üzere. Ama son yıllarda, özellikle Sayın Bakanın TOKİ ve Bakanlığından sonra geldiğimiz bu şeyde Ataköy’de ve şu anda izin verilen yerlerde ise tam tersine o 10 metrelik, 50 metrelik alanlara böyle yüzlerce metre yükseklikte ve genişlikte imar izinleri verildi ve binalar yapıldı. Yani bunu gerçekten merakımdan söylüyorum, burada böyle gerçekten bir zorlama, oraya imar vermek için olağanüstü ve şimdiye kadarki gelişime aykırı bir yapılaşma var ve ben baktığımda oranın kesinlikle Bakanlığın, sizlerin de dâhil olduğu birimin, İstanbul Belediyesinin olağanüstü çabaları olmadan bu şekilde yapılaşamayacağına inanıyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz mesela? Yani o çarpıklığı bize açıklayabilir misiniz?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Tabii Sayın Vekilim.

BAŞKAN – Bununla beraber ben de bir şey sorayım da ikisini beraber cevaplandırın.

Şimdi, Bengi Bey’in dediği, diyelim ki 10 katlı inşaatların yapıldığı bir bölge var ve oraya sonradan birden 30, 40 kat inşaat ruhsatı veriliyor ve yapılıyor.

Şimdi, bundan bu 10 katlı yerden 30 veya 40 kata -40 var mı bilmiyorum da- çıkarılırken devletin veya belediyenin buradan bir kârı oluyor mu? Neye göre  mesela, harç alıyordur muhakkak da bunları değerlendirerek mi  alıyor, nasıl yapıyor? Yani orada diyelim ki 10 kat bir yere izin verdiği zaman şunu alır devlet ama 40’a ya da 30’a izin verdiği zaman da şunu alır diyebiliyor muyuz?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Şimdi Sayın Başkanım, tabii bir kısmına teknik bilgi, mesleki bilgi çerçevesinde cevap vereceğim.

Tabii,  Bakanlığın bu bahsettiğiniz alandaki plan sayısı çok kısıtlı, yani çok sayıda dediğiniz gibi uygulama var. Tabii, pek büyük bir kısmının Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldığını biliyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi yıllar önce İstanbul’un genelinde bir silüet  çalışması yaptı. Bu silüet çalışması çerçevesinde de pek çok yerde yükseklik sınırları belirlendi. Dolayısıyla herkesin bu yükseklik sınırlarına da uymak gibi bir zorunluluğu oldu. Dolayısıyla bugüne kadar dörder katlı, beşer katlı ya da onar katlı gelmiş olan bir rejimde bu silüet çalışması neticesinde birtakım sınırlar zorlanmış olabilir. Mesela bizim Ataköy sahil şeridinde de, diğer yerlerde de İstanbul Büyükşehir Belediyesinin belirlediği 70 metrelik bir yükseklik sınırı vardı. Bu sınırlara uyulmasını biz özel bir zaruret olarak getirdik Aynı zamanda, bu bahsettiğiniz yeşil alan silsilesinin devamı konusunda da mesela bazı adımlar attık. Yani Emlak Konutun yine Bakanlığımıza sunmuş olduğu bir plan teklifi vardı bu Veliefendi etrafında. Burada Bakanlık bu plan teklifini onayladı fakat daha sonra iptal ederek, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle bir anlaşma yoluna giderek İstanbul’un büyük bir bölgesel parkını yapma yolunda bir adım atıldı. Bu iki hassasiyet de göz önünde bulunduruluyor.

Yine Ataköy sahil şeridinde ve Ataköy’ün tamamında, dediğim gibi, 1991 yılında ve Kıyı Kanunu’na tabi olmadan onaylanmış –Kıyı Kanunu 1991 tarihlidir- ve oradaki çekme mesafeleri 50 metreye çekilmemiş, 10 metre, 20 metre olan pek çok yer vardı. Biz  Bakanlık olarak bunu kamunun daha çok kullanımına döndürmek için birtakım zorlamalar yaptık. Yani bizim Ataköy sahil şeridindeki uygulamalarımızın tamamı bu yöndedir. Yani orada normalde vatandaşlar  “Bizim eski plan haklarımız geçerlidir, biz burada 10 metreye kadar gelebiliriz.” diyebilirlerdi. Fakat böyle bir durum söz konusu olmadı, biz bunu 50 metreye kadar çıkarttık.

Bununla beraber, tabii biz Bakanlık olarak 2012 yılının başından itibaren plan değişikliklerinden bir ücret almaya başladık, daha önce böyle bir ücret alımı yoktu. Artan metrekare kadar yani hem fonksiyona bağlı olarak hem bulunduğu ile, ilçeye bağlı olarak, oranın değerlerine bağlı olarak ve fonksiyonlara bağlı olarak, artan inşaat metrekaresi kadar bir plan ücreti almaya başladık. Bununla beraber bir imar kanunu taslağı hazırladık. İmar kanunu taslağında da özellikle sanayi tipi olmayan yatırımlarda emsal artışına dönük olarak artan alanların yüzde 25’inin belediyelere ve merkezî yönetime, devlete gelir olarak katılmasını, gelmesini öngören bir düzenleme yaptık. Bu düzenlemeler tabii gerçekleşmiş olsaydı belki bu konuda biraz daha ciddi bir şey elde etmek mümkün olacaktı.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Dedeoğlu.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Başkanım.

Mehmet Ali Bey, hoş geldiniz diyorum ben de. Bakanlık döneminde, çalışmalarınızda, yani bu konuşma metinleri, “tape”ler olduğunda göreviniz Müsteşar Yardımcısı Vekili mi idi?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Yok, yok; hayır. Mekânsal Planlama Genel Müdürüydüm.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Müsteşar Vekilliği diye ben algıladım.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – İlk üç ay efendim, Bakanlık kurulduktan sonra ilk üç ay Müsteşar Yardımcısı Vekili olarak görev yaptım, daha sonra Mekânsal Planlama Genel Müdürü olarak iki buçuk sene görev yaptım.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Peki, esas mesleğiniz,  bitirdiğiniz okul?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Şehir ve bölge plancısıyım.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Şimdi “Ruhsatları almak üzere arsa sahipleri veya müteahhitler belediyeden istenilen emsali veyahut da metrekare büyüklüğünü alamazlarsa Bakanlığa, bize müracaat ediyorlar.” dediniz. Kanunlar da buna müsait yani sonuç itibarıyla en son karar merci Bakanlık olmuş oluyor.

Bu, sizin döneminizde, bu dönemlerde belediyeden ruhsat alamayıp da Bakanlığınıza müracaat edip ruhsatlandırma yaptığınız, emsalini daha büyük verdiğiniz veyahut da arsa payının metrekarelerini daha büyük verdiğiniz binalar var mıdır?

Teşekkür ederim.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Efendim, tabii, ruhsat konusu yine kanunda ayriyeten düzenleniyor ama imar planı konusu da ayriyeten düzenleniyor. Biz Genel Müdürlük olarak daha çok imar planlarıyla ilgileniyorduk. Belediyelerin yapmayıp Bakanlığımızın sonuçlandırdığı sayı 900 küsur adet plan içerisinden 17’dir. Bunların bir kısmında emsal artışı, inşaat artışı vardır fakat bir kısmı da, bazıları sanayi tipi yatırımlardır. Sadece belediyeler de değil, örneğin, bir örnek vermek istiyorum, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Bodrum-Yalıkavak ilçesinin planları beş altı senedir sonuçlandırılamamıştı, birtakım dava süreçleri, vesaire. Yalıkavak Belediyesi bize başvuruda bulundu. Bu planları da biz hızlı bir incelemeyle sonuçlandırdık, yani bunu da aynı kapsamda değerlendiriyorum. Dolayısıyla bazı durumlarda belediyeler de bizzat bizlere plan sunmuşlardır.

Ruhsat konusu ise bizim başka bir genel müdürlüğümüzü ilgilendirmektedir. Ruhsat konusunda da yine ilgili kişiler belediyeye başvurduktan sonra iki ay içerisinde ruhsat alamazlarsa bu ruhsatları Bakanlık gerekli teknik incelemeyi yaparak verme yoluna gitmiştir. Bunun tam sayısını bilemiyorum, başka bir genel müdürlüğün ve il müdürlüklerimizin yetkisindedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Erdal Bey, buyurun.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Evet, şimdi, burada Sadık Bey’e de sordum, size de sorayım. Bu Hüseyin Avni Sipahi siz devamlı konuşurken arada size belirtiyor, yani konuşmalarınız sırasında “Ağabeyle konuştum.” diyor işte. Bu ağabey kim? Bir de bununla ilişkiniz nelerdir yani bu Hüseyin Avni Sipahi’yle ne kadar bir ilişkiniz var?

Bu arada, özellikle bu Bakırköy 46 Projesi’nde, siz de biraz önce söylediniz, 63 metre normalde oradaki yüksekliğin aslında en üst sınırı. Bakırköy 46 Projesi 70 metreyi aşan, biraz aşan bir yüksekliğe sahip, bir H değerine sahip. Peki bu nasıl oldu? Yani buna kim izin verdi ya da birisinin iki dudağında mı? Burada öyle bahsediliyor çünkü birisinin iki dudağının arasından çıkmış gibi bir durum var. “Sen bildiğin gibi yap. Boş ver geri kalanını.” tarzında bir konuşma diye “tape”lerde bir konuşma var.

Siz nasıl açıklıyorsunuz? Yani 63 metre, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin daha üstünde izin vermediği bir yere 70 metreyi nasıl inşa etmişler, H değerini nasıl almışlar oradan?

Bir tarafından da Oğuz Bayraktar ile ilgili konuşmalarınız arasında olan bir konu var. Burada siz konuşurken işte, birisiyle konuşmanızı istiyor, bazı işlerle ilgili konuşmanızı istiyor burada ve size de birazcık serzenişli bir şekilde “Daha o işi halletmediniz mi?” İşte, yaptığı işlerden dolayı tarzında. Oğuz Bayraktar ile ne gibi konuşmalar geçiyor aranızda? Burada birkaç tane  konuşmanın örneği olduğu için, bu iş halletme konusunda bazı konuşmalar geçti. Burada da notlar arasına düşmüş vaziyette. O şeyi de söylüyor çünkü size daha sonra İSKİ’ye yazı yazılma konusunda birtakım baskılardan bahsediyor, ona benzer birtakım konuları anlatıyor. Burada aslında hangi konudan bahsediyor, hangi konularda sizinle konuşuyor bu konuda? Ne gibi fonksiyonlara etkileri var?

Şimdi, özellikle Zorlu’yla ilgili yapılan  tespitlerde 109 bin metrekarelik bir fazlalıktan bahsediliyor konuyla ilgili. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Aynı şeyleri –bu, müfettiş raporlarında geçen bir konu, inceleme raporlarında- İstanbul Büyükşehrin de aynı şeyleri iddia ettiği söyleniyor; yani buranın bir vesileyle, belli otopark alanı ilan edilen yerlerin de iş yeri olarak kullanıldığını, ekstradan farklı yerlere otopark alanları yapıldığı, yani plana aykırı olarak davranıldığı konusunda, buradan da rant elde edildiği, ciddi rantlardan bahsediliyor. Yani 100-200 milyon ya da eski parayla trilyonluk rakamlardan bahsedilen rakamlara geliyor. Bunlarla ilgili açıklamalarınız nelerdir?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Sayın Vekilim, Zorlu Projesi’yle ilgili olarak Genel Müdürlüğümüzün hiçbir faaliyeti olmamıştır, o konunun detaylarını bilmiyorum. O konuda herhangi bir kimseyle bir görüşme yapmadım.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sizin Genel Müdürlüğünüz mü? Mekânsal Planlama yok öyle mi?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü olarak herhangi bir planlamayı gerçekleştirmedik orada. O konu İstanbul İl Müdürlüğü ve İstanbul’daki Tabiat Varlıkları Komisyonları… Zaten planları daha önceden onaylanmıştı yani ya Özelleştirme İdaresi tarafından ya İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından. Dolayısıyla oradaki konunun bizim Genel Müdürlüğümüzle herhangi bir ilişkisi olmamıştır.

Yükseklik, bu Bakırköy 46 Projesi’ndeki yükseklikle ilgili, biz planı onayladığımız zaman “İstanbul Büyükşehir Belediyesinin belirlediği silüet kararına uyulması” gibi bir ifade kullanıyoruz genel anlamda. Bunu da 70 metre olarak biliyoruz. Yani burada deniz seviyesinden yükseklik 70 metredir, karadan yükseklik 63 metredir. Bize getirilen proje 74 metreydi. Proje onayını da biz Bakanlık olarak yaptık. Hatta orada, proje onayında projenin kesinlikle 70 metrenin üstüne çıkmaması, yani asansör boşluğu, vesaire, falan filan gibi birtakım şeyler söylendi ama  kesinlikle İstanbul Büyükşehrin belirlediği sınırların üstüne çıkılmaması yolunda özel bir ifademiz var.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ama çıkılmış sonuçta yani.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Şu anda onu bilemiyoruz çünkü ruhsatı onaylayan Bakırköy Belediyesiydi. Çıkıldı mı çıkılmadı mı onu tam bilemiyoruz ama bizim onayladığımız şeyde kesinlikle 70 metrenin üzerine çıkılması gibi bir durum söz konusu değil.

Abdullah Oğuz Bayraktar, Bakan Bey’in oğludur ve onu yaklaşık on iki senedir tanıyorum. Yani Bakan Bey’in TOKİ  Başkanı olduğu günden beri tanıyorum. Yaşlarımız birbirine yakındır, aramızda samimiyet vardır. Dolayısıyla her zaman bir senli benli konuşmamız vardır. 

Burada bahsettiği konu, daha çok bu Bakırköy 46 Projesi’yle ilgilidir. Fakat orada da bizim konuşmalarımız yaklaşık iki üç aylık bir zamana yayılmıştır ve orada ben Genel Müdürlüğümüzün prensiplerini daha çok anlatmaya çalışıyorum. Yani “İSKİ’ye yazı yazmışsınız.” diyor mesela bana özellikle. Onu yazmak zorundayız yani biz İstanbul Belediyesine…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Neden ilgileniyor?

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ben de onu soracaktım.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Yani tam bilemiyorum, Ağaoğlu’yla belki bir hemşehrilikleri var ondan olabilir. Neden ilgilendiğini çok bilmiyorum. Benim de aslında “Hemen yaparız.” gibi bir şeyim yok yani zaten Bakanlığın normal prosedürü izlenmiş, hukuki olarak neler yapılması gerekiyorsa onlar yapılmış ve yani hatta bana serzenişinde biraz şu da var: Yani “Bir günde çıkması gereken yazı bir hafta oldu hâlâ çıkmadı” gibi birtakım ifadeler de var.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir)- Hayır, zaten o iki aylık sürecin şeyi var; doğru, oradaki birtakım… Ama çok ciddi bir şekilde devamlı olarak siz de dâhil olmak üzere bir sürü yerle telefon konuşmaları var yani Bakırköy 46 da dâhil olmak üzere. Bu pres yani hemşehrilikten mi kaynaklı diye düşünüyorsunuz?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Yani ben öyle tahmin ediyorum, bunun dışında pek ciddi bir şey olduğunu tahmin etmiyorum. Aralarındaki ilişkinin boyutunu çok iyi bilmiyorum ama bizim Abdullah’la aramızdaki bir samimiyettir, arkadaşlıktır fakat hiçbir şekilde hatta bizim başka konuşmalarımız da var “Hiçbir şekilde kanuna, yönetmeliğe aykırı bir uygulama yapamayız.” şeklinde konuşmalarımız da var ve yine bildiğimiz şekilde devam ettik ve onun sitemi de biraz da buradan kaynaklanıyor. Yani Bakanlığın hızlı iş yapması gibi bir beklentisi var Bakan Bey’in oğlunun fakat biz, her işe aynı ölçüde mesafeli davranarak işleri yürütmeye çalıştık.

Hüseyin Avni Sipahi’yle ilgili de bir sorunuz vardı. Hüseyin Avni Sipahi’yi Bakanlıkta tanıdım, yaklaşık belki bir senedir falan tanıyorum. Herhangi bir samimiyetim yoktur, birkaç kere görüşmüşlüğüm vardır. Yani o ara sıra birkaç tane projeyi sormuştur. Yani bu, dediğim gibi yaklaşık 900 tane plandan 1 ya da 2 tanesiyle ilgili bana soru sormuştur. Onlarda da kendisini dinleyip yine kanun, yönetmelik, bizim usullerimiz neyse o çerçevede işlemlerimizi sonuçlandırmaya çalıştık.

BAŞKAN – Buyurun.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Tekrardan teşekkür ederim.

Şunu merak ediyorum, özellikle şey dediniz  Bakan Bey’in oğluyla alakalı olarak, uzun zamandır onu tanıdığınızı ve bu tanışıklığın verdiği samimiyetle de senli benli konuşmalar yaparak kendi Genel Müdürlüğünüzün yetki sahası içerisindeki bazı işlemlerle ilgili onunla konuştuğunuz ya da istişarede bulunduğunuzu zaten görüyoruz da, siz de bunu söylediniz.

Peki “Siz diğer arkadaşlarınızla, diğer dostlarınızla da bu şekilde Bakanlığın bazı sorumluluk alanı, yetki alanına giren konularla ilgili de istişarede bulunur musunuz?” diye soracağım. Bunu da şuraya bağlayacağım: Bakan Bey’in çocuğuyla bu şekilde konuşmalarınızın onun Bakanın oğlu olmasının sizin üzerinde yarattığı etkiyle bir alakası olabilir mi? Bakan Bey’in bu görüşmelerden, kendi çocuğunun size bu projeleri sormasından, sizinle bunları görüşmesinden bilgisi var mı? Bu konuda size herhangi bir şey söyledi mi kendi oğluyla alakalı?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Efendim, tabii aslında Abdullah’la yaptığımız şeyler bir istişare değil. Önce, plan teklifi Bakanlığa geliyor…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ama size yön gösterdiği noktalar var herhâlde.

 MEHMET ALİ KAHRAMAN – Yok hayır.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Yazı yazmanız noktasında.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – “Yazdınız mı yazmadınız mı? Hâlâ çıkmamış? Baskıya gönderilmemiş? Bir şey yapılmamış?” falan gibi yani genelde istemler bu yönde. Yani herhangi bir istişare ya da benim bizzat onu aramam gibi bir şey söz konusu değil. Dolayısıyla orada, tahmin ediyorum, “Bakanlığa planlar verildi, işler yürümüyor” gibi bir algıyla konuşuluyordu. Benim kendisiyle herhangi bir istişarem söz konusu değil. Ben yani dediğim gibi, bildiğimiz şeyden kendi arkadaşlarımızla beraber, alt düzeydeki arkadaşlarımızla beraber de vazgeçmedik; zaten benim arkadaşlarıma talimatım da o yöndedir genelde. Yani “Eksikleri, vesairesi yoksa hızlandıralım.” ama Büyükşehir Belediyesine orada görüş sormak zorundayız ya da ilçe belediyesine görüş sormak zorundayız ya da İSKİ gibi birtakım kurumların özel projeleri olabilir, onlara görüş sormak… Nitekim de o yönde de devam ettik.

Tabii, on seneden fazladır arkadaşlığa yakın bir ilişki olması sebebiyle ben üzerimde böyle bir baskı hissetmiyorum, hissetmedim de, onun da böyle bir baskıyla hareket etmediğini  biliyorum. Dolayısıyla böyle bir baskı, dediğim gibi, hiç hissetmedim. Bazı konuşmalarımız hatta şaka yollu da konuşmalardır. Sayın Bakanımızın bilgisi var mı onu da çok iyi bilmiyorum açıkçası.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Peki, size ilginç gelen bir durum oldu mu?

Yani Bakanın oğlunun bu şekilde size bilgi sorması, bazen yön göstermeye çalışması hiç size garip geldi mi; bunu normal mi karşıladınız?

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Açıkçası ben bu konudan hiçbir şüphe duymadım, yani bir kötü niyet olmadığını bildiğim için bir şüphe duymadım. Bununla beraber yani bana plan teklifi, daha doğrusu Genel Müdürlüğümüze plan gönderip, beni arayan çok sayıda kişi olmuştur. Yani bizzat firmaların sahipleri aradığı gibi beni tanıyan kişiler de arayıp bazı şeyleri sormuşlardır. Dolayısıyla bu Genel Müdürlüğümüzün görevi gereği zaten pek çok bilgiyi de vermek zorundaydık. “Bu işlem şu mertebededir, şöyle gidiyordur, eksikleri şunlardır, şunların tamamlanması lazım.” gibi yol gösterme maksatlı yüzlerce kişiyle konuşmuşumdur, herkesle de konuşurum. Yani bu konuyu yine şeyde de belirttim, emniyetteki ifademde de belirttim. Genel Müdür olarak görevimiz kapsamına giren her konuyla ilgili her tür kişiye bilgi …

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ama iş sahipleriyle genelde konuşmuşsunuz.

MEHMET ALİ KAHRAMAN – Sadece iş sahipleri değil Sayın Vekilim, yani herkesle konuştuk.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz, sağ olasın.

Bu son tanığımızdı.

Rıza Bey, şu adresi bir alalım senden. “Orhan İnce’nin adresi var bende” demiştin ya. 

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bir de Başkanım, ben bir şey söylemek istiyorum: Bizim bu 48’inci maddeyi yanlış yorumladığımız kanaatindeyim.

BAŞKAN – Ama açıklıyorum ben burada, yani “Vereceğiniz cevaplar size zarar verebilir, bunu hesap ederek …

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – 45’inci madde çekinme hakkı veriyor.

BAŞKAN - … bundan dolayı yapmayabilirsiniz.” diyorum.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ama kanun maddesi bu hakkı vermiyor.

BAŞKAN – Ama yine açıklıyorum ben. Yani o açıklamanın sonunda adam “Cevap vermiyorum, bunlara veremeyeceğim.” derse artık çekilir.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bakın, kanun maddesini söylüyorum:

BAŞKAN – Anladım, onu biliyorum.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – “Tanık, kendisini veya 45’inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.”

BAŞKAN – Soracağımız sorular zaten hep aynı mahiyette.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Hayır, bir dakika… Farklı olabilir. Mesela, Barış Kıranta buraya geldi az önce. Barış Kıranta’nın kendisiyle ilgili olmayan ama Bakanın yaptığı bir fiille ilgili bir bilgisi olabilir ama kendi içinde olan bir durum da olabilir, direkt suçun içine karıştığı bir durum da olabilir ama suçu gördüğü bir durum da olabilir.

Şimdi biz, hepsine birden “Sen tanıklık yapacak mısın, yapmayacak mısın?” dediğimiz zaman adam çıkıyor geliyor “Ben tanıklık yapmayacağım.” diyor. Ama şunu söylememiz lazım: Önceden hatırlatıp “Bak, seninle ilgili sıkıntı yaratabileceğini, seni cezai kovuşturmaya uğratabileceğini düşündüğün sorulara cevap vermeyebilirsin.” Ama sorumuzu sorarız. O der ki “Bu benimle ilgili gelecekte sıkıntı yaratabilir, ben buna cevap vermiyorum.” Sorumuzu sorarız “Cevap vermiyorum.” Direkt kanundaki 48’inci madde tanıklıktan çekinme hakkı vermemiş, 45’inci maddede sayılanların tanıklıktan çekinme hakları var. 48’inci madde sorulara cevap verme maddesi. O sorulardan bazıları onu cezai kovuşturmaya uğratabilir, bazısı uğratmayabilir. Yani bence biz burada yanlış yapıyoruz ve yanlış yaptığımız noktada da gerçeğin ortaya çıkmasında ciddi bir sıkıntıya götürüyoruz Komisyonu.

BAŞKAN – Zaten sonuç itibarıyla senin dediğini, yani ben o şekilde açıklama yapıyorum da velev ki bu kişi “Buna rağmen tanıklık yapıyorum.” dese diyecek ki  ya “Ben bunu bilmiyorum.” Ya “Cevap veremiyorum.” diyecek. “Cevap veremiyorum.” dediği andan itibaren bir işe yaramayacak. Yani belki bize göre normaldir ama o kendi kafasına göre “Bu, bize zarar verebilir.” diye düşünür, o şekilde kurgulanmış olarak gelmiştir o buraya. “Buna cevap veremeyeceğim, buna vermeyeceğim.” diyecek, çıkacak işin içinden. Sonuçta oraya varıyor.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ya öyle desin, Başkanım, öyle desin.

BAŞKAN – Şimdi bunu biz çağıracağız da, ne zaman gelir bu?

Perşembe günü yine öğleden sonra saat 14.30 filan olsun, 15.00 olmasın da.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Listede başka kimler var?

BAŞKAN – Şu andaki listemizde başka kimse yok.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Biz  liste verdik, bir değerlendirme yapılacağı konusunu siz de söylediniz.

BAŞKAN – Evet, değerlendirdik. “Polisleri, savcıları filan çağıralım.” dedik, onu da oyladık burada, çağrılmasına “Gerek yoktur.” dendi, gitti.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Polisleri, savcıları getirilmesini oyladık, bitti yani öyle mi?

BAŞKAN – Evet, onları çağıramayacağız.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Gelen polisler lehte olunca onları dinleyebiliyoruz da bunları dinleyemiyor muyuz? Biraz önceki komiseri çağırdınız, o da polis.

BAŞKAN – Soruşturma yapanları diyorsunuz. Soruşturma yapan değil o.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Nasıl soruşturma yapan değil ya?

BAŞKAN – Tabii, soruşturmada…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) –Ya, biz  listeden dinleyeceğiz, bu adamlarla zaten böyle olacağı belliydi.

BAŞKAN – Soruşturma yapan kişileri dinleyemeyiz.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Kayda alınmasını istiyorum.

BAŞKAN – Ama, devamlı onu söylediniz zaten.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Hayır, “Söylediniz.” diye bir şey yok.

Şimdi, oylarsınız ayrı bir şey ama burada sonuçta bunu da deklare etmeniz lazım. “Hiç kimseyi dinlemiyoruz, dinlemeyeceğiz.” diyorsunuz. Bu gelen adamların hepsinin bir vesileyle bu tür şeyler yapacağı aşikârdı zaten, bunlarla karşılaşmıştınız zaten daha önce de. İstanbul’da da dinleme çalıştığınız herkes çekildi zaten.

BAŞKAN – Ama, işte bu işlerle kenarından köşesinden bağlantılı olan…

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Bizim başka bir çalışma da yapacak durumumuz yok zaten, çalışmadığımız için hiçbir şeyi.

Burada bir sürü adam var, hepsi birden soruşturmayı yapan adamlar değil ki şu anda.

BAŞKAN – Hayır, diğerlerinde olaylarla ilgisi yok.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Nasıl ilgilisi yok ya?

BAŞKAN – Bana gösterin ilgisini? Bak, “Şunun şurada bir ilgisi var.” deyin.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Mesela, adamın hakkında -atıyorum- Hükûmete darbe yapmaktan soruşturma yapılıyor. Adam ama diyor ki: “Ben ifade vermek istiyorum burada.” E, onu biz dinlemek istemiyor muyuz?

BAŞKAN – Hayır, soruşturma  yapan, soruşturmanın içinde olan insanlar dinlenmez, öyle şey olur mu ya?

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Zaten gelen “Tanıklık yapmayacağım.” diyor.

Bizim bir listemiz var, o listeden bakılsın.

BAŞKAN – Olayın içinde olanların yüzde 90’ı da zaten bu şeyde şüpheli olarak gösterilmiştir, sıkıntı orada yani akrabası, yakın akrabası.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bazıları geliyor, anlatıyor.

BAŞKAN – Anlatan da var tabii, İstanbul’da da anlattılar.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Egemen Bağış’ın evinde çalışan Marina diye bir hanım var, o hanımı da dinlemek gayet iyi olabilir.

BAŞKAN – Dinledik onu, ifade de verdi.

Oğuz Bayraktar sizin bu bahsettiğiniz Ağaoğlu meselesinin içine niye girdiğini filan biz sorduk ona da, ona da cevap verdi, “İfade vereceğim, tanıklık yapacağım.” dedi, yaptı. Bu da kendine göre bir yerde bir konuşma sırasında, toplantıda “İşimizi bir türlü halledemedik, bakanlıkta sürüncemede kaldı…”

Kaydı kapatalım, burası işin sohbet kısmı.

(Kayıt, Başkan tarafından kapatıldı)

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Siz niye izin verirseniz onu mu söyleyeceğiz şimdi yani? Sonuçta, ben bu davayı yürüten savcıların da emniyet mensuplarının da buraya gelip bizlere bu konuyla ilgili konuda bilgi vermesini istiyorum, birincisi bu.

İkincisi: Barış Güler ile Rıza Sarraf arasındaki tüm mesajlaşmanın buraya getirtilmesini istiyorum, incelenmesini istiyorum. Tarafımızdan bu elimize alınırsa bazı konuların da aydınlanacağını düşünüyorum konuyla ilgili olarak. Ayrıca, tekrarlayım ben yine, tabii, alt komisyon dediniz, konuyu vereceksiniz, yarın herhâlde, tahmin ediyorum, bize verilecek.  Ben, 11 klasörün bize verilmediğinin de verilmeyeceğinin de not düşülmesini istiyorum. Ben de zaten onlarla ilgili dava açacağım çünkü.

Müfettişlerin inceleme tutanaklarının alınmasını, bize verilmesini istiyoruz. Eğer bize bir brief yapacaklarsa problem yok.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bence yapılması lazım.

BAŞKAN – Hayır, klasörler incelemeye açık da siz birer suretini almak istiyorsunuz değil mi? “Alıp evde inceleyeceğim.” diyorsunuz veya başka yerde. Ben de diyorum ki burada incelemek serbest, burada incelersiniz, başka yere götüremezsiniz.

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Ayrıca, bu mal beyanlarıyla ilgili konunun bize de anlatılmasını istiyoruz. “Konu nedir?” diye anlatılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Tabii ki onu anlatacağız.

Arkadaşlar, perşembe günü saat 14.30’da toplanmak üzere toplantıyı kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.48

 

Ziya Altunyaldız'ın ifadesinin tam metni için tıklayınız