Gündem

'Gül'ün rektör tercihleri çok tartışılacak'

Sedat Ergin: YÖK'ün sandıkta beliren iradeye müdahale etmediği, birincileri kendi listesinde de birinciliğe koyup Çankaya Köşkü'ne gönderdiği, Gül’ün bu önerilere aynen onay verdiği görülüyor

17 Temmuz 2012 13:35

Sedat   Ergin

(Hürriyet, 17 Temmuz 2012)

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son rektör atamaları, muhtemelen Cumhurbaşkanlığı döneminin akademik dünyayla ilgili kararları arasında en çok tartışılanlar arasında yer alacak.

Gazi Üniversitesi’nde seçimde beşinci gelen bir adayın rektörlüğe atanması bu atamalar içinde özellikle dikkat çekiyor. Atamalarda tam ne olduğunu anlayabilmek için önce 20 devlet üniversitesinin yönetimini ilgilendiren bu atamaların bir fotoğrafını çekelim. Karşımıza şu kalıplar çıkıyor:

 

Atamalar 4 katagori

 

YÖK’ün toplam 20 üniversiteden 13’ünde sandıkta beliren iradeye müdahale etmediği, birincileri kendi listesinde de birinciliğe koyup Çankaya Köşkü’ne gönderdiği, Cumhurbaşkanı Gül’ün de bu önerilere aynen onay verdiği görülüyor. Seçimin, YÖK’ün ve Cumhurbaşkanı’nın iradelerinin örtüştüğü 13 üniversite şunlar: Ankara, Atatürk, Boğaziçi, Çukurova, Dicle, Dokuz Eylül, Ege, Erciyes, İnönü, Karadeniz Teknik, Ondokuz Mayıs, ODTÜ, Yıldız Teknik.

YÖK, 2 üniversitede sandığın birincilerini ikinci sıraya, ikincilerini ise birinci sıraya koymuştu. Buna karşılık Gül, Akdeniz Üniversitesi’nde seçimde birinci gelen ama YÖK’ün ikinci sıraya attığı Prof. İsrafil Kurtcephe’yi, benzer şekilde Cumhuriyet Üniversitesi’nde yine aynı akıbete uğrayan Prof. Faruk Kocacık’ı rektör olarak atadı. Burada sandığın iradesi ile Gül’ün iradesi örtüştü, YÖK açıkta kaldı.

Tam 4 üniversitede, YÖK’ün sandıktan çıkan sıralamayı değiştirerek kendi listesinde birincileri ikinci ya da üçüncülüğe çektiği, seçimde daha az oy alan adayları ise birinciliğe çıkardığı, Gül’ün de bu tercihlere onay verdiği ortaya çıkıyor. Bunlar Fırat, İTÜ, Gaziantep ve Trakya üniversiteleri. Bu grupta YÖK ile Gül, seçimlerin demokratik iradesine karşı ittifak yapmış oluyor, sandıkta kazananlar atama sürecinde kaybediyor.
Buna karşılık 1 üniversitede çok özel bir durum var. YÖK kendi listesinde birinci gelen adayı ikinciliğe, ikinciyi ise birinciliğe yerleştirirken, sandıkta beşinci gelen adayı üçüncülüğe çekiyor ve listeyi bu haliyle Çankaya Köşkü’ne gönderiyor. Gül de YÖK’ün listesindeki üçüncü adayı rektör atıyor. YÖK’ün, Köşk’ün tercihini bilerek mi Kayseri doğumlu bu adayı üçüncü sıradan listeye koyduğu sorusunun yanıtını bilemiyoruz.

 

İTÜ ve Gazi Atamaları özellikle sıkıntılı

 

Bütün bu tercihler ne anlama geliyor? Gül’ün geçmişte rektör atamalarını yaparken seçim sonuçları, YÖK ve kendi tercihleri arasında karma bir model uyguladığı, ancak kullandığı tercihlerde ibrenin sıkça muhafazakâr adaylara döndüğü söylenebilir.
Son atamalarda İTÜ, Gaziantep, Trakya, Fırat ve Gazi üniversiteleri açısından demokratik tercihlerin işlemediğini görüyoruz.

Bunlar arasında örneğin İTÜ’de, seçimin birincisi olan Prof. Muhammed Şahin 458 oy almasına karşılık, 317 oy alan ve muhafazakâr dünya görüşüyle tanınan Prof. Mehmet Karaca rektör olmuştur. Prof. Şahin’in son üç yıl içinde fakültelerin uluslararası akreditasyona dahil edilmesi, teknopark alanındaki gelişmeler gibi İTÜ’de pek çok önemli atılımı gerçekleştirdiği konusunda genel bir mutabakat var.
Gazi Üniversitesi’nde ise seçim büyük ölçüde sosyal demokrat çizgideki Prof. Ayşe Dursun ile MHP çizgisindeki Prof. Derviş Yılmaz arasında geçmiş, sandıkta 511 oyla Prof. Dursun birinci gelmiş, Prof. Yılmaz 495 oy almıştır. Buna karşılık YÖK, seçimde 188 oy alarak beşinci gelen Prof. Süleyman Büyükberber’i listede üçüncülüğe koymakta tereddüt etmemiştir.

 

Bilimde yeni bir kavşağa doğru

 

Burada çarpıcı olan bir durum, önceki gün Ahmet İnsel’in Radikal İki’deki yazısında dikkat çektiği gibi, Prof. Büyükberber’in, seçim kampanyasında açıkça öğretim üyelerinin görüş açıklamalarının sınırlandırılmasından yana bir çizgiyi savunmuş olmasıdır. Prof. Büyükberber, öğretim üyelerinin uzmanlık alanları dışında görüş açıklamalarına, örneğin ekonomistlerin tarih konusunda görüş belirtmesine karşıdır.
Prof. Büyükberber’in “Bilim insanı ‘bilimin dini milliyeti’ olmaz söylemleriyle içinde bulunduğu devletin ve milletin ekmeğini yerken ona sövemez, bilim adına bile olsa onu incitemez” şeklindeki sözleri akademik çevrelerde yeni bir tartışmanın habercisi gibi gözüküyor.
Bu tartışmanın başlığı “Devletin ve milletin incitilmemesi bilimsel bir kriter olarak alınabilir mi?” şeklinde konulabilir.