Hürriyet yazarı, oyuncu, senarist Gülse Birsel, Türkiye'de yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. İktisat mezunu olduğunu hatırlatan Birsel, "Duygusal bir ekonomistim ben. Endişenin fiyatı çok yüksek" diyerek, "Bir sakin olalım, endişeyi bırakalım, hep beraber oturup alçak sesle konuşalım şu yaşadıklarımızı" diye yazdı.
Birsel'in "Endişenin fiyatı nedir?" başığıyla (22 Ağustos 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Duygusal bir ekonomistim ben!
İktisat mezunu olduğum için ister istemez ekonomist sanatçı kişiliğimle bilerek ve isteyerek duygusalım zira.
Bu sebeple ekonomiyle ilgili naçizane tespit ve yorumlarım sadece teknik analizlere dayanmıyor. Gözlemlerim ve hissettiklerimi dışarıda bırakmadan, belki değişken olarak onlara fazla önem atfederek bakıyorum ekonomik algoritmalara.
Örnek ve taze bir algoritma: TL’nin değeri aniden düşer. Ülkenin sistemi yeni değişmiştir ve hızlı karar verip uygulayan bir lider vardır. Bir kişinin bile “Sermaye kontrolleri gelecek” demesi yeter; söylenti hızla yayılır.Liderin hızlı karar alıp uygulamasına güvenen, başka bir deyişle uzun analizler yapıp “vakit kaybettirici” fikir alışverişleri yapması ihtimaline güvenmeyen vatandaşlar panikler! Nakitsiz kalmaktan, yok efendim mevduatlara el konulmasından, döviz birikimlerinin düşük kurdan Türk Lirası’na çevrilmesinden korkup büyük hareketlere girişirler. Paraları dövize çevirmek, yastıkaltı yapmak, yurtdışına yatırmak gibi ihtimaller düşünülmeye, bazıları tarafından uygulanmaya başlar. Kimse birbirine güvenmez; herkes diğerlerinin, “oradan veya buradan imtiyazlıların”, haberleri önceden alıp yurtdışına para istiflediğinden korkar. “Zaten öteki taraf kesin önlemini almıştır, bırak allasen”dir. E ama bu gidişle bankalarda para kalmayacak ve bankalar batacaktır. Bunu da bir kişinin söylemesi yeter; söylenti yayılır, endişe tavan yapar. Kriz çözülebilecek seviyedeyken endişe yüzünden iyice büyüyüp derinleşir.
Tersine bir taze algoritma: Kriz hem piyasaya ve ekonomiye güvensizlik, hem ani ve radikal kararlar beklentisi ve endişe yüzünden derinleşmişken maliye bakanı çıkar. Bankaların sağlamlığını, mevduatlara el filan konulmayacağını, dövizlerin güvende olduğunu, sermaye kontrolü ihtimalinin sıfır olduğunu altını çize çize söyler. Endişe biter, en azından azalır. Dolar düşmeye başlar. Kriz sonlanmaz ama duraklar, hatta geriler.
Ben de biliyorum son yıllarda ekonomide sıkıntılar, büyük hatalar olduğunu. Ben de biliyorum ekonomistlerin aylardır gelmekte olan büyük krize karşı uyarı yaptığını. Cari açıklar, ithal girdiler, üretim eksiği... Biliyoruz efendim, okuduk ettik.
Ama son haftalarda yaşadıklarımızın bir sebebi de güvensizliktir. Endişedir. “Her an her şey olabilir” duygusudur.
Son yüzyılın en başına buyruk ve ne yapacağı öngörülemeyen ülke liderlerine denk geldik. Putin’i tolere etmeye çalışırkan ABD’nin başına Trump geçti! Ortadoğu zaten malum.
Bari kendi memleketimizde endişeyi yok edelim. Siyaset de vatandaş da şu tansiyonu düşürsün, ‘aklıselim’i baştâcı etsin. Bin düşünüp bir konuşmak moda olsun!
Bir reklam var ya: “Şunun fiyatı bilmem kaç TL, onun fiyatı bilmem kaç TL. Bu? Paha biçilmez!” Aynı kalıbı yürütüyorum:
Endişe: Milyarlarca dolar!
Öngörülemezlik ve panik: Elimizdekini avucumuzdakini, belki ruh sağlığımızı bile kaybetmek!
Güven: Paha biçilmez!
Siyasetçiler! Bizim size ve kararlarınızı uzun uzun düşünerek, fikir alarak verdiğinize güvenmemizi sağlayın!
Vatandaş! Sen de ülkeye ve “ötekiler” gibi baktığın başka partiliye güven.
Bir sakin olalım, endişeyi bırakalım, hep beraber oturup alçak sesle konuşalım şu yaşadıklarımızı.
Çünkü endişenin fiyatı çok yüksek, satın aldığımızda batıyoruz!
Bu bayram, herkes herkese biraz güvensin ve endişe satın almasın. Şeker, çikolata alın onun yerine. “Ötekilere” ikram edersiniz, bir muhabbet olur...
Mutlu bayramlar.