Duayen tiyatrocu Gülriz Sururi, 24 Haziran'da gidilecek erken seçime ilişkin olarak, "Umutluyum. Çünkü böyle devam edemez. Varlıklı olanların, imkanı olanların çoğu ülkeyi terk etmek istiyor. Haklılar. Bu haliyle bu ülkede durulmaz, yaşanmaz. Yaşanmaz hale geldi. Korku toplumu olduk. İnsanlar evlerine kapandı" dedi. Sururi, "Cumhuriyeti yeniden kazanacağız" diye konuştu.
Posta'dan Oya Çınar'a konuşan Sururi'nin söyleşisi şöyle:
Gençlik aşısı mı oluyorsunuz? 89 yaşında nasıl bu kadar harika görünüyorsunuz?
Hep şunu derim. Ağaçlar ölür, ormanlar kalır. Gerçekçi, iradeli ve cesaretli olacaksınız. Diyeceksiniz ki, cesaretin gençlikle ne ilgisi var? Cesaret insanı diri tutuyor. Ben içimdeki cesareti ve gücü 12 yaşında keşfettim. Annemi 2 yaşında kaybettiğim için mahzun bir çocukluk yaşadım. Hüzünlüydüm. Çocuk tiyatrosuna başlayınca kimliğimi buldum. Tiyatro bana annelik yaptı.
Bir gün emek verdiğiniz her şey gözünüze anlamsız gözükmeye başlarsa...
Valla giderim. Ecelimle ölmeyi beklemeden kendi irademle dünyayı terk ederim. Beni ben yapan koşullar eksilince yaşamın manası kalmaz ki!
Günümüzde meslektaşlarınız sık sık ‘tükenmişlik sendromu’na kapılıyor. Siz hiç böyle hissetmediniz mi?
Yaşlılar gibi konuşmak istemem ama (gülüyor) bizim zamanımızda sabah 9’da provaya girerdik. 3’te matine olurdu. Gece yine oyunumuzu oynardık. Sendromlara girecek zamanımız ve lüksümüz yoktu. Çok mutluyduk. Seyirciden aldığımızı yine seyircimize verdik. Çok onurlu bir dönemdi.
Şimdi hayat nasıl devam ediyor?
Vasiyetimi yazmakla meşgulum. Tiyatroyla ilgili çok güzel projelerim var. Engin’in (Cezzar) vefatından sonra uzun süre yazamamıştım. Şimdi yeniden ufak ufak yazmaya başladım.
Vasiyetinizde neler var?
Bir kısmını Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlamıştım. Bir kısmını da Aziz Nesin Matematik Köyü’ne bırakacağım. Tiyatroyla ilgili bir fon oluşturacağım. Zaten büyük bir servetim yok. Ama cenaze töreni istemiyorum. Çünkü ben ‘cami avlusu kokteyl partisi’ istemiyorum. Bizim insanımızın tören kültürü yok. Ne yapıyorlar? “Ay saçın ne güzel olmuş.” Yok efendim, “Üstündekini nereden aldın?” Böyle şeyler olacağına tören yapılmasın.
Anneniz Türkiye’nin ilk primadonnası. Babanız Türkiye’ye opereti tanıtanlardan. Böyle bir ailede doğmak ilginç olsa gerek?
Kesinlikle farklıydı. Daha bebekken tiyatro izlemeye başladım. Anne karnında yüzmeyi öğrenmek gibi. Tiyatroyu bilerek doğdum sanki. Kuliste büyüdüm. Büyülü bir dünyaydı.
Anneniz olmadığı için hayatınızdaki baskın figür babanız mıydı?
Babamla birlikte beş amcam, anneannem ve babaannem. Özellikle babaannem çok katıydı. Kimseyi beğenmez, sokakta kimseyle arkadaşlık etmemi istemezdi. Biraz ‘asalet budalalığı’ vardı sanırım babaannemde. Tabii Abdülhamid zamanını yaşamış bir kadın. Çocuklarını Lala’larla büyütmüş. Onların da etkisi olabilir.
Geçtiğimiz yıl ‘hayatımın aşkı’ dediğiniz eşinizi, Engin Cezzar’ı kaybettiniz...
Büyük bir yalnızlık çekiyorum. Engin’i kaybedince ciddi bir şok geçirdim. Kendim idrakında değildim ama o şok birkaç ay sürmüş. Uzun süre kimseyi görmek istemedim. O gidince benim ‘yarım’ gitti. Hayatım Engin’den önce ve sonra diye ikiye bölündü.
Son 7 yılında hastaydı, konuşamıyordu. O süreci nasıl geçirdiniz?
Tek insan gibi yaşadık. Her an el ele diz dizeydik. Konuşamıyordu ama zekası yerindeydi. O kadar yılı birlikte geçirince birbirinizin bir bakışınızdan bile ne demek istediğini anlıyorsunuz. Ama ben istiyordum ki ondan önce öleyim. Onu başaramadım.
1997’de boşanıp 1999’da yeniden evlendiniz. Yeniden evlenmek kimin fikriydi?
Boşanmıştık ama birbirimizden kopamamıştık. Buluşuyoruz, yemeklere gidiyoruz... Yeniden flört etmeye başladık. O kadar şeyi atlattıktan sonra yolun sonuna da birlikte yürümemizden daha iyi bir şey olamazdı. O dönem televizyonda ‘A La Luna’ programını yapıyordum. Programıma davet ettim. O güne özel de onun bana yıllar evvel hediye ettiği ceketi giydim. O da bana o gün gelirken güzel bir hediye almıştı. Programdan sonra başbaşayken, “Birlikte yaşlanmaya ne dersin?” dedim. Anlayacağınız ikincide ben evlenme teklifi ettim.
Anılarınızı kitaplaştırdığınızda nasıl aldatıldığınızı da açıkça yazmıştınız...
Bu benim huyumdur. Kimseyle sırrımı paylaşmam ama yazarken en açık haliyle yazarım. Kitabım çıktığında da Engin’den tek bir şey rica ettim. Lüften okuyup bitirene kadar bana yorum yapma dedim. Kitabı aldı üst kata çıktı. Yirmi dakika sonra koşarak geldi. Baktım panikle bir şeyler söyleyecek. Elimle sus işareti yaparak, “Lütfen bitirince gel” dedim. Akşam bitirip geldi ve sadece, “Tebrik ederim, çok güzel yazmışsın” dedi.
Affettiniz mi peki?
O yaşarken verdiğim bir röportajda, “Engin onu hiç affetmediğimi bu röportajdan öğrenecek” demiştim. Ama o, o günün gerçeğiydi. Bugün hiç kötü bir hatıra kalmadı aklımda. Tüm kalbimle hep en güzel anılarımızı hatırlıyorum.
O dönem siz de onun canını acıtmak, intikam almak istemediniz mi?
Boşandığımız ama görüşmeye devam ettiğimiz süreçte bir gün ona, “Engin ben gerçekten boşanmak istiyorum” dedim. “Ne boşanması? Zaten boşandık ya!” dedi. Ben de, “Hayır, gerçekten ayrılmaktan söz ediyorum. Ben de senin gibi özgürlük hakkımı kullanmak istiyorum” deyince ne demek istediğimi anladı. Çok korktu ve panikledi. Zaten kısa bir süre sonra da yeniden evlendik.
Ülke gündemini takip ediyor musunuz?
Ediyorum. Benim neslim geleceği çok güzel hayal etmişti. Gelecek çok kötü geldi maalesef. Cumhuriyeti elimizden almaya çalışanlar canımı yakıyor. “Biz-siz” diye bir ayrılık çıktı. Bu döneme kadar bir tek Türk halkı vardı. Şimdi ikiye bölündük. “Eğitim şart” denirdi, meğer bunca yıl espride kalmış bu gerçek. Kimse yükselen cehaleti göremedi. Bizim neslimize cumhuriyet yetmedi, demokrasi istedik. Demokrasi yetmedi, daha solu istedik. Şimdi Cumhuriyetimizi yeniden kazanmaya çalışıyoruz.
Yaklaşan seçimle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Umutluyum. Çünkü böyle devam edemez. Varlıklı olanların, imkanı olanların çoğu ülkeyi terk etmek istiyor. Haklılar. Bu haliyle bu ülkede durulmaz, yaşanmaz. Yaşanmaz hale geldi. Korku toplumu olduk. İnsanlar evlerine kapandı. Herkes, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyor. Halbuki en çok kendilerini sokuyor yılan. Dünyadan haberleri yok. Ama umutsuz olmayın, Cumhuriyeti yeniden kazanacağız.
Gençliğinizde de sıkı Atatürkçü müydünüz?
Öyleydim ama bu kadar dile getirmemizi gerektiren bir durum olmuyordu. Benim tek rehberim Atatürk’ün eseri ‘Nutuk’tur. Benim için Allah vicdan demek. Vicdan da zaten benim içimde. Ama politikacılar vicdansız. Ve güç onların elinde. Baksanıza, anayurdu demir ağlarla değil, betonlarla ördüler.
Haluk Bilginer, “91 yıldır babamızı öldüremedik” demişti...
Bilmediğimiz şeyi yorumlayamıyoruz tabii. Kimse Atatürk’ü tanımıyor. Bilselerdi taparlardı ona! Ama hâlâ şansımız olduğunu biliyorum. 20 sene sonra dünyaya örnek olacak bir ülke haline geleceğimizi umuyorum. Tabii gerçekten emek verirsek.