Gündem

"Gülmen ve Özakça'nın OHAL komisyonunda taleplerinin incelenmesi için ölmeleri mi bekleniyor?"

"Ne olursa olsun, yaşam hakkı, insanın olmazsa olmaz hakkıdır"

05 Eylül 2017 07:34

Sözcü yazarı Saygı Öztürk, OHAL kapsamında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile mesleklerinden ihraç edilen ve "İşimi geri istiyorum" talebiyle başlattıkları açlık grevinin 181'nci gününe cezaevinde tutuklu olarak giren eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakçı hakkında yazdı. 1996 ve 2000 yılında yapılan açlık grevlerinden farklı olarak Gülmen ve Özakça'nın başlattıkları eylemin bireysel geliştiğini ifade eden Öztürk, "İşlerine dönmek isteyen Gülmen ve Özakça'nın istemleri, 17 Temmuz 2017 tarihinde çalışmaya başlayan Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu'nda ivedilikle incelenmeli, konu zıtlaşmaya gidilmeden hukuk kuralları çerçevesinde çözümlenmeli. İncelemek için onların ölmesi mi bekleniyor?" diye sordu.

Saygı Öztürk'ün "Öldürmeyin, yaşama döndürün" başlığıyla yayımlanan (5 Eylül 2017) yazısı şöyle: 

Kanun Hükmünde Kararname'ye (KHK) dayandırılarak 112 bin 119 kamu görevlisi ihraç edildi. Bunlardan bin 722'si siyasi kararla, bazıları ise gerçekten büyük hata yapıldığı fark edildiği için mesleklerine iade edildi. 180 gün önce “Mesleğimi istiyorum” deyip açlık grevine başlayan, tutuklandıktan sonra da bunu cezaevinde sürdüren akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça'yla açlık grevi, ölüm oruçları, ülkemiz ve dünya gündemine girdi.

Açlık grevi, protesto, sesini duyurma, siyasi tavır ve direniş yöntemidir. Tuz, şeker, su ve vitamin dışında besin almayarak aç kalınıyor. 1996 yılında ülkemizde 12 kişi açlık grevleri sonucu hayatını kaybetti. 20 Ekim 2000'de cezaevlerinde başlayan yaygın açlık grevleri, 20 Kasım'da “ölüm orucu”na dönüştürüldü. 20 Aralık 2000'de ölüm oruçlarına müdahale edildi. Serbest bırakılanlarla birlikte 112 gencimiz vefat etti. O dönem B-1 vitamini kullanılmadığı için 25 yaşındaki kişi bir ay sonra beyin sendromu sonucu 3 yaşındaki çocuk gibi oluyordu. Açlık grevleri ve ölüm oruçları böylesine dramatik eylemlerdir.

Örgütsel değil bireysel

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın silahlı sol terör örgütüyle bağlantılı olduğu, açlık grevlerine başlayınca gündeme getirildi. Ne olursa olsun, yaşam hakkı, insanın olmazsa olmaz hakkıdır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) çeşitli kararlarında, açlık grevi yapanlara müdahale edilebileceğini kabul etmiş.

Ceza ve Tevkifevleri eski Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları arasında imzalanan, açlık grevi ve ölüm oruçlarına rıza olmadan müdahale olanağı veren Ceza İnfaz Kurumları Protokolü'nün iptali istemiyle Türk Tabipler Birliği tarafından açılan davanın Danıştay tarafından reddedildiğini hatırlatıyor. Yüksek Sağlık Şurası da 20-21 Aralık 2000 tarihinde ölüm oruçlarıyla ilgili olarak aldığı 214 sayılı kararında da, “…bu eylemlerin kişilerin ruhsal ve bedensel sağlığında gerek geri dönüşsüz, gerekse ölümcül zararlar vermeye başladığı andan itibaren müdahale edilmesi gerektiğine, kişinin yaşamını tehdit ettiği andan itibaren müdahale etmeyen hekimin de, meslek etiğine uygun davranmamış olacağını” belirtiyor.

Peki ne yapılmalı?

 

Onursal Yargıtay üyesi, eski Genel Müdür Ali Suat Ertosun'a, geçmiş deneyimlerini de dikkate alarak Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için neler yapılması gerektiğini sordum. Ertosun şunları sıraladı:

1- Açlık grevi yapan tutuklular Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'ya, eylemlerini sürdürme yolunda telkin ve tavsiyede bulunabilecek kişilerle görüştürülmemeli, yanlarına pozitif ilişki kurabilecek ‘Emin Mahkûm' diye nitelendirilen hükümlüler konulmalı.

2- İnsan haklarıyla ilgili metinlerde, ‘ölümün insan hakkı olduğunu' belirten bir ibare bulunmadığından, yaşamın kutsallığına saygı gösterilmeli.

3- Açlık grevi yapan kişi ile hekim arasındaki ilişki, hasta/hekim ilişkisi olduğundan, hekim önerilerini yapmalı, bilgilendirmeli, kimlikler değil kişilikler ön plana çıkarılmalı, psikiyatri uzmanı ve psikologlardan yardım ve destek alınmalı.

4- Eylemden vazgeçmeleri için yakın aile bireylerinin destek ve yardımından yararlanılmalı.

5- Onların aldığı karara saygı göstermek görevi olmakla birlikte acil bir durum ortaya çıktığında en iyisini yapmak zorunda olan hekim, hastasının yaşamını sürdürmesi için mesleğinin gereğini yerine getirmeli.

Ölmeleri mi bekleniyor?

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça tutuklu bulunduğundan, devletin yaşam hakkının korunmasındaki pozitif sorumluğu artıyor. Yetkililer ortamı gerginleştirecek demeçlerden kaçınmalı. Eyleme destek olanlar da ölümü kutsamamalı. Ceza hukuku uygulamalarında tutuklamanın en ağır ve son uygulanabilecek koruma önlemi olduğu unutulmamalı. İşlerine dönmek isteyen Gülmen ve Özakça'nın istemleri, 17 Temmuz 2017 tarihinde çalışmaya başlayan Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu'nda ivedilikle incelenmeli, konu zıtlaşmaya gidilmeden hukuk kuralları çerçevesinde çözümlenmeli. İncelemek için onların ölmesi mi bekleniyor?

Yaşam hakkı, temel insan haklarının çekirdeğini oluşturduğundan, insan yaşamı üzerinden pazarlık yapılmamalı, sivil inisiyatif olarak cezaevi izleme kurullarından yararlanılmalı. vahim sonuçlarla karşılaşılmaması ve ölüme yatanların yaşama döndürülmesinin yolları açık tutulmalı. Onlar işlerine dönmek istiyor. Yalnız onlar değil haksız yere işinden edilenlerin başvuruları için yıllarca oyalama yoluna gitmeden, bir an önce sonuçlandırılacak adımlar atılmalı…