Ekonomi

Güler Sabancı: Türkiye'nin her konuda daha yumuşamaya ve uzlaşmaya ihtiyacı var

"Yavaş büyüme dönemi bir süre daha devam edecek"

09 Temmuz 2016 12:22

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, "Türkiye için yapılacak en iyi şeyin çalışmaya ve üretmeye devam etmek olduğunu" söyledi. "Son günlerde komşularımız olan, aynı kaderi paylaştığımız, aynı coğrafyada yaşadığımız ülkelerle ilişkilerimizin yumuşaması beni çok memnun etti" diyen Sabancı, "Aslında her konuda daha yumuşamaya ve uzlaşma kültürüne, daha fazla toleransa ve hoşgörüye ihtiyacımız var. Dünya meseleleri ortada. Genç nüfusumuzu barışçıl yetiştirmemiz; barış ve uzlaşma duygusunu gençlere vermemiz lazım" ifadesini kullandı.

Hürriyet'ten Elif Ergu'nun sorularını yanıtlayan (9 Temmuz 2016) Sabancı'nın açıklamaları şöyle:

Dünyada bir değişim var. Siz günümüz dünyasını nasıl görüyorsunuz?

İngiltere’de Brexit sonucu, ABD’de Donald Trump’ın yükselişi, Brezilya’daki sosyal hareketler, Macaristan’daki, Polonya’daki gelişmeler, Avusturya’da da seçim sonuçlarının kıl payı kazanılması... Bütün bunlar başka gerçeği ortaya koyuyor. Dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerdeki demokrasiler gelir dağılımında ve işsizlik konusunda yeteri derecede tatmin edici çözümler bulamadı. İngiltere oylamasında AB’den çıkmak isteyenler için “globalleşmeye karşı” denildi. 1980’lerden beri gelişmeyle ilgili savunduğumuz, globalleşme, serbest ticaret, sadece ticaretin değil insanların da dünyada özgürce dolaşabilmeleri gibi konulardaki mevcut durum ileriye yönelik belirsizlikleri arttırdı. Dünyada ciddi bir güven krizi konuşuluyor. Böyle bir dönemi yaşıyoruz. Bunun içinde büyük çoğunluk artık makul olmak istemiyor.

Ne istiyor?

Herkes yeni bir dünya düzeni istiyor, mevcudu beğenmiyor; makul çoğunluğun sesi yerine, siyasette uçların sesi duyuluyor. Şu anda bütün dünyada, bütün gelişmiş ülkelerde siyasette ortadan, makulden ayrılma görüyoruz. Daha denenmemişi deneme, farklı olanı isteme ve bir kızgınlık görüyoruz.

Bunlarla birlikte ekonomilerde de daralma var...

2007-2008 finansal krizinden beri ciddi bir belirsizlik yaşanıyor. O dönem finansal krizde Avrupa Merkez Bankası, Amerikan Merkez Bankası (FED) kararları alındı; birçok regülasyon getirildi, bankalar sıkı denetlendi, sermaye artırımına zorlandı, birçok sorunlu alan temizlendi. 2010- 2011 bu meselelerle geçti. Bunlar olduktan sonra hep büyümeler daha yüksek olacak diye bekledik. Dünyada bir süredir gördüğümüz yeni normal şu ki, yavaş büyüme dönemi bir süre daha devam edecek.

Türkiye’nin en önemli ihtiyacı sizce nedir?

Hızlı hareket etmeye ihtiyacımız var. Kolay değil, farkındayım. Ama hıza çok ihtiyaç var. Son 2.5 yılda 4 seçim geçirdik. Bizim pozitif gelişmelere, İsrail, Rusya konularında olduğu gibi normalleşmeye, Kıbrıs meselesi gibi sorunları çözmeye, Avrupa Birliği (AB) sürecini her şeye rağmen devam ettirmeye ihtiyacımız var. Bizi pozitif yönde ayrıştıracak her türlü çabanın, çalışmanın ve yumuşamanın arkasındayız.

Türkiye’de son dönemde hepimizi çok üzen ve gelecek adına kaygılandıran saldırılar yaşanıyor. Türkiye bu ortamdan nasıl çıkacak?

Tüm bunlar hepimizi çok üzüyor. En son yaşanan büyük acı olaydan sonra bir kez daha görüyoruz ki; ülkemiz için yapacağımız en iyi şey çalışmaya ve üretmeye devam etmektir. Geleceğe olan umudumuzu yitirmemeliyiz, çalışmalıyız, üretmeliyiz, yapıcı olmalıyız.

Yakın zamanda İsrail ile varılan anlaşma, Rusya’ya ile ilişkilerin yumuşaması süreçlerini yaşadık. Yurtdışıyla iş yapan, birçok yabancı ortağı olan bir iş insanı olarak, siz bu gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?

Son günlerde komşularımız olan, aynı kaderi paylaştığımız, aynı coğrafyada yaşadığımız ülkelerle ilişkilerimizin yumuşaması beni çok memnun etti. Aslında her konuda daha yumuşamaya ve uzlaşma kültürüne, daha fazla toleransa ve hoşgörüye ihtiyacımız var. Dünya meseleleri ortada. Genç nüfusumuzu barışçıl yetiştirmemiz; barış ve uzlaşma duygusunu gençlere vermemiz lazım.

Türkiye’de milyonlarca mülteci kalıcı olacak. Sabancı Vakfı olarak taşın altına elinizi sokacak mısınız?

Asıl mesele; mültecileri sadece misafir olarak görmemeliyiz. Artık kalacaklar diye kabul edip, sorunlara kalıcı çözümler aramalıyız. Uzun yıllardır engelliler, kadınlar ve gençlerle ilgili yaptığımız çalışmalar gibi mültecilerle ilgili projelere de destek vereceğiz. Uluslararası vakıflarla da işbirliği yapabiliriz, bunun için de görüşmeler yapıyoruz.

 

"Profesyonelleşmeye devam ediyoruz"

 

İş hayatında 38’inci yılınızdasınız. 2004’ten bu yana da holdingin en tepe ismisiniz. Nereden nereye gelindi diye baktığımızda grup hangi aşamalardan geçti? Geldiğiniz yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

İş hayatımda 38’inci yılımdayım. Rahmetli dedem Hacı Ömer yaşasaydı 110 yaşında olacaktı. Aslında daha önce olduğunu biliyoruz ama 20’li yaşlarında çalışmaya başladığını varsayarsak, Sabancı Topluluğu’nun geçmişi 90 yılı geçiyor. Sabancı Topluluğu olarak, 90 yıldan fazladır ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesi için çalışıyoruz. Topluluğun temelinde elbette, Hacı Ömer Sabancı’nın girişimci ruhu var. Dedemi 1966 yılında, 60 yaşında kaybettik. O tarihte nelerimiz vardı diye baktığımızda Akbank, Bossa, Marsa yağ fabrikası ve çiftlikler vardı. Grup belli bir büyüklüğe gelmişti. Kardeşler dönemi onun vefatıyla başlıyor. Holding kuruluyor ve 1974 yılında Sakıp Bey liderliğinde İstanbul’a taşınılıyor. Beş kardeş işlerin başındaydı. İlk genel koordinatör, profesyonel Turgut Özal. Beş kardeş bilfiil işlerin başındalar; Holding genel koordinatör ile koordinasyon, yeni yatırım, büyüme projelerine bakılıyor. Böyle başlayan holdingleşme, tabii ki yol boyu çeşitli evrelerden geçiyor. 1995 yılında Sakıp Bey ilk kurumsallaşma çalışmasını başlattı. Kardeşlerin desteğiyle Mckinsey ile zamanın genel koordinatörü Hasan Güleşçi’yle birlikte çok ciddi bir çalışma yapıldı. Bunun sonucunda Sabancı Holding 1997 yılında halka açıldı. Aile ile ilgili konularla, iş konuları ayrıldı. Aile ile işleri ayırma, ayrı tutma; aile konularını aile meclisinde, iş konularını da işte konuşma kuralları getirildi. O tarihte Sabancı Kardeşlerin hepsi çok genç ve dinamikti ve Sabancı Holding’in geleceğini düşündükleri için, karar alıp ana hissedar olarak kurumsal disipline uymuşlardır. Kurumsallaşma çalışmalarını bir sorumluluk olarak almışlardır. Merhum Sakıp Bey liderliğinde o yıllarda yapılan bu çalışma, ülkemizde birçok aile şirketine örnek olacak çaptadır. O dönem bu anlayışla iş grupları oluşturuldu ve grup başkanlıkları tahsis edildi. Üç ana fonksiyonun (finans, insan kaynakları, strateji ve iş geliştirme) holdingde oluşmasına karar verildi. O gün itibarıyla grup başkanlıkları kardeşler tarafından yürütülüyordu. Bütün bu kararların ve organizasyonun uygulanması tabii ki zaman aldı. Zamanla bu görevlerin önce 3. nesillere, sonra da profesyonellere devredilmesi bir süreç içinde gerçekleşti. Dolayısıyla, biz 2004 yılında Sakıp Bey’i kaybettikten sonra da, kurumsallaşmamızı güçlendirme çalışmalarına devam ettik. O dönemde, Erol Sabancı’nın kurumsallaşma konusunda desteği ve ısrarı çok yapıcı olmuştur. Sabancı Holding’i gelecek nesillere sağlıklı bir yapı ile taşımak, hissedarımıza değer yaratacak şekilde yönlendirmek ve yönetmek esastır. Bu süreçte, kurumsallaşmaya ve profesyonelleşmeye devam ediyoruz; yani profesyonel arkadaşlara daha fazla yetki veriyoruz Yönetim Kurulu ve hissedarlar olarak.

Sabancı Vakfı ve desteklediği STK’lar ve projeleri toplumsal dönüşüm yaratmaya yönelik işler ortaya çıkardılar. Vakıf bundan sonra bu tip çalışmalarını daha da yaygınlaştırmak için neler yapacak?

Toplumsal gelişmeye katkıda bulunmak ve insanların hayatlarında fark yaratmak için çalışıyoruz. Bu bağlamda, bizim gibi düşünenlerle işbirliği yapmanın, belirli sorunları çözmekte çok etkin bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Örneğin; Eğitim Reformu Girişimi’nde birçok farklı vakıfla birlikteyiz. Türkiye’deki eğitim sorunlarıyla ilgili yeni çalışmalarımız, özellikle öğretmenlerle ilgili yeni bir projemiz olacak. Öğretmenlik kutsal bir meslek. Benim rahmetli anneannem Türkiye’nin yetiştirdiği ilk kadın öğretmenlerdendi, Halide Edip Adıvar’ın öğrencisiydi. Öğretmenlik mesleğinin tekrar itibarının kazanılması gerektiğini düşünüyoruz. Ortak projemiz bununla ilgili olacak.

Gelecek planlarınız nedir?

Dünyayı etkileyen, aynı zamanda zorlayıcı üç ana trend var. Bunlar: iklim değişikliği, kadınların iş hayatına katılımı ve şehirleşme. Kadınların iş gücüne katılımı dediğimizde; biz içinde yaşadığımız dünyanın ancak cinsiyet eşitliğiyle daha iyi olabileceğine inanıyoruz. Kadınların karar verici olması önemli. Sabancı Topluluğu olarak biz kendi rakamlarımızla çalışanlarımızın kadın oranını arttırmaya ve eşitliğe getirmeye çalışıyoruz. Birleşmiş Milletler’in Kadını Güçlendirme İlkelerini imzalayan ilk Türk şirketiyiz. Bunu ben burada olduğum için, Güler Hanım kadınları desteklediği için yapmıyoruz. Karar vericinin ne kadarı kadın diye bakıyoruz. Bizim ürünlerimizi alıyorlar, iyi anlamamız lazım. Kaç kadın bayimiz var önemli, ama aynı şekilde kaç kadın lastik alırken kendi karar veriyor; o da önemli. Örneğin, lastik almak kadınların en çok kararı erkeklere bıraktıkları işlerden biridir. O yüzden kadınlara “lastik.com.tr’ye girin alın, lastiğinizi alın, biz de kapınıza gelip değiştirelim” diyoruz. İkinci konu da iklim değişikliği. Sabancı Holding’in geleceği için sürdürülebilirlik gözlüğü taktık. Her işimize böyle bakıyoruz. Üçüncü trendinde de şehirleşme ve bununla bağlantılı olarak elektrik uygulamaları (electrification) olduğunu görüyoruz.

Holding’in odaklanma stratejisini uzun zamandır takip ediyoruz. Bu yaklaşım devam edecek mi?

Sabancı Holding’te 2004’te Sakıp Bey’in vefatından sonra göreve geldim. 2005’te Arama Konferansı yaptık. Stratejik kararlar aldık. Sabancı Holding bir portföy şirketi. Odaklanma konusunu sürekli gündemde tutuyoruz. Bugün baktığımızda, 2004 yılına göre halka açıklık oranımız yaklaşık iki katına ulaştı. Son 10 yılda öz kaynaklarımız 3 kat, net kârımız 3 kat ve yatırımlarımız 6 katı arttı.

Sabancı Holding bazı alanlardan da çıktı. Bu da farklı yorumlandı...

1.5 milyar dolarlık şirket sattık ancak 15 milyar dolar yatırım-satın alma yaptık diyebiliriz. Zamanında giriş ve çıkış yaparak, portföyü dinamik yöneterek; odaklanıyoruz. Gruptaki diğer işlerle sinerjisi azalan ve büyüme potansiyeli daha az olan işlerden çıkıyoruz.