Financial Times bugün Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen'in "Demokrasisini kurtarmak için Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var" başlıklı makalesine yer verdi.
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası AKP ve Gülen cemaati arasındaki gerginliğe ilişkin değerlendirmelerin bulunduğu makalede Gülen, AKP'nin "ordunun iç politikaya müdahalesine son vermesi gerekirken, yürütmenin hegemonyası ordunun yerini almış gibi görünüyor" dedi.
Gülen, "Güven ve istikrar bir ulusun kalkınması ve dünyanın onu nasıl algıladığı açısından temel önemdedir. Hukukun üstünlüğüne saygı gösteren, demokratik ve hesap verebilir bir yönetimin özünde güven vardır. Türkiye bu güveni son on yılda titizlikle inşa etti. Türkiye yakın zamana dek, dindar Müslüman liderler tarafından yönetilirken zenginleşen örnek bir ülke olarak görülüyordu" sözleriyle makalesine başlıyor.
'Küçük bir grup rehin alıyor'
Ancak Gülen hemen ardından "Ama artık değil, hükümetin yürütme kanadındaki küçük bir grup tüm bir ülkenin kalkınmasını rehin tutuyor. Türk halkının geniş bir kısmının desteği, Avrupa Birliği'ne katılma fırsatıyla birlikte çarçur ediliyor" diye de ekliyor.
Hükümetin son günlerde attığı bazı adımların AB ve diğer Batılı ülkelerden yoğun eleştiri aldığını belirten Gülen, bunlar arasında Adalet Bakanına yargıç ve savcıları atama ve disiplin cezaları veren bir yasa, internet özgürlüklerini kısıtlayan bir yasa ve istihbarat servisine "dikta rejimleri tarafından istenenlere benzer yetkiler veren bir yasa tasarısı" olduğunu söylüyor.
'Ordunun yerini yürütme aldı'
Gülen şöyle devam ediyor;
"Onyıllarca süren darbeler ve siyasi işlevsizlikten sonra, iktidardaki AK Parti'nin ordunun iç politikaya müdahalesine son verme girişimi gerekliydi. Bu amaçla yapılan demokratik reformlar AB tarafından övüldü ve 2010'daki anayasa referandumunda görüldüğü gibi Türkler‘in çoğunluğu tarafından desteklendi. Ancak bir zamanlar ordunun iç politikadaki hâkimiyetinin yerini, yürütmenin hegemonyası almış gibi görünüyor. Son on yılın başarılarının üzerine karanlık bir gölge düştü. Bu gölge Türk vatandaşları arasındaki belli grupların görüşleri nedeniyle sinsice fişlenmesi, siyasi amaçlar için memurların yerlerinin sürekli değişmesi ve medyanın, yargının ve sivil toplumun daha önce eşi benzeri görülmedik derecede boyun eğdirilmesinin bir sonucudur."
Yeni anayasa şart'
Türk hükümetinin ülkede güveni yeniden tesis etmek ve ülke dışında yeniden saygı kazanması için tek yolun evrensel insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve hesap verebilir yönetime bağlılığı yenilemek olduğunu söyleyen Gülen bu bağlılığın sivillerin yazdığı yeni, demokratik bir anayasayı da içermesi gerektiğini vurguluyor.
Fethullah Gülen demokrasinin İslami yönetim ilkeleriyle çatışmadığını, aslında İslam'ın yaşamın ve dini özgürlüklerin korunması gibi ahlaki hedeflerine en iyi şekilde yurttaşların yönetime katıldığı bir demokraside ulaşılabileceğini söylüyor.
"Ayrıca büyüyen bir ulusun dokusunu oluşturan belli değerleri kucaklamamız gerekiyor" diyen Gülen, bu değerlerden birinin dini, kültürel, sosyal ve siyasi her tür çeşitlilik olduğunu söylüyor.
Gülen şöyle devam ediyor;
"Bu inançlarımızdan ödün vermemiz anlamına gelmiyor. Aksine her insanı, rengi ya da inancı her ne olursa olsun Tanrı'nın onurlu bir varlığı olarak kabul etmek Tanrı'nın tüm insanlara verdiği özgür iradeye saygı duymak demektir. Düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin vazgeçilemez unsurlarıdır. Türkiye'nin şeffaflık ve medya özgürlüğü sıralamalarında gerilerde kalması hayalkırıklığı verici. Olgun insanlar eleştiriyi memnuniyetle karşılar, eleştiriler doğruysa gelişmemize katkıda bulunur. Ancak gereksiz gerilim yaratmaktan kaçınmak için bireyler yerine yanlış fikirleri ve hamleleri eleştirmeliyiz"
'Din adına iktidar İslam'ın ruhuyla çelişiyor'
Gülen, "Bir din adına siyasi iktidar sahibi olmaya çalışmak gibi indirgemeci bir yaklaşık İslam'ın ruhuyla çelişiyor" diyor ve "Din siyasetle karıştığında her ikisi de zarar görür, en çok da din" diye ekliyor.
Gülen Türk toplumunun her kesiminin hükümette temsil edilmesi gerektiğini ancak Türk devletinin uzun süre vatandaşları ve memurlarına görüşleri nedeniyle ayrımcılık yaptığını ifade ediyor ve demokratik katılımın insanların kovuşturma korkusu olmadan şahsi inançlarını açıklamaya teşvik edeceğini söylüyor.
Yazının sonunda Müslüman Din adamı ve İstanbul'daki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Onursal Başkanı diye tanıtılan Gülen makalesine şöyle son veriyor;
'Ruhani inzivadayım, öyle de kalacağım'
"1970'li yıllardan beri topumun her kesiminden gelen Hizmet Hareketi'nin katılımcıları, eğitim kurumları, yardım örgütleri ve diğer sivil toplum projeleriyle herkes için eşit fırsatlar sağlamak için çalıştı. Mutluluğu diğerlerinin mutluluğunda bulmaya çalışırlarken, başlıca motivasyonları hakikidir. Hizmet katılımcıları-ki ben de kendimi onlardan biri sayarım- siyasi oyuncular değildir ve iktidarın ayrıcalıklarına ilgi duymazlar. Bu insani yardım, eğitim ve diyaloğa şahsi ve mali bağlılıklarından olduğu kadar, siyasi makamlardan bilerek uzak durmalarından da bellidir. İnsanları oylarını kullanmaya teşvik etmek dışında, hiç bir zaman siyasi bir partiyi ya da adayı desteklemedim ve gelecekte de bunu yapmaktan imtina edeceğim. Türk halkının bilgeliğine güveniyorum, demokrasiyi muhafaza edeceklerine ve ulusun çıkarlarını partizan siyasi değerlendirmelerin üzerinde tutacaklarına inanıyorum. Son 15 yılı ruhani bir inzivada geçirdim ve Türkiye'de her ne olursa olsun bu şekilde devam etmeye niyetliyim. Türkiye'nin son günlerdeki problemlerini demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstünlüğünü ilerletmek için bir fırsat olarak görmesi için dua ediyorum. Ayrıca başlıca demokratik ilkelere bağlılığımızı yenileyerek, bölge ve dünya için bir ilham kaynağı olan Türk örneğini canlandırabileceğimize, güveni ve istikrarı yeniden tesis edebileceğimize inanıyorum"