Ruşen Çakır
(Vatan, 15 Mayıs 2012)
Önce şike olayıyla ilgili birkaç saptama:
1) Geçen yıl 3 Temmuz günü Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın da tutuklanmasıyla birlikte şike soruşturması ve ona bağlı olarak açılan dava ülkenin önde gelen gündem maddelerinden biri oldu;
2) İlk şokun atlatılmasının ardından Fenerbahçe camiasında şike iddialarının asılsız, dolayısıyla soruşturmanın bir komplo olduğu düşüncesi baskın hale geldi ve Yıldırım’a çok güçlü bir destek verildi;
3) Yine Fenerbahçe camiasında bu komplonun arkasında kısmen hükümetin ama esas olarak Fethullah Gülen cemaatinin bulunduğu yolunda bir kanaat oluşmaya başladı. Kendisi de Fenerbahçeli (Kongre üyesi) olan Başbakan Erdoğan’da gözlenen belirgin tavır değişikliğine bağlı olarak zamanla sadece Gülen cemaati suçlanır oldu.
Medyamızın durumu
Şimdi de Türkiye medyası hakkında birkaç saptama:
1) Futbol ve Fenerbahçe medyamızın haklı olarak en vazgeçilmez konuları arasındadır;
2) Sadece spor (futbol) sayfaları ve programlarında değil medyanın genelinde bariz bir Fenerbahçe egemenliği söz konusudur;
3) Medyadaki Fenerbahçe taraftarlarının ezici bir çoğunluğu, şike olayında hükümet ama daha çok Gülen cemaati bağlantısı olduğuna sahiden inanmaktadır;
4) Aradan nerdeyse bir yıl geçmesine rağmen, bir-iki istisna dışında, ki onlar da Gülen cemaatinin adını açıkça anmaktan kaçındılar, medyada şike davası-Gülen cemaati ilişkisi üzerine dişe dokunur bir yayın yapılmamıştır.
Dokunmaktan korkanlar
Bütün bu olguları sıraladıktan sonra dünkü “Fenerbahçe ve Fethullah Gülen cemaati” yazıma hemen hepsi Fenerbahçeli olan okurlardan gelen bazı tepki ve eleştirilere değinmek istiyorum. Yazının gördüğü geniş ilgi özellikle Fenerbahçelilerin bu konuda ne kadar dolu olduklarını görmemi bir kez daha sağladı. Kendilerinden öncelikle şu iki hususu sorgulamalarını rica ediyorum: Başlığında Fenerbahçe ve Gülen cemaatinin birlikte anıldığı bir yazı neden ancak aylar sonra çıkıyor ve bunu da neden deklare bir Galatasaraylı kaleme alıyor?
Bir yandan “Cemaat kulübümüzü ele geçirmek istiyor” diye sağda solda dert yanıp, diğer yandan suya sabuna dokunmadan gazeteciliklerini sürdürenler anlaşılan bizim Ahmet Şık’ın o meşhur “dokunan yanar” sözünün fazlasıyla etkisinde kalmışlar. Halbuki Ahmet ve Nedim’in arkadaşları olarak çok güzel ikinci bir slogan bulmuştuk: Yansak da dokunacağız! Dokunduk ve sonunda arkadaşlarımız özgür kaldı.
Tartışmaya çağrı
Dünkü yazımın esas amacı, Gülen cemaati ile Fenerbahçe arasındaki açıkça dile getirilmeyen gerginliği tüm öğelerini koyup tarif etmekti. Bazı okurların beklediğinin aksine “bilirkişi” ve/veya “tek kişilik jüri” gibi hareket etmeye hiç niyetim yok, zaten böyle bir şeyin anlamı da yok.
Ama bir gazeteci olarak dünkü yazımda sorduğum şu sorunun cevabını araştırmayı çok isterim: Cemaat’in Fenerbahçe’yi ele geçirmek istediğine inananlar, “dar bir zümre”, yani büyükşehirlerde yaşayan, zaten Gülen cemaatine karşı hasmane duygulara sahip bir avuç “Beyaz Türk” müdür, yoksa, örneğin Anadolu’da yaşayan ve/veya normal şartlarda Gülen cemaatine sempatiyle bakan Fenerbahçeliler arasında da böyle düşünenler var mıdır?
Bazı okurlar, bu hayati sorunun cevabını araştırmak yerine tüm Fenerbahçelilerin “tek yumruk” olduğunu, genellikle kaba bir üslupla anlatmaya çalışmış. Kabalık, genellikle kendine güvensizlikten kaynaklanır, dolayısıyla onların ısrarlarını pek önemsemiyorum. Bunun yerine Fenerbahçe’ye gönül vermiş okurların, bu iddia hakkında sahiden ne düşündüklerini bilmek ve serinkanlı bir tartışmayı mümkünse bu köşeden sürdürmek isterim.