Gündem

Gülen cemaatinden özeleştiri yazısı: Hatasız kul olmaz, ama ferdi hatalardan bütün sorumlu tutulmaz

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil'in Zaman'daki yazısı...

20 Şubat 2015 18:56

Fethullah Gülen cemaatinin kurumsal yüzü olarak bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) Başkanı Mustafa Yeşil, özeleştiri konulu bir yazı yayımladı. GYV Başkanı Mustafa Yeşil, "Gönüllülük esasına dayanan hizmet hareketi içinde de hatalardan kaçınmanın mümkün olmadığını, hatasız kul olamayacağını" vurguladı, ancak bu durumun "hareketin prensiplerini sorgulamayı gerektirmediğini, ferdi hataların bütüne mal edilemeyeceğini" belirtti. 

Cemaat bünyesindeki yayınlar ile bürokrasi konusunda yapılan eleştirilere de değinen Yeşil, "demokratikleşme ve vesayete karşı verilen mücadelenin heyecanıyla hatalar yapıldığını, 2000'lerin ortasında AKP'nin otoriterleşmeye doğru evrimini görmenin mümkün olamadığını" kaydetti.

Mustafa Yeşil'in Zaman gazetesinde 'Hizmet hareketi özeleştiri yapar mı?' başlığıyla yayımlanan (20 Şubat 2015) yazısı şöyle:

 

Hizmet hareketi özeleştiri yapar mı?

 

Hizmet Hareketi; insanların, evrensel değerler etrafında bir araya gelerek barış içinde bir arada yaşama konusunda projeler geliştirdiği bir sivil toplum hareketi, bir sosyal harekettir.

Katılımın tamamen gönüllülük esasına dayandığı Hareket'te farklı kültürel yapılardan gelen bireyler insanlığa hizmet etme ortak paydasında buluşur ve eğitimden diyalog faaliyetlerine, insani yardım çalışmalarından medya ve iş dünyasına kadar hayatın farklı alanlarında projeler yürütürler.

İnsanlığa hizmet etmek gibi geniş bir perspektife sahip olan Hareket, bakış açısına uygun bir biçimde geniş ve renkli bir gönüllüler ağına sahiptir. Farklı etnik, kültürel ve dini yapılardan, farklı sosyalleşmelerden gelen bireyler Hareket'in projelerine katılır ve gönüllü destek verirler. Bu noktada katılımın farklı yollarının olduğunu söylemek mümkündür: Bazı bireyler gerek Hareket'e duydukları güven gerekse sosyalleşme kapasiteleri dolayısıyla daha kapsamlı bir katılım gösterirken bazı bireyler belirli faaliyetlere katılır, diğerlerine ise uzaktan destek verirler. Kişilik temayüllerinin de bu katılımda etkili olduğunu söylemek mümkündür.    

Hareket kendi içinde benzerlikler kadar farklılıklar da barındırır. Farklı çevrelerden gelen Hizmet gönüllülerinin hayatın her noktasında uzlaşmaları ve aynı perspektife sahip olmaları mümkün de değildir, gerekli de. Müspet ve barış endeksli hareket etmek, proaktif olmak, şiddetten uzak durmak ve diyalog, hoşgörü, sevgi, karşılıklı kabullenme ve karşılıklı saygı gibi toplumsal dinamiklerin etrafında oluşan bir mutabakat, Hizmet'in var oluş zeminini oluşturur. Bu ortak zemini paylaşan bireyler bazı açılardan birbirlerine benzeseler de farklılıklarını büyük ölçüde korurlar. Toplumsal farklılığı zenginlik olarak gören ve gönüllülük esasına dayalı bir Hareket'in kendi içinde bir homojenlik dayatması da zaten ne mantıklı ne de mümkündür.

 

'Hatasız kul olmaz'

 

Bu bağlamda, insan odaklı olan ve insanlar tarafından yürütülen Hizmet Hareketi'nin hata ve kusurdan hali olması mümkün değildir, zaten böyle bir iddiası da yoktur. Fertler her zaman hata yapar ve yanlışlara düşerler, bu insanoğlunun kaçamayacağı bir gerçekliktir. Bu yüzdendir ki; Peygamber Efendimiz (sas), “İnsanlar çok hata ve kusur yapar. Hata yapanların en hayırlısı tövbe edip hatalarından dönendir.” buyurmuştur. Yine bu gerçek bütün sadeliğiyle “Hatasız kul olmaz” deyişinde de kendisini gösterir.

Ancak hatadan hali olmadığımız gerçeği, pratikteki kusurların ötesinde, Hareket'in temel ilke ve değerlerinin yanlış olduğu ve bunların sorgulanması gerektiği anlamına gelmez. Zira temelde Hizmet, barış içinde bir arada yaşamanın yollarını, -gelenek ve modernitenin birlikte var oluşu üzerinden çoğulculuğa ve insan haklarına saygılı olmakla kalmayıp destek de vererek- arayan bir harekettir. Bunu yaparken de dünyayı farklı kimlikler etrafında bölünmüş, kutuplaşmış bir yer olarak değil, insanlık ailesinin farklı tezahürleri perspektifinden görür. Yani Hizmet'in temel hareket noktası olan, farklılıkları kabul ve barış içinde bir arada yaşama arayışı bir vizyon olarak doğrudur ve evrensel değerlere, İslami bir perspektiften bakacak olursak da “maruf” kavramına dayanır. Bu bağlamda, Hizmet'in, global kabul gören bu barış vizyonunun doğruluk/yanlışlık açısından sorgulanması anlamlı değildir. Üstelik bu global vizyon, gayret enerjisini ülkemizin iç dinamiklerinden almakta ve bu dinamikleri evrensel bir dille herkesle eşit ilişkiler kurarak yeniden inşa etmektedir.

Söz konusu vizyonun pratiğe yansımasına gelince, burada kaçınılmaz olarak hatalar yapılmaktadır. Zira Hareket, mekanik kurallarla yürüyen ve netlik/kesinlik üzerine kurulu bir makine olmadığı gibi kesin inançlı robotlardan oluşan homojen bir yapı da değildir. İnsan unsuru üzerinden yürüyen ve gönüllülük esasıyla faaliyette bulunan, üstelik zorlayıcı mekanizmalara da sahip olmayan bir sivil yapıdan söz ediyoruz. Bu unsurlar, sivil toplum hareketlerinde netliği azaltan faktörler olarak öne çıkarlar. Bu bağlamda hata, gönüllülerin yaptığı işin bir parçasıdır ve tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir. Hizmet gönüllülerinin en önemli özelliği, bir iç muhasebe ile kendini ve işlerini, projelerini daima sorgulaması ve yıllar içinde kendini hem yeni şartlara adapte etmesi hem de geliştirmesidir.

Gerek kişisel temaslarımız gerekse yazılı/görsel basın üzerinden gördüğümüz bir gerçek, Hizmet'in son on yıllık dönemdeki duruşunun yer yer yanlış anlaşıldığıdır. Çok kestirmeden ifade etmek gerekirse Hizmet'in son dönemki duruşu, demokrasinin yerleşik hale gelmesi çabası etrafında örgülenmiştir. Bu duruş Hareket'in önceki dönemleriyle uyumludur, ancak evet, son dönemde daha görünür hale gelmiştir. Zira son on yılda ülkemiz birden fazla darbe ve antidemokratik müdahale girişimini atlatmış, özel sektör büyümüş, sivil toplum güçlenmiş, medya çoğulculaşmış ve haklar ve özgürlükler konusunda geniş bir mutabakat sağlanmıştı. Demokrasi ancak böyle bir mutabakatın sonucu olabilirdi ve evet, bu da heyecan verici bir durumdu.

Sivil alanda yapılan faaliyetlerle (Abant Toplantıları gibi) toplumsal zeminde demokrasinin kökleşmesi için çaba gösteren ve geçmişte hukuka saygılı olmayan devlet görevlilerinin zulmünden çok çekmiş olan Hareket'in demokrasinin önündeki en büyük kurumsal engel olan militarist vesayet yapısının –hukuka sadık kalmak şartıyla- sonlandırılması ihtimali karşısında heyecanlanmaması beklenemezdi. Önceki dönemlerinde AKP'ye Hareket gönüllülerinin büyük çoğunluğunun ve medyasının verdiği destek de bu bağlamda verilmiş ve evet, bu süreçte bu partinin hataları maalesef görülmemiş ve demokrasi karnesinin üzerinde bir değer atfedilmiştir. Bu noktada zikretmek istediğim husus, 2000'lerin ortalarından AKP'nin bugünkü otoriter partiye evrileceğini görmek çoklarımız için mümkün olmamıştır. Ayrıca bu hatayı AKP'nin demokrasiye olan inancına güvenen farklı toplum kesimleri de yapmıştır; liberaller gibi, AKP'ye birkaç yıl öncesine kadar AKP politikalarına büyük destek veren AB de.

Hizmet Hareketi'nin, Ergenekon, Balyoz, Ay Işığı, Sarıkız ve benzeri özgürlüklere müdahale ve darbe ihtimalinin gayet gerçekçi olduğu konulardaki duruşu medya ve bürokrasi üzerinden ölçülüyor. Medya üzerinden yapılan ölçümün gayet isabetli olmasına karşın bürokrasi üzerinden Hizmet'in duruşunu ölçmenin temel bazı varsayımlara dayandığı kanaatindeyim. İki alana da kısaca değinmek isterim:

 

'Vesayetle mücadele, demokrasiye destek'

 

Hizmet Hareketi'ne gönül veren işadamları tarafından kurulan ve profesyonel ekipler tarafından yürütülen gazete, televizyon, radyo, internet sitesi gibi görsel ve yazılı medya kanalları, AKP hükümetinin önceki iki döneminde yürüttüğü demokratikleşme hamlelerini yeni bir demokratik anayasaya doğru yol alındığı ümidiyle içtenlikle benimsemiş ve bu hamlelerin halk nezdinde kabul görmesi için “açıktan” destek vermişlerdir. Söz konusu desteğin açıktan verilmesinin de iki nedeni vardır; birincisi, verilen destek partizan bir destek değil, ilkeseldir ve demokratikleşmenin devamı düşüncesiyle verilmiştir. Hizmet'in 50 yıla yaklaşan demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri, hukuka dayalı devleti, AB standartlarını talep eden bu çizgisinde hiçbir kırılma ve zikzak yaşanmamıştır. İkincisi ise daha pratik bir kaygıdan kaynaklanmıştır; oldukça genç ve demokrasi karnesi kısmen belirsiz olan AKP'ye destek verilerek demokratikleşmenin teşvik edilmesi düşünülmüştür.  

Ancak bu destek, -demokratikleşme heyecanının bir neticesi olarak-, hükümet ve ona bağlı bürokrasi tarafından yapılan bazı hukuksuzlukları görmemizi zorlaştırmıştır. Nitekim Zaman Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni olan Sn. Ekrem Dumanlı, aralık sonlarında Bugün TV'de yaptığı konuşmasında; “Vesayete karşı mücadele verildi. O dönemdeki yayınlarımızda hata ve kusurlarımız olmuş olabilir. Ancak biz daha fazla demokrasi ve geriye gelmesinden korktuğumuz vesayetten kurtulma düşüncesiyle hareket ettik.” demiş ve hataların demokratikleşme mücadelesi esnasında yapıldığını ifade etmiştir. Yine STV Haber Merkezi Müdürü Sn. Metin Yıkar da katıldığı bir toplantıda, vesayete karşı olan mücadeleyi yürüten emniyet ve yargı mensuplarının çalışmalarına destek verirken topyekûn bir demokratikleşme mücadelesi perspektifiyle hareket ettiklerini ve yer yer ince işçilik yapmakta zorlandıklarını ifade etmiştir.

 

Referansımız kuvvet değil, hakikattir 

 

Ancak burada yapılan hataların bağlamının iyi anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. Medya geleneğinin antidemokratik odaklara ve otoritelere fazlaca yakın olduğu ülkemizde, kendisini sistemin sahibi ve temel karar vericisi olarak gören vesayet yapısına karşı verilen bir mücadeleyi evet Hizmet, medya üzerinden ve açıkça desteklemiştir. Suya sabuna dokunmayan yayınlar yapıp risk almama yoluna gidilmemiş ve Hizmet, demokratik değerler yönünde yayın yaparak ilkesel bir duruş sergilemiştir.

Hizmet'in duruşunun bürokrasi üzerinden algılanması ise temelde vesayete karşı mücadele veren yargı ve emniyet bürokrasisinin Hizmet'e sempati duyan isimler olduğu ve mesleki bir motivasyonla değil, grup kimliğiyle hareket ettikleri varsayımına dayanır. Hizmet, üyelik sistemi vs. olmayan ve kimlik vurgusu yerine insani sıfatları öne çıkaran bir harekettir. Dolayısıyla vesayete karşı mücadele veren bu kişilerin Hizmet'e sempati duyan isimler olup olmadıklarını tespit etmek –bizim tarafımızdan da- mümkün değildir. Bu noktada parmağa değil, işaret edilen yere bakmak gerektiği kanaatindeyim. Hizmet, dün vesayete karşı verdiği mücadelede AKP'yi desteklemiştir, bugünse yolsuzluk, yargıdan kaçma ve otoriterleşme yönünde olumsuz ve radikal bir değişim geçiren AKP'yi eleştirmektedir. Açıkça söylemek isterim ki; Hizmet gönüllüleri, tıpkı özel sektörde olduğu gibi elbette bürokraside de mevcuttur.

Kaldı ki; bu ülkenin kurumları gerekli mesleki kriterleri karşılayan tüm yurttaşlara açık olmalı, devlet kurumlarına girişte hiçbir inanç, köken, mezhep aidiyeti üzerinden bireyler mağdur edilmemelidir, inancına sahibiz. Devletin en büyük işveren olduğu hakikati de ayrıca unutulmamalıdır. Bürokrasideki Hizmet gönüllülerinin, temel motivasyonları, -tıpkı özel sektörde olduğu gibi- meşru kazanç ve iş ahlakı etrafında örgülenir. Bu bağlamda, tıpkı vesayetle mücadelede olduğu gibi, yolsuzluk ve otoriterleşmeye karşı verilen mücadelede de, Hizmet gönüllüleri ilkesel tavır alacak ve bu tavrı alırken de siyasilerin nerede durduğuna bakmayacaktır. Bizim referansımız kuvvet değil, hakikattir. Otoriteden değil, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden yana tavır almamız ise ilkelerimiz gereğidir.    

 

'Ferdi hata ile bütünü sorumlu tutma!'

 

Yapılan “hatalar” konusunda bir noktayı arz ederek konuyu bağlamak isterim: Hizmet, proje tabanlı bir harekettir ve bu projeler insanlar tarafından yürütülmektedir. Çok defa tecrübe ettiğim bir şeydir; yani kendimden bilirim ki, iş yapan hata da yapar. Dolayısıyla bundan sonra da hatalar –kaçınılmaz bir insani realite olarak- yapılacaktır. Burada hatanın, hatayı yapan bürokrat kişi, kişi bilinmiyorsa ilgili devlet kurumuna atfedilmesi ve hukuk içinde hesap sorulması gerektiği kanaatindeyim. Aksi halde suçun kişiselliği ilkesine aykırı davranmış ve milyonlarca insanı işlemedikleri bir hatadan dolayı zan altında bırakmış oluruz.

Hatadan hali değiliz, ancak hata yapacağız diye yaptığımız işlerden geri durmak gibi bir düşüncemiz de yok. Sivil sorumluluk, kimden gelirse gelsin haksız ve yanlış uygulamalara karşı eleştirel bir tavır almayı gerektirir. Hizmet Hareketi, sahip olduğu sivil kimlik itibarıyla özeleştirinin varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir pratik olduğunun farkındadır ve bu konuda gereken medeni tavrı ortaya koymaktadır. Fakat unutulmamalıdır ki; Hizmet bunu “varlığın esası” olduğu için yapmaktadır, aleyhinde verilmiş önyargılı hükümlerde kullanmak üzere mesnet arayanlara malzeme vererek “yok edilmek” için değil.

Ayrıca, bu anlayıştan hareketle Hizmet gönüllüleri, elbette her türlü eleştiriyi dikkatle inceleyecek ve hatalarını da azaltarak  gayretlerine devam edecektir.

Barış içinde bir arada yaşayacağımız günlere doğru.

*Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkanı

İlgili Haberler