Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Uludere faciası duyulur duyulmaz sivil, asker tüm yetkililerin samimi ve çok derin üzüntü duyduğunu belirterek “Ben burada özrün de ötesinde bir şey söylüyorum... Özür ne ki” dedi.
Gül: Eğer yetkisi olsaydı Uludere’yi DDK’ya tereddütsüz inceletirdim
Star gazetesinde yayımlanan yazı şöyle:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ABD gezisinin son durağı San Francisco’dan dönüş yolunda, aralarında Star yazarı Fehmi Koru’nun da bulunduğu gazetecilerle sohbet etti. Gül, teknolojik gelişmeleri yerinde incelediği Silikon Vadisi temaslarıyla ilgili heyecanını aktardıktan sonra tartışılan iç politika konularındaki görüşlerini de paylaştı. Abdullah Gül’ün mesajları önemli.
Uludere’de olan duyulur duyulmaz sivil-asker hepimiz gerçekten samimi ve çok derin üzüntü duyduk. Yakınlarımızdan birinin başına böyle bir olay geldiğinde ne kadar üzülürsek o kadar üzüldük. Burada sorun, bu üzüntünün vatandaş tarafından da anlaşılmasını, algılanmasını sağlamak... Ben burada özrün de ötesinde bir şey söylüyorum; özür ne ki... Özürse özür de dilenir, ama daha iyi anlaşılsın diye çok duyduğum derin üzüntüyü paylaşıyorum. Ben olayın daha ikinci günü duygularımı açıkça söyledim. Böyle bir olay karşısında derin üzüntü ve acı duymamak mümkün değil. Sorun bunu tam yansıtamayışımız.
En çok üzülen TSK
İşin hukuki boyutunu mahkemeler yürütüyor. Konuyla ilgili tüm kayıtlar mahkemeye ulaşıyor mu, ulaşmıyor mu? Bu noktada sorun varsa, o zaman dur demek lazım. Bildiğim, her türlü bilgi ve belge mahkemeye ulaşmış durumda. Karartma olmaması çok önemli. Eskiden pek çok olay karartılmıştır; nitekim şimdi yeni yeni bazı dosyalar açılıyor. Hükümetin de Genelkurmay’ın da iradesi bu yönde. Genelkurmay Başkanı geldi tüm detayları anlattı. ‘Mahkeme ne istiyorsa hepsini veriyoruz’ dedi. TSK en çok üzülenlerin başında geliyor; çünkü orada görevli olan onlar. Olay kasıtlı değilse ve böyle bir sonuç ortaya çıkmışsa en çok acı duyan bu mekanizmada rolü olanlardır. Kastı düşünmek mümkün değil. Ama ihmal, yetersizlikler olabilir. Prosedürlere uyulup uyulmadığına bakılır. TSK bunları nasıl açıklasın ki? Bütün bunları yargı aydınlatacak. Mevcut Anayasa’ya göre Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) Silahlı Kuvvetler ve yargıyı denetleme yetkisi bulunmuyor. Görev alanına girseydi, Uludere için DDK görevlendirmekte bir an bile tereddüt etmezdim. Yargının yanısıra Genelkurmay da idari soruşturma yapıyor.
BDP’ye de önemli görev düşüyor
Kürt meselesinin Türkiye’nin önündeki en önemli sorun olduğunu her zaman söylüyorum. Bu sorunu mutlaka gündemden çıkarmalıyız. Sorunun çözümüne ne kadar yakın olduğumuza dair bir şey söyleyemem. Bazen iyimser oluyorum, bazen iyimserliğimi kaybediyorum. Konuyu günlük olay olarak görmüyorum. Vaktiyle de bu en hayati mesele olarak görülseydi bugün gündemde olmazdı. Tüm önemli makamlar sorunun öneminin farkında. Çalışmalar sürdürülüyor. Bazen katkı yapılıyor bazen torpilleniyor. Bu konuda BDP’ye önemli görev düşüyor.
BBP’yi tehdit eden kimse açıklasın
(BBP lideri Destici’nin Yazıcıoğlu kazasıyla ilgili tehdit alması) Tehdit ediliyorsa açıklasın, bilelim. Genelkurmay’da bu işleri bilen kim varsa onları çağırdık. İddialar tek tek araştırıldı. Bunlar savcıya ulaştı. Hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde olayın soruşturulması lazım. Savcıların önünde engel yok. BBP’den bana gelen bazı dosyalar vardı, onları da inceledik. Savcı tüm şüpheleri ortadan kaldıracak şekilde olayın üzerine gidiyor.
Ortadoğu’da yaşananları 10 yıl önce söylemiştim
Tahran’da 2003’teki İslam Konferansı Örgütü toplantısında, içerden biri olarak ve Türkiye’yi de işin içine katarak, evimizi düzene koymazsak ya halk ayaklanır ya da dışarıdan müdahale olur demiştim. Hiç kimse kokuşan bir eve seyirci kalmaz. Dışarıdan müdahale ne kadar iyi niyetli olsa da züccaciye dükkanına giren fil gibi durumu daha kötüleştirir. “Ben demiştim” demeyi sevmem, ama reformları kendimiz yapmazsak başarılı olmaz.
Ermeni açılımı donmadı, devam ediyor
Ermenistan açılımını tamamen ölmüş görmüyorum. Türkiye’nin de bölgenin de bu anlaşmazlıktan kurtulması lazım. Konuyla ilgili daha geniş ölçekte çalışma yapıyoruz. Görev verdiğimiz bazı sivil ve resmi örgütler var. Bugünkü statüko, ne Türkiye’ye ne Ermenistan’a ne de Azerbaycan’a yaramıyor. Kaydedilecek ilerlemeler sayesinde herkes, bütün bölge kazanabilir.
Suriye BM Güvenlik Konseyi’nde
Suriye’deki olaylar Lübnan’ı da etkiledi. Lübnan Cumhurbaşkanı yardımcı olmamız için aradı. Devreye girdik. Suriye konusu, yüksek maliyetli ve tehlikeli bir sürece gidiyor. Annan Planı tamamen uygulanabilse Esad için de muhalefet için de Türkiye için de iyidir. Konu nihayet BM Güvenlik Konseyi’nin elinde. İlginç olan, başta biz uzlaşmayla çözmeye çalışırken sabırsızlık edip bize baskı yapanların bugün sesinin fazla çıkmaması.
Esad’dan mektuba cevap geldi mi?
Suriye’ye Ahmet Davutoğlu ile mektup göndermiş ve reform yapmazsa bugün ülkenin başına gelenleri tarif edip kaçınılmaz hale geleceğini ifade etmiştim. ‘Özgür bir ortamda seçime gidersen seçilebilir ve değişime öncülük edebilirsin’ de demiştim. Körfez Krizi sırasında Saddam’a da bir mektup yazıp Kürşat Tüzmen ile yollamıştım. Bir bakanla Saddam’a mektup göndereceğimi söyleyince Hüsnü Mübarek, ‘Bakandan kurtulmak mı istiyorsunuz’ demişti. Çünkü Arap Birliği’nin gönderdiği temsilciye Saddam, ‘Yarım saatliğine hayatını bağışlıyorum’ diye mukabele etmişti. Mektupta ‘BM’nin taleplerini yerine getir, yoksa Irak’ın başına Moğol istilasından beter bela gelecek’ yazmıştım.
Mısır seçimlerinde sürpriz oldu
Eski dönemin isminin öne çıkması sürpriz oldu. Eski dönemden daha çok Amr Musa’ya şans tanınıyordu. Ama katılım düşük; yüzde 51 kadarmış... Nedeni, eski alışkanlıklar... Bir de son dönemde yaşanan bazı gelişmeler insanların umudunu olumsuz etkiledi.