Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde kazanan hangi takım olacak? Üç büyüklerin cephesinden farklı yorumlar geliyor.
Fenerbahçeliler için pazar akşamı oynanacak derbi tek ihtimalli. Yani Fener kesin kazanır hatta önemli olan kaç fark atacağıdır. Galatasaray yine favori olduğu için çekiniyor. Beşiktaşlılar ise çıkar hesabı yapıyor.
İşte Referans'ın üç ayrı gözünden derbi:
Hakkı Özdal:
Fener'i yenelim de!
Bir Galatasaraylı için Fenerbahçe maçlarını ötekilerden ayıran ve daha önemli hale getiren şey nedir? Tam bilemiyorum. Belki de Fenerbahçelilerin de Galatasaray maçlarını ötekilerden ayırmasıdır. Orijini belirsiz bir aşk-nefret döngüsü...
80'lerin sonundan itibaren, siyaset alanına girmeleri tamamen yasaklanmış, sosyal yaşamları sınırlanmış gençlerin, bunların özellikle de alt-orta sınıflardan gelenlerinin tribünlerde endam etmesiyle, "tehlikeli" bir mecrada akmaya başlamış bir "benzer-benzemez kardeşler" öyküsü.
Galatasaray-Fenerbahçe rekabetini hoyrat bir düşmanlığa çeviren aslında 80'lerden itibaren tüm futbol ortamına bu çarpık nüfusun enjekte edilmesi oldu. Geçmişte bir arada oturan, bir polis barajına gerek duymadan kümeleşen ve stadı aynı anda boşaltan taraftarların yerini; Maçka ve Yoğurtçu parklarında, Fulya yokuşunda palalarla "hesaplaşan"; zaten artık bir avuç geldikleri deplasman tribünlerini gece yarısı "el ayak çekildikten sonra" ve yine de polis kordonunda terk edebilen hırçın kütleler aldı.
İstanbul'da 'misafir' olmak
Ve kulüplerin yöneticileri bu gerilimi bir fırsata çevirmekte hiçbir zaman beis görmedi. 6 Mayıs 2001'de Fener stadında "misafir" seyirci koltukları için hazırlanmış, dışkı, saman ve yumurta kabuğu kokteyllerini gözlerimle görmüştüm. Ertesi maçta Mecidiyeköy'de ötekileri başka bir işkence ile karşılama gerekçesi olacaktı bu. Herkesin 6-0'lık sonucuyla hatırladığı maçta, 1500 Galatasaraylı, ellerinde para ödedikleri biletleri, üstlerine yağan klozet, lavabo ve pisuvar parçaları ve arkalarından ittiren coplarla, daha maç başlamadan stadı terk etmek zorunda kaldı.
Bu hale nasıl gelebildik? Bir spor bayramının, bir asayış sorunu haline gelmesine nasıl göz yumabiliyoruz? Tam bu sorular sorulabilecekken, sportif gerilimin sarmaladığı bir "derbi" çıkıyor herkesin karşısına. Heyecan, anıların gücü ve kazanmanın vaat ettiği haz sağduyuyu zamansız bir uykuya yatırıyor. Biz Galatasaraylılar maç günleri "deliriyoruz".
Elbet Fenerliler de öyle, biliyoruz. Peki bu pazar oynanacak maç?
Galatasaray Fenerbahçe'nin boy aynasıdır. Kimsenin beklemediği anlarda sıradışı ve öncü başarılar elde eder Galatasaray, ama yine kimse beklemezken Fenerbahçe'ye kaybeder ve rakibine moral verir. Galatasaray başarılarının rahatsız ettiği egoyu bir boy aynasında parlatır ve kendine doğru yansıtır.
Ama şimdi ikisi de pek parlak durumda değil... Etrafta da "ev sahibi" Galatasaraylılar biraz daha kalabalık olacak. Tahmin mi, temenni mi? Galatasaray kazanır!
Gökçe Aytulu:
Fenerlinin üç hali
Bir Fenerbahçeli, Galatasaray-Fenerbahçeli derbisi için ne hisseder? Sanırım bu sorunun cevabı Fenerbahçelinin futbolu sevme biçimine göre değişir. Mesela Fenerbahçe'nin en ateşli başkanlarından Ali Şen, sezon öncesi değerlendirmelerine genelde şu sözlerle başlar: "Şimdi Galatasaray maçlarında 3 Kadıköy'den, 3 Sami Yen'den 6 puanı haneye yazalım. Diğer maçları düşünelim..." Takımı Ali Şen tarzında seviyorsanız, her an provakatif bir çıkış yapmanız olasıdır. Rakibin en zayıf yönlerine en acımazca vurmak, bu tarafgirliğin şanındandır.
Takımını böyle seven Fenerbahçeli açısından son yıllar "mutluluk" hanesine eklenen derbilerle doludur. Galatasaray, Avrupa'da zirveye çıkarken kendi liginde çalkantılı günler yaşayan Fenerbahçeli için, bir derbi galibiyeti kısa günün kârıdan öte bir şeydir. O galibiyet, "Avrupa şampiyonu olsanız kaç yazar" demenin, sokakta başı dik gezmenin, ertesi gün işyerinde ya da okulda Galatasaraylı dostlara sataşmanın en kestirme yoludur.
Ama provakatif taraftar için olası bir mağlubiyet ertesi gün depresif bir suskunluğa, öfkeli bir yalnızlığa uyanmak demektir. Galibiyet halinde dalga geçilecek dostlar, artık rastlaşmamak için sokağın değiştirildiği eski hasımlardır.
Skorcu taraftarlar
Bir de derbi Fenerbahçelileri vardır. Ancak şampiyonluk ve derbi dönemlerinde ortaya çıkan bu taraftarın futbolla ilgisi dolaylıdır. Bir aşktan ziyade, tek gecelik bir ilişkiyi anımsatan bu taraftarlık da doğası itibarıyla "skorcudur". Galatasaray karşısında Fenerbahçe kazanırsa bahsedecek bir konu, geçici bir mutluluk vesilesidir. Kayıp durumunda ise ortada görünmek pek soruna yol açmaz, çünkü onlar için futbol "ikincildir".
Üçüncü grupta âşıklar yer alır. Onlar için "Fenerbahçe bir bütündür bölünemez". Galatarasaray maçları ise ayrı bir ritüel, futbol dininin kutsal günü, bayramıdır adeta. Her ne kadar son yıllarda Fenerbahçe'nin "mutlak üstünlüğü" dillendirilse de, bu taraftar için günler öncesinde başlar derbi hazırlığı. Gazetelerin patlamaya hazır bir bomba klişesiyle sunduğu "derbiye 3 gün kaldı" haberleri bile kalp ritminde değişiklik için yeter sebeptir.
Kendinden emin söylenen "kesin fark atarız" sözlerinin ardında bile bir "inşallah" temennisi yatar. Maç günü stada en erken ayak basmak isteyenlerdir onlar. Alex'e baktıklarında Lefter'i görürler. Ama o sahada Lefter'in yanında Metin Oktay'a da yer olduğunu bilirler. Bir aşkın diğerini yok edemeyeceğine kanidirler.
Aşıkların galibiyet sevinci elbette coşkuludur. Ama mağlubiyet halinde hissettikleri, öfkeden ziyade sevgilinin sebep olduğu bir kalp kırıklığı, bir burukluktur. Sevgiliye duyulan ince bir sitem vardır mağlubiyette, ama bir gülümseme çözer her şeyi. Zaten geçmişin "şanlı zaferleriyle" yaşanan mutlu günler, unutturur âşık taraftara mağlubiyet hüznünü. Esas olan İslam Çupi'nin deyimiyle "adı konamayan büyüklük"tür.
Kenan Başaran:
İkisi de kazanmasın
Galatasaray-Fenerbahçe derbisi için bir Beşiktaşlı ilk ağızdan "Bize ne, kim yenerse yensin" der. Bu esasen "üçlü" olmaya yanaşmayan diğer "ikili"ye altan alta da duyulan tepki: Onlar bizi yok sayıyorsa, biz de onları yok sayarızı...
Ama işin gerçek rengi öyle değildir. Siyah/beyazlılar da, "sarısı ortak" olan lacivert ve kırmızının rekabetine kayıtsız kalmaz.
"Fenerbahçe veya Galatasaray'dan biri şampiyon olamıyorsa Beşiktaş'a çalışır!" yargısı eskiden daha fazla dillendirilirdi. Fakat "endüstrileşen futbol"da bu tür iyiliklere pek rastlanılmaz oldu.
Beşiktaşlı, bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde hangi tribünde oturur? Bunun için puan durumu ve son yıllarda en çok kiminle rekabet ettiği beleyici olur.
Bu pazar akşamı oynanacak maçta Beşiktaşlıların büyük kısmı tarafsız olacak. En büyük dilekleri maçın berabere bitmesi olacak. Çünkü iki ezeli rakibin de puanları eşit ve Beşiktaş'tan da 5 puan gerideler. Ancak son yıllarda Beşiktaş'ın Fenerbahçe ile girdiği "yıpratıcı" ve "yaralayıcı" rekabet düşünülürse "Galatasaray kazansın" diyen Beşiktaşlılar az olmayacak.
Birlik beraberlik
Geçmişin defterlerini hâlâ daha karıştıran Beşiktaşlılar ise, 1993-94 sezonunda Galatasaray'ın Ankaragücü'nün 8-0 yenip averajla şampiyon olmasını hatırlatıp yine "8-0'ı unutmadık, unutmayacağız" tezahüratı yapacaklardır.
Ama şampiyonluk hesabı kitabı yapanlar da Galatasaray'ın kazanmasını istemez. Çünkü bugünkü kadrolara bakıldığında derbiden galip çıkan Galatasaray olursa şampiyonluk yolunda Beşiktaş'ı daha çok zorlayabilir...
Derbide tavrını maç sırasında belli eden Beşiktaşlılar da yok değil. Bu tip Beşiktaşlılar, önce "derbinin mazlumu"nun belli olmasını bekler ve sonunda da tutar. Ne de olsa serde bir herşeye "karşı" olma hali var!
Şunu da eklemeli: Beşiktaşlılar, Galatasaray'ın Fenerbahçe'den 6-0'ın rövanşını alacağı günü de beklerler. Zira, Kanarya'nın 7 yıldır 6-0'lık galibiyetten ötürü böbürlenmesinden sıkılmışlardır...
Bunun dışında kalanların kimi destekleyeceği ise "gıcık" olma veya olmama vaziyetine göre değişir... Siyah/beyazlıların temennisi da, pazar akşamı Beşiktaş'ın kazanması olacaktır! İki takım birlik ve "beraberliği" bozmazsa matematiksel olarak kesin Beşiktaş kazanır...