Gündem

Görmez'den Soma için 'fıtrat' yorumu: İnsanın suçu ilahi kudrete yüklenemez

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 'Cemevi ibadethane olmaz' ve 'Can kayıpları madenciliğin fıtratında var' sözlerine cevap verdi

02 Haziran 2014 14:54

Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in yaptığı "Cemevi ibadethane olamaz" açıklamasından sadece birkaç gün sonra, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Kimse kendi tanımını, devletin ya da kurumların tanımını başkasına giydirmesin" dedi. Soma'daki can kayıpları konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "madenciliğin fıtratında var" sözlerinden de farklı bir açıklama yapan Görmez, "İnsanın suç ve sorumluluğunu, ilahi kudrete yüklemek yanlıştır" diye konuştu. PKK'nın güneydoğu'da dağa kaçırdığı çocuklara da değinen Prof Görmez, "Eşkıyalar masum çocuklarımızı dağlara kaçırmadan eşkıyalıkları önleyecek bir zemin oluşturulmalıdır" dedi.

Zeynep Gürcanlı’nın Hürriyet’te yer alan haberine göre, Görmez, Mardin'de yapılan, 81 il müftüsünün katıldığı toplantıda yaptığı konuşmanın satır başları şöyle:

Soma'daki gibi hadiseleri İslâm açısından değerlendirirken Yaratıcının sonsuz kudretini yok saymak ne kadar yanlışsa insanın suç ve sorumluluklarına ilahi kudret üzerinden mazeret üretmek de o kadar yanlıştır. İlahi adalete gölge düşüren tez ve yorumlardan kaçınmak gerekir. Bizlerin, zulmü meşrulaştırmaya araç yapan dini algılama biçimleriyle kendi hatalarını örtmek için dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır.

 

‘Masum ve gariban işçilerin....’

 

Dünyevi isteklerde sınır tanımaz bir hevesle gücüne güç katanların yanında olmadığımızı açıklamak ve duyurmak zorundayız. Masum ve gariban işçilerin alın terlerini dikkate almayan bir çarkın parçası olmaya davet edilen dini anlayıştan biz uzağız. O tarz dini yorumlarla bizim hiçbir ilgimiz yoktur, olmaz, olamaz ve olmamalıdır.

 

‘Tabiat Müslüman’dır...’

 

İslâm hayat dinidir. İslam insanı yaşatır. İnsanları ölüme terk etmeyi İslâmî referansla izah etmek mümkün değildir. Bu ve benzer olaylarda biz müminlere düşen, nerede hata yaptığımızın farkına varmak olmalıdır. Tabiat Müslümandır ve tabiat yasaları Allah’ın yasalarıdır. Allah, biz insanlara bu yasaları anlama kabiliyeti vermiş, bizden bu yasalara uygun hareket etmemizi emretmiştir. Allah’ın emrine ve rızasına uygun olan fiziki olarak bu facianın oluşmasına neden olan sebepler karşısında gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Nasıl ki, sonuçlar karşısında müminin metâneti önemliyse sebepler karşısında da feraseti o kadar önemlidir.

 

‘Bir tarafta alabildiğine konfor, diğer tarafta çağdaş köle’

 

Soma, modern uygarlık dünyasında dünyayla kurduğumuz ilişkinin, fakir ve mazlum bir grup insanın kaderini, nasıl ölümcül hale getirdiğini gözler önüne sermektedir. Yerin kilometrelerce altında ekmek parası için türlü eza, cefa ve meşakkatle çalışan kardeşlerimizin fedakârlığı her türlü takdirin üstünde olmakla birlikte, ölüm riskiyle güvensiz ortamda çalışmaya mahkûm edilişleri, bugünün dünyasında büyük bir trajedidir. Bir tarafta konforun alabildiğine sonsuz bir şekilde icra edildiği bir yaşam tarzı, diğer tarafta adeta çağdaş köle statüsünde yerin metrelerce altında kömür isi ve gaz kokusuyla ölüme mahkûm edilmiş, kazma ve kürek mahkûmları… Böyle bir dünyada haktan, adaletten, emekten, emek hakkından ve merhametten bahsetmek çok zordur. Yardım beklemesine rağmen kurtarılma önceliğini eşi hamile olan arkadaşına veren, kardeşlik ahlâkını, kardeşlik hukukunu böyle bir anda bile ihlal etmeyenlerle hak ihlalleri yapanların ve zulmedenlerin aynı dinin mensupları olduklarını nasıl söyleyebiliriz?

 

‘Din hizmeti, salt kamusal hizmet değildir’

 

Dini hizmet alanları her şeyden önce ahlaki bir temsili ve misyonu gerekli kılmaktadır. Din hizmetleri salt kamusal bir hizmet değildir. Bu hizmeti yapanların önceliği Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Eğer bu rıza her türlü imkân, makam ve mevkiin üzerinde görülmezse bu hizmetin toplumda makes bulmasına imkânı yoktur.

 

‘Din siyasetten bağımsız olmalı’

 

Din alanının siyaset alanından sadece ayrı ve bağımsız olması değil, yanı sıra ondan görece daima üstün bir konumda olması gerekir.

 

‘Din siyasetin emrinde olamaz...’

 

Bugün gelinen noktada toplumsal birlik ve beraberliği bütün boyutlarıyla gerçekleştirmeye çalışırken siyasi ilgi ve yönelimlerden her hangi birine dinî duygu ve düşüncelerimizi, İslâm’ın yüksek prensiplerini rehin vermek gibi bir tehlikeli tercihi asla kabul etmeyiz. Siyasi temsillerimizin çalışmalarında, dil ve üsluplarında Din-i Mübin-i İslâm’a gösterdikleri ilgi ve saygı, hiç kuşkusuz bizi her zaman mutlu eder; ancak bu mutluluk siyaseti dinin emrinde görme arzusundan kaynaklanmaz.

 

‘Toplum, inanç özgürlüğü açılımına hazır’

 

İnanç özgürlüğüyle ilgili yapılacak her türlü açılımın toplumda karşılık bulmasına yönelik toplumun hazır olduğunu düşünmekteyiz. Bugüne kadar yapılan çalışmalar ışığında kendisini çoğunluğun içinde görmeyen dini tezahürlerin taleplerinin karşılanması ile ilgili konuların teolojik tartışmalar içine çekilmeden hukuk çerçevesinde çözülmesi toplumsal barışa katkı yapacaktır. Aksi takdirde inanç tercihlerinin karşı karşıya tartıştırılması ne bilimsel açıdan bu şekliyle doğrudur ne de sosyal barış açısından doğrudur. Herkes kendisi için istediğini karşısındaki için de istemelidir. Bugün gelinen noktada kimse kimseye herhangi bir inancı dayatma hakkına sahip değildir. Herkes kendi inandığı değerlerini öğrenme, anlama ve yaşama hakkına sahip olmalıdır.

 

‘Artuklu Üniversitesi'nde Süryanilik öğretilsin...’

 

Bu toprakların kadim bir unsuru olan Süryanilerin kendileriyle ilgili bilgi edinme ve din adamlarını yetiştirme ve din eğitimi gibi taleplerinin görmezden gelinmesi kabul edilemez. Nasıl İslam ilahiyatıyla ilgili Avrupa’da üniversite ortamında bu çalışmalar mümkün hale geliyorsa burada Artuklu Üniversitesinin bünyesinde Süryanilik, Keldanilik gibi kadim gelenekler kendilerini bilgi ortamında geliştirme imkânına sahip olmalıdır.

 

‘Batı çatışma kültürünü bıraktı, biz aldık...’

 

Ortaçağda çatışmayı esas alan Batı, modern hukuk yapısıyla kendi arasında barışı temin ettiği halde, bizler modernleşme çabalarımızla birlikte Batının terk ettiği çatışma kültürünü esas alarak dile ve dine dayalı çatışma alanları oluşturarak tarihsel kodlarımızda olmayan kargaşayla ve karmaşayla güven ve esenlik yurdu olan yurtlarımızı savaş alanına çevirmekteyiz.

 

‘Müslüman kimlik, bizzat Müslümanların heves ve kinlerinin istilasında’

 

Bugün İslâm dünyasında İslâm kimliği, Müslüman kimlik istila edilmiştir. Bu kimlik yüzyıldır sürdüğü gibi müstevlilerin istilaları altında değildir. Bizzat mensuplarının heva ve hevesleri, kin, öfke, şiddet ve intikam duygularının istilasına uğramıştır. Bugün evrensel Müslüman kimlik, işgalci düşmanlarının değil, ilim ve hikmetten uzaklaşmış cahil dostlarının istilasına uğramıştır. Müslümanlar, ideolojilerini, mezheplerini, meşreplerini, cemaatlerini, fırkalarını bir üst kimlik haline getirerek evrensel Müslüman kimliği istila etmişlerdir.

 

‘Eşkıya çocuklarımızı dağa kaçırmadan...’

 

Analar ağlamasın diye başlayan çözüm süreçleri değil, baştan hiçbir annenin ağlamasına fırsat verilmemelidir. Eşkıyalar masum çocuklarımızı dağlara kaçırmadan eşkıyalıkları önleyecek bir zemin oluşturulmalıdır. Toplumsal sorunlar ileri tarihlere ötelenerek zamanın ilacına terk edilemez.

 

‘Kendini Müslüman gören, İslam'ın dışında değildir’

 

Gerek dini ve gerekse etnik açıdan farklı yapıları “ıslah edilmesi gereken bir yapı” olarak tasavvur etmek ve bu konuda direnmek İslami prensiplerle ve İslam ahlakıyla bağdaştırılamayacak bir düşünce biçimidir. Kimseyi dini tercihlerinden dolayı kınayamayız ve hiç kimseyi kendisini Müslüman gördüğü müddetçe İslam’ın dışında göremeyiz.

 

‘Alevi kardeşinin sesini duymayan ehl-i sünnet olabilir mi?’

 

‘Ehli Sünnetim’ demek ‘Allah Resulünün çizgisindenim, onun izindenim’ demektir. ‘Ehli Beyttenim’ demek ‘Allah Resulünün evindenim, onun haremindeyim, onun evladıyım, onun yolundayım’ demektir. Alevi kardeşinin, komşusunun, Ehl-i Beytin ihtiyacını, talebini, sesini, meselesini, acısını, sevincini, neşesini, hüznünü duymayan, paylaşmayan Ehl-i Sünnet ve l Cemaatten olabilir mi?

 

‘Kimse kendi tanımını başkasına giydirmesin’

 

İhtilaf varsa birbirimizin hukukunu ihlal ettiğimizdendir. Kimse kendi tanımını, devletin ya da kurumların tanımını başkasına giydirmesin, kimse kimsenin kendini nasıl tanımladığına müdahale etmesin.

 

‘Dinin kişisel güç aracı haline gelmesini kabul edemeyiz’

 

Her bir dinî yapının İslâm’ın temel sabitelerine bağlı kalarak geliştirdikleri yorumlar muhteremdir. Bizim herhangi bir yorumu dayatmamız da doğru değildir. Ancak kabul etmeyeceğimiz, edemeyeceğimiz bir şey varsa o da söz konusu yapıların inanç güvenliğimizi sarsacak şekilde dinin sahih bilgi kaynaklarını bir tarafa bırakarak farklı muhayyel bilgileri dine sokuşturmaları, dini kişisel güç ve çıkarların aracı haline getirmeleridir.

‘Din alanını dünyevi bir güç üretmek adına sömürmeyi adet edinenler, artık sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Dinin ruhunu, anlam derinliğini bilmeyen ama kozmetik çabalarla dinden medet uman bir müstevliler güruhu samimi dindarların duygu dünyalarını bastırmaya çalışmaktadır. Dinin asli temellerini hiçe sayan ancak gösterişli bir sunum kataloguyla dinden kendilerine zırh edinenlere karşı her zamankinden daha çok müteyakkız olmak durumundayız.