Gündem

Göle: Erdoğan ve Gül, Erbakan'ı değil Özal'ı örnek aldı

Sosyolog Nilüfer Göle ile yaptığı söyleşiler "Mahremin Göçü" adlıyla kitap olarak yayımlandı.

01 Mart 2011 02:00



T24- Yazar Ayşe Çandar'ın sosyolog Dr. Nilüfer Göle ile yaptığı söyleşiler "Mahremin Göçü" adlıyla kitap olarak yayımlandı. Türkiye'de İslam'ı, darbeleri, AKP'yi ve solu değerlendiren Göle, "laik kesmin AKP'nin başarısını Cumhuriyet'in başarısı olarak görmesi gerektiğini" söyledi. AKP'nin radikal İslam'ı değiştirdiğini ileri süren Göle, bu konuda Refah Partisi'nin değil Turgut Özal'ın örnek alındığını belirtti.

Aktüel ve Express dergisi yazarı Ayşe Çavdar, Paris EHESS Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapan ve modernite ve İslam ilişkisini inceleyen Göle'yle söyleşi ler yaptı. Göle'nin Paris'teki atölyesinde yapılan 10 günlük söyleşiler Hayy Kitap tarafından "Mahremin Göçü" adıyla yayımlandı.

"Mühendisler ve İdeoloji", "Modern Mahrem", "İslamın Yeni Kamusal Yüzleri", "Melez Desenler" ve "İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa" Nilüfer Göle'nin Türkçe yayımlanan kitapları. Göle'nin ön plana çıkan "Modern Mahrem" adıyla yayımlandığı kitap, Türkiye'nin modernleşme sürecini kadın ve erkek ilişkileri üzerinden değerlendirdi ve mahremin sosyal bilimlerde kavramsallaşmasını sağladı.  

"Sosyal bilimlere gönül vermeseydim parlamentoda milletvekili olmak isterdim" diyecek kadar siyasetle içiçe yaşayan eski CHP Kars Milletvekili Turgut Göle'nin kızı Nilüfer Göle ile yapılan söyleşilerden çarpıcı bölümler:


"Özal, Türkiye'ye şimdiki zamanı getirdi"


Devrim önemli ama kantinde ne satıldığı da önemli. Devrimci mühendisler için şimdiki zaman yoktu. Özal şimdiki zamanı getirdi... Türkiye bugünü, şimdiki zamanı yaşamaya başladı. Modernliğin ilk bilinci budur. 1980'den sonra zaman çok hızlandı. Müthiş bir dönüşüm gerçekleştirdi. O araştırmalarda o dönüşüm anını yakaladım ben. Akademik çalışmalarıma yapılan ilk hakarete de Özal'ı yakalama girişimim nedeniyle maruz kaldım. Hakaret edenler solculuğa oynayanlardı. Özal askerciydi, sağcıydı onların gözünde. Herkez çok kızmıştı. Bense müthiş enteresan buluyordum. Özal yeni bir siyasi kültür getiriyordu Türkiye'ye. Toplumla bir bağlantısı vardı... Yaptığı en önemli iş, 1970'lerden 1980'lere geçişi sağlamaktır. İkincisi, sağı yeniledi. Kendisi çok önemli bir söz söylemişti. Ona Menderes'in mi Demirel'in mi devamı olduğunu sorduklarında, "Hayır" dedi, "Demirel değil, Menderes." Zaten kendisi için mezar yeri olarak Menderes'in yanını seçmişti. Çünkü Demirel iki darbe arasında hep statükocu bir rol oynadı ve korktu. Yanlış değil, statükocuydu.


"Hala Türkiye'nin farklılıklarını temsil etmiyor"


AKP'de beni şaşırtan bir nokta hâlâ var: Bu kadar açılmalarına rağmen, heterojenliği açısından Türkiye'yi tam olarak temsil etmediğini düşünüyorum. Çünkü hâlâ çok tekil bir parti... Bütün o hayat tarzıyla, eşleriyle, alışkanlıklarıyla... Türkiye'nin farklılıklarını temsil etmiyor. Bir kızın başı açık olur, ikisinin kapalı olur, ikisi başka bir şey olur. Öyle değil. Tek bir tablo veriyorlar. Bu yüzden mevcut konumlarını ne kadar koruyabileceklerini bilemiyorum.



"Müslüman kesim kendine daha çok güveniyor"


Türkiyeli seçkinin özgüven sorunu var. Müslüman kesim kendine daha çok güveniyor. 1950'lerde benzer bir durum Demokrat Parti'yle olmuştu; Demokrat Partililer kendilerine daha çok güveniyorlardı. Bu fazlasıyla soyut bir tespit belki. Ama bence AKP'nin bu şekli alması Türkiye'nin başarısıdır. Laik kesim de bunu kendisinin de sahip çıktığı Cumhuriyet'in bir başarısı olarak gördüğü anda aradaki bağ kurulacak ve rahatlayacağız. AKP'yi düşmanca görmekten kurtulacağız.


"Hem RP'den koptular hem radikal İslam'ı dönüştürdüler"


Erdoğan ve partisi yeni bir merkeze taşınma hareketini temsil ediyordu. Hem RP'den koptular hem de radikal İslam'ı dönüştürdüler. Bunun öncesinde de RP, yani Milli Görüş Türkiye'de belli bir dönüşüm gerçekleştirmişti. Yani öyle bir zamana denk geldi ki, Türkiye Avrupa'yla ilişkilerinde de önemli bir dönüşüm sürecine girdi. Türkiye'yi dönüştürme zorunluluğu, geleneğin kendisini dönüştürmesinin de meşruiyetini oluşturdu. Böylece kendi dönüşüm süreçlerini daha az vukuatla atlatabildiler.


"Erdoğan ve Gül Özal'ı örnek aldı"


AKP'nin bu konuda Özal'ı örnek aldığını düşünüyorum. Tayyip Erdoğan'ın ve Abdullah Gül'ün RP'yi örnek aldığını söyleyemeyiz. Özal vizyonu daha önemli bir rol oynadı. "Dünyaya açılırız ve kendimiz kalırız" dediler bir bakıma. Dünyaya açılma sürecini komplekssiz olarak ele aldılar.


"Öteki olmamız Batı'yı rahatlıyor"


Batı toplumunun istediği hegemonik tablo bu. Karşısına, onun tam karşıtı olarak çıkmanız yani tam bir "öteki" olmanız onu rahatlatıyor. Türkiye'yi de bu yüzden istemiyor. Çünkü Türkiye çok yakın. Bütün bu Türkiye tartışmaları esnasında katıldığım bir konferansta fark ettim bunu. Orada olmamın sebebi beni beğenmeleriydi, ama bir yandan da sorularıyla adeta dövüyorlardı. Bir ara, "Biliyor musunuz" dedim, "İranlı olsaydım bana çok daha sempatiyle bakacaktınız. Çünkü İran AB'ye aday değil, üstelik orada yaşayan kadın tam anlamıyla 'öteki' ve 'mağdur'." Salon müthiş bir rahatsızlıkla güldü. Yakalandılar. Çünkü Türkiye zaten içerde. Türkiye çok yakın.


"Issız Adam"


O filmde hoşuma giden bir İstanbul ve Türkiye var. Bu yeni bir gençlik. Güzel bir tarafı var bu gençliğin. Eski plaklar dinleyip Sevgi Soysal okuyorlar. Ayten Alpman’ı, Ayla Dikmen’i dinliyorlar... Bu hoş bir şey. Klasikleşme ve geçmişten feyz alma. Çünkü Türkiye’nin her şeyi baştan alma gibi bir özelliği var.