T24 - Aczimendilerin, Türkiye'ye karşı AİHM'de açtıkları davayı kazanmaları, Anayasa ve AİHM kararı arasındaki çelişkiye işaret ederken, AİHM'in din-vicdan özgürlüğü yaklaşımını daha iyi tanımlıyor. Aczimendiler, 1996 yılında tarikat kıyafetleriyle düzenledikleri ayinde Şapka Kanunu'nu ihlalleri nedeniyle mâhkumiyet kararı almışlardı.
AİHM'nin Bu kararla AİHM'in din ve vicdan özgürlüğüne yaklaşımının daha iyi anlaşıldığını belirten Milliyet gazetesi yazarı Rıza Türmen, kamuya açık alanlarda önceliğin bireyde, kamu kurumlarındaysa önceliğin mekan tarafasızlığında olduğuna dikkat çekildiğini ifade ediyor.
Anayasa'daki AİHM ve Şapka Kanunu'yla ilgili maddeler nedeniyle,yaşanan çelişkiye dikkat çeken Türmen, "Türk hükümeti, Taksim’de sarıklı cübbeli kalabalıkların dolaşmasını
istemiyorsa, üç ay içinde kararı yeniden görüşülmek üzere, Büyük
Daire’ye götürmeli" diyor.
Milliyet gazetesi yazarlarından ve eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen'in, "Giyim kuşam ve din özgürlüğü" başlığıyla ele aldığı 26 Şubat 2010 tarihli yazısı şöyle:
Giyim kuşam ve din özgürlüğü
AİHM 23 Şubat 2010 tarihinde din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili önemli bir karar kabul etti. Ahmet Arslan/Türkiye adli kararda, davayı açan 127 kişi Aczimendi tarikatı üyesi. 1996 yılında tarikatın özel giysileriyle ayin düzenliyorlar. 671 sayılı Şapka Kanunu ile 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun’a aykırı davranışlardan dolayı hapse mahkûm oluyorlar. Aczimendiler bu karara karşı AİHM’ye başvuruyorlar. Giysilerinin Sözleşme’nin dinsel inançları açıklama özgürlüğünü koruyan 9. maddesi kapsamına girdiğini ileri sürüyorlar.
AİHM kararında, laikliğin Türkiye’deki demokratik sistem bakımından öneminin altı çiziliyor.
Leyla Şahin kararından farklı
AİHM, bu davayı Leyla Şahin davasından ayıran özelliklere değiniyor. Leyla Şahin davasında söz konusu olan, eğitim kurumlarında dinsel simgelerin yasaklanması. Bu gibi kamu kurumlarının tarafsızlığının sağlanması, bireysel hakların kullanılmasından daha önemli. Oysa Aczimendi davasında söz konusu olan herkese açık yerlerde, tarikatın giysilerinin giyilmiş olması. O nedenle, AİHM Leyla Şahin kararındaki ilkelerin bu davada geçerli olmadığı görüşünde.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Aczimendilerin giysilerinin dinsel simge olmadığı yolunda mahkemeye verdiği görüş de AİHM kararında etkili oluyor.
Bu nedenlerle, AİHM, 1’e karşı 6 oyla, Türkiye’nin Sözleşme’nin 9. maddesini ihlal ettiğine ve tazminat ödemesine karar veriyor.
Karar, Leyla Şahin kararını tamamlayıcı nitelikte. İkisi birlikte ele alınınca, AİHM’nin din ve vicdan özgürlüğüne yaklaşımı daha iyi anlaşılıyor. Buna göre, herkese açık mekânlarda bireysel haklara öncelik tanınıyor. Bu yerlerde bireyler, istedikleri gibi giyinebilirler. Devlet buna karışmamalı. Buna karşılık, kamu kurumlarında öncelik bu mekânların dinsel inançlar bakımından tarafsızlığının sağlanması. Bu amaçla, devlet gerekli düzenlemeleri yapabilir.
Hukuk bakımından sorunlar doğuracak
Karar, Türk hukuku açısından önemli sonuçlar doğurabilecek nitelikte. 671 sayılı Şapka Kanunu ile 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun Devrim Yasaları arasında. Anayasa’nın 174. maddesinin koruması altında.
671 sayılı yasa “Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder” diyor. TCK 222 Şapka Kanunu’nun koyduğu yasaklara aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası öngörüyor.
2596 sayılı yasa “Hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar, ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır” hükmünü getiriyor.
Bu durumda, AİHM’nin kararı, 2596 sayılı yasanın yorumuna açıklık getirecek. Yasayı dar yorumlayarak, sadece din adamlarının halka açık mekânlarda taşıyacakları kisveleri düzenlediği şeklinde anlamak gerekecek.
671 sayılı yasa bakımından ise durum daha güç. Yasa, halka açık mekânlarda da şapka dışında bir serpuş giyilmesini yasaklamakta ve yaptırıma bağlamakta. Dolayısıyla, AİHM kararı ile 671 sayılı yasa arasında bir çelişki ortaya çıkıyor. Ancak, 671 sayılı yasa Anayasa’nın 174. maddesi aracılığıyla Anayasa’nın bir parçası haline getirildiğinden, çelişki AİHM kararı ile yasa arasında değil, AİHM kararı ile Anayasa arasında. Böyle olunca, yasa ile AİHM kararları arasında çelişki durumunda AİHM kararına öncelik verileceğini öngören Anayasa’nın 90. maddesi uygulanamıyor. Ancak, Sözleşme’nin 46. maddesi gereğince devletler AİHM kararlarını uygulamakla yükümlü. Karar kesin değil. Türk hükümeti, Taksim’de sarıklı cübbeli kalabalıkların dolaşmasını istemiyorsa, üç ay içinde kararı yeniden görüşülmek üzere, Büyük Daire’ye götürmeli. Hükümetin bu yönde bir istemde bulunup bulunmayacağı ise doğrusu merak konusu.