Barışcıl göstericiler 28 Mayıs 2013 tarihinde, İstanbul Taksim Meydanı'ndaki küçük yeşil alana yapılması istenen, vazgeçilmesi mümkün olan inşaata karşı bir inisiyatif geliştirdi. Büyük şehrin gürültüsünde ve beton binaların tam ortasındaki son yeşil alan alandaki ağaçları kesilmekten kurtarmak için Gezi Parkı'nı işgal ettiler. Üç gün sonra önce polisin barışcıl aktivistlerin kurduğu çadırlara acımasız saldırısı başladı. Protesto gösterilerinde polisin sergilediği merhametsiz tavrı yansıtan, demokratik bir hukuk devletine hiç de yakışmayan görüntüler, hem Türk, hem de uluslararası kamuoyunu şoke etti. Çok sayıda sivil toplum örgütü Başbakan Erdoğan'ın yönetim tarzını protesto eden gösterilerin yıldönümü vesilesiyle özellikle Taksim Meydanı'nda yeniden protestolar düzenlenmesi çağrısında bulunuyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın iç politikada barış ve huzurun sağlanması için az da olsa sahip olduğu şans, tam da bu noktada yatıyor. Erdoğan polisleri yeniden binlerce göstericinin üzerine salmak yerine, hükümet karşıtı gösterileri demokrasinin bir parçası olarak hoşgörü ile karşılayabilir. Partisi mutlak çoğunluğa sahip olan bir Başbakandan daha fazla hoşgörü beklenebilir. Böylece başka biri olabileceği, farklı davranabileceği yönündeki iradesini de göstermiş olur. Kendisine karşı olan politikacılar, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve farklı düşünenlerle diyaloğa hazır olduğunu gösteren küçük bir kanıt, NATO üyesi ve AB'ne üyelik gayretinde bir ülkenin Başbakanı olarak Arap ülkelerindeki devrik despotlarla hiç de hoş olmayan bir biçimde kıyaslanmasını da boşa çıkaracaktır. Ancak Erdoğan kısa bir süre önce kendisini eleştiren Avrupa medyası ve Alman politikacılara yönelik olarak yaptığı sözlü saldırılarla, mantıklı davranmasını bekleme yönündeki beklentilerin bir kez daha boşa çıkacağını gösterdi.
Gezi protestolarından bir yıl sonra iyiye doğru bir dönüşüm olması yerine yeniden ağır çatışmaların olmasından korkuluyor. Ekonomik gelişmenin daha da güçlendirilmesi, sağlamlaştırılması için sakin bir politika izlenmesi gibi, Avrupa-Türkiye ilişkilerinin en kısa sürede sakinleşmesi, rahatlaması yönündeki umutlar da şimdilik uzak görünüyor.
Batı'nın Suriye, Irak, İran, Kafkaslar ya da Ukrayna gibi ülkelerdeki krizlerde güvenilir bir müttefik olarak Türkiye'ye ihtiyacı var. Ancak siper olarak olarak düşünülen Türkiye'de çatlaklar var. Bu çatlaklar, Erdoğan ülkeyi demokratik açıdan meşru siyasi bir güç olarak sağduyulu yönetmediği sürece her gün biraz daha büyüyor. Bu duruma Erdoğan'ın stresli durumlarda dayanıklı olmayı ve yurtiçi ve yurtdışından gelen eleştirileri teskin etme yeteneğine sahip olmayı öğrenmesi de dahil. Ancak bugüne dek olanlara bakılacak olunursa, Erdoğan bunu yakın gelecekte başarabilecek gibi görünmüyor.