Gündem

Gezi Parkı eylemlerinin 5. yıl dönümünde kadınlar anlattı: Gerçek bir devrim; düşlerimizi yaktılar

"O yaktıkları şey düşlerimizdi, geleceğimizdi"

31 Mayıs 2018 10:12

Taksim Gezi Parkı eylemlerinin üzerinden 5 yıl geçti. Eylemlere katılan ve eylemlerin simge ismi haline gelen kadınlar 5 yıl önce yaşananları anlattı. Gezi eylemlerinin hekimlerinden İstanbul Tabip Odası üyesi İncilay Erdoğan direnişe hekimlik kimliğinden öte bir kadın olarak katıldığını söylüyor. “Gezinin ruhu kadındı” derken; trans kadın Eylem Babaoğlu da eylemlerin gerçek bir devrim olduğunu ifade ediyor. Babaoğlu, o günlere dair en çok gücüne gidenin çadırların yakılması olduğunu anlatarak, "Çadırların yakılması çok ağırıma gitti. Kabul edilebilir değildi. O yaktıkları şey düşlerimizdi, geleceğimizdi" diyor.

Cumhuriyet'ten Seyhan Avşar'ın haberi aynen şöyle:

TOMA’nın karşısında direnmeyi, saldırılara bir sapanla karşılık vermeyi, parka ve çevresindeki duvarlara yazılan cinsiyetçi kelimeleri ise fırçalarla mora boyamayı ve daha nicesini kadınlar üstlendi. Kadınlar, Gezi Direnişi’nde sloganları, yazılamaları, kahkahaları ve direnişleriyle bir yerlerde hep var olan erkekliği kırarak, eril zihniyete büyük bir darbe vurmayı başardılar.

"Belleklerden silemezler"

Gezi Direnişi’nin hekimlerinden İstanbul Tabip Odası üyesi İncilay Erdoğan direnişe hekimlik kimliğinden öte bir kadın olarak katıldığını söylüyor. “Gezinin ruhu kadındı” diyen Erdoğan, “Gezi’nin estetiği, dili her şeyi kadındı. Bizler isyanın rengini gökkuşağına ve mora boyadık. Nasıl bir yaşam istediğimizi Gezi’de gösterdik. Özgürlüğümüzdü Gezi” diyor.

 - Gezi Direnişi’ne katılmaya nasıl karar verdiniz?

Gezi’nin ilk gecesi nöbetçiydim. Bir özel hastanede acil hekimiydim. O gün nöbetimi değiştiremedim. Sabah ise ilk yardım malzemelerimle Gezi’ye geldim. Hekimim ben. İstanbul Tabip Odası’nın çağrısı ile sağlıkçılar ekibine katıldım. Tüm ilk yardım hizmetleri içerisinde yer aldım. 20 güne yakın hiç uyumadım.

-Gezi’den aklınızda kalan anekdotlar var mı?

Gezi’nin her anı çok güzeldi. Taksim’in bugünkü betonlaşmış haline baktığımda iktidar ve devlet aklının griliğine inat Gezi çok renkliydi. Her yeri istediğimiz renklere boyadık. Parkı bize ait kıldık. Neyi, nasıl yaşamak istediğimize karar verip kolektif bir ruhla komün yaşamın güzelliğini gördük. Bir geceyi çok iyi hatırlıyorum. Şu anki haline baktığımızda estetikten uzak, soğuk, gri, saksıda çiçeklerin konulduğu komiklikte, zerre estetiği olmayan bir meydan... Ancak biz o meydanda bir gece yağmur çiselerken piyano dinledik. Büyüleyici bir akşamdı.

-Hekim olarak tedirginlik yaşadınız mı?

Korku tabii ki en doğal duygudur. Bazen öyle anlar oldu ki çok sıkıştırıldık. Bulunduğumuz yer sürekli saldırıya uğruyordu. Bir çatışma ortamındaydık. Elbette korku vardı ama anlık bir şeydi. O korkuyu hissettikten sonra attığınız adım önemli. Kendi adıma düşünüyorum. Çok kritik anların içinden geçtim. Galiba birlikte olmanın gücünü çok hissettik. Haklı olduğumuzun bilincindeydik. Korku işin en küçülebilen kısmıydı hepimiz adına.

"Düşlerimizi yaktılar"

Gezi’de çadırların yakıldığı gün neler hissettiniz?

Mesaiye gitmiştim o gün. Çadırların yakıldığını radyodan duydum. Bu kadar barışçıl, bu kadar insani, demokratik talebin, toplumun bu kadar istediği bir şeyin reddedilmesi ve bu kadar vahşice saldırılmasını anlamak mümkün değildi. Çadırların yakılması çok ağırıma gitti. Kabul edilebilir değildi. O yaktıkları şey düşlerimizdi, geleceğimizdi.

-Gezi’den sonra bir daha ‘birlikte güçlü’ olabildik mi?

Gezi’nin havası, Gezi’nin belleği devam ediyor. Gezi’yi yaşamış, tanıklığını yapmış, binlerce kilometreden takip etmiş insanların belleğini silemezler. Taksim tarihsel bellek mekânıdır. Her gelen iktidar oraya müdahaler ederek kendini var etmeye çalışır. Bir gelmiş Ermeni mezarlığının üzerini örtmüş, öbürü gelmiş kışlanın üzerini örtmüş. Herkes kendi ideolojisini oraya dikmeye çalışmış ama görüyorlarki olmuyor. Bir şekilde o bellek devam ediyor. Gezi sonrası toplumsal eylemlerimizin biçimi, paylaşımlarımız, dilimiz, tarzımız değişti. Özellikle kadınların duvarlarda yazılı eril küfürleri mora boyaması en önemli kadın müdahalesiydi ki zaten Gezi kadındır. Artık birbirimizi biliyoruz. Bunu 7 Haziran seçimi ve Hayır gösterdi. 7 Haziran basit bir sonuç değildi. En son İstanbul Üniversitesi’nin bölünme sürecini izlerseniz ordaki öğrencilerin politika yapmıyoruz deyip yaptıkları şeyin ne kadar politik olduğunu, ürettikleri sözcüklerin ne kadar Gezi dili olduğunu göreceksiniz. Bu belleğin devam ettiğini insanların sözlerine, eylemlerine, gündelik hayatlarına sirayet ettiğini görebiliyorum.

"TAMAM dedik"

-Gezi’den bugüne ne değişti?

Gezi’deki kazanımlarımızın karşısında iktidar panikledi. Toplumun güçlendiği yerde eril, hegemonik aklın var olması mümkün değil. Bunu örebildiğimiz zaman zaten sömürü olanları zayıflatıyoruz. Her anlamda emek boyutuyla, siyasal boyutuyla, cinsel boyutuyla bir çok olay iktidarı zayıflatır. Erkekliği bitiren bir şey. Buna müdahale edildi. Gücümüzü gördüler. Eril, iktidarcı, her şeyi talan ve sömürü üzerine kurmaya çalışan akıl bunu kaldıramadı. Sonrasında çok sayıda travmatik olayı beraber yaşadık. OHAL’de iktidarın kendini güçlendirdiği, toplumu tekrar zorunun altında tutmaya çalışmasının tanıklığını yaptık. Ancak ben toplumsal moralin çok güçlü olduğunu, evlerine çekilseler bile unutmadıklarını, moral değerlerimizi tekrar kazandığımızı düşünüyorum. Çoktan T A M A M dedik.,

"Bir bütün olduk"

Gezi’nin simge fotoğraflarından biri polis kalkanının karşısında kitap okuyan Kampüs Cadıları üyesi kadınlardı. Direniş günlerinde Yedikule Anadolu Lisesi öğrencisi olan Kampus Cadıları’ndan Gizem Işık, Gezi direnişinin Alevi’yi, Sunni’yi, Laz’ı, Çerkez’i, Türk’ü, Kürt’ü, sağı, solu, liberali, yaşlıyı genci, çocuğu, kadını, erkeği, LGBTİ’yi yan yana getiren, özgürlüğe aralanmış bir kapı olduğunu söyeyerek, “O kapı hâlâ aralı” diyor. Bu süreçte hayatını kaybedenleri asla unutmayacaklarını aktaran Işık, “Ali İsmail’e atılan tekmeyi, Berkin’i, Ethem’i, Mehmet’i, Ahmet’i unutmadık. Gezi’nin 5. yıldönümünde ne için direndiğimizi bir kez daha hatırladık, öfkemizi hep diri tuttuk. Baskıcı, gerici politikalar karşı özgürlük mücadelesi için bir olduk, birlikte direndik. Direnmenin en güzel halini hâlâ içimde hissediyorum” diye konuşuyor.

Işık, kadınların Gezi Parkı’nda yaptıklarını ise şu sözlerle anlatıyor:

“Gezi’de eril sisteme karşı büyük bir mücadele verdik. Korkmadık, susmadık, itaat eden olmadık. Gezidirenişine gelince, çok fazla erkekle birlikte direndiğimiz noktada aslında biraz cinsiyetçi ögeleri yıkmak istedik. Feminist kadın grupları olarak 4 Haziran tarihinde buluşup, İstiklal Caddesi üzerinde yapılan cinsiyetçi yazılamaları, eril küfürleri tek tek değiştirdik. İçine aşk kattık, umut kattık, ortak bir mücadele kattık. ‘Küfürle değil, inatla diren’ dedik. Bolca zaman geçirdik, okuduk, tartıştık, birbirimizi besledik. Cinsiyetçi dilden kurtulmak için atölyeler yaptık. O havayı hatırlıyor olmalısınız, herkesin paylaşımcı kullandığı yiyecekleri, kitapları, çadırları, eşyaları... Kolektif yaşamayı tekrar hatırladık, kim olduğunu bilmediğimiz birine el uzatmayı, tanımadığımız insanlarla sohbet etmeyi, özgürce fikir paylaşımı yapabilmeyi, yadırganmamayı ve yadırgamamayı tekrar tekrar hatırladık. Biz halkız demeyi öğrendik, bir bütün olduk.

Annelik üzerinden yapılan tüm söylemleri reddettik! Çocuklarınızı Gezi Parkı’ndan çekin demelere inat, parkın dört bir yanını kolektif çalışmalarla yapılmış pankartlarla süsledik. ‘Bir ağaç için mi, dediler?’ Bilmediler doğadan, özgürlükten, hayattan koparılmaya çalışılan insanlığın bir isyanı olduğunu.”

Sapanlı teyze 5. yılı cezaevinde karşıladı

Gezi Direnişi eylemlerinde polisin müdahalesine elindeki sapanıyla karşılık veriren ‘sapanlı teyze’ Emine Cansever, 13 Ekim tarihinde DHKP/C üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı. Sekiz aydır Bolu T Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan Cansever hakkındaki iddianame ise bir türlü hazırlanamadı. Gezi’nin 5. yılını cezaevinde karşılayan Cansever gazetemize yolladığı mektupta Gezi direnişinin ülkenin her yerinde devam ettiğini belirterek, “Yüksel direnişi, Düzce direnişi, direnip tutuklanan Boğaziçili öğrenciler, İstanbul Üniversitesi öğrencileri, işten atılan taşeron işçiler, okulların ticarethaneye çevrilmesine direnen veliler, işten atılıp alanlara çıkan işçiler, Yüksel’de direnenlere destek verirken işkence gören Perihan ablamız ve diğerleri.... Tüm bunlar Gezi’nin bitmediğinin, alanlara yayıldığının göstergesidir. Yoksulluğun açlığın, işsizliğin, zulmün olduğu her yerde direniş devam eder” diye yazdı. Mektubunda haksızlığa asla boyun eğmediğini ve eğmeyeceğini aktaran Cansever, “KHK ile işten atılan öğretmenlere, öğretim üyelerine, doktorlara, hemşirelere, memurlara, devrimci avukatlara, özgür tutsaklara selam olsun. Filistin’de savaşanlara, savaşıp düşenlere selam olsun” diye konuştu.

"Gerçek bir devrim"

Gezi Direnişi’nin hiç süphesiz en renklileri LGBTİ bireyleriydi. Direnişe aktif bir şekilde katılan trans kadın Eylem Babaoğlu da Gezi Parkı’na her şeyden önce üç beş ağacı kurtarmak için çıktığını söyleyerek, “Gezi Parkı zaten öncesinde de bizim yaşam alanlarımızdan biriydi. Parkın her köşesini biliyor oluşumuz bizi orada doğal, organik bir rehber, bir yol gösterici konumuna getirdi. Gezi bir anlamıyla LGBTİ toplumunun halkla, toplumla karşılaşma, kaynaşma aralığıydı” diyor.

- Gezi sizin için ne ifade ediyor?

Öncelikle her şeyden üç beş ağacı kurtarmaktı gerçekten derdim, derdimiz ve arkadaşlarım sürekli meydanlarda, sokak aralarında dayak yiyordu. Böyle çok net dertlerle çıktık yola... Gezi direnişi, toplumun silkinip uyanışını ve iktidara uzun zamandır vermek zorunda kaldığı tavizleri tek tek geri alışını da ifade ediyor. Direnişle yeniden bir topluma benzedik ve insanlığa yaklaştık.

- Gezi Direnişi’nin 5. yıldönümü neler hissediyorsunuz?

Yalnızca Suruç ve Ankara patlamasını gözönüne aldığımızda dahi, “Bunu yanımıza bırakmayacakları belliydi” diyorsunuz. Hepimize Gezi’yi çok kötü ödettiler ve ödetiyorlar da... Ancak tüm bu çirkin saldırılarına rağmen her geçen gün büyüdüğümüzü görüyorum. Evet iktidar onlar ancak toplumsal irade biziz. Kolumuz kanadımız biraz kırık olsa da, o ilişki ağları toprak altında duruyor, biraz toprağı eşelediğimizde canlanabilir, canlanacaktır.

-Gezi’nin ardından LGBTİ hareketi güçlendi mi?

LGBT toplumunun halkla, toplumla karşılaşma, kaynaşma aralığıydı Gezi bir anlamıyla da. O, 15 gün gerçekten bir devrimdi. Yine Gezi direnişinin hemen sonrasına gelen Trans Pride ve LGBT Pride eski yıllara nazaran çok daha fazla sayıda insanın katılımıyla yapıldı. Hareket bir ivme ve kitlesellik kazanmış oldu.

-Peki ya Gezi sonrası transfobide bir azalma oldu mu?

Evet bir aşinalık var. “LGBT’li”, “Siz LGBT’liler” gibi lafları da duymasak hoş olacak. Ama bir kavramları eskisinden daha iyi biliyorlar. En azından şimdi bir otobüse bindiğimizde bir terbiyesizlik yapılmayacağını biliyoruz. Ancak çok can yakıcı sorunları artarak devam ediyor.