T24 - Emekliliğine 1 ay kalan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, görevinden “buruk ayrıldığını” söylüyor. Ve nedenini şöyle açıklıyor: “Burukluğun nedeni yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile ilgili düşüncelerimizi topluma anlatamamak oldu. Çok gergin bir siyasi ortamda görev yaptım, istediğimiz her şeyi yapma olanağımız olmadı.”
Görev süresi boyunca hükümetin yargı alanında yapmak istediği değişikliklere karşı ciddi bir muhalefet yürüten, ancak Anayasa değişikliklerinin referandumda kabul edilmesinin ardından ılımlı mesajlar vermeye başlayan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, görevinden “buruk ayrıldığını” söyledi. Vatan gazetesinde yer alan haber şöyle:
Emekliliğine 1 ay kalan Gerçeker, kendisinin “statükocu ve reform karşıtı” gibi yansıtıldığını, oysa göreve geldiği günden itibaren yargıda reform yapılması için uğraş verdiğini söyledi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı iken, silahlı saldırı sonucu öldürülen gazeteci Hrant Dink’in Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinden aldığı cezayı onayan heyette yer alan Gerçeker, AİHM’in Türkiye’yi mahkum etmesine neden olan karar için de özeleştiri olarak nitelenebilecek değerlendirmelerde bulundu.
Gerçeker, tutuklulukları 2 ayı geçen gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’le ilgili olarak da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklamalarını kastederek, “devletin en üst katında dile getirilen endişelerin gözetilmesi gerektiğini” söyledi. Yargıtay‘daki makam odasında VATAN’ın sorularını yanıtlayan Gerçeker, 40 yıllık mesleki birikimini topladığı, 3 bin 235 sayfalık “Uygulamalı Türk Ceza Kanunu” kitabının heyecanını yaşıyor. Yargının yoğun gündemine rağmen, son 2 yıldır geceleri çalışarak tamamladığı kitabını eşi Saniye Gerçeker’e ithaf eden Gerçeker, “Kitabı yazarken her şeyi unutuyordum. Benden bir anı kalsın diye düşünmüştüm, ama tüm sıkıntıların üstesinden kitap sayesinde geldim” dedi.
Gerçeker ile 3 yıllık görev süresi sonundaki düşünceleri üzerine konuştuk:
YENİ YARGI SİSTEMİ: Demokratik meşruiyet içinde bir referandum yapıldı. Bu noktadan sonra artık çok şey söylemek gerekmez. Artık bekleyip görmek gerekiyor. HSYK’nın yapısına ne kadar karşı çıkarsak çıkalım, hakim ve savcıların büyük bir kesiminden oy alarak seçilmiş bir kurul oluştu. Biz orada yüksek yargının rolünün azaltılmasına karşı çıkmıştık. Ama bugün de Adalet Bakanı ve müsteşarının Kurul’da olmasının yargı bağımsızlığına aykırı olduğunu düşünüyorum.
ŞENER VE ŞIK’IN TUTUKLULUĞU: Devam eden bir dava olduğu için somut olarak bir şey söylemem doğru olmaz. Ancak genel olarak şunu söyleyebilirim: Basın özgürlüğü uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile teminat altına alınmıştır. Basının haber alma ve verme özgürlüğünün en üst düzeyde korunması gerekir. Bu olayda, devletin en üst katından eleştiriler yapıldı, bazı endişeler dile getirildi. Bunların mutlaka gözetilmesi gerekir. Biz demokratik bir hukuk devleti isek, hukukun üstünlüğüne inanıyorsak basın ve düşünce özgürlüğüne en üst düzeyde değer tanımamız gerekiyor. Demokrasinin temelinde bu vardır.
ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER: İhtisas mahkemelerinin olmasında eleştirilecek bir yan yok. Ancak ihtisas mahkemesi olması demek, herkesin aynı kurallara tabi olmasını ortadan kaldırmaz. Biz DGM’leri yargıç bağımsızlığına ve tarafsızlığına aykırı olduğu için kaldırdık. Şimdi Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile kurulan özel yetkili mahkemelerin de DGM gibi görüntü vermemesi lazım. Yargılama usullerinin farklı olması bir sıkıntı yaratıyor. Herkesin aynı kurallara tabi olması gerekir. O zaman bu eleştiriler de ortadan kalkar.
YARGININ TARAFSIZLIĞI: Yargının çok devlet yanlısı olduğu kamu yararını bütün yararlardan üstün tuttuğu belirtiliyor. Böyle bir düşünce, tarafsızlığı zedeleyen bir düşüncedir. Devleti her şeyin önüne koyan düşünceye katılmadığımı defalarca söyledim. Ceza hukukukun amacı insanları topluma kazandırmak olmalıdır.
NETAMETLİ 3 YIL: İçimde bir burukluk var. Burukluğun nedeni yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile ilgili düşüncelerimizi topluma anlatamamak oldu. Çok gergin bir siyasi ortamda görev yaptım. Bu dönemde açılan davalar da anormaldi. İstediğimiz her şeyi yapma olanağımız olmadı. Kamuoyunun şunu bilmesi lazım: İnsanları kategorilere ayırıp bir yerlere koymamak, gerçek düşüncelerine bakmak lazım. Sanki reform karşıtıymışız gibi bir algı yaratıldı. Oysa ben göreve geldiğim günden beri yargıda reform yapılması için uğraştım. Stratejik planlar hazırlayıp ilgili makamlarla paylaştık ama sonuç alamadık. Bizi statükodan yanaymışız gibi gösterdiler. Oysa benim gibi yeniliklere açık insan sayısı azdır. Hukuki konularda birçok çalışmamız oldu, uluslararası alanda bunların yankıları oldu ama bunlar kamuoyuna duyurulmadı.
SİYASET İÇİN TEKLİF: Siyaseti hiç düşünmedim. Bana doğrudan bir teklif yapılmadı. Sadece CHP’den dolaylı ve niyet belirten mesajlar aldım. Görev yaptığımız, temsil ettiğimiz kurumların saygınlığını düşünmek zorundayız.
Dink kararı bugün verilir miydi?
(Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı iken Hrant Dink’in TCK’nın 301. maddesinden “Türklüğü aşağıladığı” iddiasıyla aldığı hapis cezasını onayan heyetin başkanlığını yapan Gerçeker, AİHM’in bu karar nedeniyle Türkiye’yi mahkum ettiği ve Yargıtay’ı da sert şekilde eleştirdiğinin hatırlatılması üzerine) Orada pozitif hukuka göre karar verildi. Daire’de oybirliği ile Ceza Genel Kurulu’nda ise büyük oy farkı ile o karar alındı. Bugün olsaydı aynı şekilde yorum yapılır mıydı, yapılmaz mıydı, onu söylemek zor. O dönemlerde uluslararası sözleşmelerin temel hak ve özgürlükleri korumasına ilişkin hükümleri yeterince içselleştirilmemişti. O karar mevcut kanunlara göre verildi. Bazı anlayışların topluma yerleşmesi lazım. Yargıtay’ın daha önceki istikrarlı uygulamalarına uymak zorundasınız. Daire başkanı olsanız bile kurallarla eliniz kolunuz bağlanıyor. Ben hep insan odaklı bir ceza hukukçusu olmaya çalıştım. Hiçbir zaman insanların söyledikleri sözler ve yazdıkları yazılar yüzünden ceza almasına taraftar değilim. Düşünce özgürlüğünün sınırları AİHM kararlarıyla ortaya konulmuştur: Cebir, şiddet, tehdit, hakaret olmayacak... Katı ve her zaman ceza taraftarı olan bir hakim olmadım. Faruk Erem’in ‘suçluyu kazıyın altından insan çıkar’ sözünü benimsedim. Ama bazen kurallar elimizi kolumuzu bağlıyor. Nasıl ki bir yazıdan bir yeri cımbızlayarak karar vermek yanlışsa, bizim kararlarımızdan da bir tanesini alıp diğerlerini görmemek yanlış olur. Bizim özgürlükçü kararlarımız da vardı. Özeleştiri gerekirse onu da yaparız.