Gündem

Genelkurmay 'Balyoz' konusunda kimseye kefil olmuyor

Milliyet Gazetesi Yazarı Fikret Bila Taraf’ın gündeme getirdiği iddialarla, Genelkurmay'ın elindeki bilgiler arasında farklılıklar var

23 Ocak 2010 02:00

T24-  Genelkurmay Başkanlığı'nın, Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı "Balyoz" darbe planı konusunda ihtiyatlı bir tutum sergilediği belirtiliyor. "Emir-komuta kademesi dışında böyle bir plan hazırlanmışsa yargının olayı aydınlatacağı, bu konuda kimseye kefil olmadığı" mesajını veren Genelkurmay, darbe planlarına zemin olduğu söylenen 5-7 Mart 2003 tarihli 1. Ordu plan semineri kayıtlarının imha edildiği, bu nedenle Taraf'ta yayımlanan belgelerin karargâhta bulunmadığı bilgisini bazı gazetecilerle paylaştı.

Askeri çevrelerden iyi bilgi alan, Ankara'nın en kıdemli gazetecilerinden Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila, "Genelkurmay Başkanlığı'nın 'Balyoz' olayında temkinli olduğunu" yazdı.

Fikret Bila'nın "Genelkurmay'da böyle bir plan yok" başlığıyla yayımlanan (23 Ocak 2009) yazısı şöyle:

Genelkurmay Başkanlığı’nın dün düzenlediği basın toplantısında Taraf’ın gündeme getirdiği iddialarla ilgili olarak kısa bilgiler verildi. Arka planda ise daha detaylı bilgiler mevcut. Bu bilgilerle Taraf’taki iddialar arasında da önemli farklar var. Bu farkları açalım:

 

Plan, Taraf’taki gibi bir plan değil

Genelkurmay Başkanlığı’nda 1. Ordu’nun bir savaş planı ve geri bölge emniyet planı var. Ancak bu plan, Taraf’ta yayımlandığı gibi bir plan değil. Genelkurmay Başkanlığı’nda TSK’nın ordularıyla ilgili savaş planları mevcut. 1. Ordu’ya ilişkin bir savaş planı da var. Ancak Genelkurmay’da, iddia edildiği gibi “Balyoz”, “Sakal”, “Çarşaf” ve “Oraj” isimlerini taşıyan planlar yok. Orduların savaş planlarına tarihi kişilerin isimleri ve bölgeye göre isimler veriliyor. Örneğin Dumlupınar, Barbaros, Meriç, Fırat, Dicle, Aras gibi. 1. Ordu’nun görev sahası düşünüldüğünde planın adının Meriç olması ihtimali mevcut.

TSK bir yıl önceden bu planlarla ilgili yapılacak tatbikat ve seminerleri planlıyor ve bir kitapçıkta topluyor. Ordu’nun 5-7 Mart 2003 tarihlerinde gerçekleştirdiği seminer de bu nitelikte. Savaş planının güncellenmesi, yeni ihtiyaç ve taktiklerin belirlenmesi için yapılan bir tatbikat semineri. Askeri kaynaklara göre söz konusu seminerin de Genelkurmay’ın bilgisinde olan 1. Ordu’nun Savaş Planı’yla uyumlu olması gerekiyor.

Bu seminerler üç aşamada yapılıyor. Birinci aşama esas savaş planıyla ilgili tartışmalar. Bu bağlamda 1. Ordu’nun görev sahası açısından tehdit gelebilecek yabancı ülkeye karşı savaş durumu değerlendiriliyor. Bu değerlendirme ülke ismi belirtilmeden yapılıyor. Örneğin (x) ülkesi deniliyor. Savaş halinde geri bölgenin savunulması da değerlendiriliyor. İkinci aşama taktik değerlendirmeler. Son aşamada ise sonuç raporu yazılıyor.

 

Sonuç raporu Genelkurmay’da

1. Ordu’nun söz konusu tatbikat semineriyle ilgili olarak da sonuç raporu o tarihte Genelkurmay’a iletildi. Ancak bu raporlar 4 yıl saklanıyor ve imha ediliyor. Bu itibarla söz konusu rapor da imha edilmiş durumda. Ancak bu raporlarda Taraf’ta yer alan iddiaların bulunması söz konusu değil. Bu raporda, seminerler sonucunda planı değiştirmeye gerek olmadığı ve varsa değiştirilmesi gereken yönleri veya yeni askeri malzeme ihtiyacı belirtiliyor.

 

5 bin sayfalık bir kayıt yok

Genelkurmay Başkanlığı’nda, Taraf’ın iddia ettiği gibi 5 bin sayfalık bir kayıt yok.

Böyle bir doküman görev istismarı yapanlarca hazırlanmış olabilir mi? Bu soruya verilen yanıt: “Bizde böyle bir doküman yok, ‘bende var diyen varsa bize de göndersin’ “ biçiminde.



 Tespit edilirse ilişiği kesilir

Böyle bir planı görevi dışına çıkarak bir veya daha fazla subay yazmış olabilir mi? Bu soruya aldığımız yanıt, “Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Öyle bir durum tespit edilse Genelkurmay Başkanı o subayın ilişiğini anında keser” şeklinde.

 

Kişisel sorumluluk söz konusu

1. Ordu’nun savaş planında, bu planla ilgili olarak yapılan tatbikat seminerlerinde, harp oyunlarında camilerin bombalanması ve kendi uçağımızın düşürülmesi veya gazetecilerin sınıflandırılması veya hükümetin devrilmesi ve yerine atanacak hükümet ve hükümet programının yazılması veya sözlü olarak ifa edilmesi mümkün mü?

Genelkurmay’da bu hususları içeren bir kayıt yok. Aynı çevrelere göre böyle faaliyet ve eylemlerin planlanması da konuşulması da söz konusu olamaz. Olmaması lazım. Planlanan çalışmada bu yönde bir emir de yok.

Peki buna rağmen söz konusu seminerde bu konular yer almış ve konuşulmuş olamaz mı?

Bu soruya verilen yanıt, “yer almamış ve konuşulmamış olması lazım, bizde bu yönde bir bilgi veya doküman yok” biçiminde. O seminere 129 general ve subayın katıldığı, bu nedenle de böyle bir doküman veya konuşmanın TSK içinde gizli kalmasının mümkün olmadığı da yapılan bir hatırlatma. Buna rağmen varsa, bu görev alanının dışına çıkmak anlamı taşıyor ve bu tür eylem planı yapan ve bu yönde konuşanları bağlıyor. Yani kişisel bir sorumluluk  söz konusu oluyor.

 

TSK’yı bağlamaz yorumu yapılıyor

Bu konuda “olması gereken”le, olan arasında fark ayrı tutuluyor. “Normalde olmaması gerekir” deniliyor ama varsa da bu resmiyet dışında yapılmıştır ve TSK’yı bağlamaz yorumu yapılıyor. Olması gerekenlerle iddialar arasında kalın bir çizgi çizilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.  Eğer birileri emir-komuta ve görev alanı dışında bu tür dokümanlar hazırladıysa, bunu yargının ortaya çıkaracağına dikkat çekiliyor.

Genelkurmay, 1. Ordu’nun savaş planı ve bu planla ilgili seminerde bu tür konuların yer almamış olması gerektiğinde ısrarlı, ancak içeride veya dışarıda Taraf’ta yayımlandığı şekliyle bir dokümanın hazırlanmış ve tartışılmış olması konusunda kimseye kefil olmuyor, eğer varsa bunun yasa dışı olduğunu ve yargının beklenmesi gerektiğini belirtmekle yetiniyor. Genelkurmay’ın bugünkü komuta kademesinde o seminere katılmış kimse yok. Katılan komutanlar emekli. O toplantıya katılmış emekli bir korgeneralin TV’de yayınlanan ses bandı üzerine yayına bağlandığı ve sesin kendisine ait olmadığını söylediğine dikkat çekiliyor.

 

Sivil yargı süreci bekleniyor

Bu konuyla ilgili olarak henüz askeri bir soruşturma başlatılmış değil. Ancak konu sivil savcılığa intikal ettiği için, sivil yargı sürecinin beklenilmesi eğilimi hakim. Eğer ihtiyaç doğarsa askeri soruşturmanın da açılabileceği ifade ediliyor. Bu arada iddiaların muhatabı olan dönemin 1. Ordu Komutanı emekli Org. Çetin Doğan’la askeri yetkililer arasında bir görüşme de yapılmış değil.

 

Bilgi sızdırma soruşturmaları

1. Ordu’da dışarıya bilgi sızdırılmasıyla ilgili bir soruşturma var. Ancak kapsamında bu konu yok. Bilgi sızdırmayla ilgili sadece 1. Ordu’da değil diğer ordularda da soruşturmalar sürüyor. Hatta bu suçlamayla tutuklanmış askeri personel de var.

 

Zamanlamaya dikkat çekiliyor


Askeri çevrelerde “Balyoz Darbe Planı” iddialarının gündeme getirilişindeki zamanlamaya dikkat çekiliyor. “Balyoz Darbe Planı” iddiasının Anayasa Mahkemesi’nin askerlerin sivil yargıda yargılanmasına olanak sağlayan hükmün iptaline ilişkin davayı karara bağlayacağı ve Seferberlik Ankara Bölge Başkanlığı’nın kozmik odasında hâkimin yürüttüğü çalışmayı bitireceği günlerde gündeme getirilmesi anlamlı bulunuyor.

 

Mahkemelerin kararı beklenecek

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra hangi davaların askeri yargıya dönebileceği konusunda ise davaları yürüten savcılık ve mahkemelerin kararı beklenecek. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı’na suikast iddiasına ilişkin soruşturma, eski kuvvet komutanlarıyla ilgili soruşturma, Arınç suikastı iddiasıyla ilgili soruşturma ve yürütülmekte olan davaların askeri yargıya devredilip devredilmeyeceği ilgili mahkemelerce karara bağlanacak.

 

İçişleri Bakanlığı gündeme getirdi

Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında yapılan Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) Protokolü’nün değiştirilip değiştirilmeyeceği konusunda ise girişimin sivil taraftan gelmesi gerektiği de belirtilen bir diğer nokta. Bu talebin kolluk gücü yeterli olmayan İçişleri Bakanlığı tarafından gündeme getirildiğine de vurgu yapılıyor.