02 Nisan 2011 03:00
T24 – Wikileaks’in Türkiye konulu belgelerini yayımlayan Taraf gazetesi, ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson’ın 21 Aralık 2004 tarihli Washington’a gönderdiği kriptosunu yayımladı. Pearson, kriptoda ABD devletinin JİTEM’in varlığında kuşku duymadığı belirtilirken, ordu içindeki genç subayların NATO’ya karşı “zehirlenmesine” yönelik kampanyadan endişe duyduğunu yazdı.
Taraf gazetesinde “Orduda NATO karşıtı hücreler” başlığıyla yayımlanan (2 Nisan 2011) birebir olarak aktarılan Wikileaks belgeleri şöyle:
Orduda NATO karşıtı hücreler
Türkiye’de yıllardır tartışılan JİTEM’in varlığından Amerikan devletinin kuşku duymadığı resmî yazışmalarda açıkça görülüyor. Genç subayların NATO’ya karşı ‘zehirlenmesine’ yönelik kampanyadan endişe duyuluyor.
Ergenekon sanığı Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün mahkemedeki savunmasında aynı inkârcı çizgiyi, aynı sözlerle sürdürmesi bir şeyi değiştirmiyor; Türkiye, eski Jandarma Genel Komutanı Emekli Orgeneral Teoman Koman’ın Meclis Susurluk Komisyonu’na bilgi verirken büyük bir pişkinlikle, “Jandarma teşkilatı içinde JİTEM adında legal ya da illegal bir örgüt yoktur” dediği günlerden beri epey mesafe kaydetti. JİTEM’in varlığına ilişkin ifadeler bugün mahkeme dosyalarında mevcut; JİTEM‘in marifeti olduğundan kuşkulanılan faili meçhul cinayetlerin en azından bir kısmı artık dava konusu.
“WikiLeaks Türkiye Belgeleri” arasından bugün seçtiğimiz telgraf da, işte Türkiye’de yıllarca, “Vardır... Yoktur... Vardır ve yasaldır... Vardır ve yasadışıdır... Hâşâ, kesinlikle yoktur” diye tartışılan JİTEM’le ilgili. Uzun adı, “Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele” olan bu teşkilatın varlığından Amerikan devletinin hiç de kuşku duymadığını ortaya koyan bir belgeyi dikkatinize sunuyoruz.
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde Savunma İşleri Müsteşarı olarak görev yapan Robert Deutsch’un kaleme aldığı 21 Aralık 2004 tarihli “GİZLİ” ibareli telgrafın başlığı: “Türk Askerî İstihbaratına Ender Bir Bakış: Irak, PKK Kaygıları, Paranoya, NATO-karşıtı kampanya.” Telgrafın tam metni şöyle:
(1) ÖZET: İstihbarat ve güvenlik analizi alanında derin tecrübe sahibi ve uzun bir süreden beri büyükelçilikle irtibat halinde olan bir kişi bize kendi kaynaklarına dayanarak (1) 17 aralıkta Musul’da beş Türk koruma görevlisinin öldürülmesinde (Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği’nde koruma görevi yapmak için Irak’ın başkentine giden Özel Harekât Timi, Türk sınırına 225 kilometre uzaklıkta pusuya düşürülmüş, saldırı sonrasında ABD askerleri bölgeyi kordon altına almıştı. Dört araçlık konvoyda bulunan beş özel harekâtçı olayda şehit düştü.)PKK ile Sünni radikallerin işbirliği yaptıklarını; (2) PKK’nın Türk şehirlerinde ciddi bir terörizm kampanyası başlattığını; (3) Türk Jandarma istihbaratının, Ankara’dan gelen, “Ermeni ayrılıkçıları” saptamak ve güneydoğuda “İsrail’in toprak alımları”nı ortaya çıkarmak yönündeki paranoyak talimatlarla kuşatıldığını; ve (4) genç Türk subayları üzerinde, NATO’ya karşı ciddi bir dezenformasyon ve psikolojik harekât kampanyası yürütüldüğünü aktardı. İrtibatta olduğumuz kişinin verdiği bilgiler geçmişte doğru çıkmıştı ama bu telgraftaki bilgilerin büyük bölümünü –özellikle de Musul saldırısı ile ilgili olanları– destekleyen delillere sahip olmadığımız konusunda ihtiyat belirtiyoruz. ÖZETİN SONU.
(1) Türkiye’nin Enerji Bakanlığı’nın talimatıyla, büyük bir kaçakçılık karşıtı operasyona katılmak üzere gittiği Türkiye’nin güneydoğusuna yaptığı iki geziden yeni dönen, önde gelen Türk ulusal güvenlik analisti (XXX ) bize 20-21 aralık tarihlerinde Türk güvenlik meselelerinin çeşitli veçhelerine ilişkin ve özel olarak da Jandarma İstihbarat’ın (JİTEM) operasyonlarına ve kaygılarına ilişkin bir brifing verdi. Bu kişi, bize sunduğu raporu, Mersin’den Mardin’e kadar saha araştırmalarından ve operasyonlarından sorumlu 40 civarında JİTEM subayıyla yaptığı görüşmelere dayandırdı –bu subaylar arasında bir kısmı bizim irtibatta olduğumuz kişinin öğrencileri olan teğmenler, yüzbaşılar ve binbaşılar vardı.
MUSUL’DAN GEÇEN BEŞ TÜRK POLİS GÜVENLİK GÖREVLİSİNİN ÖLDÜRÜLMESİ
(2) 21 aralıkta bizim irtibatta olduğumuz asıl kişi ile Türk Milli Polisi’nin İstihbarat Dairesi’nden irtibatta olduğumuz başka bir şahısla birlikte, Türk güvenlik görevlilerinin 17 aralıkta Bağdat’taki Türk Büyükelçiliği’ne giderken Musul’dan geçişleri sırasında öldürülmeleri konusunda işittiklerini bize aktardılar. İrtibatta olduğumuz asıl kişi bize, eski bir PKK yönetimi mensubuyken şimdi Kuzey Irak’ta Jandarma ajanı olarak kullanılan, uzun zamandır tanıdığı bir şahısla iki telefon görüşmesi yaptığını anlattı. Bu ajan, bizim irtibatta olduğumuz kişiye bütün işaretlerin (daha fazla açıklama getirmeksizin) bu saldırıda PKK ile Sünni Arap aşiretlerinden radikallerin işbirliği yaptığını gösterdiğini ve konvoydaki şoförlerden ikisinin saldırıdan sonra yara almadan ortadan kaybolduklarını anlatmış; bizim kaynağımız da, bu şoförlerin izine düşüp yakalamanın, saldırganların kimliklerinin belirlenmesi açısından belirleyici önemde olacağını ilave etti. Türk Milli Polisi’ndeki kaynağımız bunun, PKK ile Sünni radikaller arasında işbirliği yapılan vâkâlardan biri olabileceği hususunda hemfikir oldu, ancak Türk Milli Polisi, KDP’nin (Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi) olayla bağlantısı olup olmadığını da araştırıyor.
(3) İrtibatta olduğumuz asıl kişi, Türk ordusunun
Olimpia Görev Gücü’nün (Kuzey Irak’ta güvenlik görevini Şubat 2004’te devralan bu güç, ABD’nin Washington eyaletindeki Fort Lewis karargâhından gelen karacı ve deniz piyadeleriyle, Avustralyalı subaylar ve Irak polis gücünden müteşekkildi) ne kadar büyük bir yük altında olduğunun farkında olduğunu ama Türk Milli Polisi’yle beraber askeriyenin de Amerikalılarla ortak bir soruşturma yürütmeye davet edilmek istediğini de sözlerine ekledi. Bu kişi, cinayetin arkasında Sünni Arapların olduğunun kanıtlanması halinde bunun, bizim Irak’taki operasyonlarımız konusunda Türkiye’de yürütülen yaygın dezenformasyon kampanyasını etkisizleştirmeye yardım edecek en güçlü silahlardan biri olacağını söyledi. O ve Türk Milli Polisi’ndeki kaynağımız, bu cinayetin her halükârda Türkiye’nin gelecekte bu tür saldırılara nasıl karşılık vereceğini belirlemek açısından çok önemli bir olay olduğu konusunda hemfikir oldular: 20 aralıkta Ankara’daki cenaze töreninde üst düzey Türk hükümet ve Devlet yetkililerinin varlığı, irtibatta olduğumuz bu kişilere 1993’te PKK pususunda öldürülen 31 Jandarma erinin cenazesindeki benzer katılımı ve onu takip eden tavizsiz Türk tepkisini hatırlatmıştı. (24 Mayıs 1993’te Bingöl-Elazığ karayolunda meydana gelen olayda 31 değil, 33 er ölmüştü. PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan bu pusunun PKK-JİTEM işbirliğiyle gerçekleştirildiğini söylüyor. PKK lideri Abdullah Öcalan da son açıklamalarında, eylemin derin bir komplo olabileceğini belirterek, “Genel Af çıkacaktı, 33 eri öldürtüp bunu engellediler” demiş ve sorumluluğun sadece örgüte değil, devlet içindeki bazı birimlere de ait olabileceğini ima etmişti. Amerikalılara JİTEM’i içeriden bilgilerle anlatan şahsın ise, 33 er olayını tek başına ‘PKK’nın eylemi’ olarak aktardığı anlaşılıyor. Ancak 33 er olayının, burada intikam fırsatı doğuran bir eyleme misal olarak gündeme getirilmesi bizce başlıbaşına ilginç.)
İrtibatta olduğumuz iki kişi de, Türk yetkililer bir kez kimin sorumlu olduğunu belirledikten sonra (bunun zor olmayacağını savundular), Türkiye’nin gizli bir eylemle intikam alacağını belirttiler.
PKK
(4) Urfa, Mardin ve Diyarbakır gibi güneydoğu illerinde son sürat PKK-karşıtı operasyonlar yapan JİTEM, irtibatta olduğumuz kişinin anlattığına göre, Irak’tan Türkiye’ye kaçak yollardan sokulan silahların, özellikle de ağır makineli silahlar ve benzerleri ile patlayıcıların miktarından rahatsız. JİTEM (kaçak silah taşıyan) her üç kamyondan sadece birini yakaladığını düşünüyor. Silahların bir kısmının, arazi tapularına daha sıkı denetim getirecek olan Avrupa Birliği’ne uyum düzenlemelerini düşünerek topraklarının ellerinden alınmasına karşı güç kazanmak için yandaşlarını silahlandıran Kürt feodal toprak sahiplerine (ağalara) gittiği görülüyor. Bu silahlarla donanmaları ise bu grupları bizatihî Türk Devleti’ne karşı konumlandırıyor.
(5) Silahlar ve patlayıcılar, ayrıca, bizim JİTEM kaynaklarımıza göre PKK’nın artık tamamen nüfuz etmiş olduğu Türkiye’nin şehirlerine de gizlice sokuluyor. (Not: Jandarma’nın kentsel alanlarda hiçbir yetkisi ve sorumluluğu yok; oralara Türk Milli Polisi bakıyor. Notun sonu.) Kaynağımıza göre, JİTEM, Batı Avrupa’dan gelen ve temiz, bakımlı, eğitimli tavırlarıyla kentsel çevreye dikkat çekmeden karışabilmesi için seçilmiş PKK militanları, şehir terörizmi –suikastlar ve patlayıcılar– konusunda, Kuzey Irak’ta Ensar-el İslam (Irak Kürdistanı’nda örgütlenmiş olan ve adı “İslam’ın Partizanları”anlamına gelen radikal Sünni Kürt grubu) ile ortak kullanılan en az bir kampta (daha fazla tanımlanmadı) eğitiliyorlar. JİTEM, AB’nin Türkiye ile katılım müzakerelerine başlamak üzere 2005’te tarih vermesinin ardından, PKK’nın Türkiye’nin şehirlerinde yaygın terörist eylemlere başlamasını bekliyor.
Bölgedeki PKK-Sünni Arap işbirliği trendine işaret eden kaynağımız, bir süredir, Suriye’de PKK ile ilişkili olan Kürtlerin de Suriye ordusundaki kararlı Sünnilerle Beşar Esad’a karşı işbirliği yaptıklarını işittiğini aktardı. (ABD’nin) Adana Başkonsolosu da güneydoğuya seyahatleri sırasında benzer dedikodular işitmişti.
PARANOYA
(8) Türk Devleti’nin tarihten duyduğu korku, Ankara’nın sahadaki JİTEM birimlerine “Ermeni ayrılıkçılığı” ile mücadele etmeleri için bir dizi emir vermesinden de anlaşılıyor. İrtibatta olduğumuz kişinin JİTEM’deki tanıdıkları ona, güneydoğuda sadece bir avuç Ermeni kaldığı düşünüldüğünde, uzun bir süreden beri bu talimatlarda ısrarcı olunmasının, kendilerini hayrete düşürdüğünü söylemişler. Ermeni ayrılıkçılığının varlığını gösteren işaretleri ortaya çıkarmak için nafile uğraşırken, Ankara’nın bu şüphelerinin, soyağacını ortaya koyan ve başka şeylerin yanı sıra –özellikle de doğu ve güneydoğunun belirli bölgelerinde– Osmanlı yetkililerinin ve yerel Müslüman çetelerin Ermenileri tehcir ettiği ve kitle halinde öldürdüğü dönemde, ataları gönüllü ya da zoraki olarak din değiştiren veya evlatlık verilen kaç vatandaşın Ermeni kökenden geldiğini de gösteren titiz nüfus kütüklerine dayandığını anlamışlar. Bu uzak ve bastırılmış Ermeni bağlantısı o kadar yaygın ki, bizim kaynağımıza göre, JİTEM, Ermeni kökeni olan bir köy imamına bile rastlamış.
Biz de Anadolu’da, özellikle Kızılırmak’ın doğusunda yaptığımız kapsamlı seyahatlerde, şuna defaatle şaşırdık: (a) Sıradan vatandaşların 1915’te ne olduğu konusundaki yaygın bilgisi ve çoğunun da bu bilgiyi paylaşmaya hazır olması; (b) Ermeni fiziksel özelliklerine sahip görünen insanların çokluğu.
(9) Bazı açılardan kilise vaftiz kayıtlarına benzeyen ama daha merkezî ve daha ayrıntılı olan Osmanlı kayıt sisteminin bir devamı olan nüfus kütüklerinin bugün bile korunmasının, vatandaşlar arasındaki “yabancı unsurlara” gösterilen olağanüstü ilgiyi hatta korkuyu ortaya koyduğunu da not edelim.
(10) İrtibatta olduğumuz kişi diyor ki, JİTEM’e ayrıca, İsraillilerin, bereketli Harran Ovası’nın güneyinde ve Urfa’nın doğusunda arazi aldığı yönündeki iddiaları soruşturması için de, sonu gelmeyen bir dizi talimat yüklenmiş. JİTEM, Urfa’da her bir inç-kareyi (1 inç= 2.54 santimetre) inceledikten sonra, böyle bir trendi doğrulayan hiçbir delil bulamamış. Ankara’nın bu talimatları, Doğu Perinçek’in Avrasya yanlısı, ABD karşıtı, NATO karşıtı ve İsrail karşıtı dezenformasyon kaynağı olan haftalık dergisi Aydınlık‘ta –ki birçok Türk kaynağımız, bunların büyük ölçüde Ruslar tarafından sağlandığını ve finanse edildiğini söylüyor– yayımlanan malzemelere dayandırdığını fark eden bölgedeki bir JİTEM komutanı, Ankara’yı başından atmak için, yazdığı nihai raporda, bu enformasyonun, Suriye istihbaratı ya da Türkiye’nin İsrail’in gücünden korkmasını isteyen İsraillilerin kendileri tarafından sağlanmış olabileceğini Ankara’nın göz önünde tutması gerektiğini kurnazca önerdi.
NATO KARŞITI KAMPANYA
(11) İrtibatta olduğumuz kişi, kendisinin JİTEM’de irtibatta olduğu kişilerin, genç subayların NATO’ya karşı zehirlenmesine yönelik ciddi bir kampanya yürütülmesinden rahatsızlık duyduklarını da aktarıyor. Bu kampanya, tanınmış bir Avrasya yandaşı ve NATO karşıtı olan Ankara Üniversitesi profesörü Anıl Çeçen (soyadı “Chechen” diye okunuyor ve Çeçen kökenden geliyor) gibi insanların, Urfa, Mardin ve diğer yerlerde Jandarma subaylarının evlerine ziyaretler yapıp dersler vermesini de kapsıyor. İrtibatta olduğumuz kişi bize, İstanbul’daki Askerî Akademilerde de, NATO-karşıtı eğitmen hücreleri olduğunu söyledi.
Ankara’daki Savunma İşleri Müsteşarı (Büyükelçilikte savunma işlerine bakan Deutsch kendisini kastediyor) da alt ve orta rütbeli subaylar arasında, mesela Türk Özel Kuvvetleri’ndeki daha üst rütbelilerce de tasvip edilen ifadeleri yansıtan bir Amerikan karşıtlığı dalgasının ve ittifakın açıkça sorgulanması halinin mevcut olduğunu gözlemlemiş ve rapor etmişti.
YORUM
(13)Bizim de Anadolu’da onunla birlikte seyahat ederken gözlemlediğimiz gibi, Türk askerî istihbaratında 12 yıl çalışmış ve geçmişte polis akademisinde ders vermiş olan irtibatta olduğumuz bu kişi, halen Türkiye’nin üç ana istihbarat servisinde, özellikle de JİTEM ve Milli Emniyet’te ülke çapında bir irtibat ağına sahip. Bu kişi bize Türkiye’ye ilişkin istihbari ve askerî konularda, sosyal antropolojide, ve (XXX) kökeni ile aldığı dinî eğitim sayesinde(XXX) iktidardaki AK Parti, Kürtlerin sosyolojisi ve siyaseti ve Türkiye’deki İslamî cemaat ve tarikatların yaygın ağı konusunda, zamanında ve doğru bilgiler veren bir kaynak olduğunu kanıtlamıştır.
Bunu söylemekle birlikte, onun spesifik raporlarının güvenilirliğini değerlendirebilme imkânına sahip değiliz.
© Tüm hakları saklıdır.