Hakan Özyıldız*
Her geçen gün daha da finansallaşan dünyada, yatırımcılar Türkiye’yi “trade market” (kısa vadeli pazar) olarak kabul ediyor. Dolayısıyla ekonomide her şeye kısa vadeli bakmak yaygın bir adet oldu.
Kimse kalkınmadan, yatırımdan, işsizlikten, gelir adaletinden, bütçenin yapısından bahsetmiyor. Örneğin sadece “bütçe açığı” konuşuluyor. Ama kamu işlemlerinin ne kadarının bütçede göründüğünden, bütçe dışında kalan devlet harcamalarının ne kadar büyük olduğuna önem veren yok.
Oysa bütçe açığının neden ve sonuçlarını, mali disiplinin sürdürülebilir olup olmadığı anlamak için öncelikle bütçe dışında kalan işlemlere bakmak lazım. Çünkü bütçe dışı işlemler normal zamanda pek dert yaratmazlar. Ama kriz çıkınca diğer sorunların yanı sıra bir de bunlarla uğraşmak gerekir. Buna en güzel örnek 2001 Krizi sırasında ortaya çıkan kamu bankalarının görev zararlarıdır.
Şimdi kamu bankalarında “zarar görevi” uygulaması kalmadı.
Ama başka bütçe dışı işlemler var.
Görev zararı uygulaması KİT’ler için devam ediyor. Kömür yardımları için TKİ ve TTK’ya, ulaştırma için TCDD’ye, tahıl destekleme alımları için TMO’ya görev zararı ödemesi yapılıyor.
Bütçe dışı işlemlerin en büyüğü Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri için verilen garantiler. Bildiğiniz gibi havaalanı, köprü, hastane, nükleer santral projelerine yolcu/geçiş/hasta/alım garantileri veriliyor.
Dahası Cumhuriyet tarihinde ilk defa, sözleşmelerde belirtilen koşullar ortaya çıkarsa, Hazine KÖİ projeleri için özel sektörün aldığı dış borçları da üstlenecek.
Bir de eskisi gibi devam eden KİT’ler ve belediyelerin aldıkları dış borçlar için verilen Hazine garantileri var. Alınan borcu onlar ödeyemezse devlet ödüyor.
Gelirlerinin önemli bir kısmını bütçeden almasına rağmen, TOKİ’nin yatırımları ve diğer harcamaları bütçeden izlenmiyor. Orada biriken müteahhit borçları olduğu konuşuluyor.
Diğerlerinin yanında küçük kalan bir bütçe dışı işlem de TETAŞ’ın sokak aydınlatmaları için üstlendiği harcamalar. Dağıtım işi özelleşince belediyelerin yapması gereken bu ödeme dönüp dolaşıp TETAŞ’a yüklendi. KİT zarar edince o da bir şekilde Hazine’den alacak.
Son dönemin üç yeni büyük bütçe dışı işlemden biri Kredi Garanti Fonu (KGF). 200 milyar liraya yaklaşan banka kredisine Hazine KGF üzerinden garanti verdi. Eğer geri ödeme sorunu olursa, toplamın yüzde 10’na kadarını, bankalara KGF aracılığıyla bütçeden ödeyeceğini duyurdu.
İkincisi Türkiye Varlık Fonu (TVF). Kurulurken stratejik yatırımlara kaynak yaratıp destek olacağı düşünülen TVF, son Torba Yasadaki değişiklikle, Hazine’den kaynak alan kurum haline dönüştü.
En önemlisi bu işlem yapılırken TVF, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamına alınmadı. Onun yerine 4749 sayılı Kamu Finansmanın ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunu ile ilişkilendirildi. Aradaki fark basit: İlki olsaydı gelir ve harcamaları bütçeyle ilişkilendirilecek ve Sayıştay denetimine tabi olacaktı. Şimdi Hazine’den kaynak alan ama tamamen bütçe dışında kalan bir kurum olarak çalışacak. Hazine, aldığı borcun bir kısmını gerektiğinde TVF’na aktaracak. Ama Fonun aldığı borçlardan ve/veya kaynaklarının kullanımından haberdar olmayacak.
Son örnek olarak bütçeye konan ödenek üstü harcama yetkisinedeğineyim. Maliye Bakanı gerektiği hallerde, toplam bütçe harcamalarının yüzde 10’u kadar fazla harcama yapabiliyor. Böylesi harcamaların arkasında daha önce bütçeye dahil edilmemiş müteahhit borçları, KDV iadeleri ile SGK’nın özel hastanelere borçları gibi kamu borçları bulunuyor.
Bu konular dikkate alınmayınca sağlıklı tahlil de yapılamıyor. Örneğin bu yıl, yukarıdaki işlemlerin etkisiyle, yılbaşında 47 milyar lira olarak tahmin edilenden açığın 62 milyar liraya çıkacağı öngörülüyor.
Bütün bu işlemler bütçe dışında devam ederken, ekonomiye en fazla 6 ay vade ile bakanlar, “çattı pattı bütçe açığı kaç attı?” türü tartışmalar yapıyorlar.
*Bu yazı hakanozyildiz.com'dan alınmıştır