Türkiye medyası, bir kez daha basın özgürlüğü sınavı ile karşı karşıya. Son yıllarda dünya basın özgürlüğü sıralamasında giderek geriye düşen, birçok uluslararası medya örgütü tarafından basına yönelik baskılar nedeniyle eleştirilen Türkiye’de 1 Kasım seçimlerine doğru gidilirken yeniden ‘medyaya baskı’ tartışmaları alevlendi.
Geçen haftalarda Milliyet gazetesinde 20’yi aşkın gazetecinin işten çıkarılması, ardından hükümetin Basın Kartı Komisyonu’nda meslek örgütlerinin görüşünü almadan yaptığı yeni düzenleme ile gündeme gelen medyanın özgürlük sorunu, son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP karşıtı yayınları ile bilinen Bugün gazetesi ve televizyonuna sahip İpek Grubu’na yönelik operasyon ile gündeme oturdu.
Gazeteci örgütleri, 7 Haziran’da sandıkta hayal kırıklığı yaşayan AKP’nin 1 Kasım seçimleri öncesinde muhalif yayın organlarını susturmaya çalıştığı görüşünde. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) ‘2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ raporuna göre Türkiye, Nijer, Liberya, Zambiya, Mali ve Zimbabwe gibi ülkelerin gerisine düşerek 180 ülke arasında 149’uncu sırada.
180 gazeteciden ortak bildiri
Basın kuruluşlarına yönelik baskılar, medya sektöründe çalışan ya da işsiz kalan gazeteci ve yazarların büyük tepkisine neden oluyor. Türkiye'deki medyaya yönelik baskıları protesto amacıyla aralarında 4 eski AKP’li vekilinde bulunduğu 180 gazeteci ve yazar, bu hafta içinde 'Nazi Almanyası 2015' başlığıyla bir bildiri yayınladı. Bugün gazetesinin "IŞİD'e Silah Malzemeleri Akçakale'den" manşetiyle çıkmasının ardından gazetenin bağlı bulunduğu İpek Medya Grubu'nun polis tarafından basıldığına işaret eden bildiride, yakın zamanda Doğan Grubu, Taraf, Cumhuriyet ve Sözcü gibi iktidara muhalif yayın organlarının da tehlike altında olduğu belirtildi. Bildiride bir Nazi Partisi seçmeni olan Alman ilahiyatçı Martin Niemöller'in 1946'daki sözlerine atıfta bulunularak, ''Biz bu filmi yaşamadık, görmedik, ama çok iyi biliyoruz. Türkiye'ye yaşatmayacağız" denildi.
“Türkiye'yi daha büyük felaketler bekliyor”
İktidara yönelik eleştirileri nedeniyle Milliyet gazetesindeki yazılarına son verilen ve işten çıkarılan gazeteci Mehveş Evin, medyaya yönelik baskıları DW Türkçe Servisi’ne değerlendirdi. Türkiye'de medya operasyonlarının yeni değil, süregelen ve dönem dönem yükselişe geçen ‘normalleşen’ bir durum haline geldiğini ifade eden Evin, “Özellikle 2009 tarihinden itibaren AKP hükümeti medya gruplarına el değiştirterek, ifade özgürlüğüyle ilgili/ilgisiz dava açarak, gazetecilerin ev ve iş yerlerine baskınlar düzenleyerek, Kürt ve sol yayınlar başta olmak üzere terör suçlamasıyla hapse tıkarak, hatta Erdoğan'ın bizzat hedef göstermesiyle işten attırarak basına sürekli müdahale etmeyi bir alışkanlık haline getirdi” diyor.
"Eleştirel gazetecilerin Erdoğan'ın emrindeki medya ve sosyal medya hesaplarından eşi görülmemiş fütursuzlukta bir saldırıyla karşı karşıya kaldığına" vurgu yapan Evin, kendisinin de işten atılmadan iki hafta önce AKP’ye yakın bir gazetenin yazarı tarafından “atın bunları” denilerek patrona şikayet edildiğini söylüyor. Muhalif seslere karşı para cezası, itibarsızlaştırma, baskın ve tutuklama türü operasyonların artarak süreceğini dile getiren Mehveş Evin, “Çünkü seçim anketlerinde düştükçe düşen AKP'nin reisi Recep Tayyip Erdoğan'ın arzu ettiği gücü elde tutabilmesinin tek yolu, baskı ve şiddet. Maalesef bunlar iyi günlerimiz. Gidişat o ki Türkiye'yi daha çok büyük felaketler bekliyor” diye konuşuyor.
AGİT: Medya özgürlüğü tehdit altında
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) 7 Haziran seçimlerine ilişkin hazırladığı raporda da hükümetin ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalarının altı çiziliyor. Medya özgürlüğünün ciddi bir endişe alanı olduğuna işaret edilen raporda, “İktidar partisine karşı eleştirel olan medya ve gazeteciler kampanya süresince aralarında siyasilerin doğrudan müdahalesi, kurumsal nitelikli ve iktidar partisinin düzenlediği etkinliklere katılımın engellenmesi, kapatma tehditleri gibi uygulamaların yer aldığı baskı ve gözdağına maruz kaldı. Hükümete yakın özel şirketlerin reklam vermekten vazgeçeceğine yönelik korku ve gazetecilere yönelik davalar yaygın otosansüre neden oldu” ifadelerine yer verildi.
“7 Haziran’ın faturası medyaya çıktı”
DW Türkçe’ye konuşan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, AKP'nin 12 yıllık iktidarı boyunca işini kaybeden basın mensuplarının sayısının 2014 sonu itibariyle bin 863 olarak belirlendiğini ifade etti. Kuleli, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın hazırladığı ‘Basında Davalar Yılı: 2014’ adlı çalışmada ise 17-25 Aralık soruşturması sürecinde de 60’ı aşkın gazeteciye 100’ün zerinde dava açıldığına dikkat çekti.
AKP iktidarı döneminde geçen son 12 yılın hem medya patronları, hem de basın çalışanları açısından baskı ve şiddet ile hatırlandığını ifade eden Kuleli, “7 Haziran sonrasında ise basın özgürlüğü açısından daha farklı bir süreç başladı. Hükümet kontrol edemediği medya kuruluşlarını susturmak için artık her yöntemi deniyor. Bu da korktuklarını ve panik içinde olduklarını gösteriyor” diye konuştu.
“Kendi basın kartımızı çıkarabiliriz”
Son seçimlerde tek parti iktidarını kaybeden AKP’nin seçim sonuçlarının faturasını medyaya çıkarmaya çalıştığını dile getiren Kuleli, şunları söyledi: “Ancak geçmişe kıyasla medyada bir farklılık var. Daha önce medyaya yönelik baskılar, ‘ama’lı cümlelerle kınanıp Kürt, ulusalcı ya da cemaat medyası diye destek vermekten kaçınılıyordu. Oysa son operasyonlara karşı toplumun ve medyanın her kesiminden dayanışma mesajları geldi. Türkiye medyası olarak en azından Kasım seçimlerine kadar farklılıklarımızı bir kenara bırakıp bir araya gelmeliyiz.”
Hükümetin Basın Kartı Komisyonu’nda yaptığı geceyarısı operasyonu ile meslek örgütlerini zayıflattığını ve komisyona tek hakim güç olmaya çalıştığını da vurgulayan Kuleli, basın örgütleri olarak konuyu yargıya taşıdıklarını, sonuç alamamaları halinde ise meslek birlikleri olarak kendi ‘basın kartı’ uygulamalarını devreye sokacaklarını kaydediyor.
“AKP medyasının yetersizliği ortaya çıktı”
7 Haziran seçimlerinin AKP’nin medya propaganda araçlarının yetersizliğini ortaya koyduğuna dikkat çeken Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ise “Bu nedenle AKP, yeniden tek başına iktidar olabilmek için medyaya daha fazla baskı yapma zorunluluğu hissediyor” değerlendirmesinde bulundu. TSK’nın Kandil’e hava operasyonlarına başladığı 24 Temmuz’da Kürt siyasetine yakın haber ajansları ve internet sitelerine erişimin yasaklandığını hatırlatan Önderoğlu, ardından Milliyet’te Kadri Gürsel, Mehveş Evin, Kemal Göktaş gibi önemli kalemlerin işten çıkarılması ve İpek Grubu’na yönelik operasyonların da medyaya yönelik baskının devamı olduğunu savundu.
Şu anda pek çok muhalif yayının kendilerine operasyon yapılacağına dair endişe içinde olduğuna işaret eden Önderoğlu, “Yeni bir seçime yaklaşırken, medya patronlarının eleştirel haberciliği unutmaya zorlandığı bir dönem yaşıyoruz. Hapisteki gazetecilerin sayısında azalma olsa da editöryal bağımsızlık, internet özgürlüğü ve patronlara baskı konusunda çok daha sıkıntılı bir dönem yaşanıyor” diye konuştu.