Spor

Galatasaray'ın 'Setrak Baba'sı: Allah'tan Avrupa'da final istedim, o bana UEFA kupasını verdi

Galatasaraylı Setrak Yelegen elleriyle işlediği 4 yıldızlı montuyla tüm Galatasaraylıların sevgilisi haline gelmişti

11 Mart 2016 10:17

Türkiye, Setrak Yelegen’i Galatasaray’ın Lazio ile karşılaştığı Avrupa maçında, taraftarın yaptığı koreografiyle tanıdı. Ancak Yelegen ilk olarak metrodaki fotoğrafıyla yansımıştı taraftar sitelerine. Elleriyle işlediği 4 yıldızlı montuyla tüm Galatasaraylıların sevgilisi haline geldi. O günden sonra Yelegen’in hayatı bir anda değişti. Göz önünde olup gazetelere, televizyonlara çıkınca önce yaşadığı mahallede saldırıya uğradı, sonra da temizlik işlerine baktığı Kartal Kilisesi’ndeki görevine son verildi.  Setrak Yelegen Agos gazetesinden Fatih Gökhan Diler'e Galatasaray’la örülü hayatını anlattı.

 

 

Setrak Ahparig anlatır mısın, nasıl Galatasaraylı oldun?

Kayseri’de ilkokulda okuyordum. Kayserili bir aileyiz biz. Ben 7 yaşında Erciyes İlkokulu’na başlamıştım. Annem ilk gün bana dedi ki git babana müjdeyi ver de, sevinsin. Babamın okuma yazması yok. Otobüsle giderken baktım kenarda sahada futbol oynanıyor, çok hoşuma gitti. Her hafta maçlara gitmeye başladım. Herkes tabii bir takım tutuyor. Hükümetspor var, Erciyesspor var, Havagücü var o zamanlar, Yolspor, Demirspor… Kayseri’nin o zamanki takımları… Ben de Erciyes İlkokulu’nda okuduğum için Erciyes’i tutayım dedim. Kuvvetli bir takım değildi, ama okulumun ismi diyerek tutmaya başladım. Erciyesspor’un o zamanki forması sarı kırmızıydı. Ben de İstanbul’da hangi takımın sarı kırmızı formalı olduğunu bilmiyorum, büyüklere sordum. İstanbul’a gittiğimde de o takımı tutayım dedim. İşte böyle Galatasaraylı oldum.

 

İlk kez ne zaman maça gittin?

İstanbul’a 1966’da geldim. Orada mahalleden tanıdığım, çok sevdiğim, saygı duyduğum bir terzi ustam vardı. Kendisi Galatasaray’ın genç takımlarında da futbol oynamış. İkimiz de Galatasaraylıyız diyerek yanında çalışmaya başladım. İlk gittiğim maç, Mithatpaşa Stadyumu’nda bir Mersin İdman Yurdu maçıydı. Sonra Ali Sami Yen yapıldı, param oldukça her maça gidiyordum. Konfeksiyonda kışlık üzerine çalışıyordum, yazın işler olmuyordu mesela, o zaman kaşar ekmek satıp kazandığım parayla stada gidiyordum.

 

Hangi tribündeydin?

Açık tribüne gidiyorduk o zamanlar. Sonra kapalıya gitmeye başladık. Kapalısı meşhurdur Sami Yen’in. Kapalıda çok anım var. Pazar günü Beşiktaş’la maçımız var. Hızlı bir takımdık o zamanlar, kadro da muazzam, benim de hızlı bir dönemim, işten geldim anneme dedim ki böyle böyle ben maça gideceğim. Cumartesi gece stada gidip orada sabahlayacağım, ertesi gün de nişanlıma giderim dedim. Tamam dedi zavallı kadın, ne desin. Evden akşam 10’da çıktım Kocamustafapaşa’dan, tam gece 12’de Ali Sami Yen’deydim, öyle ayarlamıştım kendimi. Arkamı bilet kulübesine verdim. Kapalı tribün bileti alacağım. 2’ye kadar gelen olmadı, sonra bir kişi, bir kişi daha derken fazlalaştı, sonra ancak sabah 6 falan oldu. 11 buçukta gişe açılıyor, akşam 4’te de maç başlıyor. İlk giden bendim, benden başka hiç kimse yoktu. Çünkü Galatasaray denildiği zaman her şeyi unutuyorum. Gökmen kafayla atmıştı, affedersin 20 dakika ayakları havada kalmıştı.

 

İstanbul’da hayatın nasıldı?

Konfeksiyonda çalışırdım. Makineciyim. Bir süre çalışmak için Fransa’ya gittim. 7 sene oradaydım. Önce tektim, sonra ailem geldi. Sonra tekrar İstanbul’a döndük. Kadıköy’deki Ermeni kilisesinde temizlik işlerini yapmaya başladım, eşim de oradaki salonda hizmet ediyordu. 23 sene Kadıköy’de yaşadık.

 

Oralar Fenerbahçe’nin semti, sen de sürekli böyle Galatasaray kıyafetleriyle dolaşıyorsun, seni rahatsız eden olmuyor muydu?

Oluyordu ama, ne yapalım. Çalışırken bu kıyafetleri giyemiyordum ama tabii iş bittikten sonra hemen giyinip şapka atkı takıp öyle geziyordum. Ufak tefek laf atıyorlardı en büyük Fener diyorlardı, benden bir şey bekliyorlardı ki kavga edelim ama ben cevap vermiyordum. Kadıköy’de kilisede çalışırken Metin Oktay’ın da Ali Sami Yen’in de mezarına gidiyordum. Allah gecinden versin Turgay Şeren’e bir şey olsa nasıl gideceğim derdim. Metin Kurt’u bir kere gördüm, belki de aynı yaştaydık, elini öpeyim dedim, birkaç sene sonra da tabutunu öptüm. Ali Sami Yen yıkılacağı zaman gidip göremedim, işten istediğim zaman izin alamıyordum. Nasıl ki ben Allah'tan aş istedim, iş istedimse, Galatasaray için de başarı istedim. Gözüm kör olsun yalanım yok bu konuda. Allah'ım dedim ne olur bu takımı dört sene şampiyon yap, bir de Avrupa'da final oynayalım yeter, sonra istersen canımı al dedim. Allah bunları duydu, bana bir UEFA Kupası, bir de Süper Kupa verdi, canımı da almadı.

 

Şimdi takım o kadar başarılı değil, ne dersin?

Bugün sadece ufak bir başarısızlık oldu. 14 sene şampiyon olamadığımız dönem vardı. O dönem takımda gruplaşma da vardı. Artık öyle bir gruplaşma yok. Bazı oyuncular mecbur kalmadıkça Metin Kurt'a pas vermezlerdi. Bugün şanssızlık da var, mesela en basit örnek, Sinan Gümüş sakatlanmasaydı durumumuz daha iyi olurdu. Yönetimin de eli kolu bağlı, transfer yapamadılar maddi durumlardan dolayı, bir sene de ceza aldık üstüne, buna da şükredelim çünkü 1+1 yıl da olabilirdi. Yine bir seneyle kurtardık. Ben gelecek sene için duamı yapıyorum.

 

Şimdi takımda en sevdiğin oyuncu kim?

Biliyorum çok eleştiriliyor ama hemşerim diye Umut Bulut'u seviyorum. Bütün oyuncuları severim, hiçbirini ayırt etmem. Mesela, bir Rize maçı vardı, iki dakikada iki gol yedik, koskoca Hamza Hoca'ya diyemem ki neden Burak Yılmaz'la Umut'u çift forvet oynattın diye. Ali Sami Yen'de bile tek forvet oynatırken, orada niye oynattın, bak, iki gol yedik diyemem. Çünkü o da bana bir şey söyler, koskoca Galatasaray'ın teknik direktörü, bir bildiği vardır. Ben ne takıma, ne oyunculara, ne de teknik direktöre bir şey söyleyebilirim. Çünkü koskoca Galatasaray oralara bir inancı olmayan, boş insanları getirmez.

 

Sana kulüp basketbol kombinesi hediye etti, gidiyor musun maçlara?

Basketbol kombinesini büyük oğluma verdim, o çok seviyor, bütün maçlara da gidiyor. Basketbol maçlarının tribünü ayrı oluyormuş, öyle diyorlar.