Gündem

'Fransa'daki saldırıdan sonra Müslümanlar hedef mi olacak?'

Radikal gazetesi yazarı Ezgi Başaran, "İslam, tarihin hızlandırılmış safhasına girdi" başlığındaki yazısında Prof. Nilüfer Göle ile Fransa'daki saldırı üzerine konuştu.

26 Mart 2012 11:28

 

Ezgi Başaran 

(Radikal, 26 Mart 2012)

 

Türkiye’nin en kıymetli sosyologlarından Prof. Nilüfer Göle yıllardır Fransa’da yaşıyor, Paris’teki Ecole des Hautes Etudes et en Sciences Sociales’de ders veriyor. İslam’ın kamusal alandaki varlığı, modernleşme hareketleriyle ilgili tezleri öncü kabul edilir. Avrupa’daki İslam tartışmaları, onun deyimiyle ‘Avrupa’nın İslam meselesi’ hakkında da yıllardır çalışıyor. Geçen hafta Toulouse’da önce 3 askeri, ardından bir Yahudi okulunu basıp üçü çocuk 4 kişiyi öldüren ve bunu El Kaide adına yaptığını söyleyen 23 yaşındaki Muhammed Merah’ın Avrupa’da Müslümanlar için iklimi nasıl değiştireceğini Göle’yle konuştuk.

23 yaşındaki Muhammed Merah’ın 2 Yahudi çocuk ve bir Yahudi öğretmeni ve 3 askeri katletmesinden sonra Fransa’daki havayı tarif eder misiniz? 

Bu olay Fransa’da 11 Eylül gibi büyük bir tepki yarattı. Bir kere bir sürü konuda tartışma başlığı açtı. En önemlisi El Kaide meselesi. Çünkü Muhammed Merah, El Kaide’den esinlendiğini, bu eylemleri onun adına yaptığını söylüyor. El Kaide üzerine çalışmış araştırmacıların, gizli servislerin tartıştığı şey; bu eylemin gerçekten El Kaide tarafından mı yaptırıldığı yoksa bireysel mi olduğu. Daha bu kesinleşmedi. Birçok araştırmacı, El Kaide’nin çökmüş olduğunu, Arap Baharı’yla birlikte gençler nezdindeki çekiciliğini yitirdiğini söylüyordu. 

E öyleyse?

İşte henüz bilemiyoruz. şu anda katilin kardeşi araştırılıyor. Bir yandan amatörce bulunuyor yaptığı, bir yandan da çok gözü kara. Bireysel bir eylem miydi sorusuna yol açan sebep var ama tamamen delilik veya patoloji olarak görmek de zor. İdeolojik bir iklimden besleniyor.
 
Tipik bir cihadist diyebilir miyiz?

Birtakım tipik görüntüler var: Afganistan’a, Pakistan’a gitmiş, dine dönmüş. Burada kafa karıştıran şey; banliyödeki genç bir adi suçlu nasıl böyle bir katile dönüştü sorusunun cevabı. Bu terörist birkaç kez hapse girmiş. Hem dengesiz olduğu görülmüş, hem Afganistan’a gittiği tespit edilmiş ama güvenlik filelerine de takılmamış bir türlü. 

Bu tartışma gelecekteki siyaseti belirleyecek değil mi?

Aynen öyle. Sağcı siyaset “Biz yeterince sert davranmadık” diye konuşuyor bile. “Biz bunlara çok tolerans gösteriyoruz” deniliyor.

Müslüman göçmenler için mi? 

Banliyölerde yaşayan suça yatkın Müslüman gençler… ışte o nedenle güvenlik politikalarındaki değişiklik çok önemli. Tartışma şu: Bir kısım “Eğer bu çocuk bizim güvenlik filemize takılmadıysa, fileyi daha sıkı örmeliyiz” diyor. Bir kısım da, “Elimizde kesin kanıt olmadan her Afganistan’a gideni suçlayacak halimiz yok, burası demokratik, hukuk devletidir”. Buradaki problem tipik bir cihadist profilden çok, adi suçluyla teröristin karıştığı bir form olması. ıkinci karmaşa da şu: Patolojik bir oğlanın haleti ruhiyesi ile İslami ideoloji birbirine giriyor.

Katilin patolojik olması tali bir konu mu? İslami ideolojinin payı mı daha çok irdeleniyor?

Yani… Birçok psikolog baba figürü üstünden olayı okumaya çalışıyor aslında. Çünkü katilde böyle bir sorun var, baba hapse giriyor ve çocuk 5 yaşından beri onu görmüyor. Onun dışında yaşadığı banliyölerde entegrasyon ve sosyal yükselme şartları çok zayıf. Nitekim orduya girmek istiyor almıyorlar. Yani bu çocuk nezdinde sosyal, toplumsal sorumluluklar ve ailevi geçmiş gözden kaçırılmıyor. Fakat buna karşı, “sosyal psikolojik sebepler nedeniyle bu tür olayları affedemeyiz, bu durumun İslam’la ilgili bir hastalık olduğunu söylememiz gerek” diyenlerin sayısı da çok. 

İslam’ın özünden kaynaklanan bir hastalıktan mı söz ediliyor? 

Evet. Zaten böyle bir iklim vardı. Müslümanlarla İslami terörizmin birbirine karıştırılmaması gerektiği elbette konuşuluyordu. Aslında olay ilk patlak verdiğinde kimse İslamcılık üzerine bir ihtimal düşünmemişti. Olayın gelişimi Norveç’teki katliamcı Breivik’i daha çok anımsatıyordu. Tam Breivik gibi ırkçılık ikliminden beslenen bir katil olduğu düşünülmüştü. Breivik için de sadece patolojik bir vaka diyebilir miyiz? Hayır o iklimden besleniyordu, adamın 1500 sayfalık manifestosu var! O manifestoda İslamafobiden ırkçılığın her çeşidine kadar her cümle aslında iklimin küçük kopyası gibi. Fakat Fransa’daki olay, Breivik’e tüm benzerliklerine rağmen İslam adına yapıldı.

Nasıl bir sonucu olur?

Müslümanların ciddi biçimde hedef gösterilmeye uğramasına sebep olacak. Müslümanlar şu anda çok korkuyor. Büyük bir yaralama hareketi var çünkü bunun İslam’dan kaynaklandığını düşünüyorlar. Le Monde’da bir Müslüman tarafından yazılmış bir yazı çıktı. “Bu olay İslam’ın hastalıklarından kaynaklanıyor çünkü İslam reformunu yapmadı” diyor. Bunu düşünen kesim zaten vardı ama iyice ön plana çıktı. Katilin El Kaide bağlantısı olunca siyasi atmosfer çok değişti. 

Siz Le Monde’daki o yazıya katılıyor musunuz?

Hayır, ben İslam dininin tarihin hızlandırılmış bir safhasına girdiğini düşünüyorum. 

Ne demek o tam olarak? 

 

Bazı dinler, bazı dönemlerde uyurlar. Örneğin bugün Hıristiyanlığın bir hareketi yok. Yanardağ uyuyor. Ama İslam harekete geçmiş bir din bugün. O hareketlenmenin yorumları üzerinden de çok büyük bir kavga var. Elbette ki, başörtüsü meselesini, ıran devrimini, inancın silah olarak kullanılmasını ya da AKP’yi aynı kefeye koyamazsınız ama İslam’ın yorumlanış biçiminin büyük bir tartışma konusu olduğunu da görmeniz lazım. “İslam’la terörün hiç alakası yoktur” diyemezsiniz bugün çünkü ondan etkileniyor. İslam ile terör hareketlerinin bağı kesilmesi lazım.

Bakın 11 Eylül’den sonra neo-şehit diye bir kavram oluştu. Çünkü bu tür terör olaylarına karışan kimselerin gerçekten ne kadar İslam’la ilişkisi olduğunu bilemeyiz ama hiç yoktur da denemez. Dolayısıyla bu kimselere ‘cihadist’in ötesinde yeni isimler aranıyor. Tüm bu olayları sosyal psikolojik sebeplerle açıklamamız mümkün değil. O nedenle sağcı görüşün parmak bastığı önemli bir yer var: İslam’ın bu yönünün tartışılması ve kınanması. 

İslam aydınları mı kınayacak?

İslam aydınları bunu yapıyor zaten. Çıkıp kendilerini açıklamak zorunda kalıyorlar. Bu da zor bir şey aslında. Mesela bu olaydan sonra Müslüman bir işçi kadın, “Mahallemde kafamı dışarı çıkaramaz hale geldim, kimse benimle konuşmaz oldu. Bakkala gittiğimde ‘o katil benim oğlum değil’ demek istedim” diye anlatıyordu. Müslümanların kendisini kötü hissetmesi bir tarafa, şüpheli konumuna gelmeleri başka bir tarafa. Dolayısıyla Müslümanlar bu terör olaylarını onaylamaz dedikten sonra radikalleşen İslam’ı tartışmaya açmak gerekiyor. Bu iş âlimlerle çözülse çok kolay olurdu. 

Niye İslam hızlandırılmış fazdan geçiyor peki?

Çünkü Müslümanlar bugün dünyanın her yerinde en çok hareket halinde olan kesim. En önemli göçmen grupları bugün Müslümanlar. Bir tarafta da Arap Baharı var. İslam dini bugün bunları yaşıyor çünkü daha önce modern toplumla bağlarını yeterince iyi tahlil etmedi. 

Geçen sene David Cameron, bu sene Sarkozy sıklıkla, Merkel de bir-iki kere “Entegrasyon projesi çöktü, azınlık ve göçmen politikamızı değiştirelim” diye sertleşme sinyali verdi. Bu dilin Müslümanlara etkisi nasıl oluyor?

Aynı zamanda “Güvenlik politikalarımızı da sertleştireceğiz” diyorlar. Ama bu kadar canice bir eylemin sorumluluğunu siyasi liderlere kesemem. Yine de bu söylemlerin ortamı daha da gereceği yüzde yüz. Eğer bu ırkçı bir eylem olsaydı, belki Avrupa dilimizi değiştirmemiz gerekir diye düşünebilirdi. Ama şimdi… Zaten kutuplaşmış, sağa kayan, camilerin minarelerinden başörtüsüne, helal ete her gün İslam’la ilgili başka bir tartışma yaşayan Avrupa’da hayat Müslümanlar için kolay olmayacak. Çok çok kötü oldu. 

İslam günlük politikanın olmazsa olmazı haline mi geldi Avrupa’da?

Hem de nasıl. Her gün neredeyse projeksiyon altında Müslümanlar. Durduk yerde, helal et tartışması başlatılmıştı mesela. Tamamen gerçeklerden kopuk, dezenformasyona dayalı bir tartışmaydı. Fransızların çoğu helal et yiyor diye bir paranoya yaratıldı. Bunları bilmek lazım, yoksa sadece Merkel böyle dedi, Sarkozy şöyle dedi ile anlaşılacak bir durum değil Avrupa’nın İslam’la meselesi. Önce başörtüsü, sonra burka, sonra helal et, sonra camiler tehlikelidir tartışmaları birbiri ardına geldi. 

Sağcılar, solcuları ‘İslam tehlikesini göremediniz’ diye eleştirmeye başladı. Fransız solu ne diyor?

Sakin duralım, Müslümanların hepsini hedef göstermeyelim tonunda ilerliyorlar. Ama bu söylemin uzun ömürlü olmayacağını düşünüyorum. Çünkü çok kısa süre önce bir medeniyet tartışması başladı bir bakıma. Biz üstün medeniyetiz, Müslümanlar barbar manasına gelen… şimdi sağcı argümanı çok güçlendirecek bir olay yaşadık maalesef. Çok büyük yara açtı diyebilirim. Faturası olacak. 

Siz 3-4 yıl önce “Avrupa’nın İslam meselesi var, iki taraf da birbirinin tolerans eşiğini deniyor” demiştiniz. Müslümanlar o eşiği nasıl sınadı?

Aslında pek de sınamadı daha çok boyun eğdi. Ne başörtüsü yasağında ne burka yasağında, ne de helal et tartışması sırasında Müslümanlar sokağa döküldü. Hep sessiz ve sakin kaldılar son 10 yıldır. Bu, yasaları benimsedikleri anlamına gelmiyordu. Adi suçlara bakıldığında çoğunluk yine Müslümanlar değil. Dolayısıyla onlar aslında Avrupa’nın toleransını sınamadılar. 

Böyle devam ederse bir arada yaşamak nasıl mümkün olacak?

Çok tehlikeli. Bilimsel anlamda ilgilendiğim İslam’la ilgili tartışma konularının yanına terör eylemleri eklendiği zaman, benim teleskopaj dediğim İslam’la terörizmin özdeşleşmesi yaşanıyor. ış iyice zorlaşıyor. Birkaç yıl önce hırsızlık yapan, gece kulüplerine giden bu kişi, şimdi İslami terörist olarak Fransız televizyonlarında dönüyor. 

İslami terörist sözüne Başbakan Erdoğan çok sinirleniyor…

Anlıyorum ama bu tanım sonuç olarak kondu. İslam elbette sorumlu sayılamaz ama hiç ilgisi yoktur da denemez. Elbette “Benim inançlarımla bu eylemlerin ilgisi yok” diyebilirsiniz ama bu yeterli değildir. Gerekli olan, İslam’ın bu manada tartışılabilir olmasıdır.