Yaklaşık üç haftadır Fransa sosyal medyasında yeni bir sembol ortaya çıktı: #birsayı Mart.
Söz konusu sayı ilk gösterinin yapıldığı 31 Mart'tan ileriye doğru ilerlemekte ve dolayısıyla 31 Mart bir nevi "Milat" haline dönüştürülmekte. Fransa'da herkesin kendine sorduğu soru "Gece ayakta" hareketinin yıllardır beklenen başkaldırı olup olmadığı.
Filmi biraz geriye saralım
Son on yılda Fransa iki defa küresel (en azından Avrupalı) popüler bir başkaldırının odağı olma şansını elde etti.
2005 senesinde bütün Fransa şehirlerinin kenar mahallelerinde görülen Banliyö ayaklanmaları sınıfsal bir hareketin başlangıcı olabilirdi. Zira ayaklanan gençlerin talebi daha çok sosyal eşitlik ve ekonomik refah olmuştu.
Ancak Sarkozy'nin İçişleri bakanlığı dönemine rastgelen bu hareket önce iktidar ve medya tarafından kriminalize edildi ve daha sonra etnik ve dinsel bir harekete dönüştü.
Daha doğrusu toplumsal taleplerden doğan bu ayaklanma toplumsal bir örgütlenmenin yokluğunda etno-dinsel gruplar ve liderler tarafından "çalındı".
Hareketin kimliksel imajı ve Sarkozy tarafından şiddetle özdeşleştirilmesi Fransa'nın diğer memnuniyetsiz kesimlerine erişmesini engelledi.
'Öfkelenin'
Ayaklanma sonrasında Banliyölerin "ıslah" edilmesi ve yaşam şartlarının düzeltilmesi konusunda bir çok proje üretildi ancak elbette bu projelerin hepsi unutuldu.
İkinci fırsat 2010 senesinde doğdu. Fransa'nın en önemli ulusal kahramanlarından, o sırada 93 yaşındaki eski diplomat, direniş kahramanı, yazar ve siyasi aktivist Stéphane Hessel küçük ve kolay okunan bir kitap yayınladı: Indignez-vous!
Kitap çabucak Türkçe dahil onlarca dile çevrildi (Türkçeye Cumhuriyet Kitaplarından, İsmail Yergüz tarafından 'Öfkelenin' başlığı ile çevrildi. İngilizce başlığı Time for Outrage! oldu).
İlginç bir şekilde kitap Fransa'da geniş yankı uyandırsa da bir halk hareketi başlatmadı. Ancak İspanya'da Puerta Del Sol'de 'Indignados' isimli, meydanlarda barışçıl olarak toplanma ve protesto gösterileri yapma hareketine dönüştü.
2008'de İzlanda'da başlayan, 2009'da Yunanistan ayaklanmasıyla devam eden küresel hareketin bir parçası haline geldi ve kimi gözlemcilere göre Arap Baharı'nı ve Occupy Wall Street hareketini körükledi. Ancak Fransa'da beklenilen katalizör görevini yapmadı ve bir halk hareketi doğmadı.
Sosyalist Parti'nin yerel seçim başarısızlığı
Fransa'da 2012 senesinde François Hollande'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile iktidara gelen Sosyalistler kamuoyunda ve özellikle genç kesimde yapısal olarak yerleşmiş memnuniyetsizliği ve bir nevi nihilizmi kısa bir süre için bile olsa umuda çevirdi.
Kurulan ilk hükümetin Radikal Parti'den ve Yeşiller'den bakanlar içermesi, sosyalist bir programa sahip olması ve özellikle de "Sol Cephe" altında birleşen sol hareketlerin zayıflamış görünmesi memnuniyetsizliğin sokakta ifadesini imkansız kıldı.
Mart 2014'de, iktidardaki Sosyalist Parti yerel seçimlerde başarısızlığa uğrayınca Başbakan Jean-Marc Ayrault istifasını sundu ve yerine partinin sağ kanadından Manuel Valls geldi. Böylece toplumsal muhalefet hareketinin de yolu açılmış oldu.
Böyle bir ortamda 17 Şubat 2016'da Çalışma Bakanı 37 yaşındaki Fas asıllı Myriam El Khomri, yeni çalışma yasasını meclise sundu.
Sendikalar ve öğrenci dernekleri yasayı derhal sert bir şekilde eleştirdiler zira yasa işverenlere daha büyük bir manevra kabiliyeti ve çalışanlara daha az iş güvencesi öngörüyordu.
İlginç bir şekilde yasaya karşı ilk eylemler liseli öğrenci dernekleri ve Komünist Parti Gençlik dernekleri tarafından başlatıldı.
Liseliler diğer liselere ve üniversitelere gidip yasanın kendilerinin ve ülkenin geleceği için ne kadar tehlikeli bir yapısal geri adım içerdiğini anlattılar ve böylece liseli ve üniversiteli öğrenciler yavaş yavaş klasik örgütlenmelerin dışında organize olmaya başladılar.
İlk gösteri 31 Mart 2016 gecesi Paris'in Cumhuriyet Meydanı'nda (Place de la Republique) gerçekleştirildi.
İki haftada gösteriler hem coğrafi olarak Fransa'nın hemen hemen bütün şehirlerine yayıldı hem de istekler çalışma yasasını reddetmekten daha geniş çaplı devletin bütün kurumlarını protesto etmeye ve meşruiyetlerini sorgulamaya evrildi.
Bütün gece şehirlerin Cumhuriyet meydanlarını işgal eden gençlere diğer hoşnutsuz kesimler de katılıp Gezi hareketi ve sonrasını hatırlatan bir nevi halk forumları ve doğrudan demokrasi talepleri dile getirilmeye başlandı.
Sağcı filozof kovuldu
Söz konusu forumlarda, kamusal meydanlarda ve üniversite amfilerinde, herhangi bir lider ya da öne çıkan örgüt olmadan konuşmacılar kimlikten göçe, ekonomiden ekolojiye her türlü konuyu konuşmaya başladı.
Tanınmış siyasi figürler bu forumlara katılsa da öne çıkamadılar. Hatta sağcı ve göçmen karşıtı söylemleriyle tanınan filozof Alain Finkelkraut, Paris'teki mitik Rue du Temple'da 16 Nisan'da katıldığı bir halk forumundan sert bir şekilde kovuldu.
Bu olay "Gece ayakta" hareketini yine kriminalize etmek isteyenler tarafından hareketin sanıldığı kadar demokratik ve ifade özgürlüğüne önem veren bir hareket olmadığı yönünde kamuoyuna tanıtıldı.
Hareket şimdiye kadar altı dilde yapılan küresel bir direniş ve protesto çağrısı gerçekleştirdi.
Çağrı bütün "Dünya sakinlerini" kendi ülkelerinde meydanları işgal etmeye ve 15 Mayıs 2016 tarihindeki (#76 Mart) küresel gösteriye katılmaya çağırıyordu.
Ancak hareket Fransa'da hem sağda hem de solda çeşitli eleştirilere de maruz kalmakta.
Sağ kanatta "kamu düzeninin bozulması" argümanı kullanılırken anarşist sol, hareketin burjuvalaşmasını ve pasifist özelliğini eleştirmekte.
Ayrıca çeşitli gösterilerde, polisin işgalcileri zorla yerlerinden kaldırması da yine sol çevrelerde yankı uyandırmakta.
Son tahlilde bahar tatilleri, sınavlar ve sonrasında yaz tatilinin geliyor olması forumların sürdürülebilirliğini tehdit etse de ortaya geniş bir halk hareketinin çıktığı yadsınamaz.
Elbette hareketin akıbeti geçmişteki benzer 'Occupy...' gösterileri gibi olabilir. Ama Fransa gençliğinin ülkedeki sistemden hiç memnun olmadığı da açığa çıkmış oldu.