27 Ocak 2014 19:40
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande iç siyasette ve özel yaşamda yaralı olduğu bir dönemde Türkiye’ye bazı çevrelerce “tarihi” olarak nitelenen resmi bir ziyarette bulunuyor. Hollande aslında elinden gelseydi muhtemelen bu ziyareti iptal ederdi, zira iki ülke arasındaki ilişkileri yakından tanıyan herkes, gerek Fransa’da gerekse Türkiye’de yaşananlar açısından zamanlamayı “felaket senaryosu” olarak tanımlıyor.
Ziyaret esasen Hollande’ın selefi Nicolas Sarkozy döneminde iyice gerilen, hatta kopma noktasına gelen ikili ilişkileri yeniden rayına oturtmayı amaçlıyor. Hollande ve Fransız diplomasisi bunun için 2012 yılından bu yana çalışıyor, beyin fırtınaları yapıyor. Ankara Fransa’nın Sarkozy döneminde AB-Türkiye ilişkilerine verdiği zararı unutmuş değil. Sarkozy, Cumhurbaşkanlığı döneminde, hem Ankara’nın üyeliğini istemediği hem de iç siyaset dengeleri adına AB ile Türkiye arasındaki katılım müzakerelerine köstek olmuş ve “tam üyeliğe götürdükleri” gerekçesiyle müzakere başlıklarından 5’inin açılmasını engellemişti. Bu da elbette Türk toplumundaki AB hevesini frenleyen bir faktör olmuştu.
‘Klasik' sorunlar
Bir de elbette iki ülke arasındaki sorunların “klasiği” haline gelen “Ermeni soykırımı” tartışmaları var. Sarkozy döneminde “Ermeni soykırımını inkârın cezalandırılmasına” yönelik yasal girişimler iki ülke ilişkilerini kopma noktasına getirmiş, ilişkiler parlamentodan geçen yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptaliyle son anda kurtarılabilmişti. Hollande da tüm Fransa gibi “Ermeni soykırımı”nın varlığına inanan bir siyasetçi. Fransa’daki Ermeni diasporası içinde kadim dostlara sahip. Türkiye ziyaretinden birkaç hafta önce bu dostlarıyla bir değerlendirme toplantısı dahi yaptı.
Türkiye'nin AB süreci ve Ermeni meselesi iki ülke arasında sadece diplomatik değil ticari ilişkileri de olumsuz etkiledi. Her ne kadar taraflar arasında ticaret hacmi artış gösterse de Fransa artık eskiden olduğu gibi Türkiye’de büyük ihale kazanamaz oldu. Hatta askeri ihalelerden dışlandı. Türk pazarında zemin kaybetmeye başladı. Yaşanan bu gerginlikler Türkiye’nin Fransız medyasına olumsuz yansımasına da neden oldu. AKP’ye karşı zaten önyargılı olan Fransız medyası Başbakan Erdoğan ve ekibi için ısrarla “İslamcı-Muhazafakar” terminolojisini kullanmaya başladı. Geçen yılki Gezi olaylarından sonra da Fransız medyasında tek bir olumlu haber çıkmadı.
Hollande'ın zor günleri…
François Hollande da iktidara geldiği günden bu yana ülkesinde zor anlar yaşıyor. Kronik işsizlik sorununa bir türlü çare bulamıyor. Fransa AB içinde siyasi etkinliğini her geçen gün en önemli ortağı Almanya lehine kaybediyor. Anketler Hollande’ı “Fransa tarihinin gelmiş geçmiş en az sevilen Cumhurbaşkanı” olarak gösteriyor. Bunlar yetmiyormuş gibi Hollande, Fransız aktris Julie Gayet ile yaşadığı “gizli aşkın” ortaya çıkması nedeniyle geçtiğimiz haftasonu “resmi sevgilisi” Valerie Trierweiler’den sancılı ve neredeyse tüm dünyanın gözleri önünde ayrılmak zorunda kaldı.
İşte böyle bir ortamda gerçekleşiyor Fransa Cumhurbaşkanının Türkiye ziyareti. Ziyaretin 3 önemli ayağı var. Bunlardan birincisi ve en önemlisi hiç kuşkusuz ikili ilişkilerin ticari boyutu. Fransa, 22 yıl sonra gelen bu resmi ziyaretle, son yıllarda zemin kaybettiği Türk pazarında yeniden yükselmek ve daha fazla pay kapmak istiyor. Hollande bu nedenle yanında Dışişleri, Dış Ticaret, Sanayi, Enerji, Savunma, Araştırma, Tarım-Gıda bakanlarıyla beraber gitti Türkiye’ye.
Ekonomik çıkarma
Resmi heyette, Fransa'nın TÜSİAD'ı olan MEDEF'in Dış İlişkiler Sorumlusu, dünya nükleer devi AREVA'nın yöneticileri, Fransız Elektrik Kurumu EDF'nin yenilenebilir enerjiler birimi genel müdürü, hızlı trenler ve tramvaylar konusunda uzman ALSTOM şirketinin CEO'su, Fransız KOBİ'ler Konfederasyonu Başkanı, ünlü turizm grubu CLUB MED'in CEO'su, BNP-Paribas yöneticileri, Havacılık, Ulaştırma ve Savunma konularında uzman THALES grubunun CEO'su, EUTELSAT grubu CEO'su, nükleer ve gaz alanında uzman GDF-Suez grubunun CEO'su da yer alıyor. Bunlara ek olarak; Fransız Nükleer Güvenlik Enstitüsü, Fransız Kalkınma Ajansı ve Fransız Ulusal Araştırma Ajansı yöneticileri de resmi heyetteler.
Fransa, 2000'li yılların başlarından bu yana gerek "Ermeni soykırımı" ile ilgili yasal girişimler gerekse Çin gibi ülkelerin rekabeti nedeniyle Türk pazarında olağanüstü pay kaybetti. Türkiye pazarındaki pay oranı 2002-2013 yılları arasında yüzde 6,3'ten yüzde 3,2'ye geriledi. Bu nedenle gerek Fransız resmi makamları, gerekse büyük Fransız şirketleri Hollande'ın ziyaretini bu kaybı telafi için bir şans olarak görüyor.
İkili ticaret hacmi
Fransa şu anda Türkiye'nin 8'inci tedarikçisi. Türkiye ise Fransa'nın dünya genelinde ithalatında 16'ncı sırada. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2013 yılında 12,3 milyar euro olarak kaydedildi. Fransa bu dönemde Türkiye ile 6,4 milyar euroluk ihracat, 5,9 milyar euroluk da ithalat yaptı. İki ülke ticaret hacmini en kısa sürede yıllık 15 milyar euroya çıkartmayı hedefliyor. Fransa'nın ihracatı özellikle ulaşım (otomotiv), eczacılık, kimyevi ürünler, parfüm/kozmetik ürünleri, tarım ve sanayi makineleri, tarım-gıda ürünleri ve enerji sektörlerinde yoğunlaşıyor. Hollande'ın ziyareti sırasında enerji, altyapı, tarım-gıda ve araştırma alanlarında işbirliği anlaşmaları imzalanması öngörülmekte. Fransa, sürpriz biçimde Çin’in kazandığı hava savunma sistemi ihalesinin iptal edilme olasılığını dikkate alıp, bu ihalede İtalyan ortağıyla ikinci geldiği için ümidini koruyor.
Türkiye'de yatırım yapmış Fransız şirketi sayısı 400'ün üzerinde. Bu şirketlerde yaklaşık 100 bin kişi çalışıyor. Yatırımların yüzde 70'i İstanbul ve çevresinde. Türkiye'deki Fransız yatırım hacmi ise yaklaşık 7 milyar dolar. Fransız şirketleri 2013 yılında Türkiye'de 15 milyar euro değerinde kontrat imzaladılar. Bunlara örnek olarak; THY’nin satın aldığı 117 Airbus, Eurocopter’in sattığı ambülans helikopterler, Alstom’un kazandığı hidrolik ekipman ihalesi, Sanofi-Pasteur grubunun Sağlık Bakanlığına sattığı 6 milyon doz aşı ve Arianespace’ın yörüngeye fırlattığı gözetim uydusu gösterilebilir.
Fransa'dan yeni AB stratejisi
Ziyaretin ikinci önemli konusu şüphesiz AB-Türkiye ilişkileri olacak. Fransa, özellikle Sarkozy döneminde "Fransa-Türkiye ikili ilişkileri başka, AB-Türkiye ilişkileri başka" çizgisini izledi. Ankara ise bu tutuma "Türk-Fransız ilişkileri AB-Türkiye ilişkilerinden ayırt edilemez" şeklinde özetlenebilecek bir yanıt verdi.
Fransızlar Türkiye'nin bu tavrını bildiklerinden, Hollande'ın yönetime gelmesini fırsat bilip AB-Türkiye ilişkileri konusunda strateji değiştirme kararı aldılar. Eski stratejinin "etkin olmadığını" artık kendileri de kabul ediyor. Hollande yönetimi, ilke olarak AB ile Türkiye arasındaki katılım müzakerelerinin devamından yana. Sarkozy döneminde Fransa'nın tek taraflı bloke ettiği 5 başlıktan 1'i (Bölgesel Politikalar) üzerindeki engellerini geçen yıl kaldırdılar. Diğerleri için nasıl davranacaklarını henüz açıklamış değiller. Fakat Türk hükümetinin de, kamu ihaleleri ve rekabet politikası gibi bazı başlıkları "açmak istemediğine" vurgu yapıyorlar. Bu da iki taraf arasında bazı başlıklarda "al-ver" müzakeresi yaşanabileceği anlamına geliyor.
Hollande yönetimi, Sarkozy yönetimi gibi, Türkiye'nin olası AB üyeliğinin "uzak bir perspektif olduğunu" ve sürecin sonucunda "halkların karar vereceğini" vurgulamakta. Yani ilke değil sadece strateji değişmiş durumda. Bir de bu yıl Mayıs ayında Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri yapılacak. Fransa'da bu seçimlerde, Türkiye'nin AB üyeliğine şiddetle karşı çıkan aşırı sağcıların önemli oranda oy alma olasılığı yüksek. Böyle olursa Hollande Türkiye konusunda rahat adım atamayabilir ve başlıkların açılması konusunda aceleci davranmamayı tercih edebilir. Bu nedenle Hollande’ın Türkiye ziyaretinde AB-Türkiye ilişkileri açısından pek hayalperest olmamakta fayda var.
Dış politikadan başlıklar…
Ziyaretin dış politikada işbirliğiyle ilgili önemli bir ayağı da var. Fransa; Suriye, Irak, İran, Arap dünyasındaki gelişmeler, Kafkaslar ve Kıbrıs sorunu hakkında Ankara'yla daha fazla konuşmak ve işbirliği yapmak istiyor. İki ülke "Ermeni soykırımı" meselesini elbette konuşmadan edemeyecektir. Fransızlar bu konunun Türkiye'de "karmaşık ve polemik bir konu" olduğunu düşünüyor. Ancak demokratikleşme çabalarıyla son 10 yıldır "tarihi tartışmanın önünün açıldığını" söylüyorlar. Fransa, resmi ağızdan, Türkiye'yi "geçmişin yaralarını bastırmak ve kapatmak için gerekli sözcükleri bulmaya davet ediyor". Bu konuda Ankara'nın 2015 kaygısını da unutmamak lazım. Hollande, söz verdiği gibi, şu ya da bu şekilde ülkedeki Ermeni diasporası için önümüzdeki aylarda bir "jest" yapacaktır. Fransa "soykırımın" 100'üncü “yıldönümünün” dünyada en yoğun anılacağı ülkeler arasında ABD ile başı çekiyor.
Paris'te 3 PKK'lı kadının öldürülmesiyle ilgili soruşturma da heyetler arası görüşmelerde masaya yatırılabilir. Fransız basınında son haftalarda, bir yıldır devam eden soruşturmada tüm "okların Türkiye'yi işaret ettiğine" dair haberler çıkıyor. Fransız yargısının Türk muhataplarından "yardım ve destek" bekledikleri söyleniyor. Fransa'da Sarkozy döneminde PKK'ya yakın derneklere karşı başlatılan operasyonlar -arada bir devam etmekle birlikte- olağanüstü frenlenmiş durumda. Hollande'ın ziyaretinde konu gündeme doğrudan ya da dolaylı biçimde mutlaka gündeme gelecek.
Pınar Selek konusu
İki ülke arasında son aylarda en sık gündeme gelen konulardan biri de sosyolog Pınar Selek’in durumu. Fransa geçen yıl Selek'e "siyasi iltica" hakkı tanıdı. Türkiye ise geçtiğimiz aylarda Interpol aracılığıyla Fransa'dan Selek'in iadesini talep etti. Son haftalarda Fransa'dan Türkiye Adalet Bakanlığına, Fransçois Hollande'a ve Fransız Dışişleri Bakanlığı'na Selek'le dayanışma amacıyla yaklaşık 15 bin dilekçe gitti. Hollande'ın iktidar partisinden çok sayıda parlamenter, başta Selek’e blok halinde sahip çıkan Strasbourg Üniversitesi olmak üzere çok sayıda Fransız üniversitesi, Fransız insan hakları dernekleri ve çok sayıda Fransız aydın Selek'i destekliyor. Hollande’ın da bu konuda Türk muhataplarıyla konuşacakları merak ediliyor.
© Tüm hakları saklıdır.