T24- Gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener'in Ergenekon kapsamında tutuklanmaları ve "İmamın Ordusu" üzerine yazdıkları nedeniyle Today's Zaman gazetesindeki köşe yazılarına son verilen Andrew Finkel, Zaman gazetesinin taraflı yayınlarıyla toplumun kutuplaşmasına katkıda bulunduğunu yazdı. Finkel, kendisini "kara propogandanın ağına düşmüş bir gazeteci" olarak niteleyen Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın yaklaşımını eleştirdi. Finkel, "Zaman gazetesinin temsil ettiği cemaatin güvenilir bir savunucusu olarak kalmaya devam edebilmesi için kendini yenilemesi gerektiği kanısındayım" görüşünü dile getirdi.
Finkel'in "Zamansız" başlığıyla Taraf'ta yayımlanan (17 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
Orta halli bir Avrupa devletinin başkonsolosuyla yemekteyim. Görüşmenin konusu ve davet edilme sebebim, sanırım, Gülen bağlantılı Today’s Zaman gazetesinden çıkarılmamla ilgili. Benim kendi izahım, tabii ki, bulunduğum konumu daha iyi gösteriyor. Bana kalırsa, Türkiye’deki anti demokratik güçlere karşı mücadelede kendine çelme takan anti demokratik yöntemlere başvurulduğunu dile getirdiğim için kovuldum. Ve kendi gazetemi, Gülen cemaatini ziyadesiyle eleştirenlerin ifade özgürlüğü için bile mücadele etmemenin bedelini ağır ödeyebileceği konusunda uyardığım için kovuldum.
Bir sonraki randevumda bir Alman haftalık haber gazetesinin dış haberler editörüyle yaklaşan seçimleri değerlendirdik. Usame bin Ladin’in ölümüyle ilgili bir haber yapmak üzere gittiği Pakistan’dan dönerken İstanbul’a uğramıştı. “İki gazeteci tutuklanana kadar Gülen hareketini hiç duymamıştım” diye başladı konuşmaya. İçten içe inledim. Tam da, Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni’nin, benim Gülen cemaatinin adını karartmak için uluslararası bir komplonun içinde yer aldığımı ima eden “Global yalanlarla mücadele zamanı” başlıklı köşesini okuyordum.
O akşam, ünlü bir Amerikan televizyonundaki haber programına katılmak için davet edilmiştim. Sunucunun sorduğu sorulardan biri ifade özgürlüğü ve Gülen hareketinin rolü üzerineydi. Canlı yayında inlemiyorum —ama neden ben yahu?
Dolayısıyla, beni kara propagandanın [“bazı yazar dostlarımızın yapılan kesif kara propagandanın etkisinde kalarak ciddi şekilde yalpalamalarıdır” deniyor] ağına düşmüş biri olarak tanımlayan bir gazetenin itibarını savunma konumundayım. Zor iş. Zaman gazetesinin temsil ettiği cemaatin güvenilir bir savunucusu olarak kalmaya devam edebilmesi için kendini yenilemesi gerektiği kanısındayım. Fethullah Gülen, destekçilerini, iyi niyetli eleştiriden yana olmaya ve saçma çekişmelerin ötesine geçmeye çağırır. Gülen hareketi yıllarca hoşgörü ve diyalogun savunucusu oldu. Fakat Gülen’in ismiyle ilişkilendirilen gazete, her hikayenin sadece bir tarafı olduğuna inanarak, Türk toplumunun kutuplaşmasına katkıda bulunma tehlikesi altındaydı. Söylemediğim şey ise, gerçek bir eleştiriyle yanıt vermek yerine genel yayın yönetmeninin bana küçük bir çocuk gibi dil çıkarmasıydı.
Ekrem Dumanlı, Radikal’e verdiğim söyleşiyi “Ayıp ve Haksızlık” olarak yorumladı. Gerçek şu ki, Doğan Grubu’ndan çalışkan bir gazetecinin benim işten çıkarılmamın haber değeri olduğunu takdir etmesi, Dumanlı’nın zihninde, zaten şüphe duyulması gereken bir şey ve daima yeni bir komplonun peşinde koşan kara propaganda güçlerinin kanıtı. O söyleşide söylediğim şeylerden biri de, Zaman’ın okurlarının zekasına daha fazla saygı duyması gerektiğiydi. Örneğin, ben Gülen cemaatinin bir üyesi olsaydım, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın benim hakkında gerçekten ne düşündüğünü okumak için can atardım. Ne var ki Zaman, Taraf’ta yayımlanan Gülen Hareketi ile ilgili WikiLeaks belgelerinin sözünü bile etmedi. Öte yandan Taraf’ın Ergenekon ile ilgili belgelerini yayımlama konusunda ise oldukça özenliydi. Nasıl olur da, insanların, tutarsız davrandığını fark etmemesini bekleyebilir ki?
Radikal‘deki söyleşide bunu şöyle ifade ettim: “Zaman, Ergenekon ile ilişkili belgelerde her zaman Taraf’ı ‘öncü piyade’ olarak kullandı. Taraf’ın Birinci Gün ortaya çıkardığını Zaman düzenli olarak İkinci Gün yayımladı. Zaman ve Taraf’ın bir tür işbirliği içinde hareket ettiklerini kastetmiyordum. Taraf’taki yeni yayın yönetmenlerime, benim söylediklerimin, Zaman’ın çarpıttığı şekliyle anlaşılıp anlaşılmadığını sordum. Ve onlar, tabii ki hayatlarını kelimelerle kazanan insanların ‘metafor’ adını verdiği şeyi kullandığımın farkındaydılar. Dumanlı’nın benim sözlerimi köşesinde yanlış biçimde “yalan söylemek” olarak yorumlamasını anlamak çok zor.
Uzun bir günün sonunda bir email geldi; İstanbul’u ziyaret edecek olan ünlü bir gerilim romancısından. Anlaşılan, Gülen Hareketi’nin gizemli Katolik tarikatı Opus Dei rolünü canlandırdığı “çakma” bir Da Vinci Şifresi yazıyor. “Hikayenin kurgusuyla başım dertte” diyor. Yalnız değil, ben de kurguyu takip edemiyorum. Teklifini nasıl kibarca reddedebilirim acaba?