Gündem
Deutsche Welle

Fidan'ın dış politikadaki "sesi" nasıl olacak?

Uzmanlar, pek çok kişinin "sesini" ilk kez devir teslim töreninde duyduğu Hakan Fidan'ın Dışişleri Bakanlığı döneminde Batı ile ilişkilerin onarılabileceği görüşünde.

05 Haziran 2023 19:11

Gülsen Solaker

Seçimlerin sonlanmasının ardından açıklanan yeni kabinede Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı, Dışişleri Bakanlığı koltuğuna getirilirken görevi nedeniyle pek çok kişinin "sesini" ilk kez devir teslim töreninde duyduğu Hakan Fidan'ın bakanlık döneminde Türk dış politikasına nasıl şekil vereceği merak ediliyor.

Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı görevini 2015 yılının Kasım ayından beri sürdüren Mevlüt Çavuşoğlu'ndan bugün düzenlenen törenle devraldı.

MİT Başkanlığı'ndan Türk dış politikasının başına atanan ilk kişi olan Fidan, her ne kadar kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim olsa da geçmiş görevi nedeniyle bakanlar kadar ön planda olmadığı için sık açıklama yapmayan ve bu nedenle çoğu kişinin konuşurken ilk kez gördüğü bir isim.

Bu nedenle dış politikaya yeni bir "ses" getirip getirmeyeceği, hangi dış politika konu başlıklarının öncelikli olacağı da tartışılmaya başlandı.

Fidan, Mevlüt Çavuşoğlu'ndan bakanlık görevini devraldı

İstihbarattan diplomasiye geçiş

Fidan gerek eğitimi ve mesleki geçmişi gerekse MİT Müsteşarlığı döneminde dış politikada da aktif şekilde görev alması nedeniyle Dışişleri Bakanlığı için çok yabancı bir isim değil.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın hemen hemen tüm yurt dışı gezilerinde ve konuklarıyla temaslarında bulunan Fidan, MİT döneminde de istihbaratın yanı sıra güvenlik ve dış politika mekanizmalarında önemli rol oynadı.

German Marshall Fund Türkiye Direktörü Özgür Ünlühısarcıklı, Fidan'la ilgili değerlendirme yaparken aslında kabineyi bir bütün olarak da düşünmek gerektiğini belirterek "Sonuçta bu bir Erdoğan hükümeti ve kim Dışişleri Bakanı olursa olsun zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği siyasi direktifler doğrultusunda bir dış politika uygulayacaktır" diyor.

Fidan'ın dış politika camiasına yeni giren bir isim olmadığını ve uzun süredir Suriye, Irak, Libya gibi önemli bazı alanlarında söz sahibi olduğunu da değinen Ünlühisarcıklı, profesyonel bir bürokrat olarak bilinen Fidan'ın Türkiye'nin yanı sıra Batılı ülkelerde de takdir gördüğünü ifade ediyor ve şöyle konuşuyor:

"Dolayısıyla Erdoğan'ın Batı'yla ilişkileri biraz onarma veya Rusya'yla olan ilişkileri Batı'yla daha olumlu şekilde dengeleme niyeti varsa bu konuda Fidan yardımcı olabilir."

Fidan'ın ismi geçmiş dönemdeki diğer kabine değişikliklerinde de zaman zaman Çavuşoğlu'nun yerine gelebilecek bir isim olarak ön plana çıkmıştı. 

Türk - Alman Üniversitesi'nden Doç Dr. Enes Bayraklı da Fidan'ın gerek akademik gerekse mesleki kariyerinin dış politika ve güvenlik ağırlıklı olduğunu hatırlatarak MİT'teki görevi sırasında üstlendiği rollerle de Dışişleri'ne hem teoride hem de pratikte uzak olmadığına işaret ediyor.

Bayraklı, "Türk dış politikasının bütün temel meselelerindeki kriz dönemlerinde aktif olarak rol almış bir isim" olarak tanımladığı Fidan'ın sadece MİT değil daha önce TİKA gibi kuruluşlarda da diplomasi ile yakın ilişki içinde olduğunu anımsatıyor.

Hangi konu başlıkları öncelikli olabilir?

Dünya türbülanslı bir konjonktürden geçerken Türkiye için Fidan'ın bakanlık döneminde hangi konu başlıklarının öncelikli ve zorlayıcı olabileceği de tartışılıyor.

Fidan'ın "Devletimizin her türlü etkin alanından bağımsızlığı ve milletimizin iradesinin egemenliği esasına dayanan milli dış politika vizyonunu ilerletmeye devam edeceğim" cümlesindeki "milli dış politika" vurgusu dikkatleri çekti.

Bayraklı'ya göre bu ifadeler bir süre önce başlatılan dış politikada "Türkiye'nin stratejik özerkliği" politikasının bundan sonra da sürdürüleceğini gösteriyor. Bayraklı bu politikayı ise şöyle aktarıyor:

"Türkiye zaten Rusya-Ukrayna geriliminde almış olduğu pozisyonda da bunu göstermişti. Yani Türkiye merkezli ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarını dikkate alan bir dış politika takip etmek. Bunu yaparken de Türkiye'nin mevcut dış politika krizlerinde aktif rol alarak, çözümlerine katkı sağlayan bir devlet olma rolünü devam ettirmesi."

Bayraklı, Rusya-Ukrayna arasında uygulanan denge politikasının devam ettirilmesini beklerken önce istihbarat seviyesinde başlatılan sonrasında belli bir aşamaya getirilen Suriye yönetimi ile süreç için ise çok acele edilmeyebileceğini belirtiyor. Bayraklı, Suriye meselesinin çok karmaşık ve çok aktörlü bir sorun haline dönüştüğüne işarete ederek bugünden yarına hızlı bir çözüm beklemenin gerçekçi olmayacağını söylüyor ve "Türkiye'nin şu an orada güçlü bir pozisyonu var. Bir çözümün Türkiye'nin ulusal çıkarlarına zarar vermeden çözümlenmesi şart" diyor.

Diğer taraftan ABD ile ilişkiler konusunda da seçimin ardından bazı ilk işaretler geldiğini söyleyen Bayraklı, bir 5 yıl daha bu hükümetle uyumlu çalışmak durumunda olan ABD ile Fidan döneminde bazı olumlu gelişmeler olabileceğini belirtiyor.

Bu kapsamda Fidan'la birlikte başlayan yeni dönemi önümüzdeki günlerde en çok meşgul edecek konuların başında 11-12 Temmuz'da yapılacak NATO zirvesi ve bu zirve öncesi NATO'dan gelen İsveç'in tam üyeliğinin Ankara tarafından onaylanması baskısı geliyor. Aynı zamanda ABD ile F-16 savaş uçaklarının satışı da gündemdeki bir diğer önemli konu.

Diplomasi ile ekonomi beraber mi gider?

Bu arada Erdoğan'ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak Mehmet Şimşek'i ataması ve Ortodoks politikalara dönüş sinyali verilmesinin dış politika boyutu da dikkat çekilen bir diğer husus.

Ünlühisarcıklı'ya göre yeni kabinenin önceliklerden birisi ekonominin onarılmasını desteklemek olacak ve bu politikanın kısa vadede sürdürülebilir olması da önemli.

Ortodoks para politikalarına dönüşün bugünden yarına olmayacağını ve bir geçiş süreci gerekebileceğini belirten Ünlühisarcıklı, bu süreçte Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Rusya gibi ülkelerden gelen mali desteklerin kritik olacağını ancak orta vadede bu desteklerin yerini finansal piyasalardan piyasa koşullarında bulunabilecek sermayenin alabileceğini kaydediyor.

"Bunun için de Batılı ülkelerle ilişkinin onarılması ve ülkede daha hukuk temeline oturan bir istikrar görüntüsü verilmesi gerekiyor" diyen Ünlühisarcıklı, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Dolayısıyla ben önümüzdeki dönemde Türkiye'nin bir yandan Rusya'yla ilişkilerini çok bozmazken diğer yandan başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerle ilişkilerini onarmaya çalışacağını düşünüyorum. Cevdet Yılmaz, Şimşek ve tabi ki Hakan Fidan atamaları bu intibayı yaratıyor bende."

Hakan Fidan

Hakan Fidan kimdir?

Fidan kamuoyunun aslında hem yakından tanıdığı hem de görevi nedeniyle çok fazla tanımadığı bir isim.

MİT Başkanlığı internet sitesindeki bilgilere göre, 1968'de Ankara'da doğan Fidan, Kara Kuvvetleri Muhabere Okulu ve Kara Kuvvetleri Dil Okulu'ndan mezun oldu. Akademik eğitiminin büyük bir bölümünü TSK'da iken tamamlayan Fidan, Maryland University College'dan Yönetim ve Siyaset Bilimi alanından lisans, Bilkent Üniversitesi'nden uluslararası ilişkiler alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri aldı.

Fidan'ın master tezinin başlığı 'İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk sistemlerinin mukayesesi', doktora tezinin başlığı ise 'Bilgi Çağında Diplomasi: Antlaşmaların Doğrulanmasında Enformasyon Teknolojilerinin Kullanımı.” 

TSK'daki görevinden (1986-2001) mecburi hizmetinin ardından istifa eden Fidan, daha sonra Avustralya Büyükelçiliği Siyasi ve Ekonomik Danışmanlığı, Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) Başkanlığı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı (dış politika ve uluslararası güvenlikten sorumlu) görevlerinin yanı sıra Başbakanlık Özel Temsilciliği de yaptı.

Türkiye'nin en genç MİT müsteşarı 

MİT Müsteşarı olarak 27 Mayıs 2010'da atanan Fidan, o sırada 42 yaşında olması nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti tarihinde göreve gelen en genç MİT müsteşarı oldu.

Fidan, 2011 yılında Oslo'da terör örgütü PKK'nın bazı yöneticileri ile o dönemde başlatılan çözüm süreci temelinde görüşmeler yaparken 7 Şubat 2012 tarihinde özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Sadrettin Sarıkaya tarafından, KCK operasyonunda şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldı. Bu gelişme AKP ile Gülen cemaati arasındaki önemli kırılmalardan biri olarak tarihe geçti.

Bu gelişmenin ardından hükümet, İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanunu'nun 26. maddesinde değişiklik yaparak; MİT mensuplarının veya özel bir görevi ifa etmek üzere başbakan tarafından görevlendirilen kişilerin, görevin niteliğinden doğan ve görevi ifa sırasında işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle haklarından soruşturma yapılmasını başbakanın iznine bağladı.

Fidan, 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP'den milletvekili adayı olmak için görevinden istifa etti. O sırada Başbakan olan Ahmet Davutoğlu döneminde yaşanan bu gelişmeye Cumhurbaşkanı Erdoğan olumlu bakmadığını açıkladı ve ardından Fidan adaylığını geri çekerek MİT Başkanlığı'na döndü.

Erdoğan o dönemde bir seyahat dönüşü yaptığı açıklamada, "MİT sıradan bir kurum değil. Devletin milli istihbarat teşkilatı zayıfsa, o devletin ayakta kalması mümkün değildir. Biz onu böyle bir göreve getirdik, getiren de benim. Madem öyle, ayrılırken de eğer müsaade edilmiyorsa orada kalması ve ayrılmaması gerekirdi" demişti. Fidan'ın MİT Müsteşarlığı yıllarında 15 Temmuz darbe girişimi gibi pek çok kritik gelişme yaşanırken 2016 darbe girişiminin ardından Gülen cemaati mensuplarının yurtdışından ülkeye getirilmesi süreci de önem kazandı.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle