Sözcü yazarı Soner Yalçın, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturma kapsamında 'FETÖ üyeliği' iddiasıyla tutuklanan gazeteci Ufuk Şanlı'nın 17 Kasım 2015'te kendisine gönderdiği mektubu köşesinden paylaştı.
Şanlı, mektubunda, Soner Yalçın'la tanıştığı ilk günden, yaptığı söyleşilere kadar bazı hatıraları hatırlatarak, Ergenekon davası sürecinde çalıştığı Zaman'dan "Gazetecilik faaliyetinden çok bir propaganda faaliyeti yapılıyordu" diyerek istifa ettiğini anlatıyor. Ardından Kasım 2008'de okul arkadaşı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın yardımıyla Sabah Gazetesi Ekonomi Servisi'nde muhabir olarak çalışmaya başladığını söyleyen Şanlı, 2010'da da buradan kovulduğunu belirterek, Yalçın'ın tutuklandığı o 2011 yılında "çok defa ziyaretine gitmek istemesine rağmen kazandıklarını kaybetmekten korktuğu için bunu yapamadığını" ifade ediyor. Yalçın'a "Hayatının en önemli amacının gazetecilik yapmak olduğunu biliyordum" diye seslenen Şanlı, mektubu yazma gerekçesini ise şu sözlerle açıklıyor:
"Yaşadığın onca olaya rağmen lütfen sen de düşmanlarına benzeme diye yazdım. Binlerce kişiye ilham veren bir isimsin. Lütfen genç gazetecilere bir olay hakkında haber yaparken bir cümle ile de olsa karşıt taraftan görüş almalarını söyle. Düşmanlarının acılarını artırmanın en iyi yolunun ‘oh olsun' demek değil, onlara merhamet etmek olduğunu hatırla. En mühimi de gazetecilerin sadece farklı görüşlere sahip oldukları için cezaevine girmesine veya işsiz kalmalarına en yüksek sesle sen karşı çık."
Soner Yalçın'ın Sözcü'de "Yayımlamamak zorundayım" başlığıyla yayımlanan (12 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
Aşağıda okuyacağınız mektup bana “yayınlanmamak üzere” gönderildi.
Mektubun gönderiliş tarihi 17 Kasım 2015.
Yedi ay önce gönderilen mektubu bugün yayınlamamın sebebi var.
Mektubu yazan kişi bir gazeteci. Şu anda FETÖ üyesi iddiasıyla cezaevinde.
Adı, Ufuk Şanlı…
Suçlu mu?..
Bakın yedi ay önce ne diyordu mektubunda:
“Sevgili Soner,
Seninle ilk tanıştığımda henüz 22 yaşında okuldan yeni mezun olmuş genç bir gazeteciydim. Stajyer muhabir olarak çalıştığım Aksiyon Dergisi'nde editörler ‘Jitem ve Faili Meçhuller' konusunda bir dosya hazırlamamı istemişti. Ben de bu konuyu ‘Binbaşı Ersever'in Anıları' kitabının yazarından daha iyi kimse bilemez diyerek seni aramıştım.
Ertesi gün Sabah Gazetesi'ndeki makamında görüştüğümüzde ‘Dünya görüşlerimiz aynı değil' demiş ve eklemiştin: ‘Bilgi üreten ve gerçeğe ışık tutmaya çalışan herkes benim için değerlidir. Bu yüzden seninle konuşacağım ve soracağın her soruya cevap vereceğim.'
Keyifli bir söyleşi yapmış ve teşekkür ederek ayrılmıştım.
İkinci görüşmemizi ise ‘Kurtlar Vadisi' dizisi başladığında yapmıştık. Ne yalan söyleyeyim ilk görüşmemizin üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen beni hatırlamana şaşırmıştım. Yine keyifli bir söyleşi yapmıştık ve bu röportaj da Zaman Gazetesi'nde yayınlanmıştı.”
Mektup şöyle devam ediyordu…
Arkadaşım Berat Albayrak
“Ergenekon operasyonları başlayınca ikimiz farklı mahallelerde de yer aldık. Ben çalışmalarımı politika ve güvenlik alanından ekonomiye kaydırdım; sen soru sormaya ve sorgulamaya devam ettin…
2008 yılında Zaman Grubu'ndan ayrıldım. Gerekçem oldukça makul bir nedene dayanıyordu: Zaman Grubu'ndaki gazeteciler polis fezlekeleri ve savcılıktan alınan bilgi ve belgelere aşırı itimat ediyor; Ergenekon üyesi olmakla suçlanan kişilerin açıklamalarına da hiçbir şekilde yer vermiyordu. Yürütülen faaliyet bir gazetecilik faaliyetinden çok bir propaganda faaliyetini andırıyordu. Köşelerinden Türk basınına akıl veren isimlerle bu konuyu tartıştığınızda da ‘Sen Ergenekoncu musun?' sorusuna muhatap oluyor ve kısa bir süre sonra da işyerinde sıkıntılar yaşamaya başlıyordun.
Bu süreçte yapılabilecek en mantıklı şey, ceketi alıp çıkmaktı. Ben de öyle yaptım ve gazeteden ayrıldım.
Kasım 2008'de okul arkadaşım Berat Albayrak'ın yardımıyla Sabah Gazetesi Ekonomi Servisi'nde muhabir olarak çalışmaya başladım. Burada çalıştığım 2 sene içinde çok sayıda özel habere imza attım. Reuters, Bloomberg ve Nikkei haber ajansları benim haberlerimi tüm dünyaya son dakika gelişmesi olarak aktardı.
Tam işler yoluna girdi derken, Ağustos 2010'da yeterince yandaş olmadığımgerekçesiyle Sabah'tan kovuldum.”
Gelelim mektubun son bölümüne…
Zafer Mutlu'nun yardımı
“Sabah Gazetesi'nden kovulduktan sonra 100 gün evde oturdum ve ne yapacağımı düşündüm. Sonunda bir aile dostumuzun yardımıyla Zafer Mutlu'ya ulaştım. Ocak 2011'de Vatan Gazetesi'nde haber araştırma muhabiri olarak işe başladım.
Ben işe başladıktan sadece 40 gün sonra seni tutukladılar. Ergenekon soruşturması sırasında yazdıkların ve yaptığın eleştirilerin büyük bir bölümüne katılmasam datutuklanmayı hak etmediğini düşünüyordum. O dönemde sizin gazetecilikten tutuklanmadığınız yazılıyordu. Hatta koca koca adamlar bunun gerekçelerini izah etmek için basın kuruluşları ve uluslararası basın örgütlerini ziyaret ederek sizlerin hakkında akıl almaz şeyler anlatıyordu.
Seni tanıyordum. İflah olmaz bir muhalif, meraklı bir gazeteciydin. Başka bir bağlantın olmadığını biliyordum. Zira Ankara ve İstanbul'da çok sayıda ortak dostumuz vardı. Bu yüzden o günlerde cezaevine ziyaretine gelmek istedim.
Ancak sizlerle aynı karede gözükmenin çok ağır bir bedeli vardı. Ben de Vatan Gazetesi'nde daha yeni işe başlamıştım ve her şey gayet yolunda gidiyordu. Kazandıklarımı kaybetmekten korktum, ‘Ergenekoncu' olarak anılmaktan korktum. Yükselen kariyerimin bitmesinden korktum ve bundan ötürü seni ziyarete gelemedim. Daha sonra tahliye oldunuz. Yine aynı gerekçelerle seni aramadım ve arayamadım…
Cezaevinden çıktıktan sonra birçok insan senin artık bittiğini düşünür ve konuşurken ben sadece tebessüm ediyordum. Tebessüm ediyorum çünkü, senin bütün kitaplarını okumuştum. Kuru gürültüye pabuç bırakmayacağını, hayatının en önemli amacının gazetecilik yapmak olduğunu biliyordum. Gerçekten de öyle oldu. Küllerinden yeniden doğdun ve bir kez daha başardın…
Bütün bunları sana neden yazıyorum biliyor musun?
Yaşadığın onca olaya rağmen lütfen sen de düşmanlarına benzeme diye yazdım. Binlerce kişiye ilham veren bir isimsin. Lütfen genç gazetecilere bir olay hakkında haber yaparken bir cümle ile de olsa karşıt taraftan görüş almalarını söyle. Düşmanlarının acılarını artırmanın en iyi yolunun ‘oh olsun' demek değil, onlara merhamet etmekolduğunu hatırla. En mühimi de gazetecilerin sadece farklı görüşlere sahip oldukları için cezaevine girmesine veya işsiz kalmalarına en yüksek sesle sen karşı çık.
Benim tanıdığım Soner Yalçın'ın kalbinde bunu yapabilecek kadar iyilik olduğunu biliyorum. Umarım değişmemişsindir. Sevgiler. Ufuk.
Not: Bu mektubu kişisel hukukumuza dayanarak yazıyorum. Bir yerde yayınlanmazsa sevinirim…”
Ve:
Mektubu yazan Ufuk Şanlı bugün FETÖ üyesi iddiasıyla cezaevinde.
Suçlu mu?
Mektup yanıtı veriyor!..